
Lefkonuk’tan Trikomo’ya 'kayıplar'ın izinde…
Aylar once tanışmış olduğum bir Kıbrıslırum şahitle birlikte Ledra Palace barikatında buluşuyoruz: Kayıplar Komitesi yetkilileri Murat Soysal, Okan Oktay ve Ksenofon Kallis’le birlikte Trikomo’ya (Yeni İskele) gideceğiz ve şahit bize olası bir
Aylar once tanışmış olduğum bir Kıbrıslırum şahitle birlikte Ledra Palace barikatında buluşuyoruz: Kayıplar Komitesi yetkilileri Murat Soysal, Okan Oktay ve Ksenofon Kallis’le birlikte Trikomo’ya (Yeni İskele) gideceğiz ve şahit bize olası bir gömü yeri gösterecek… 11 Ocak 2013 Cuma sabahı yola koyuluyoruz – bir zamanlar 1980 yılında bir “kayıp” şahıstan geride kalanları görmüş olan bir Kıbrıslıtürk okurum da Trikomo’ya gelerek bizimle buluşacak ve o da bize Trikomo’da gördüğü bu “kayıp” kalıntılarının tam yerini gösterecek.
Trikomo’ya giderken Lefkonuk’ta duruyoruz – bir süre once bir Kıbrıslıtürk okurum beni arayarak Lefkonuk’taki (Geçitkale) Kıbrıslırum mezarlığında bir kuyucuğa bir kafatası gömdüğünü anlatmış, Kayıplar Komitesi yetkilileriyle birlikte hemen Lefkonuk köyüne gitmiş ve bu okurumla buluşmuştuk. Okurum bu kafatasını Lefkonuk’ta bulmuş ve almıştı – henüz 15 yaşlarında bir çocuktu ve hayvanları otlatırken rastlamıştı bu kafatasına. Fakat yetişkin birisi onu uyarmış ve “O kafatasıyla oynama da bakan başın derde girer, en iyisi git Rum mezarlığında bir kuyucuk vardır, at onun içine” demiş, okurum da bu yetişkinin sözünü dinleyerek, söylediğini yapmıştı.
Okurumun Lefkonuk’taki Kıbrıslırum mezarlığında bize göstermiş olduğu yerde Kayıplar Komitesi’nin yürüttüğü kazılarda, tam da söylediği gibi bir kafatası bulunmuş. Durup arkeologlara sesleniyoruz... Okurum bize bu kafatasını nereden aldığını da göstermişti: Gerçekten de aylar önce o noktada bir kazı yürütülmüş ve iki yaşlı insandan geride kalanlar bulunmuştu fakat bir kafatası eksikti – şimdi eğer bu kafatası DNA’da, daha önce kazı yapılan noktada bulunan kalıntılarla eşleşirse, o zaman bir “kayıp”, kafatası eksik olmadan ailesine defnedilmek üzere bütün olarak iade edilebilecek. Geceleyin bu okurumu arayıp ona teşekkür edeceğim çünkü verdiği bilgi sayesinde bu kafatası bulunabildi...
Lefkonuk’taki kazıyı yürüten Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum arkeologlarımıza veda ederek Trikomo’ya doğru gidiyoruz – güneşli ama soğuk bir gün bugün. Trikomo’nun girişinde duruyoruz, boş bir arsada... Bizimle birlikte gelen Kıbrıslırum şahit bize 1974’te bir evin bulunduğu boş alanı gösteriyor. Ev yıkılmış ama kerpiç duvarın bazı parçaları hala görülebiliyor. Arsadaki ağaçlar da kesilmiş, bu boş arazide sankid e hayaletler dolaşıp burada yaşanmış trajik öyküyü öğrenmemizi bekliyor... Burada bir alıç ağacı, bazı incir ve ekşi ağaçları varmış ancak tümü de kesilmiş. Belki de birileri buraya bir ev inşa etmeye karar verdiği için eski evi yıkmış, ağaçları kesmiş ama inşaata başlayamamış...
1974 sonrasında Kıbrıslırumlar epeyi uzun bir süre Trikomo’da yaşamaya devam etmişlerdi. 1980’de Trikomo’ya evlenen bir Kıbrıslıtürk okurum bana o yıl köyde toplam 116 Kıbrıslırum’un yaşamakta olduğunu anlatmıştı.
“Bunların bir kısmı yaşlılık nedeniyle vefat ettikleri zaman, köydeki Kıbrıslırum mezarlığına defnediliyorlardı. Ancak akrabaları güneyde yaşayanların naaşları güneyde defnedilmeye gönderiliyordu” diye anlatmıştı bana bu Kıbrıslıtürk okurum...
Bu boş arsaya köyden “kayıp” bazı Kıbrıslırumlar’ın gömülmüş olabileceği bilgisini veriyor Kıbrıslırum şahit. Arsanın koordinatlarını alıyoruz ve fotoğraflarını çekiyoruz. Grubu benimle birlikte Trikomo’nun girişindeki küçük kiliseye gelmeye davet ediyorum – bu kilise artık bir “İkon Müzesi” olarak kullanılıyor...
Bu küçük kilisenin avlusuna bazı “kayıplar” gömülmüştü ve bir gece bu toplu mezar bir dozer getirilerek boşaltılmıştı. Bu konuyu yıllar önce birkaç kez bu sayfalarda yazmıştım – boşaltılan toplu mezardan çıkarılan “kayıplar”dan geride kalanlar, bilinmeyen bir yere götürülmüştü. Bu “toplu mezar boşaltma” işleminin görgü tanığı olan okurlarım bana dozerin kilisenin avlusuna girecek bir yer bulamadığını, bu nedenle kilisenin dışında durarak kepçeyle boşaltma işlemi yürüttüğünü anlatmışlardı. Toplu mezar bu şekilde boşaltılarak, dozerin kepçesindeki “kayıplar”dan geride kalanlar bir kamyona yükleniyordu.
Birlikte kilisenin avlusunu izliyoruz – buraya dökülen çimentoların hangi bölümünün eski, hangi bölümünün daha yeni olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Kilisenin avlusunun bir bölümünde eski bir duvar var ve bu duvar hala ayakta – çok eski bir duvar bu... Sonradan dökülmüş çimentoları da görebiliyoruz, zaten ağaçlar bu çimentoları çatlatmış...
15 yıl boyunca bu köyde kalmış olan Kıbrıslıtürk okurum biz kilisenin avlusunu incelerken geliyor. Artık Trikomo’da değil ancak başka bir kilisenin avlusunda bazı insan kalıntıları görmüş – şimdi bizi bu kalıntıları bulduğu yere götürecek.
Bir başka kilisenin avlusuna gidiyoruz ve okurum bize bir “kayıp” şahıstan geride kalanları tam olarak görmüş olduğu noktayı gösteriyor. Avluyu temizlerken insan kemiklerini bulmuşlar o zaman...
“Ayakkabılar ve kemikler gördük ve hemen orayı kapattık” diye anlatıyor.
Ona bize bu noktayı gösterdiği için teşekkür ediyoruz ve sonra da bir arkadaşımın evinde kahve içmeye gidiyoruz... Arkadaşım işte ama annesi evde – arkadaşımın annesi Larnaka’nın “kayıpları”nı ararken bana çok yardım etmişti. 2006 yılında “Kayıp Otobüs”le ortadan kalıdırılan 11 Kıbrıslıtürk’ün ailelerine ulaşmamı o sağlamıştı. Bu iyi yürekli kadın, “Kayıp Otobüs”ün öyküsünün ilk kez bu sayfalarda geniş biçimde yayımlanmasını sağlamıştı. Bir otobüsle Larnaka’dan Dikelya’daki İngiliz Üsleri’nde çalışmaya giden 11 Kıbrıslıtürk kaçırılarak “kayıp” edilmişti Mayıs 1964’te – Oroklini’de öldürülerek bir su kuyusuna gömülmüşlerdi. Sonraları Kallis bu su kuyusunun yerini bulmuş ve yapılan kazılarda 11 “kayıp” Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlar kuyudan çıkarılmış, defnedilmek üzere ailelerine iade edilmişlerdi.
Her yıl Oroklini’ye gelerek bu kuyunun başında bir anma toplantısı düzenliyoruz ailelerle birlikte... Oroklini’de barış yanlısı Kıbrıslırumlar da bize eşlik ediyorlar, bizi ağırlıyorlar, Kıbrıslıtürk “kayıp” yakınlarının acılarını paylaşmaya geliyorlar...
Arkadaşımın evini buluyoruz, annesi çıkıp bizi karşılıyor. Oturup sohbet ediyoruz, eşi de evde ve Larnaka’dan hatıralardan söz açılıyor. Arkadaşımın babasının ailesi aslında Aşşalı (Paşaköy) idi fakat devecilikle uğraştıkları için Larnaka’ya yerleşmişlerdi, arkadaşımın babası da Larnaka’da büyümüş... Arkadaşımın sevgili babası tam bir deniz aşığı, bir de teknesi var ve her daim balıkçılık da yapmış, iş olarak değil, hobi olarak. Zaman zaman ağlarına takılan bir deniz yıldızını ya da bir denizatını kızıyla gönderirdi bana... Şimdilerde kalbinde bir pil var ve kesinlikle denize yalnız açılmamalı ama teknesi hala duruyor. Uzun boylu, sarışın, mavi gözlü bu adam hayatının 20 senesini Arap ülkelerinde çalışarak geçirmiş, 1974’te Larnaka’dan göçmen olduktan sonra kuzeyde iş bulamayınca, üç çocuğunun ve sevgili eşinin geçincesini sağlamak üzere yıllarca çöllerde ömür tüketmiş...
Larnaka’da “Teşkilat” tarafından öldürülmüş Kıbrıslıtürkler’den açılıyor söz – her birinin öyküsünü biliyor – belki de bize olası gömü yerleri hakkında ileride yardımcı olabilir...
Araştırmacı gazeteciliğimin en güzel yönü işte budur: Sade yurttaşlar olarak Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın bu topraklardaki acıyı dindirmek üzere yardım etmeye çalışmaları... Yürekten gelen biçimde yapıyorlar bunu çünkü gerçekten bu adanın yaralarının kapanmasını ve gelecekte böylesi trajedilerin artık yaşanmamasını istiyorlar... Birer insan olarak gerçekten cesurlar ve ben onları böyle oldukları için selamlıyorum...

















