1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. APOSTOLOS ANDREAS MANASTIRI
APOSTOLOS ANDREAS MANASTIRI

APOSTOLOS ANDREAS MANASTIRI

Apostolos Andreas adak yeriyle ilgili olarak günümüze ulaşan kaynaklar, buradaki inanç ve uygulamaların antik çağlara dayanan bir geleneği devam ettirdiğine işaret etmektedir

A+A-

 

 

Tuncer BAĞIŞKAN

 

 

Geçen haftaki yazımda Kıbrıslı Türkler tarafından kutsal sayılıp adak amacıyla ziyaret edilen Hala Sultan Tekkesi üzerinde durmuştum. Bu haftaki yazımızda da Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar tarafından kutsal sayılıp adak amacıyla ziyaret edilen Karpaz burnundaki Apostolos Andreas Manastırının tarihi geçmişi üzerinde duracağım.

Apostolos Andreas adak yeriyle ilgili olarak günümüze ulaşan kaynaklar, buradaki inanç ve uygulamaların antik çağlara dayanan bir geleneği devam ettirdiğine işaret etmektedir. Çok tanrılı dinler dönemindeki bilgi birikim yetmezliği, çaresizliğe düşen insanların sorunlarını aşmalarına yeterli değildi. Bu nedenle çözümlerini bilmedikleri oluşumlar karşısında tanrı adını verdikleri koruyucu manevi güçler yaratmışlar; onlara tapınaklar yaptırıp hediyeler vermekle sorunlarını çözebileceklerine inanmışlardı. Daha sonraki tek tanrılı dinler döneminde bu tanrıların nitelikleri başka manevi güçlere verilmek suretiyle uygulamalara aynen devam edilmiştir. Antik çağlarda Kıbrıs’taki Golgoi, Arsos ve Ay. İrini gibi tapınaklara insan ile hayvanların pişmiş topraktan yapılmış figürleri sunulurdu. Yakın geçmişimizde ise Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumların, hastalar ile hastalanan uzuvların balmumundan yapılmış modellerini Apostolos Andreas başta olmak üzere Dip Baf’taki Ayios Solomon mezar kilisesi, Mağusa surlar içindeki Ayios Georgios Xorinos Kilisesi, Peyia köyündeki Ay.Yorgi Kilisesi ve Limasol’daki Ayia Thekla kilisesi’ne de sundukları bilgileri edinilmektedir.

 

APOSTOLOS ANDREAS’IN BİR İSLAM ŞEHİDİNE BAĞLANMASI

Manastır, antik çağlarda “Dinaretum” adıyla bilinen Karpaz Yarımadası’nın uç kısmındaki bir kayalıkta yer almaktadır. Buraya ilk inşa edilen ve içinde su kaynağı bulunan adak yerinin, “rüzgârları yönlendirme”, “deniz ile kara yolcularını koruma”, “göz hastalarını sağaltma” ve “çaresiz hastalara derman olma” gücüne sahip olduğuna inanılan Apostolos Andreas’a (Aziz Andrew’a) ait olduğu yaygın olarak bilinmektedir. Ancak yakın geçmişimizde bazı Kıbrıslı Türkler tarafından  “Seydül Ahmet Bedevi”, “Ahmet Bedevi”, “Süleyman Bedevi”, “Mührü Süleyman”, “Hz. İlyas”, “Hz. Ali”, “Mustafa” ve “Hacı Aziz” adlı bir İslam/Arap şehidine ait olduğuna inanıldığı da telaffuz edilmektedir.

 

APOSTOLOS ANDREAS’IN KİMLİĞİ

Azizin kimliğine ilişkin bilgiler dini kitaplar ile rivayetlere dayanmaktadır. Bethsaydalı bir balıkçı olan Andreas, önceleri Vaftizci Yahya’nın (Aziz John’un) bir müridiydi. Sonraları İsa Peygamber’in çağrısı üzerine havariliğe çağrılan ilk kişi olması nedeniyle kendisine “İlk çağrılan” anlamına gelen “O PROTOKLİTOS” dini unvanı verilmiştir. Hıristiyanlığı yaymak için önce Anadolu’daki Bitinya ile Karadeniz kıyılarını, sonra da Makedonya ile Tesalya’yı içine alan uzun bir yolculuğa çıkar. En sonunda Pelepones Yarımadasındaki antik Patras kentine yerleşir. Seksen yaşındayken buradaki bir zeytin ağacına çakılmak suretiyle öldürülür.

Apostolos Andreas’ın Kıbrıs’a gelişiyle ilgili sayısız söylentiler bulunmaktadır. Bir söylentiye göre yıllık (geleneksel) “Hamsin Yortusu” ile Kilise Meclisi toplantısına katılmak için Kudüs’e giderken, bir gözü görmeyen bir kaptanın gemisine binmiş. Yolculuk sırasında geminin içme suyu tükenmiş. Şimdiki manastırın açıklarına gelince, bu noktadan karaya çıkılması halinde geminin içme suyu gereksiniminin oradaki kuyulardan sağlanabileceğini kaptana söylemiş. Karaya çıkanlar su kaynağını bularak geminin su gereksinimini karşılamışlar. Kaptan, getirilen sudan içince görmeyen gözü görmeye başlamış. Aziz’in bu hizmetine karşılık ona altın ve gümüş vererek onu ödüllendirmek istemiş. Ancak o bunu kabul etmemiş. Böylece yolcuların tümü de aziz tarafından vaftiz edilip Hıristiyan olmuşlar. Kaptan, ona duyduğu hürmet ve saygının bir ifadesi olarak, çok kıymetli bir ikonunu Kudüs’te satın alıp dönüş yolculuğunda su kaynaklarının yanına koymuş. Böylece bu noktadaki söylentilerin temeli de atılmış olur.

Apostolos Andreas’ın Kıbrıs’a gelişiyle ilgili bir başka rivayete göre, Kudüs’teki Yahudilerin Hıristiyanlara karşı uyguladıkları baskıdan kurtulmak için M.S 31 yılında Kıbrıs’a kaçmak zorunda kalmış. Önce Karpaz yarımadasına gelmiş olmasına karşın bir süre sonra buradan da ayrılmak istemiş. Bir gün, şimdiki manastırın bulunduğu kayalıkta otururken, Salamis’ten gelen bir gemiye binmiş. Ancak yarımadanın en uç kısmındaki “Aphrodite Acraea Tapınak” kalıntılarının bulunduğu Dinaretum Burnu’ndan geçerken rüzgâr aniden durmuş.  Gemi üç gün boyunca orada hareketsiz kaldığından su stoku tükenmiş. Bunun üzerine gemi kaptanına, gemiye alındığı yerde su kaynağı bulunduğunu söylemiş. Karaya çıkanlar su kaynağının üzerine yuvarlanan kayayı kaldırmalarıyla oradan su fışkırmaya başlamış. Gemide bulunan kaptanın 10 yaşındaki oğlunun gözleri görmüyormuş. Apostolos Andreas güverteye çıkınca, gözlerini yıkaması için getirdiği sudan ona verdikten sonra yanına oturarak dua etmeye başlamış. O anda çocuğun hem gözleri görmeye başlamış, hem de rüzgâr çıkmış. Bu mucizeler karşısında önce kaptan ile oğlu, sonra da yolcular vaftiz edilip Hıristiyan olmuşlar. Uzun yıllardan sonra azizin Patras’taki bir zeytin ağacına çakılmak suretiyle öldürüldüğünü duyan kaptan, kendilerine su sağladığı kayalığa onun için küçük bir dua yeri (şapel) yaptırma adağında bulunmuş. Ancak aradan uzun yıllar geçmesine karşın adağını yerine getirememiş. Bir gece kaptanın rüyasına giren aziz ona adağını hatırlatmış. Bunun üzerine ertesi gün azizin bir ikonunu satın alıp onu oraya yaptırdığı şapele asmış.

 

APOSTOLOS ANDREAS ADAK YERİNİN GENİŞLETİLMESİ

Buraya ilkin M.S XV. Yüzyıla tarihlenen Gotik nizamda küçük adak yeri yapılmıştı. 1738 yılında adayı ziyaret eden Pocoke, adak yerinin kayaya oyulmuş olduğu saptamasında bulunmuştur. Çok az kişi suyunun sağlığa yararlı olduğunu bildiğinden burası 1867 yılından önce terk edilmiş durumdaydı. Burası sadece çevre köylüler tarafından ziyaret edilir ve buraya para bağışında bulunulurdu. Sir Harry Luke’nin yazdığına göre XIX. Yüz yılın ortalarından itibaren Hacı İkonomu adıyla da bilinen Dip Karpaz’ın papazı Babayuannu İkonomu’nun (10.9.1827-4.7.1909) sık sık rüyasına girmeye başlayan Apostolos Andreas, adak yerinin itibar kazanması için, onu buraya bir kilise yapmaya zorlamış. Böylece Hacı İkonomu, adak yerini ziyaret edenlerden sağlanan bağışlarla şimdiki kilisenin yapımını başlatmış.  Kilise inşaatı 1867 yılında tamamlanınca Başpiskopos Sophronios II tarafından takdis edilip hizmete girmiş. 1904 yılı itibariyle adak yeri ile kilisenin çevresinde geleneksel olarak panayır kurulmamakla birlikte, daha sonraları 15 Ağustos ile 30 Kasım tarihlerinde kilisede düzenlenen dini ayin ile avluda düzenlenen panayır geleneksel hale getirilmiş. O sıralarda manastırın avlusunda dört gün süreyle panayır kurulur; bu panayırlarda da bölgesel ürünler ile hayvanlar pazarlanırdı.

Sir Harry Luke’nin tespitlerine göre 1912 yılı itibariyle Babayuannu İkonomu’nun mezarı kilisenin yanındaki boş arazide bulunmakta, mezar taşı olmadığından da üzerinde domuzlar ile tavuklar dolaşmaktaydı. O sırada burası çevre köylüler tarafından ziyaret edilen bölgesel bir adak yeri olmaktan kurtulamamıştı. Bunun nedenleri azizin kerametlerinin duyulmamış olması, kaynak suyunun göz hastalıklarına yararlı olduğunun bilinmemesi ve çok uzak bir yerde bulunmasıydı. O sıralarda Baflıların burasını ziyaret etmeleri için en aşağı 3-4 haftalık bir süreye ihtiyaç vardı.

 

APOSTOLOS ANDREAS’IN ÜNÜNÜN ADA GENELİNE YAYILMASI

1912 yılı itibarıyla buradaki kilise ile adak yerine ilgi olmadığı gibi, azizin ünü de yaygın olarak bilinmiyordu. Ancak bu tarihte gelişen bir olay, ününün Kıbrıs geneline yayılıp Kıbrıs’ın dört bir yanından gelen ziyaretçilerle dolup taşmasına neden olmuştur. O tarihte Kıbrıs Yüksek Komiser’inin özel sekreteri görevinde bulunan Sir Harry Luke, bu olayla özel olarak ilgilenmiş ve olayın detaylarını yazılı olarak anlatırken bunu 17.1.1913 tarihli Resmi Gazetede de yayınlamıştır. 

Sir Harry Luke’nin anlatımına göre Türkiye’deki Türkler ile Rumlar arasındaki nüfus değişiminden çok önce Alanya’da Maria Georgiou adlı dul bir Rum kadın ile Panteli adında oğlu yaşarmış. 1895 yılında Panteli 13 yaşındayken, kendini vaftiz eden ve aile dostları da olan komşu köydeki papazı ziyaret etmek için evden çıkmış, ancak onu bir daha gören olmamış. Panteli’nin esrarengiz bir şekilde kaybolması,  yolda giderken haydutlar tarafından kaçırılmış olabileceğine yorumlanmış. Böylece Maria oğlunu bulma ümidini yitirir. Yıllar birbirini kovalarken, 1912 yılının ilk aylarında rüyasına Apostolos Andreas girmiş. Oğlu hakkında bilgi edinmek istemesi halinde Kıbrıs’taki kilisesini ziyaret etmesini ondan istemiş. O da Mersin’den Larnaka’ya giden bir gemiye binmiş. Yolculuk sırasında geminin güvertesinde tanıştığı bir Mevlevi dervişle sohbet ederken ona kaçırılan oğlundan ve rüyasına girip bu yolculuğu yapmasına neden olan Apostolos Andreas’dan söz etmiş. Derviş konuyla yakından ilgilenmiş ve Maria’ya, kaybolan çocuğunun vücudunda belirgin herhangi bir izin bulunup bulunmadığını sormuş. Maria da ona, çocuğunun biri göğsünde, diğeri ise omzunda birer beninin bulunduğunu söylemiş. Bunun üzerine cübbesini açan Derviş, tarif edilen yerlerdeki benleri Maria’ya göstermiş. Derviş o anda başındaki deve kılından yapılmış kahve renkli uzun şapkasını denize atıp annesiyle kucaklaşmış. Larnaka’ya ulaştıktan sonra hikâyeleri etrafa yayılmış. Panteli bir berberde sakallarını kestikten ve kilisede de yeniden vaftiz edildikten sonra annesiyle birlikte sağladığı eşeklerle Apostolos Andreas Manastırına gidip ona dua etmişler. Bu olayın ada geneline yayılması üzerine, manastır, Kıbrıs’ın en önemli ziyaret yerlerinden biri haline gelmiş.

Çok eskiden Manastıra ulaşım, katır, eşek ve öküz arabalarıyla, eşeklerin sırtında veya kafileler halinde yaya olarak gerçekleşmekteydi. Manastıra ulaşmak için yola çıkan kafilelerin köylerden geçişlerinde yolun kenarına dizilen köylüler onlara su ile yiyecek verirler, gülümdanlıklarla avuçlarına gülsuyu dökerler ve pişmiş toprak buhurdanlıklar içinde yaktıkları zeytin yapraklarıyla onları tütsülerlerdi. Hatta çok eskiden manastır açıklarından geçen gemilerden inen gemicilerin Apostolos Andreas’a dua edip adakta bulundukları bilgileri de edinilmektedir. 

 

APOSTOLOS ANDREAS’A ADANAN ADAKLAR

Çok tanrılı dinler döneminden başlayarak günümüze kadar gelen bir inanca bağlı olarak Apostolos Andreas’ın adak amacıyla ziyaret edilmesi, adak yerinin manevi gücünden hastalar için şifa dilenilmesi ve ziyaret yerindeki akarsudan içilmesi adettendir.

Genellikle azize değişik adaklarda bulunulurdu. Bu adaklar arasında; hastanın boyu ile ağırlığında balmumundan yapılmış insan figürleri, hastalanan el, ayak, parmak, göz, vücut ve benzeri uzuvların balmumu, altın veya gümüşten modelleri, ziynet eşyaları, canlı hayvan, zeytinyağı ve mum adağı bulunmaktadır. Kiliseyi yaptıran Babayuannu İkonomu’nun kiliseye çeşitli dini eşyalar bağışladığı bilgileri de edinilmektedir.  Bunlardan sadece Eski Eserler ve Müzeler Dairesi’nde korunan 1867 tarihli gümüş kaplamalı İncil, 1878 tarihli haç, 15.3.1883 tarihli kupa (Diskobodiron) ve 1901 tarihli buhurdanlığın varlığı bilinmektedir.

Yakın geçmişimizde bazı kadınlar başlarındaki yemeninin ucuna bağladıkları altın yüzüklerini kilisenin 1886 tarihli Apostolos Andreas ikonuna asarlardı. Ayrıca yolcuların koruyucusu olduğuna inanıldığından,  Ortodoksların arabalarına Apostolos Andreas’ın ikonunu asmaları adetten sayılmaktadır. Kiliseye hizmet etme adağında bulunanlar, adaklarının gerçekleşmesi halinde buraya gelip belli bir süre manastıra hizmet ederlerdi.

Apostolos Andreas’a zeytinyağı adağında bulunup da değişik nedenleriyle manastırı ziyaret edemeyen adak sahipleri, bu adaklarını bir şişeye koyup kendilerine en yakın yerden denize atarlardı. “Rüzgârların Hâkimi” olduğuna inanılan Apostolos Andreas’ın rüzgârlara emrederek şişeyi manastıra sürükleyip manastır görevlilerinin eline ulaşmasını sağlayacağına inanılmaktadır. Şişelerin manastır koyuna girdiği andan itibaren kilisenin çanının kendiliğinden çalmaya başladığı ve bu uyarı üzerine görevli keşişlerin şişeyi gidip denizden aldıkları halen anımsanmaktadır.

 

MANASTIRIN YÖNETİMİ

Manastırın bir komitesi tarafından yönetildiği bilgileri edinilmektedir. 2008 yılı itibarıyla komite üyeleri arasında manastır papazı Babazaharias Yeorgi, Dipkarpaz köyünde ikamet eden Zaharias Anastasis Gulias, Yannis Zaharia Arhondus, Ahilleas Banayi Ahillea ve Andreas Nikolas Hacıbanayi bulunurken, manastırın temizlik işleri ise Despina Bandeli ile Hristakis Dimitri Hristofi tarafından gerçekleştirilmekteydi. Bir din görevlisi olan George Christodoulou’nun da zaman zaman manastırda görev üstlendiği bilgileri edinilmektedir.

 

SONUÇ

Antik dönemlere ait çoğu manevi inançların günümüze kadar ulaştığı somut örneklerle kanıtlanabilmektedir. Kanıtlanabilen diğer bir konu ise, dil ile din farklılığı gözetmeksizin bazı değerlere ortaklaşa sahip çıkılmasıdır. Apostolos Andreas adak yeri hangi manevi güce bağlanırsa bağlansın, tarihin derinliklerinden gelen bir geleneğin mirası olduğuna şüphe yoktur. Kültürleri oluşturan örf, adet, gelenek ve görenekler benimsendikleri sürece varlıklarını sürdürürler, benimsenmeyince de kaybolup giderler. Toplumların kökleri belirli kaynaklara dayanmaktadır. Geçmiş dönemlerde Kıbrıs’a yansıyan Anadolu’nun değişik bölge kültürleri, Alanyalı Maria ile Mevlevi Dervişi Panteli’yi önce Anadolu’da, sonra da Kıbrıs’ta kucaklamıştır. Konu ne olursa olsun, Kıbrıs’ın yakın geçmişinin aydınlatılmasına katkı sağlayabilecek bulguların bilimsel eleştirilerle geliştirilmesi en içten beklentimizdir diyerek bu haftaki yazımızı da sonlandırmış olalım.

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 10549 defa okunmuştur