
Gaile sordu: Duygu Geylan yanıtladı
Eğitim-öğretimde yaşanan belirsizlikler, günübirlik alınan kararlar, son yıllarda öğretmenlik mesleğine yönelik bilinçli bir şekilde linç kültürünün yaygınlaştırılması, eğitimdeki esas sorunların tartışılmasının önüne geçmektedir.
Duygu Geylan
[email protected]
Eğitimin Siyasete Teslimiyeti
Kıbrıs’ın kuzeyinde eğitim politikaları, Türkiye’deki siyasal ortama ve şartlara neredeyse tam bağımlı diyebileceğimiz boyutta şekilleniyor ya da şekillendiriliyor. 2000’li yıllara kadar Kemalist bakış açısının hakim olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinde eğitim politikaları Genel Kurmay’ın yani askerin vesayetinde iken, o dönemde ülkemizde lise düzeyindeki okullarda Milli Güvenlik adı altında dersler bulunmaktaydı ve bu dersleri Barış Kuvvetleri Komutanlığına bağlı rütbeli askerler vermekteydi.
2002’den itibaren Türkiye’de iktidarın değişmesi, iktidarın siyasal islam politikalarını gittikçe sertleştirmeye başlaması, bu durumun Kıbrıs’ın kuzeyine de etki etmesine yol açtı. Uzun yıllardır zaten bağımsız bir eğitim politikası oluşturamayan KKTC Hükümetleri, eğitimin muhafazakarlaştırılması yönünde gelen talimatlara itiraz etmekten çok uzak bir noktada yer aldı. Kendimize ait bazı ders kitaplarını yazıyor olmamız her ne kadar bağımsız bir eğitim politikası yürüttüğümüz gibi bir algı yaratsa da, yapılan müdahalelerle bu kitapların belli bir ideolojik çerçeveye oturtulması, toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının yok sayılması, cinsiyetçi dilin sıklıkla kullanılması, kitapların bilimsel geçerliliğinin artık neredeyse hiç tartışılmaması ve özellikle evrim teorisinin çıkartılması muhafazakar nesiller yetiştirmeye yönelik atılan adımlardır.
Okullarda yaşanan sorunlar, 5 yıl önceye oranla hem daha fazla hem de daha derin bir hal almıştır. Eğitimin sürekli olarak siyasete malzeme edilmeye çalışılması, ithal eğitim politikaları, öğretmen kesiminin büyük bir çoğunluğunun tepkisine yol açmaktadır. Amaçlananın, eğitim ve okullar aracılığı ile Kıbrıslı Türkler üzerinde bir toplumsal dönüşüm gerçekleştirme olduğu biliniyor, görülüyor, hissediliyor. Eğitim-öğretimde yaşanan belirsizlikler, günübirlik alınan kararlar, son yıllarda öğretmenlik mesleğine yönelik bilinçli bir şekilde linç kültürünün yaygınlaştırılması, eğitimdeki esas sorunların tartışılmasının önüne geçmektedir.
Ülkedeki nüfus yapısının hem nitelik hem nicelik olarak sürekli değişmesi, okullardaki öğrenci sayısının da bu yönde değişmesine yol açmaktadır. Eylül ayında 30 kişiyle öğrenime başlayan bir sınıf, 2 ay sonra 40 kişiyi bulabiliyor. Türkçe bilmeyen öğrencilerin sayısının gittikçe artması, öğretmenlerin kalabalık sınıflarda her öğrenciye ulaşma imkanının olmaması, öğretmenler açısından büyük bir motivasyon eksikliği yaratmakta; öğretmenlik mesleği her geçen gün daha zor, daha çok sabır gerektiren, daha yıpratıcı bir hal almaktadır. Akran zorbalığı ve disiplin suçları had safhaya ulaşmış durumdadır ve bu konuda çözüm odaklı herhangi bir bilimsel ciddi adım atılmamaktadır. Bu konuda okul idareleri, disiplin kurulları ve tabii ki sürekli olarak sınıfta veya okul içerisinde bu duruma şahit olan öğretmenler çözüm bulma konusunda kendisini çaresiz hissetmektedir.
Teknolojik değişimin çok hızlı olduğu günümüz dünyasında, güncel, bize ait bir eğitim politikası oluşturmayı maalesef başaramadık. Görsel bir dünyanın içinde büyüyen ve neredeyse sosyal medya odaklı yaşayan yeni nesili, 30 yıl 40 yıl önceki eğitim anlayışıyla yoğurmaya ve onları eski anlayışlarla şekillendirmeye çalışıyoruz. Sabah 08.00’den 13.05’e kadar devam eden (Son 3 yıldır 15.30’a kadar) 5 saatlik eğitim-öğretim sürecinde öğrencilerin sadece 30 dakikalık mola ile (15 dakikalık iki teneffüs) onlara okulu-öğrenmeyi ne kadar sevdirdiğimiz tartışılmalıdır. Bu kadar yoğun ders saati ve bu kadar az mola ile öğrencilerin okulu sevmesini ya da okula severek gelmesini beklememeliyiz. Bilgiye erişimin çok kolay olduğu günümüzde, eğitim-öğretim anlayışının çok köklü bir değişimden geçmesi kaçınılmazdır. Elbette bu değişim gerçekleşirken eğitimdeki tüm paydaşlar sürece dahil edilmeli, eğitim ideolojik eksenli tartışmalardan tamamen arındırılmalıdır. Sorgulayan, eleştiren, demokratik değerleri benimsemiş, ırk, dil, din ve cinsiyet ayrımcılığı yapmayan bireyler yetiştirme gayesi taşıyan, öğrencilerin psikolojik, sosyal ve fiziksel gelişimini hedefleyen bir eğitim politikası oluşturmayı başaramazsak, eğitimde şu an içinde bulunduğumuz noktadan daha kötü bir noktaya varmamız kaçınılmazdır.
















