1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. "Para kazanmak için değil, hatırlanmak için resim yaptı"
"Para kazanmak için değil, hatırlanmak için resim yaptı"

"Para kazanmak için değil, hatırlanmak için resim yaptı"

Sanatçı Nilgün Güney’le hem babasını hem de kaleme aldığı “Kıbrıslı Bir Ressam: İsmet V. Güney” kitabını konuştuk. Ortaya çıkan çalışma sadece bir biyografi değil, aynı zamanda Kıbrıslı Türk sanat tarihinin eksik kalmış bir parçasını tamamlıyor.

A+A-

Murat OBENLER
Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağının tasarımcısı, adadaki ilk Kıbrıslı Türk resim sergisinin sahibi, şiirler yazan, tiyatroda rol alan, ressam olmanın ötesinde çok yönlü bir sanatçı... İsmet Vehit Güney, diplomasız ama entelektüel birikimiyle, üretkenliğiyle ve öncülüğüyle adını Kıbrıs sanat tarihine altın harflerle yazdırdı. Onun hayatını, eserlerini ve bilinmeyen yönlerini yıllar süren bir arşiv çalışmasıyla derinlemesine araştıran kişi ise kızı, ressam Nilgün Güney oldu.

Sanatçı Nilgün Güney’le hem babasını hem de kaleme aldığı “Kıbrıslı Bir Ressam: İsmet V. Güney” kitabını konuştuk. Ortaya çıkan çalışma sadece bir biyografi değil, aynı zamanda Kıbrıslı Türk sanat tarihinin eksik kalmış bir parçasını tamamlıyor.

 

“Sanatçı ve İsmet V. Güney’in kızı olmasaydım bu kitabı yazamayacaktım”

Benim için bu röportajın ayrı bir önemi olduğunu söylemek isterim çünkü sanatçı Nilgün Güney, sanatçı İsmet Vehit Güney’in hem kızıdır hem de her ikisinin de eğitimci, sanatçı, Kıbrıslı ve adaya aşık, çağdaş düşünceye sahip olma, vizyon sahibi olma gibi ortak özellikleri vardır. Bu kadar birbirine benzeyen babayı kızından dinlemek ülkemizde eşine az rastlanan bir durum yaratıyor.
Nilgün Güney: Belki bu özelliklerim olmasaydı bu kitabı yazamayacaktım. Sanatla ilgili olmam, ailenin bir üyesi olmam bu kitabın yazılmasında önemli kriterlerdendir diyebilirim.

“Ben yazar değilim ama çok iyi, titiz ve derin bir araştırma yaparak kitabı hazırladım. Son dönemde bir iki kitapta Güney ile ilgili bilgilerde yanlışlıklar görünce doğrulardan oluşan bir kitap yazmak zorunda hissettim. Profesyonel anlamda ilk Kıbrıslı Türk ressam kimliğine sahiptir.”

Kıbrıs adasında ve Kıbrıs Türk toplumunda birçok ilke imza atmış İ.V.Güney ile ilgili çok daha önce bir kitabın yazılmasının gerektiğini düşünüyorum. Siz ülkemizde kimse yazmadığı için bir sorumluluk ve görev bilinciyle bu kitabı yazmaya giriştiniz gibi geliyor bana. Bu gecikmişliklerimiz de ülkemizin ayrı bir eksikliğidir. Nasıl oluştu kitabı yazma fikri sizde?
Ben tabi ki yazar değilim ama çok iyi, çok titiz ve derin bir araştırma yaparak bu kitabı hazırladığımı özellikle belirtmek isterim. Ben aslında üniversitelerin sanat tarihi bölümlerinden böyle bir girişimi uzun yıllar bekledim. Bir tez çalışması olur, akademisyen hocaların merakı ile yazılan bir kitap olur veya kitaplaştırılacak bir doktora projesi olur gibi. Son dönemde bir iki kitapta da İ.V. Güney ile ilgili bilgilerde yanlışlıklar (örneğin sanatçının doğum yılını 10 yıl yakın tarih olarak gösterdiler veya kaynaksız aktarımlar oldu) olduğunu görünce ben kendimi hem bugünün insanlarına hem de gelecek kuşaklara kalacak ve doğrulardan oluşan bir kitap yazmak zorunda hissettim.  Bir insanın hayatını anlatacaksan belgelere, kaynaklara dayanarak yazman gerekir. İşin kötü tarafı babam evde hiçbir belge bırakmamıştı ve ben bu kaynaklara ulaşabilmek için uzun bir zaman Girne’deki arşive giderek gazeteleri taradım. Covid dönemini de kapsayan ve test yaparak, maske takarak Milli Arşivde günlerimi geçirdim ve toplamda 3-4 yıla yayılan bir araştırma süreci geçirdim.
Sizin de söylediğiniz gibi bu kitabın gecikmiş bir çalışma olduğunu düşünüyorum çünkü bir konuyla, alanla ilgili edebi, akademik çalışmalar yapacaksanız bu işin sıfır noktasından başlarsınız ve İ.V.Güney’in de birçok ilki yapan kişi olarak değerlendirmelerde en başta olması gerekiyordu. Profesyonel anlamda ilk Kıbrıslı Türk ressam kimliği vardır. Bazıları Kadı Burhan, Mehmet Necati, Olga Rauf vardı diyorlar ama ben kaynaklarla, belgelerle Güney’in bu kimliğinin gerçekliğini okura aktarıyorum. En önemli konulardan birisi ilk sergi tarihi üzerinedir. Kendi ileriki yaşlara rastlayan röportajlarında farklı yılları söylese de (1946,1947 ve 1948 dediğine rastlıyoruz) Hürsöz, İstiklal, Halkın Sesi gibi o dönemin gazetelerinde bugünkü gazetelerde olmayan genişlikte ve derinlikte bilgiyle bezenmiş yazılar vardı. Ben bunları ararken İ.V.Güney ile ilgili beni şoke edecek bilgilere de ulaştım.

“İ.V.Güney’in şiirlerini buldum. Babamın tiyatro oyunculuğu, danslı şiirli gösteri yaptığını öğrendim.

Bir nevi bu kitap sizin babanızı yeniden keşfetme süreciniz oldu diyebilir miyiz?
Evet. Çünkü kendisi bize gençliğini hiç anlatmazdı. Ben İ.V.Güney’in şiirlerini buldum. Sadece iki gazetede 25 şiirine rastladım. Bunları da kitaba koydum. Başka dergilerde(Dünya Dergisi gibi) de şiirlerini gördüm ama bir yerde sınırlamak zorunda idim. Babamın tiyatro oyunculuğu olduğunu da bu süreçte öğrendim. Ş.A.F.A.K. Tiyatrosu Kurucuları adasında idi. Gazetenin birinde danslı şiirli gösteri Baletler adlı ilanın içinde babamın adını gördüm. Tüm bu bilgilere tiyatronun duayeni, usta sanatçımız Yaşar Ersoy’un araştırmalarından ulaştım. Kızı olarak bunları merak ettim ve hepsinin peşine düştüm.

ogretmenlik-yillari.jpg

İ.V.Güney’in çocukluk ve gençlik yıllarına da bakalım isterim.
İ.V.Güney, Limasol’da Afrodit sokakta doğmuştur ve çocukluğu da orda geçmiştir. Babası Limasol Belediyesi’nde memur, amcası kumaş tüccarı, annesi kumaşlara çok meraklı birisi olarak orta halli bir ailede dünyaya gelen Güney’in bu ortamdan etkilendiğini düşünüyorum. Limasollular eğlenceye, tiyatroya,sinemaya meraklı insanlardı. Yine liman şehri de olduğu için çok kültürlü bir şehirdi. Ama etrafında bir ressam olmadığı için bir sanatçı ile bağı da yoktu. Tesadüfen Türkiye’den gelen ve film afişleri yapan Nedim Çu adlı Mısırlı bir tabelacının atölyesinde yaptığı işleri görür ve çok heves eder. Kendi de yapmak istemesine rağmen annesinin evi kirletecek diye karşı çıkması ile bu hevesi biraz kursağında kalır. Okumaya çok meraklı olan Güney resmi öğrenmeye o yaşlarda kafasına takar ve onun üzerine tüm yaşamına yayılan müthiş okumalar, araştırmalar yapar, inanılmaz detaylı notlar alır, gazetelere bilgilendirici yazılar yazar. İngiliz döneminde olmamız, İngilizce bölümünde okuması ve British İnstıtute Kütüphanesi’nin varlığı onun bu araştırmalarının ana yeri olur. Limasolun hareketliliği, British İnstitute’deki sergiler,konferanslar Güney’in merakla takip ettiği etkinliklerdi. Bir çeşit resimde kendini eğitiyordu. Entellektüellerin de toplanma yeri olan Limasol Türk Spor Klubü bünyesindeki tiyatrolarda İsmet Vehit Güney de rol alır. Bu merkez de onun gelişiminde büyük rol oynar.

O zamanları düşündüğümüzde 18 yaşından önce Lefkoşa’da da yaşamış olması da bence gelişimine büyük katkı yapmıştır.
Doğrudur. Ortaokulu ve liseyi Lefkoşada okudu. Sonra da 2.Dünya Savaşı çıkınca tercüman çavuş olarak İngiliz Alayı’na yazıldı.

“İ.V.Güney diploması olmayan ama kendini geliştiren, alaylı bir ressamdır”

İ.V.Güney’in hep alaylı bir ressam profili oldu. Bir diploması yok ama başta araştırmalarla,daha sonra birçok ülkede aldığı kurslarla-atölyelerle kendini ressam olarak hep geliştirmiş bir kişilik görüyoruz.
Evet diploması olmayan ama kendini geliştiren, alaylı bir ressamdır. Ben Akademi mezunuyum, Sanat Tarihi dersleri aldım, birçok sınavlara girdim ama onun bilgisi benden daha fazlaydı. Benim için zaten diploma değildir önemli olan, hele de konu sanat üretimi ise.

ivg-portre-3-001.jpg

Tercüman çavuş olarak yaptığı askerlik yıllarını ve bunun resminin gelişimine etkilerini de konuşmadan geçmemek lazım. Asker bile olsa dünyanın farklı coğrafyalarına gitmek resimle ilgilenen bir genç için savaşın dünyayı sardığı o zamanlarda önemli bir şanstı.
1943’te lise son sınıfta ingilizce hocaları ve İngiliz ordusunda da subayları da olan Faiz Müftüzade, İngilizce ve Yunanca dil sertifikaları olan Güney’e tercüman olarak orduya yazılması teklifini edince o da kabul eder ve Filistin’de akademiye (Hayfa’daki Mont Carmel Askeri Koleji) de giderek kendini geliştirir. Orada resim dersi de alır. İ.V.Güney sıcak çatışma hattında değil de geri planda askerliğini yapan bir kişiydi. Bir süre sonra oradaki kamp ve okul bombalanınca Dikelya’ya geri dönerler ve orada Rum subayla resimler yapar. Bir grup askerin İtalya’ya gönderilmesi gündeme geldiğinde Güney de İtalya’da da yeni sanatçılarla tanışırım, yeni yerler görürüm düşüncesiyle gönüllü olur. Bir röportajında “İtalya’da acı ve sefaletin dışında hiçbir şey görmedim” der. Şiirlerinde romantik edebiyata oturan konular görürüm. Ayrılık, Sefalet,acı,ölüm temaları hep şiirlerinde vardır. Doğaya da bir hayranlığı vardır. Güzel doğa tasvirleri de vardır,aniden bir mezar, ölüm ve acı da ortaya çıkar. Bir “Hasta” şiiri vardır ki okuyunca sen de hasta olursun. “Nezarethaneye Giderken” adlı şiirinde Ortadoğuda deve üstünde giderken gördüklerini yazdığını düşünüyorum.

O sefaletin içinde Güney birçok anı,bilgi,tecrübe biriktirmiş bir kişiydi. Bu da sonraki yaşamına yaratıcılık olarak yansıdı.
Onlar daha sonra fotoğraf,öykü,şiir ve resim olarak hayata yansıdı. Şiirlerde bu ölüm ve sefalet daha çok hissedilir ama resimde daha rahattır ve resimlerindeki manzaralarla romantizm akımının etkilerine oldukça görüyoruz.

“Bir Kıbrıslı Türk ressamın adada açtığı ilk resim sergisinin altında da İ.V.Güney’in imzası vardır. Güney’in kullandığı vemillion kırmızısı onun İngiliz ressam Constable ile müşterek noktalara sahip olmasının ve İngiliz ekolüne hayranlığının bir göstergesiydi”

Tam da bu konudan bahsederken adada resim sergisi açan ilk Kıbrıslı Türkün de İ.V.Güney olduğunu da vurgulamamız gerekiyor. Bu sergi aynı zamanda bir milad değil miydi?
Bir Kıbrıslı Türk ressamın adada açtığı ilk resim sergisinin altında da İ.V.Güney’in imzası vardır. 1949’da önce Limasol’da sonra da Lefkoşa’da bu solo sergisini açar. Limasoldaki sergi British İnstıtute Kütüphanesi’nde yer alan sergiler ve resim üstüne konferansları merakla takip ettiği için büyük bir ihtimalle kendisi açmayı önermiştir. Orada özellikle Kıbrıslı Rum kadınlar tarafından çok beğenilen sergi sonrası Güney birçok Rum kadına resim dersi vermeye başlamıştı. Rum cemaatinde eğitim alan ressamlar yavaş yavaş adaya gelmeye başlamasına rağmen K/T cemaatinde hiç kimse yoktu ve bir öğrenci okumaya gönderme düşüncesi de o zamanın yöneticilerinde oluşmadı. Bu ressam ihtiyacını o dönemde İ.V.Güney bir anlamda karşıladı ve entelektüel-yazar Nazif Süleyman’ın da girişimiyle Lefkoşa’daki Viktorya Kız Lisesi Salonu’nda bu sergiyi açar. Nazif Süleyman bu sergiyle ilgili tam sayfa övgü dolu bir makale yayınlar. Daha öncesinde Cyprus Mail’de Bessy Raw adlı sanat eleştirmeni de bir makale yazar. Nazif Süleyman da bu yazıdan bazı alıntıları kendi yazısında kullanır. Bugün öyle bir düzeyi göremiyoruz. İ.V.Güney’in kullandığı vemillion kırmızısı onun İngiliz ressam John Constable ile müşterek noktalara sahip olması ve İngiliz ekolüne hayranlığının bir göstergesiydi. Raw bunun kullanımında Hollanda ressamlarıyla da karşılaştırdığı çok iyi bir yazı kaleme alır. Dönemin İngiliz valisi de sergiye gelerek yöneticilere “Elinizde böylesi yetenekli birisi vardır da daha siz öğretmen ararsınız” demiş. Bir başka gazete editörü “Biz ülkemizde ihtiyacı olan resim öğretmenliği münhaline İ.V.Güney adlı genci aday gösteriyoruz” diyerek onu tavsiye ediyor ve mülakata çağrılan Güney 1949’da 26 yaşında Lefkoşa Türk Lisesi’nde (eski adı Lefkoşa İslam Lisesi) öğretmenlik hayatına başlıyor. Emekli olana kadar kendi de öğretir, aralarında ülkemizin önemli ressamları da olacak birçok öğrenciyi yetiştirir ama kendi de araştırmaya, öğrenmeye devam eder. İngiltere’den ve Türkiye’den gelen gazete ve sanat dergilerini sürekli takip ederdi.

İ.V.Güney, 1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bayrağını tasarlayan ressam olarak da Kıbrıs tarihindeki önemli yerini alır. Bu önemli süreç nasıl işledi?
Bir grafiker ve reklamcı da olan Güney, Cumhuriyetin bayrağı için açılan yarışmaya başvurdu ve kazandı. Cumhurbaşkanı Makarios onu odasına çağırarak esprili bir konuşma yaptı. Ondan bayrağın tasarımı yanında devlet logosu ,pul ve bazı kahıt paraların resimlemesini isteyince onları da yaptı.

1-520.jpg

“Babam sanatına yön verenin ressam Çallı olduğunu söylüyordu”

Ve 1956’da İbrahim Çallı’nın öğrencisi olmak da onun resim hayatında bir milat oldu değil mi? Bu şansı da yine onun ısrarlı resim yapma arzusu sonucunda yakaladı.
Bir akademi hocası olan ve Türkiye resminin önemli isimlerinden İbrahim Çallı gibi bir ressamın öğrencisi olmak bir ayrıcalıktır. Güney adadan İstanbul’daki Çallı’ya mektup yazar ve o da kendisini İstanbul’a davet eder. Sirkeci Garı’nda birbirlerini nasıl tanıyacaklarından buluşma tarihine kadar herşeyi birbirlerine yazdıkları mektuplarında belirtirler ve Güney gemi ile Çallı’ya ulaşmak üzere yola çıkar. Atölyesine kolay kolay insan sokmayan Çallı, Kıbrıstan gelen genç Güney’e hem atölyesini hem de evini açar ve her yaz Güney, Çallı’dan dersler almak üzere ve atölyesinde çalışmak üzere İstanbul’a gider. Baba oğul gibi bir ilişkileri de oldu ve bu sayede diğer ressamlarla da tanışır. Güney onlarla birlikte İstanbul’da bir sergiye de katılır. Oğlu olmayan Çallı, İ.V.Güney’e “Oğlum” diye seslenirdi. Güney de Çallı’ya “Üstadım” diye hitap ederdi. Bir röportajında “Benim sanatıma yön veren Çallı’dır” demişti. Bu da ülke resmimizde bir ilktir.

“Güney’in 6 kişisel, 16 da karma olmak üzere toplam 22 sergisi vardır. Romantizm, klasizm ve empresyonizm akımlarına bağlı kalarak resimler yapar.”

Sizin araştırmalarınız sonucunda elinizde Güney’in hangi akımları kullanarak kaç resim yaptığı, kaç sergi açtığıyla ilgili kesin bilgileri paylaşırsanız buradan bir kez daha tarihe not bırakmış olalım.
Gazetelerden topladığım bilgilere göre 6 kişisel sergi, 16 da karma sergi olmak üzere toplam 22 sergisi vardır. 1940’ların sonu ve 1950’li yıllarda yoğun olmuştu bu sergiler. En son İ.V.Güney Sergi Salonu’nun açılışında bir retrospektif sergisi açıldıydı. Aldığı siparişlerden (manzara,natürmort,çiçek vs.) dolayı sergi açmaya da fırsat bulmazdı. Bende bile babamın 10 tane tablosunu bulamazsın. Babamın eserleri çok kişiye dağılmıştır ve ben birkaç yıl bu resimlerin peşine düşerek ev ev aradım ve resimlere ulaştım. Babam romantizmden,klasizme ve empresyonizme(Çallı etkisi ile) kadar birçok akıma bağlı kalarak resimler yapar. Zamanla kendi özgün fırçasını yaratır.

i-v-guney-portre-2-001.jpg

“2025 yılında kamuya ait çağdaş sanat müzemiz bile yoktur.”

Gelişmiş bir ülkede olsak bu işlerin hepsini devletin yapması gerekirdi ve İsmet V.Güney’in notlarının ve eserlerinin toplandığı bir de sanat müzesi olması gerekirdi. Biz gerçekten birçok alanda olduğu gibi bu alanda da çok gerilerdeyiz. Kültürsüzlükte yarışan devlet ve hükümet yetkililerinin diyarında yaşıyoruz.
İ.V.Güney Galerisi’nde kendisinin birkaç eserinin, eşyasının, özgeçmişinin olduğu camlı bir bölme yapmayı önerdim ve bu da kabul gördü. Bizim kamusal müzelere çok ihtiyacımız vardır. Bırak babamı 2025 yılında kamuya ait çağdaş sanat müzemiz bile yoktur. Tabi böyle bir müze çalışması olsa devletten de ahbap işi yapacak, birilerine iltimas geçecek gibi korkularım, şüphelerim, çekincelerim vardır. Uluslararası kriterleri uygulamakta da zorlanıyoruz(!!!) sen de biliyorsun.  

“İ.V.Güney gerçekten çok yönlü bir kişilikti. Dans, tiyatro, şiir, fotoğrafçılık, resim, gazete yazarlığı, öğretmenlik, karikatüristlik yaptı. Desen, reklam ve renk ayrımcılığıyla uğraştı”

Güney ressam kimliği dışında çok yönlü bir kişiliğe sahip, birçok sanat dalında üretimi olan bir kişi. Bu çok yönlü kişiliğinden bahsetmeden biyografi eksik kalır diye düşünürüm.
Tiyatro oyunculuğu yapan, Baletler’de dans yapan, öykü ve şiir yazan, karikatür çizen, gazete desenleri yapan, gazetelere reklam sayfaları tasarlayan (uzun süre bu alanda tek kaldı), fotoğraf çeken, renk ayrımcılığı yapan ve en önemlisi de okulda 29 yıllık öğretmenlik ve sanat tarihi konulu gazete yazıları ile toplumsal eğitimcilik yapan bir kişiden bahsediyoruz. Halkın resimden uzak olduğunu gören Güney’in yazıları ile halkı eğitmesi, aydınlatması da çok toplumsal bir görevi yerine getirmesi demekti.

resimleri-3.jpg

liselerde-ilk-resim-atolyesi.jpg

“K/T toplumunda lisedeki ilk resim atölyesini, ilk fotoğrafçılık kulübünü kurar”

Güney’in okullardaki fotoğrafçılık kulübü kurması, karanlık oda oluşturması da bu ülkede öncü bir girişim değil miydi?
Fotoğrafçılıkta bir ilk değildi ama öğrencilere yönelik lisede fotoğrafçılık kulübü kurması bir ilktir. Okulda ilk olarak resim atölyesi kurar ama sadece edebiyat öğrencileri bu derse katılabildiğinden dolayı tüm öğrencilere hitap etmesi için kulüp kurar. Foto Yücel verdiği bir mülakatta İ.V.Güney için “Bana fotoğrafçılık mesleğini öğretti.” diyor. Lisede o kadar ileri gittiler ki dışarıdan müşteri alıp vesikalık çekerlerdi.

Çok az konuşulduğunu tahmin ettiğim Güney’in aile yaşamını da konuşmak isterim. Tomris hanım ile nasıl evlendiler? Güney nasıl bir eşti ve babaydı?
Kendisi de öğretmen olan Tomris hanımla evliliğini çok güzel ve iyi olarak değerlendirebilirim.  İ.V.Güney iyi bir eş ve babaydı ama evde çok az duran birisiydi. Benim çocukluğum anneannemin 10 odalı olan ve geniş ailenin yaşadığı Surlariçi’ndeki cumbalı konakta geçti. Bir oda da babamın atölyesiydi ve ben odaya girdiğimde boyalara dokunduğum için benim o alana girmemi istemezdi. Kendi içine kapanık birisiydi. Aile ile çok şey paylaşmazdı. Aniden oyuncak alıp bana getirirdi. Bana sürprizler yapardı. 6 yaşındayken benim de bir portremi yaptı. Beni o sandalyede tutmak için bana küçük şekiller çizmesini öğretti. Belki de benim de resme başladığım gün o gündür.

Sizin resme ilgi duymanızda babanızın etkisi kesin vardır…
63 olaylarına da denk gelen bir çocukluk yaşadık. O dönemde 21 Aralık gecesi kapımız çalındı ve babamı cepheye çağırdılar. Annem de evde yalnız kalmak istemediği için anneanneme gitmek üzere şu anda Çağlayanda yaşadığımız evden çıktık ve buraya 2 yıl sonra dönebildik.
Bana hiçbir zaman resim oku demedi. Tabi babam o dönem Kemal Tunç ile birlikte Altun Reklam’da grafik tasarımı yapıyordu. Ben de büyük ihtimalle onun etkisiyle grafik eğitimi aldım. Resim yapan bir babayla büyüyünce etkileniyorsunuz. Annemle de gezmelere giderler, bu gezilerde bol bol fotoğraf çekerlerdi.

Babanızın ülkemiz grafik tasarımcılığının mihenk taşını oluşturduğunu düşündüğüm renk ayrımcılığındaki öncü yönünün de atlamak istemem. A.N Graphics yolculuğunu da bizlere biraz anlatabilir misiniz?
Güney ülkedeki K/T cemaati içinde ilk ve tek renk ayrımı yapan kişiydi. Daha önceleri Repro Grafik adı altında çalışmalarını yapıyordu ve Kıbrıs Gazetesi’nin kuruluşundan itibaren A.N Graphics bünyesinde uzun yıllar önemli görevler üstlendi. Kıbrıs Türk Medyasında gazeteciler gibi önde,sahada değil de mutfağında uzun yıllar çalıştı. Güney renk ayrımını ülkeye getiren ve geliştirerek bir yerlere getiren kişidir.

“Resimlerinin her evde olmasını istediğini ve insanların kendisini hatırlamasını istediğini söylüyordu. Para kazanmak için resim yapmadı”

Bir röportajında İ.V.Güney “İnsan ürettikleriyle vardır, o yüzden ben çok mutluyum.” diye bir ifade kullanmıştı. Bir sanatçı olarak dünyaya bakışını, sanata yaklaşımını ne güzel özetlemiş.
Bir röportajında da resimlerinin komşulardan arkadaşlara, dostlardan sevenlerine yani tüm topluma yayıldığını hatta elçiliklerden resmi binalara da birçok yerde de görülebildiğini, hiçbir zaman para için resim yapmadığını, kendisinin resimlerinin her evde olmasını istediğini ve insanların böylece kendisini hatırlamasını istediğini söylüyordu. Resim yapıp para kazanan biri hiçbir zaman olmadı. Amacı para kazanmak değildi. Para kazanmak için resim yapmadı. Gelip duvardan resimlerini alıp isteyenlere verirdi. Duvardaki Atatürk resmini annem zorla kurtardı.

resimler-4.jpg

2-491.jpg

Bu haber toplam 1923 defa okunmuştur