1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. KOLEKTİF BİR OKUMA DENEMESİ VE KAFES
KOLEKTİF BİR OKUMA DENEMESİ VE KAFES

KOLEKTİF BİR OKUMA DENEMESİ VE KAFES

Sergi salonunda yer alan farklı sanat disiplinleri (heykel, fotoğraf, tablo) iç’te yankılanıp duran ‘Alayköy’de bir kadın öldürüldü…’ cümlesini sabitlikleriyle genişletirler. Devinim içten dışa/ dıştan içe doğru halkalar oluşturmaya devam eder

A+A-

 

Fatoş Avcısoyu Ruso
fatruso@gmail.com

 

                                                             “Yeni bir dil olmadan, yeni bir dünya yaratılamaz"
 Ingeborg Bachman   

 

Artivist Sanat Atölyesi ve Feminizm Kavramı:

Artivist Sanat Atölyesi’nin farklı yaşlardaki performans sanatçıları 27-30 Haziran tarihlerine yayılan festivalleri boyunca cinsiyetsizliğe ulaştırmayı hedefledikleri ‘feminizm kavramını’ kolektif sanat anlayışı ile birleştirerek şiddetin ve istismarın altını belirli renklere ve duygulara odaklanarak sert bir şekilde çizdi.

Aktivizm ile sanatı kullanarak adada ve dünyada yaşanan sorunları kendine dert edinen Artivist Sanat Atölyesi, ‘Kafes’ adını verdiği II. Kadın İçin Sanat Festivali ile Kıbrıs’ın kuzeyinde ilk alternatif sanat festivalini gerçekleştirdi. Festivale farklı alanlarda katkı koyan sanatçıların isimlerini özellikle belirtmek istiyorum: Sevcan Çerkez, Zehra Şonya, Cemil Beyhanlı, Vicky Chris, Havva Güleş, Oya Akın, Yağmur Bayhanlı, Emine Sadrazam, Emel Yücedal, Kemal Behçet Caymaz, Semiha Adsız, İpek İbretler, Mehmet Emin Yıldızçoban, Muazzez Tokatlıoğlu, Hazal Şen, Serpil İsmihan ve Xanax (Atölye’nin yaratıcıs Havva’nın köpeği, karşılıksız sevginin ve doğanın doğal akışının sembolü).

Bir kadın hareketi olarak başlayıp ‘LGBT ve Kuir’ alanların oluşmasında güçlü bir dinamik olan feminizm kavramı günümüze ulaşıncaya kadar farklı açılımlarla şekillendi. ‘Eşitlik feminizmi’ bireyi ‘toplumsal cinsiyet’ üzerinden; ‘farklılık feminizmi’ ‘cinsiyet farklılığı’ üzerinden  açıklamaya çalıştı. ‘Üçüncü dönem feminizm’ ise eşitlik ve farklılık kavramlarından uzaklaşarak, ayrıştırıcılığın yegâne temsilcisi olarak gördüğü, içinde bulunduğumuz sistemi tesis eden ‘iktidar’a yoğunlaştı ve yoğunlaşmaya devam etmekte. Ülkelerin yönetim kadrolarına, istismar edilen veya öldürülen bedenlerin cinsiyetine ve iktidarların işlenen suçlara giydirdiği asılsız kılıflara bakmak ,ayrıştırmanın kökenini fark edebilmek için yeterlidir.  Doğru tanımlanmamış her suç, her ayrıştırma bir diğerine zemin hazırlamaktan öteye geçmemektedir. Bu ataerkil şekil(sizlik),  yalnızca feminizm dalgasını başlatan kadınların zihinlerine, bedenlerine değil her cinsiyetin önüne benzer kafesleri fütursuzca yerleştirmektedir. Feminizm felsefesine tam da bu noktadan yaklaşmak ve yeni tartışma alanları yaratmak gerekmektedir. Artivist Sanat Atölyesi’nin aktivizmle sanatı birleştirmesindeki en önemli etken de budur.

Kafes’in Zihinde Açtığı Alanlar:

Atölye’nin ‘Kafes’ adını verdiği performans gösterisi dikiş diken bir kadın imgesi ile karşılar izleyeni. Mutsuz ve umutsuz bir yüz ifadesiyle sadece kendi sorumluluğuna odaklanan bireyi temsil eder 1. kadın (Yazı boyunca kullandığım kadın sözcüğünü cinsiyetin ötesinde salt beden olarak düşünmek, alanların genişleyebilmesi için alternatif bir okuma olabilir).  Tüller diker. Bir rahmin dokusu gibi geçirgen olan tüller, kadının ayaklarının arasından uzayan, önündeki boşluğu kaplayan bir rahimdir. Rahmin dikiş diken kadının içinde değil, dışta oluşu Atölye’nin sisteme yönelik ilk ve sert eleştirisidir. Dikilen rahmin içinde kıvranan 2. kadın görünenin ötesinde bu rahmi kimin diktiğinden şimdilik habersizdir! Günümüzde iktidarlar, kadının doğurma/doğurmama kararını kadının elinden alarak, kadın bedeni üzerindeki tahakkümünü devam ettirmekte, eril yapının karar mekanizması olduğu gerçeğini dolaylı olarak onaylamaktadır. Rahmin tam karşısında yer alan hamile kadın heykelinin elindeki terazi, bu adaletsizliği ironik bir şekilde izleyicilerin gözüne sokar.  Zira o terazinin yanında gözleri bağlı, içinde bulunduğu kafesin baskısını her hücresinde hisseden, hareket etmeye korkan 3. kadın vardır. 

Artivist Sanat Atölye’sinin ana binası olan sergi salonuna -bunu iç olarak tanımlamak doğru olacaktır- hakim iki zıt ton vardır: gecenin karanlığı (siyah) ve performans sanatçılarının bedenlerini özensizce saran tüllerin/kumaşların kırık beyazlığı! Sanatçıların gözlerinden, devinim halindeki bedenlerindeki korkuyu aşarak izleyeni geceye dahil eden öfke, tek bir bedene dönüşerek yeni bir kafes inşa eder. İzleyici günlük hayatta yaşadığı çaresizliği ve hareketsizliği burada sürdürmeye devam eder. Ülkemiz için yeni bir yüzleşme şeklidir, bedensel performanslar. İzleyici kafesin ardından ona elini uzatan bir kadınla ne yapacağını bilemez! Önünde iki seçenek vardır izleyicinin: olayın vahametini kendi içinde yaşamak (öğrenilen/ istenilen davranış) ya da kendisine uzatılan eli tutmak (öğrenilmesi gereken/ istenmeyen davranış). İlkini seçmek kuşkusuz en zahmetsiz olandır!

Sergi salonunda yer alan farklı sanat disiplinleri (heykel, fotoğraf, tablo) iç’te yankılanıp duran                ‘Alayköy’de bir kadın öldürüldü…’ cümlesini sabitlikleriyle genişletirler. Devinim içten dışa/ dıştan içe doğru halkalar oluşturmaya devam eder.

Sergide en az dikkat çeken kafes boş olandır. Kimliksizliğin hiçlikle birleştiği boşluk, aslında bir seks işçisinin görünmezliğini tüm somutluğuyla ortaya koyar!

‘Tutku Tuğyan da Pasaport adlı öyküsünde okuru böylesi bir gerçeklikle yüzleştirir (bk. Uçsuz, sayı 4). Çalıştırıldığı gece kulübünden gerçek hayata kaçma teşebbüsünde bulunan seks işçisi kadın kahraman (Ceylin) günlerce süren kaçış macerasında tek bir gerçekle yüzleşir: hiçlik ve kimliksizlik!  Yol boyunca karşılaştığı her birey onu görmezden gelmiştir. O aslında hiç yoktur. Diğer bir ironi ise öykünün sonunda gerçekleşir. Kaçışı sırasında hep yakalanacağından korkan kadın, gece kulübüne geri döndüğünde, kulübün güvenliğinden (!) sorumlu kişiler kendilerinden emin tek bir cümle sarf eder: ‘Geldii, Ceylin geldii’. Çünkü olması gereken gerçekleşmiştir. Ceylin prezervatiflerle dolu odasında toplumun ona biçtiği kimliğe kavuşmuştur!’

Seks işçiliği ve insan ticaretiyle ilgili yasal boşlukların mevcudiyeti suçun tanımını ve ceza mefhumunu  ortadan kaldırmaktadır. Her bireyin eşit, özgür ve güvenli yaşama hakkını iktidar kendi çıkarı ve yetersizliği doğrultusunda ihlâl etmektedir! Toplumsal bilincin ve sorumluluğun artırılması şiarıyla hareket eden Artivist Sanat Atölyesi, sistemi bu konuda (da), ucunu sivrilttikleri estetik tavırlarıyla rahatsız etmektedir.

Serginin 4. kadını ahşap bir kafes içerisindedir. Elinin tutulmasını bekler korku dolu gözlerle. Ancak bu bekleyiş de diğer kafeslerde olduğu gibi umutsuzdur.

İç’teki serginin son kafesi metaldir. Metalin soğukluğu odaya hakim olan geceyle iyice bütünleşir. Kafesin içinde aynı kaderi paylaşan iki kadın vardır bu kez (5. ve 6. kadın). Boyunlarından geçirilen zincirler onların geniş sayabileceğimiz hareket alanını daraltmaktadır. Belleklerinden duvara yansıyan yaşantı parçalarından maruz kaldıkları şiddetin ürpertici boyutu, izleyeni tıpkı o iki kadının boynundaki zincirler gibi  uzun bir süre olduğu yere sabitler. 

Toplumsal cinsiyet kadınlara ve erkeklere uygun varoluş ve davranış biçimleri reçete etmekle kalmaz, onlar arasında bir iktidar ilişkisi de tesis eder. Şiddet normatif bir doğru değil, bir davranış bozukluğudur. Karşılıklı etkileşime ve dönüşüme müsaade etmez, bireyi yersizleştirir, bedensizleştirir, maddenin sessizliğine ve otomatizmine gömer!

Dış’tan iç’e halkalar halinde büyüyen ve merkezinde ‘şiddet’i tutan yaşantılar festivale hakim olan tek ‘dil’ unsuruyla kesik cümle akışı halinde zihne dolar. Kullanılan dilin çokluğu (Türkçe, Yunanca, İngilizce, Kürtçe) izleyenlerin belleğinde konuşulması gereken ortak/yeni dili kurgulamayı dener!

er ba ne… den ge ji ne… dil… religion… γλώσσα milliyet… nationality… köken… cinsel yönelim… SEXUAL ORIENTATION.… origin… fark etmeksizin… TACİZ… abuse… καταχρηστική... hepimiz…all woman… όλες τις αδελφές benzer şeyleri yaşıyoruz… παρόμοια πράγματα... SADECE KADINLAR DEĞİL, DİŞİL ENERJİYİ BARINDIRAN TÜM… konsomatrisin ölümü… adaya 6 gün önce gelmişti… Devlet seks köleliğini onaylıyorsa CEZA YASASI DEĞİŞMELİCEZA YASASI DEĞİŞMELİ… Kıbrıs’ın kuzeyine gece kulüplerine sadece gösteri yapmak  ve dans etmek için getirilen 400 kadın yasal olmamasına rağmen SEKS KÖLESİ OLARAK çalıştırılıyor… patronlar kazanıyor, kadınlar eziliyor… 2009 yılından beridir yeni gece kulübü açılmasına izin verilmediği ülkemizde 35 adet gece  kulübü barınıyor… Alayköy’de faaliyet gösteren Hanedan Gece Kulübü’nde önceki gün hayatını kaybeden 26 yaşındaki Belarus uyruklu Volha Viarbouskaya’nın  KALBİ DURDUKALBİ DURDUKALBİ DURDU… kadınlar eziliyor… kadınlar eziliyor… patronlar kazanıyor… patronlar kazanıyor… Kıbrıs’ın kuzeyinde son 16 yılda 32 kadın cinayete kurban gitti… 2001 yılından günümüze kadar olan cinayetler genelde AİLE İÇİ ŞİDDET olarak kayıtlara geçti… er ba ne… den ge ji ne… er ba ne… den ge ji ne…’

Sergi boyunca yüksek bir tonla dinletilen kesik cümleler, duymak ve düşünmek zorunluluğunu, bilinçaltına yerleşerek devam ettirir. Toplumsal cinsiyeti (kadın ve erkek) ve tek doğru kabul edilen heteroseksüel ilişkiyi kurgulayan ve bireylere aktaran dil, sergide yer alan tüm sanat disiplinleri ile birleşerek, yeni bir işlev kazanır: Toplumsal kimliklerimizi sarsıntıya uğratabilmenin ve sonrasında yeniden kurgulayabilmenin  aracı olmak! Sergi boyunca izleyenlerin zihinlerini en küçük hücrelerine kadar kurcalar ve söylenilmesi istenmeyen halleri/ayrıştırmayı yankılar halinde aktarır, bununla yetinmez, sokağa/dışa da taşar:

SADECE KADINLAR DEĞİL… SADECE KADINLAR DEĞİL….

Dil, erkek ve kadından öte, erkek ve kadın eşcinselliğinin yanısıra heteroseksüel sözleşmeden bağımsız başka konumların da cinsiyet kategorisini devirebileceklerini ya da kendi içinde çoğaltabileceklerini sanatçıların cesur performanslarıyla birleşerek öngörür. Eril hegemonyayı ve heteroseksist iktidarı destekleyen sorguya kapalı ve kendi içinde kafesler barındıran her türlü toplumsal yapıyı yeni bir söylemle değiştirme amacı feminizmin ve Artivist Sanat Atölyesi’nin genişleyen düşünüş ve yaşayış şekli olarak çemberini genişletir.

Atölyenin kolektif bir açılımla ve rahatsız edici söylem ve performanslarla sokağa taşıdığı çoğulluk tam da bu düşünceye hizmet eder. Yaşam kurgulanan bir oyundan  ibaret değildir. Sokak sergisinde yer alan çivilerle deforme edilmiş olan yastık, bunun bir oyun olmadığını paslı görüntüsüyle dillendirir.

Sokakta yer alan iki kafesin içinde ise  farklı iki beden vardır: bir kadın ve bir erkek! Şiddetin vahametini yansıtan tüm kadın performans sanatçılarından farklı bir hikaye kurgulamaya çalışır erkek beden. Önündeki tuvale elleriyle yeni bir dünya çizmeye çalışır, ancak gözleri bağlıdır. Tuvale hangi rengi savurmaktadır, çizdiği şekil zihninden geçen midir hiç bilemez. Mutlu ve özgür yaşadığını, hayatıyla ilgili kararları sadece kendisinin verdiğini zanneden bireyi temsil eder. Erkek oluşu ataerkil düzenin tersten  eleştirisidir. Evet hayat bir oyun değildir!

Sokaktaki kadın ve erkek sanatçıların kurguladığı öykünün alt metni, Tom Hopper’in yönettiği (2015) ‘Danimarkalı Kız’ adlı filmin ana kahramanları arasında geçen iki farklı diyaloğu ve yaşantıyı hatırlatır:

‘Filmin kahramanı Danimarkalı ünlü ressam Einar Wegener kariyerinin zirvesindeyken aslında bir kadın olduğunu, önce kendine sonra da karısına itiraf eder. Bir ressam olan Gerda, kocasının yeni bedenine, portresini çizdiği balerin arkadaşının önerdiği ismi verir: Lili. Bunun bir oyundan ibaret olduğunu düşünür ilk başta. Aralarında geçen iki farklı diyalog hayatın tam da bu olmadığının kanıtı gibidir: 

Gerda: Lili gerçekte yok, onu biz uydurduk.

Einar: Biliyorum.

Gerda: Oyun oynuyorduk.

Einar: Biliyorum.

Ancak Einar’ın kadın olarak gittiği sanat balosunda bir erkekle öpüşmesi ve Gerda’nın buna şahit olması hayatlarındaki sonlu değişimi hızlandırır. Gecenin sabahında aralarında şu diyalog geçer:

Gerda: Artık bu aptal oyunu bırak lütfen!

Einar: Lütfen Gerda, bunun bir oyun olduğunu düşünme!

1920’li yıllarda Copenhag’da yaşanan gerçek bir öykünün filmidir ‘Danimarkalı Kız’. Toplumun Einar’a çocukluğundan itibaren dayattığı yaşantının gerçek kimliğiyle hiçbir bağının olmadığını kabul etmesi , zihnindeki ve bedenindeki kafesleri yıkmasının öyküsü!’

Sokaktaki son kafeste, yanındaki tuvale çizilmeye çalışılan yeni dünyadan ve kafesindeki geniş aralıktan habersiz bir kadın vardır. Yüzünde ve bedeninde sıklıkla değişen ifadeler, çocukluğundan itibaren içine düşürüldüğü kafeslerin sürüklediği manik-depresif ruh halinin yansımalarıdır. Bazen gülümser, bazen nefretle bakar, dans eder bazen, bazen kendi bedenini paralar. Bedeni bitkin düşene kadar devam eder devinim. Kafesin parmaklıklarındaki boşluk hiçbir yere kaçamayacağını, kaçtığı takdirde bedeninin maruz kalacağı şiddetin soğukluğunu fısıldar gibidir ona ve tam karşısında durup, çaresizce takatinin kesilmesini bekleyen izleyicilere!

İktidarın normlar aracılığı ile kurguladığı heteronormatif yaşam pratiği sadece iki şeyden biri olmanıza imkan verir : kadın veya erkek! Bununla da kalmaz, nasıl bir kadın ve nasıl bir erkek olunacağının sınırlarını da dili ve kültürü kullanarak eril bir dikta ile çizer. 

Müdahale edilemeyen yasalar gibi algılanan normları dönüştürmenin olabilitesi ise varlığını ‘feminist ve küir’ düşünce içerisinde somut ve soyut olarak sürdürmektedir. Bugün farklı bir beden içerisinde farklı cinsiyet kimliği taşıyan bir birey norm dışı görülen ‘trans kadın veya trans erkek’ kimliğine; cinsel yönelim kavramı ile açımlanan bireyler ‘eşcinsel’ kimliğe sahip çıkarak: kadınlar seçimleriyle ‘ikinci cins’ olmayı reddederek  (vb. bedensel muhalifleşmeler) bu normların ve hayatın yeniden düzenlenmesini mümkün kılmaktadırlar.  

Artivist Sanat Atölyesi’nin atıl mekanları bir sergi ve performans salonuna dönüştürerek parmağını iktidara ve iktidarın kurguladığı kafesler içerisinde yaşamayı tercih eden sessiz çoğunluğa cesurca yöneltmesi her normun/yasanın/bedenin yıkılabileceğinin ve yeniden yapılandırılabileceğinin sanatsal ifadesidir!


Kaynakça

-Butler Judith, Cinsiyet Belası, Metis, Ocak 2018
-Direk Zeynep, Cinsel Farkın İnşası, Metis, Mart 2018
-Direk Zeynep, Cinsiyeti Yazmak, YKY, Haziran 2016

Bu haber toplam 3998 defa okunmuştur
Gaile 455. Sayısı

Gaile 455. Sayısı