
“Miyop politikacılara gün doğdu”
Maliye Eski Bakanı Birikim Özgür’den, ‘UBP-DP azınlık hükümetinin popülist uygulamaları’ değerlendirmesi…
• UBP-DP azınlık hükümeti döneminin, geleceğimizi doğrudan ilgilendiren vahim hataların gündeme gelebileceği, popülist uygulamaların, genişletici maliye politikalarının, seçim ekonomisi uygulamalarının sürekli tartışılacağı bir dönem olacağa benzediğine işaret eden Özgür, ‘Sorumlu muhalefet’ anlayışı ile bu konularda topluma uyarılarda bulunmak, miyop politikacıların hatalarını deşifre etmek görevini yerine getireceklerinin altını çizdi.
Yenidüzen
Maliye Eski Bakanı Birikim Özgür, ‘genişletici maliye politikaları, maaş ve maaş nitelikli ödemelerin bütçedeki payı, müşavirler konusu’ ve ‘UBP-DP azınlık hükümetinin popülist uygulamaları’nı değerlendirdi.
“Miyop politikacıların hatalarını deşifre etmek görevimiz”
UBP-DP azınlık hükümeti döneminin, geleceğimizi doğrudan ilgilendiren vahim hataların gündeme gelebileceği, popülist uygulamaların, genişletici maliye politikalarının, seçim ekonomisi uygulamalarının sürekli tartışılacağı bir dönem olacağa benzediğine işaret eden Özgür, en büyük tehlikenin ise kamuoyunda müşavirlerle ilgili yaşanan kısır sorgulama yaklaşımı olduğu görüşünü belirtti.
Doğru ile yanlışın birbirine karıştığı, iyinin, güzelin takdir edilemediği bir ortamda kafa karışıklıkları nedeniyle miyop politikacılara gün doğduğuna vurgu yapan Özgür, bu ortamda ‘Sorumlu muhalefet’ anlayışı ile bu konularda topluma uyarılarda bulunmak, miyop politikacıların hatalarını deşifre etmek görevini yerine getireceklerinin altını çizdi.
“Türkiye “siyasi” bir tutum sergilerse…”
Türkiye ile imzalanacak 3 yıllık programın, bütçe disiplinine, tasarrufa ve buna bağlı olarak bütçenin esnek bir yapıya kavuşturulmasına dönük birtakım hassasiyetleri içinde barındıracağına işaret eden Birikim Özgür, bu koşullarda Türkiye KKTC’deki gündelik siyasetten alabildiğine uzak ancak kendi kaynaklarıyla yürütülecek bir programın ilkeleri hususunda da alabildiğine yakın bir denetçi rolü üstlenmesi gerektiği görüşünü belirtti.
“Türkiye’nin “siyasi” bir tutum sergilemesi halinde ise bugüne kadar desteklediğini iddia ettiği Kıbrıs Türk halkının kendi ayakları üzerinde durabilecek bir sistem yaratıp federal çözüm koşullarına hazırlanması hedefi zora girecektir” ifadelerini kullandı.
“Seçim ekonomisi uygulamaları hakka dönüştü”
Belirli dönemlerde gündeme getirilen kamu harcamalarının artırılması ve benzeri uygulamalara kısaca “genişletici maliye politikaları” dendiğine işaret eden Özgür, bunların en tipik örneğinin de ‘seçim ekonomisi’ olduğunu belirtti.
“Seçim öncesinde oy kazandıracak şekilde uygulanan ekonomi politikaları uzun dönemde ekonomide dalgalanmalara yol açarak olumsuz sonuçlar veriyor” diyen Özgür, .en önemli sonucun da seçim öncesinde artırılan kamu harcamalarının bütçe açıklarına neden olması olduğuna vurgu yaptı.
“Bunun sonucunda da seçim sonrasında artan bütçe açıklarının finansmanı sorunuyla karşılaşılıyor. Bunun için ya yurttaşın cebine el atılıyor yani vergi oranları artırılıyor ya da bazı kamu harcamalarında kısıntıya gidiliyor” şeklinde konuştu, geçmiş UBP dönemlerinde bunun somut örnekleri çok yaşandığına işaret etti.
“Seçimin gerçekleşeceği ay içerisinde peşin maaş uygulamasına geçilerek kamu çalışanlarına çifte maaş verilmesi veya seçim öncesinde kamu kurumlarına yapılan aşırı istihdamlar gibi…” örnekler de veren Özgür, KKTC’nin kuruluşunun 10. yılında “10. Yıl İkramiyesi” adı altında kamu çalışanlarına ödenen 14. Maaşı da bu örnekler arasında sıraladı.
Özgür’ün ifadeleri devamla şöyle:
“Örneğin BRTK’de 1993 ve 1998 seçimleri öncesinde UBP tarafından yapılan yüzlerce istihdam nedeniyle bugün dahi kurum sağlıklı koşullarda gelişimini sürdürmekten çok uzaktır.
Aynı durum pek çok belediyemiz için de geçerlidir.
Aşırı istihdamlarla mali yapısı çökertilen belediyelerde yeni seçilen başkanların selefleriyle ilgili, “Keşke istihdam yapacağına belediyenin parasını çalsaymış… Aşırı istihdam yaparak düzeltilmesi mümkün olamayan sıkıntılara yol açtı…” şeklindeki yorumlarını sürekli işitiyoruz.
KKTC’de seçim ekonomisi uygulamaları yasal çerçevede müktesep hakka dönüşmekte ve geriye dönüşü de çok güç olmakta.”
-------------------------------------------------
Maaş ve maaş nitelikli ödemelerin bütçedeki payı…
“KKTC bütçesi esnekliği olmayan bir yapıya hapsoldu ve siyaseti de adeta hiçleşme aşamasına taşıdı”
KKTC’nin yıllık bütçesinin yüzde 80’inin maaş ve maaş benzeri ödemeler için kullanıldığı koşulların bu sayede oluştuğu görüşünü belirten Özgür, “Bundan ötürü KKTC bütçesi esnekliği olmayan bir yapıya hapsoldu ve siyaseti de adeta hiçleşme aşamasına taşıdı” ifadelerini kullandı.
Özgür’ün ifadeleri devamla şöyle:
“Düşünsenize, yıllık bütçe hazırlıyorsunuz ama zaten yüzde 80’inin nasıl harcanacağı önceden biliniyor! Bu koşullarda siyasi partilerin ve siyasetçilerin fonksiyonu neredeyse ortadan kalkmış oluyor. Bu duruma bir son vermemizin zamanı geldi de geçti bile!”.
“Personel harcamalarının kontrol altına alınması bir tercihten öte bir zorunluluk”
Maaş ve maaş benzeri ödemelerin 2011’de bütçenin yüzde 81’ini, 2015’te ise yüzde 79,5’ini oluşturduğuna işaret eden Maliye Eski Bakanı Özgür, makbul olan bütçenin hatırı sayılır bir kısmının kamu yatırımları için kullanılarak ülkenin geleceğinin inşa edilmesi iken, kaynakların büyük bir kısmını cari harcama olan maaş ödemeleri için kullanıldığına değindi.
“Üstelik bu kaynakların bir kısmı KKTC’deki özel tüketime giderken bir kısmının ise serbest piyasa koşullarında KKTC dışında harcandığı da bir başka gerçeğimizdir” diyen Özgür, personel harcamalarının kontrol altına alınmasının bir tercihten öte bir zorunluluğa dönüştüğüne vurgu yaptı.
Özgür’ün ifadeleri devamla şöyle:
“İlkesel olarak eşitsizlikleri gidermeyi önemseyen ve aynı zamanda bütçede yüzde 80 olan personel harcamalarını artıracak siyasi kararlar üretmeksizin ekonomik büyümeye bağlı olarak gelişecek kamu kaynakları ile personel harcamalarının payını zamanla büyüyen bütçe içerisinde oransal olarak düşürmeye odaklanmak en sağlıklı yaklaşımdır.
Bu çerçevede 2016’da söz konusu oranı yüzde 78’e, 2017’de yüzde 76,5’a ve 2018 yılsonu itibarıyla da yüzde 75’e düşürmek gibi bir hedef ışığında hareket edilmesi çok büyük önem taşımaktadır”.
----------------------------------------
Müşavirler konusu…
“Seçmen miyopluğu” ya da “seçmen unutkanlığı” gibi anlayışlara karşı mücadele etmeye devam edeceğiz”
2013-2015 döneminde yerel gelirleri yüzde 25 artıran CTP iktidarlarının, kamu harcamalarında da azami düzeyde tasarrufa gitmeyi hedeflediğini de söyleyen Özgür, bütçe disiplininin eksiksiz uygulandığını ifade etti.
CTP-DP hükümeti döneminde yeni müşavir yaratmama konusunda azami gayret sarf edildiğini de belirten Birikim Özgür, CTP-UBP hükümeti döneminde ise bu yaklaşımın bir ilkeye dönüştürüldüğünü ve hükümet programında yeni müşavir yaratılmayacağına yer verildiğini anımsattı.
Sorunun kökten çözümünü sağlamanın birincil yöntemi olarak Kamu Görevlileri Yasası’ndaki bütünlüklü değişiklikler kapsamındaki düzenlemeler üzerinde durulduğunu aktaran Özgür, gerekli hazırlıklar yapılmasına karşın ‘beklenmedik şekilde’ CTP-UBP hükümetinin sonlanmasıyla bu düzenlemenin hayata geçirilemediğini ifade etti.
CTP hazırladığı yasal düzenlemeleri bir öneri şeklinde Meclis’e sunduğunu ancak bu kez de UBP, DP ve bağımsız milletvekillerinin yasanın ivediliğini reddinin söz konusu olduğunu anımsatan Özgür şöyle devam etti:
“ Personel harcamalarına ilişkin genel siyasetin sadece CTP tarafından içselleştirildiği, müşavirlerle ilgili gerek fiili uygulamaları gerekse hazırladığı yasa önerisi ile sadece CTP’nin samimiyetinden söz edilebileceği ve “Siz iktidarda iken niye bu değişikliği yapmadınız?” şeklinde bir iddia ortaya koyabilmek için, UBP ve DP’nin ilkesel olarak müşavir yaratmama konusunda hassas olmak ve “siz samimi değilsiniz ama biz samimi olduğumuz için bu değişikliği yapıyoruz” anlamına gelebilecek somut adımlar atmak gibi zorunlulukları olduğu ortadadır”.
Müşavirler konusuyla ilgili basına da büyük görevler düştüğünü savunan Özgür, esasen CTP-UBP hükümet programında yer alan yeni müşavir yaratmama ilkesinin yeni azınlık hükümeti döneminde neden ortadan kaldırıldığının ve UBP ile DP’nin bu konudaki yasal düzenlemeden neden kaçındığını sorgulaması gerektiği görüşünü belirtti.
Özgür’ün ifadeleri devamla şöyle:
CTP’nin hükümetten ayrılmasıyla birlikte “bu genişletici maliye uygulamalarından acaba bize de bir şey düşer mi?” psikolojisi mi ağır basmıştır ki toplumun bu denli hassas olduğu müşavirlik konusunda dahi sağlıklı bir sorgulama gündeme gelememektedir?
Biz sorumlu muhalefet anlayışı ile seçmenlerimizi bu gibi konularda şeffaf biçimde bilgilendirmeye, ülkenin geleceğini ilgilendiren böylesi tartışmalarda yurttaşlarımızın ilgisinin doğru noktalara yoğunlaşmasını sağlamaya ve siyasetteki varlığını “seçmen miyopluğu” ya da “seçmen unutkanlığı” gibi olgulara dayandıran anlayışlara karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Unutulmamalıdır ki miyop politikacılar seçmeni birkaç ay mutlu edecek politikalar uygulamaya meyillidir ve köklü politikalar üretmek yerine kısa dönemli ve sonuçları çabuk görülen tercihlere yönelir. UBP-DP azınlık hükümeti zücaciye dükkânına girmiş fil misali şu sıralar tam da bunu denemektedir”.
----------------------------------------------
UBP-DP azınlık hükümetinin popülist uygulamaları…
“İlk Bakanlar Kurulu’nda Merkez Bankası Teşkilat Yasası Meclis’e sevk edildi, aynı dönemde Merkez Bankası aracılığıyla borçlanmaya gidildi”
En yakıcı popülist uygulamaların, özerk kurumların da tartışılmasına sebebiyet verebilecek “örgütlü” uygulamalar olduğuna vurgu yapan Özgür, bunun sebebinin ise, devletin kurumsal yapısının yeniden düzenlenmeye çalışıldığı süreçlerde özerk kurumların bağımsızlığının daha bir önem kazanması olduğuna işaret etti.
“Eğer özerk kurumlar siyasete alet edilirse o ülkede devletin başlıca kurumları güven erozyonuna uğrar ve orta ve uzun vadede reformlara ilişkin sahiplenme duygusu cılızlaşır” diyen Özgür, “Et kokarsa tuzlanır, tuz kokarsa ne yapılır?” sorusunun tam bu durumlar için geçerli olduğu görüşünü belirtti.
UBP-DP azınlık hükümetinin ilk bakanlar kurulu toplantısında Merkez Bankası Teşkilat Yasası’nı meclise sevk ettiğine işaret eden Özgür, aynı dönemde yeni kurulan hükümetin Merkez Bankası aracılığı ile yüzde 9,9 faiz oranıyla 60 milyon TL kısa vadeli (45 gün) iç borçlanma gerçekleştirdiğine de vurgu yaptı.
Özgür, henüz Bütçe Dairesi, Hukuk Dairesi ve Başsavcılık onayı alınmadan ve borçlanma işlemi ile eş zamanlı olarak Merkez Bankası’nın Teşkilat Yasası’nın bakanlar kurulu tarafından meclise sevk edilmesinin doğallığında bazı sorgulamaları da beraberinde getirdiğini ifade etti.
“Acaba hükümetle Merkez Bankası arasında bir al gülüm ver gülüm ilişkisi mi var?”
Basit bir zamanlama hatası olarak da değerlendirilebilecek bu durumun, “Acaba hükümetle Merkez Bankası arasında bir al gülüm ver gülüm ilişkisi mi var?” şeklindeki sorulara zemin hazırladığını ifade eden Özgür, Merkez Bankası’nın imajını da gereksiz yere zedelendiğine işaret etti.
Özgür’ün ifadeleri devamla şöyle:
“İç borçlanmayla sözde rahatlatılan mali imkânların hemen akabinde, Başbakan Hüseyin Özgürgün ve Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş tarafından kamunun personel harcamalarında ek mükellefiyet yaratacak birtakım icraatlar veyahut vaatler gündeme getirilmiştir.
Gündeme getirilen popülist uygulamaların tümü de 3 yıllık CTP hükümetleri döneminde başta Sayıştay Başkanlığı olmak üzere çeşitli bağımsız kurumların reddettiği hususlardır.
CTP hükümetleri döneminde bağımsız kurumlar görevlerini layıkıyla yerine getirerek baskı gruplarının gündeme taşıdığı birtakım hususlarda yasal dayanak yoksunluğuna ilişkin tespitlerini yazılı olarak hükümetlere defaten sunmuşlardır. CTP’nin iktidarda olmadığı yeni koşullarda şimdi gözler Sayıştay Başkanlığı’ndadır”.

















