1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Politika, Sınıf, Birlikte Yaşam ve Komünist Özgürlük[i]
Politika, Sınıf, Birlikte Yaşam ve Komünist Özgürlük[i]

Politika, Sınıf, Birlikte Yaşam ve Komünist Özgürlük[i]

Jerusalem: Eski Roma’dan türemiş “proles” (döl) ile başlayan sınıf kavramı, değişik deneyimler ve olasılıklar süzgecinden geçerken, bu düşünceler arasında karşımıza çıkanların en ilginci Giorgio Agamben’inki olsa gerek

A+A-

 

Jerusalem

 

Eski Roma’dan türemiş “proles” (döl) ile başlayan sınıf kavramı, değişik deneyimler ve olasılıklar süzgecinden geçerken, bu düşünceler arasında karşımıza çıkanların en ilginci Giorgio Agamben’inki olsa gerek. Karl Marx’ın savunduğu hareketli burjuva sınıfının aksine, Agamben’in bize sunduğu sınıf perspektifi, insanın içini sıkıntıdan karartan cinsten. Zira, en başta, Marksistlerin sınıf meselesini gereğinden fazla büyütmeye meylettiğine inanan Agamben’e göre, insanlığın artık nihilizmin kaygılarından (burada akışlardan anlam çıkarmak derdindeki insanlığın nihilist anaforlar karşısında hissedip ürktüğü kaygılarla bir oydaşlık hesaba katılabilir) sağ çıkamayacağından dolayı, anlamsızlık bizatihi olarak bir hayat tarzı kisvesine bürünüyor. Agamben’in kapıldığı bir orta sınıf nihilizmine akıyoruz vehmine hak vermemek ilk bakışta mümkün olmayabilir. Özellikle, dış görünüşte Pasolini’nin kışkırtıcı ve bir o kadar da sinir bozucu Porcile’si (Domuz Ağılı) meşrebinden çıkarına göre düzenlenmiş burjuva hal ve gidişatını anımsar anımsamaz. Fakat, Agamben’in The Coming Commnity kitabında ortaya attığı gibi, tüm sınıflar tek bir sınıfın, küçük burjuvanın içerisine eriyorlar. Aynen Roland Barthes’ın, Agamben’den çok önce Çağdaş Söylenler’i yazarken dil ekseninde dile getirdiği gibi:

Raslantılar, uzlaşmalar, ödünler, siyasal serüvenler ne olursa olsun, toplumumuz hala bir kenter toplumu (...) Ekonomik olgu olarak kenter sınıfı kolaylıkla adlandırılıyor: anamalcılık savunuluyor. Siyasal olgu olarak tanınması zor (...) Düşüngüsel olgu olarak tümüyle siliniyor: Gerçekten gösterimine, ekonomik insandan düşünsel insana geçerken, kenter sınıf adını silivermiş: olgulara uyuyor, ama değerlerle uyuşmuyor, koşulunu gerçek bir adsızlaştırma işlemine uğratıyor. Kenter sınıfı adlandırmak istemeyen toplumsal sınıf olarak tanımlanıyor (...) “kenter”, “küçük kenter”, “anamalcılık”, “proletarya”, bunlar dinmek bilmez bir kanamanın alanlarıdır: ad yararsız oluncaya dek, anlam akıtıp dururlar.  (1998: 203)

Yaptığı sınıf ve özne analizinde, etikten çok politik yönü ağır basan Agamben ve Barthes arasındaki fark, varlığının leke olarak tezahür eden sınıfsız bir sınıfın (ki bu kavramı ilk Marx’a borçluyuz) Agamben’in okumasında direşken bir burjuva sınıfı olmasıdır. Ancak bu inatçı sınıfın üyelerinin sınıf tasarımlarının neye benzeyebileceği bir soru işareti. Bu da neticede bir paradoks doğurmuyor değil. Zira kendiliğinden tek ve evrensel bir orta sınıf, aynı zamanda sınıf olmaktan da çıkar. Aynen Alain Badiou’nun sunduğu evrensel “tek bir dünya” inancında önümüze dikilen durumsal çelişkiler gibi. Badiou, komünist hipotezini koyarken, tüm iyi niyetiyle tek bir dünya olduğunu ve hepimizin o oluşum içerisinde yaşayabileceğimize inanıyor. Hatta, o dünyanın üzerine evrensel bir de kimlik ekliyor. Badiou, düşüncesini örneklendirmek amacıyla, bizzat hazır bulunduğu Fransa’daki eylemlerde, kendisini kaçak işçilerle “aynı dünyaya ait” görüyor. Badiou’nun ortaklığını biçimlendiren kimlik şekli ve kendinden menkul bir dünyanın ne olduğu ise, en az Agamben’deki uyuz burjuva sınıfı kadar sorunlu. Yine de  “tek bir orta sınıf” ve “tek bir dünya”,  gerek dayanak, gerekse terim, koşullar ve içerik açısından bizi karşı durması çok zor bir çıkmazla karşı karşıya bırakıyor. Dilsel ve olgusal gerçekliğin birbirine karışması söz konusuysa, kime karşı “bir dünya var” ki?  Üstelik, Wittgenstein’ın dilbilgisi kurallarına uymayan diyebileceği türden bir tutarsız bir mantığa bürüme şekli.

Gelgelelim, teoriler kısmen çözümsüz durumda. Şartlarda olduğu kadar entelektüel iklimde kapana kısılmışlık hissi kendini her zamankinden daha fazla hissettiriyor. Agamben ve Badiou gibi sıkı ve enerjik zihinlere rağmen, hala yetersiz kalmış noktalar, limitler ve çıkmazlar için nihai olmayan ve geniş kapsamlı-çoklu politik bir modus vivendi kaçınılmaz. Bundan biraz daha iyisini yapmamız gerekecek belki. Hiç değilse, önce devam edip sonra başlamak için. Bugün bu sorunlar üzerinde kafa patlatmak hiç de kolay değildir. Kesinlikle adı geçen düşünürlerin değeri de burada yatsa gerek… Badiou’nun ve Agamben’in anladığı nitelikteki komünizm fikri hataları ve çelişkilerine rağmen hala alabildiğine heyecan verici ve çekici. En önemlisi devam etmemizi sağlayacak bir irade iyimserliği ve işleyiş usulü barındırıyor ki bu da az şey değil. Tavsiye vermek kötü bir şey. Bu yüzden, prensip olarak, komünizmi “Platon’dan beri filozofa yaraşan tek siyasi İdea” diye niteleyen Badiou’nun yanında saf tutuyorum. (Douzinas & Zizek 2011:9). Bir bakıma, bu toz duman içerisinde en azından yakın gelecekte kendim için bir çıkış yolu göremesem de, çıkış yok diyemeyeceğim. Peki komünizm nasıl mümkün olur? Bakalım mantık çelişkilerini teoride de olsa aşabilecek miyiz. Politikayı önemli yapan, etik tartışmaların aksine, ölüm ve yaşam meseleleriyle kaçak güreşemeyeceğidir.

 


Kaynakça

Agamben, G. Coming Community. Çev. Michael Hardt. Minneapolis: University of Minnesota Press, 1993.

Badiou, A. Komünist Hipotez. Çev. Oylum Bülbül. İstanbul: Encore Yayınları, 2011.

Barthes, R. Çağdaş Söylenler. Çev. Tahsin Yücel. İstanbul: Metis, 1998.

Douzinas, C. & Žižek, S. “Giriş: Komünizm İdeası.” İçerisinde Bir İdea Olarak Komünizm. Çev: Ahmet Ergenç & Ebru Kılıç. 7-12. İstanbul: Ayrıntı, 2011

Nancy, J. Inoperative Community. Çev. Peter Connor ve diğerleri.  Minneapolis: University of Minnesota Press, 1991.

 [i] Bu yazının farklı bir versiyonu daha önce Mesele Dergisi’nin 71’inci sayısında yayımlanmıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1239 defa okunmuştur