1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. YENİDÜZEN’e konuşan Gazeteci Kostas Konstantinou: “Anastasiadis bayram etti”
YENİDÜZEN’e konuşan Gazeteci Kostas Konstantinou:  “Anastasiadis bayram etti”

YENİDÜZEN’e konuşan Gazeteci Kostas Konstantinou: “Anastasiadis bayram etti”

“Sayın Anastasiadis federasyon konusunda samimi değil ancak (Türk tarafını tavrı nedeniyle) bayram yaptı”

A+A-

“Sayın Anastasiadis federasyon konusunda samimi değil ancak (Türk tarafını tavrı nedeniyle) bayram yaptı”

 “En kötü senaryo, bazı ilerleme belirtilerine rağmen, Kıbrıs için yıkıcı olacak bir çıkmaza bir kez daha girmemiz olur”

 “Sayın Tatar Türkiye’ye neredeyse hiç karşı çıkmayacak”

“Kıbrıs Rum liderliği, çözüm için siyasi egemenliğin değil ama siyasi eşitliğin mutlak bir zorunluluk olduğunun farkına varmalıdır.”

Tatar’a Kasım ayında pasaportu sordum: “KKTC pasaportuna sahip olmaktan gurur duyuyorum” dedi

Ödül AŞIK ÜLKER


Politis Gazetesi Köşe Yazarı ve Ta Nea Gazetesi Kıbrıs temsilcisi Kostas Konstantinou, Cenevre’deki 5+BM toplantısında, BM Genel Sekreteri Guterres’in iki taraftan duydukları dikkate alındığında, birkaç ay içinde yeni bir toplantı çağıracağını söylemesinden başka bir sürpriz olmadığını söyledi.

“Tarafların hiçbirinin olayın çıkmaza girmesini istemediği de oldukça açık” diyen Konstantinou, BM’nin Cenevre’de inanılmaz bir hoşgörü gösterdiğini ama bir sonraki toplantıda durumun farklı olacağını kaydetti.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Kıbrıs Rum ve Yunan basınında ilk röportajını verdiği gazeteci Kostas Konstantinou, “Röportajda Sayın Tatar’a Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu olup olmadığını ve bunu almak için başvuran Kıbrıslı Türklerle ilgili ne düşündüğünü sormuştum. Cevabı çok kısa ve diplomatikti, ‘Kendi devletim KKTC pasaportuna sahip olmaktan gurur duyuyorum.’ Bunu sorma sebebim, pasaportu olduğunu bilmemdi” diye konuştu.

Konstantinou, Tatar’ın pasaport konusunda dürüst olup olmamasının Kıbrıs Türk toplumunun iç meselesi olduğunu da söyleyerek, Anastasiades ve hükümetinin konuyla ilgili tutumunu eleştirdi ve şöyle konuştu:
“(Güney’deki) Hükümetin yaptığı yanlıştı ve Kıbrıslı Türklere yanlış mesaj gönderdi. Bunun temelinde, Anastasiades hükümetinin, Kıbrıs Türk toplumuna patronluk taslayabileceği, onlar adına konuşabileceği ve onların işlerine Güney tarafından yönetiliyormuş gibi dahil olabileceği düşüncesi var. Bu tam bir iletişim felaketiydi.”

Kıbrıs’ın kuzeyinin günden güne Türkiye’nin bir ili haline geldiğini de ifade eden Kostas Konstantinou, “Hepimiz, bölünmeyi zorlayan Kıbrıslı Türklerin olmasını istediği şekilde bir bağımsızlık olmayacağını biliyoruz. Ama aynı zamanda, Kıbrıslı Rumlar olarak, çözüm olmadan, bu şartlar altında asla barış ve istikrar içinde yaşayamayacağımızı anlamamız gerekiyor” dedi.

“Tarafların hiçbiri olayın çıkmaza girmesini istemedi”

  • Soru: Cenevre’deki 5+BM gayriresmi toplantısını ve sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce sürpriz var mı?
  • Konstantinou: Sayın Guterres’in iki taraftan duydukları düşünüldüğünde, BM’nin yeni bir toplantıyı bu kadar kolay kabul etmesi dışında sürpriz yok. Cenevre’de yoğun çalışmalar olduğunu biliyoruz ancak bunlar meyve vermekten çok uzaktı. Bu nedenle, BM’nin tarafları 2-3 ay içinde New York’ta benzer bir toplantıya davet etmeye karar vermesi biraz sürpriz sayılabilir ama diğer yandan tarafların hiçbirinin olayın çıkmaza girmesini istemediği de oldukça açık. Türkiye, AB ile iyi ilişkiler istiyor ve bunun için Yunanistan ile Türkiye arasındaki görüşmelerde de bir tür ilerlemeye ihtiyacı var. Bu, Yunanistan ve uluslararası toplum için de son derece önemli. Mevcut Kıbrıslı Türk liderlerin pozisyonu bazen bir belirsizlik olabilir ancak temel gerçeği kabul etmemiz gerekir, Sayın Tatar Türkiye’ye neredeyse hiç karşı çıkmayacak. Sayın Anastasiades de istediği kadar övünebilir, diğer şeylerin yanı sıra, güvenlik konusunun hayati olduğunu biliyor ve Türkiye bölgeye gemilerini yeniden gönderirse, bir görüşme süreci olamaz. Son olarak, BM Sekreteri de yeniden seçilmek istiyor.

“Türk tarafı BM’nin yeni pozisyonu kabul edeceğine inanacak kadar saf değil”

(Türk tarafına Guterres’in verdiği yanıt nedeniyle) Sayın Anastasiades bayağı bir kutlama yaptı ama Türk tarafının da BM’nin bu pozisyonu gerçekten kabul edeceğine inanacak kadar saf olduğunu düşünmüyorum”

 

  • Soru: Kıbrıs Türk tarafının iki devletli çözüm teziyle masaya gelmesi Kıbrıs sorununun gidişatına nasıl bir etki yapar? Sizce Rum liderliği federasyon konusunda ne kadar samimi?
  • Konstantinou: Mevcut Kıbrıs Türk liderliği ve Türkiye, iki devletli çözümü müzakerelere sokarak bir emsal oluşturacağını ve bunu gelecekte de bir şekilde orada tutabilmeyi umuyor. Buna BM Genel Sekreteri’nden oldukça net bir yanıt aldılar aslında ve bu konuda Sayın Anastasiades bayağı bir kutlama yaptı ama Türk tarafının da BM’nin bu pozisyonu gerçekten kabul edeceğine inanacak kadar saf olduğunu düşünmüyorum. Bu, sınırlı başarı şansı olan, gelecek için bir hamle ve çözüme doğru ilerlemeyi büyük ölçüde engeller. Öte yandan Kıbrıs Rum liderliği, çözüm için siyasi egemenliğin değil ama siyasi eşitliğin mutlak bir zorunluluk olduğunun farkına varmalıdır. Kıbrıs Rum liderliği federasyon konusunda samimi mi diye sordunuz, hayır samimi değil.

“Guterres kesinlikle çok sabırlı biri...”

  • Soru: Liderlerin Cenevre sonrasında yaptıkları açıklamalar ve birbirlerine karşı saldırgan tutumları bundan sonrası için ne tür mesajlar veriyor?
  • Konstantinou: Mesajları açıktı ve oldukça hayal kırıklığı yarattı. Kıbrıs Türk tarafı iki devletli bir çözümde ısrar etti ve Sayın Tatar’ın altı noktasının tümü çerçevenin dışındaydı. Kıbrıs Rum tarafı Cenevre’ye buna hazırlıklı olarak ve sadece bunun için gitti, Kıbrıs Türk liderliği bu yaklaşıma sadık kaldığı sürece, pozisyonundan ayrılmayacağını göstermek istedi. Hiçbiri, hiçbir şekilde yapıcı değildi veya BM Genel Sekreteri’ne yardımcı olmadı. Sayın Guterres kesinlikle çok sabırlı biri...                          

Tatar’ın seçildikten sonra Rum ve Yunan basınında ilk röportaj verdiği gazeteci...

“Sayın Tatar’ın pasaport konusunda dürüst olup olmaması Kıbrıs Türk toplumunun iç meselesidir”

  • Soru: Ersin Tatar, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Kıbrıs Rum ve Yunan basınına ilk röportajını, Politis ve Ta Nea gazeteleri için size verdi. Kasım 2020’deki bu röportajda kendisine pasaport konusunu da sormuştunuz. Bugün bu konuda iki lider arasında bir tartışma var. Bu tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
  • Konstantinou: O röportajda Sayın Tatar’a Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu olup olmadığını ve bunu almak için başvuran Kıbrıslı Türklerle ilgili ne düşündüğünü sormuştum. Cevabı çok kısa ve diplomatikti, “Kendi devletim KKTC pasaportuna sahip olmaktan gurur duyuyorum.” Bunu sorma sebebim, pasaportu olduğunu bilmemdi. Bu konuda bir şey daha söylemem gerekiyor, geçen gün Politis gazetesindeki köşemde de yazdığım gibi, bir gazeteci olarak bunu sormakla, bunu Güney’deki hükümetin yaptığı gibi siyasi bir şekilde kullanmak başka bir şey. Hükümetin yaptığı yanlıştı ve Kıbrıslı Türklere yanlış mesaj gönderdi. Bunun temelinde, Anastasiades hükümetinin, Kıbrıs Türk toplumuna patronluk taslayabileceği, onlar adına konuşabileceği ve onların işlerine Güney tarafından yönetiliyormuş gibi dahil olabileceği düşüncesi var. Bu tam bir iletişim felaketiydi ve hepimiz Sayın Tatar’ın bundan faydalanmakta hızlı davrandığını gördük.

“Tatar’ın pasaport konusunda dürüst olup olmaması Kıbrıs Türk toplumunun iç meselesi”

Sayın Tatar’ın pasaport konusunda dürüst olup olmaması Kıbrıs Türk toplumunun iç meselesidir. Ama olayları nasıl gördüğümü anlatmak istiyorum, Sayın Tatar, tıpkı diğer Kıbrıslı Türkler gibi, 1960 yılında kurulan ve uluslararası hukuka göre hala var olan ortak devletten istediği her türlü belgeye başvurmak ve onu almak için tüm yasal haklara sahiptir. Bu hakkın iptal edilmesi Sayın Anastasiades’e veya başka bir kişiye bağlı değildir. Bu konu hukuk ve Anayasa kapsamındadır. Tüm belgelerin Türkçesinin de olması bu yüzdendir. Yanlış mesajlar göndererek, bu oyunu en son oynayan Kıbrıs Rum tarafı olmalıydı.

 

tae.jpg

Tatar,Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Kıbrıs Rum ve Yunan basınında ilk röportajını Politis ve Ta Nea gazeteleri için Gazeteci Konstantinou vererek, “Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu olup olmadığı” yönündeki soruyu “Kendi devletim KKTC pasaportuna sahip olmaktan gurur duyuyorum” şeklinde yanıtlamıştı. “Bunu sorma sebebim, pasaportu olduğunu bilmemdi” diyen Konstantinou, Tatar’ın pasaport konusunda dürüst olup olmamasının Kıbrıs Türk toplumunun iç meselesi olduğunu söyledi.

 

“Pasaportları Interpol tarafından aranan kişilere satan hükümet...”

Ayrıca Anastasiades’in ortaya koyduğu, bu tür belgeleri elinde bulunduran 97 bin Kıbrıslı Türk olduğu tartışması da son derece tehlikelidir. Kıbrıslı Türklerin geri kalanının ne? Peki ya ebeveynlerinden biri Türkiye’den olduğu için Bakanlar Kurulu’ndan özel onay bekleyen birkaç bin kişinin durumu? Kıbrıs Rum tarafı neden hala bu konuyla oynuyor ve çoğu durumda bu belgeleri alma hakkı apaçık ortada olan kişilere belgelerin teslimini geciktiriyor? Kıbrıslı Türklerin güvenini bu şekilde mi kazanmak istiyorlar? Aynı pasaportları sahtekarlara ve Interpol tarafından aranan kişilere satan hükümet... Bu çok çirkin.

“En kötü senaryo, yıkıcı olacak bir çıkmaza bir kez daha girmemiz olur”

“Her iki tarafın da Cenevre’de ellerinden geldiğince zorladığını düşünüyorum”

  • Soru: Genel Sekreter birkaç ay içinde yeniden benzer bir toplantı yapacağını söyledi. Bu toplantıdan ne beklenebilir?
  • Konstantinou: Bayan Lute bazı ilerlemeler veya iki tarafın istekli olduğunu bildirmedikçe BM’nin böyle bir toplantı için çağrı yapacağını sanmıyorum. Kıbrıs Rum tarafı siyasi eşitliğe dair işaretler gösterirse ve Kıbrıs Türk tarafı iki devletli çözümün kabulünü görüşmelere katılmak için bir ön koşul olarak ortaya koymazsa böyle bir toplantı olabilir. Her iki tarafın da Cenevre’de ellerinden geldiğince bastırdığını, zorladığını düşünüyorum, BM inanılmaz bir hoşgörü gösterdi ama New York’ta durum böyle olamaz. En kötü senaryo, bazı ilerleme belirtilerine rağmen, Kıbrıs için yıkıcı olacak bir çıkmaza bir kez daha girmemiz olur.

“Kıbrıslı Rumlar sonsuza kadar böyle devam edemeyeceğini fark etmeye başlıyor”

  • Soru: Kıbrıs Türk tarafında daha çok gördüğümüz toplumsal hareketliliğin Güney Kıbrıs’ta da olduğunu görmeye başladık. Önümüzdeki süreçte bu ne tür bir rol oynayabilir?
  • Konstantinou: Bu eylemlerin, en azından Kuzey’de, devam edeceğine eminim. Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs’ın karşı karşıya olduğu tehlikelerin çok daha fazla farkındadır çünkü kendi toplumlarının da karşı karşıya olduğu tehlikelerin farkındadırlar. Elbette Kıbrıslı Rumlar’ın Kıbrıs ve Kıbrıs Rum toplumu için tehlikelerin farkında olup olmadıkları sorulabilir. Konuştukça bir farkındalık düzeyinin oluştuğunu söyleyebilirim.
    Sanırım Kıbrıslı Rumlar sonsuza kadar böyle devam edemeyeceğini ve Güney’in içinde yaşaması öğretilen balonun çatladığını fark etmeye başlıyorlar. Güney’deki sorun, insanların dışarı çıkıp protesto etmesi için son noktaya gelmeleri gerekmesidir ve zaten bu eylemleri yapanlar da hep aynı kesimlerdir. Ancak, her geçen gün daha fazla insan, değişimden ve çözümden korksalar bile, ilerlemenin gerekliliğini anlamaya başlıyor. Pandemi ve ekonomik gerileme, Kıbrıslı Rumları biraz daha pragmatik hale getirdi. Bu yüzden evet, toplumun hareketlenmesinin bir rol oynayacağını düşünüyorum.

“Geçişlerin başlaması yönünde baskının çoğu, temasın önemini anlayanlardan geliyor”

  • Soru: 2003’te geçişlerin başlamasından sonra iki toplum ilk defa bu kadar uzun süre temassız kaldı. Cenevre öncesinde geçişlerin başlatılması konusunda anlaşmaya varıldığı açıklanmıştı. Şimdi bu konuda ses yok, bu sessizlik neye delalet?
  • Konstantinou: Şu anda bunun üzerine spekülasyon yapmak istemem, bunun salgının durumuyla da ilgili olabileceğini söyleyebilirim. Her iki taraf da, pek çok kez salgının kontrolünü yüzüne gözüne bulaştırdı, dürüst olmak gerekirse Güney daha fazla... Kontrol noktalarıyla ilgili gerçek konu iki tarafın ekonomisiyle ilgilidir. Güney’de bazı insanlar “Kuzey’e para kaybetme” argümanıyla siyasetçilerin üzerinde muazzam bir baskı uyguladı. İnsanlar daha ucuz benzin ve daha ucuz alışveriş için Kuzey’e geçemedikleri için salgın bunu savunanlara çok iyi geldi. Ve sonra, Kıbrıslı Rumların ilaçlarının çoğunu kapsayan Genel Sağlık Planı- GESY geldi ve insanların ilaçlarını Kuzey’den daha ucuza alma ihtiyacı ortadan kalktı. Dolayısıyla, geçiş sorununun normalleştirilmesi gerekliliği bağlamında Güney hükümetinin toplumdan çok daha az baskı altında olduğu açıktır. Kıbrıslı Türklerin geçişlerinden en çok yararlanan sektörlerin karantina döneminde kapalı olan AVM’ler gibi yerler ya da bu süreçte satışlarında artış olan süpermarketler olduğunu da unutmamalıyız. Geçişlerin başlaması yönünde baskının çoğu, olayı paranın ve bugünün ötesinde gören, adanın bölünmesine karşı iki taraf arasındaki temasın önemini anlayanlardan geliyor. Benim tahminim, pandemi konusu belli bir seviyede çözüldüğünde geçişlerin normale döneceği yönündedir.

“Bölünmeyi zorlayan Kıbrıslı Türklerin istediği şekilde bir bağımsızlık olmayacağını biliyoruz”

“Türk tarafının istediği gibi iki ayrı bağımsız devlet olmayacağını biliyoruz. Ama aynı zamanda, Kıbrıslı Rumlar olarak, çözüm olmadan, bu şartlar altında asla barış ve istikrar içinde yaşayamayacağımızı anlamamız gerekiyor”

  • Soru: Genel fotoğrafa baktığınızda, Kıbrıs’ın geleceği için en büyük tehlike nedir?
  • Konstantinou: Bence en büyük tehlike demografik faktördür. Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türklerin Kuzey’in kontrolünü yavaş yavaş kaybettiğini anlayamadılar veya bunu görmeyi reddettiler. Bu durum ekonomik olarak zaten oldu ve çok yakında politik olarak da olacak. Kuzey, günden güne Türkiye’nin bir ili haline geliyor. Hepimiz, bölünmeyi zorlayan Kıbrıslı Türklerin, olmasını istediği şekilde bir bağımsızlık olmayacağını biliyoruz.

“Kıbrıslı Rumlar, çözüm olmadan barış ve istikrar içinde yaşayamayacağını anlamalı”

Ama aynı zamanda, Kıbrıslı Rumlar olarak, çözüm olmadan, bu şartlar altında asla barış ve istikrar içinde yaşayamayacağımızı anlamamız gerekiyor. Sadece bir duvar ya da çit örerek bunun sonunun olacağını düşünen insanlar aptalca davranıyorlar. Türkiye’nin Kuzey’deki son seçimlere müdahalesi tesadüf değildi ve bu, Kıbrıslı Rumlar için bir alarm sinyali olmalıydı.
Türkiye bunu, Kuzey’deki demografik ve ekonomik değişimler nedeniyle “Kıbrıslılığın” etkisinin azaldığını gördüğü için yaptı. Bu, bir çözüm olmadıkça değişmeyecek, daha çok derinleşerek devam edecek bir süreçtir. Ancak, bir çözüme ulaşabilmek için, Kıbrıslı Rumlar Kıbrıs Türk toplumunu kucaklamalı ve ortak bir geleceğin karşılıklı güvene ve en önemlisi saygıya dayalı olacağına dair anlayışın işaretlerini göstermelidir. Kıbrıslı Türkler azınlık değildir, hiçbir zaman da olmadılar. Kıbrıslı Rumların 1960 sonrasındaki samimiyetsizliği ortak devletimizi çökertti. Ne yazık ki Güney’deki pek çok kişi bu gerçekle henüz yüzleşmedi, liderliğimizin bu konuda insanlara karşı dürüst olması gerekiyor.

 

(Fotoğraflar: ARŞİV)

 

yd-destek-gorseli-2-082.jpg

Bu haber toplam 3016 defa okunmuştur