
Kıbrıs’ta ABD Anlaşmaları, Hristodulidis ve Tatar’ın zafiyetleri
CTP Genel Sekreteri Asım Akansoy, YENİDÜZEN için yazdı...
Bir süredir ABD’nin Güney Kıbrıs’ta, Biden tarafından imzalanan savunma anlaşmalarıyla stratejik bir yer edinmeye çalıştığı ve bu pozisyonu güçlendirmeyi hedeflediği açıkça görülmektedir. Ancak bu süreçte hem Hristodulidis’in akıl dışı hamleleri hem de Tatar’ın konuyu yeterince gündeme almadığı tavırları, kesinlikle kabul edilemez.
Biden, 15 Ocak tarihli yönergesinde, “Kıbrıs Cumhuriyeti'nin savunma malzemeleri ve hizmetleriyle donatılmasının ABD'nin güvenliğini güçlendireceği ve dünya barışını teşvik edeceği kanaatindeyim” demiştir. Hristodulidis ise bu kararı, Kıbrıs’ın “Doğu Akdeniz'deki istikrar ve güvenlik sütunlarından biri olarak” tanınması olarak lanse etmektedir. Ancak bu yaklaşımın arkasında, adayı büyük güçlerin askeri oyun sahasına dönüştürme niyeti olduğu ortadadır.
Hristodulidis’in, Kıbrıs’ı ABD’nin kullanımına sunarak, adanın hassas dengeler içeren yapısına ve barışa yönelik tehditleri artırdığı açıktır. ABD ile imzalanan anlaşmaların detayları, Kıbrıs Rum toplumunun iradesine dahi yeterince açıklanmamıştır. Özellikle Andreas Papandreu Hava Üssü’nün geliştirilmesi, ABD’nin Kıbrıs’a askeri yerleşim projelerini hızlandırdığını göstermektedir. Hristodulidis’in, ABD’nin bu planlarına “istikrar” adı altında boyun eğmesi, Kıbrıs sorununu daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmektedir.
ABD ile yapılan anlaşmaların içeriği, adayı sadece bir askeri üs haline getirmekle kalmayacak, aynı zamanda bölgedeki çatışma risklerini daha da artıracaktır:
Kıbrıs Rum basınına göre, Kıbrıs Cumhuriyeti ABD ile üç anlaşma imzaladı: 1. FMS (Yabancı Askeri Satışlar) programı, Kıbrıs hükümetine silah alımı için ABD hükümetiyle doğrudan, yani özel şirketlerin (acenteler vb.) aracılığı olmadan müzakere etme fırsatı veriyor, bu durum daha ucuz silah alımı için sözleşme yapma anlamına geliyor. 2. EDA (Excess Defence Articles), Washington, 'ihtiyaç fazlası' olarak görülen askeri teçhizatı Kıbrıs'a ücretsiz ya da çok düşük maliyetle sağlayabilecektir. Burada Yunanistan'ın bu program aracılığıyla çeşitli silah sistemleri satın aldığı belirtilmektedir. 3. 'Başlık 10- Güvenlik Yardımı’, esasen ABD'den eğitim programları ve ekipman yoluyla deniz sınır güvenliği ve terörle mücadele ile ilgilidir.
Tüm bunlar kabul edilebilir hamleler değildir. Kıbrıs adasının emperyal unsurların silahlı veya silahsız durağı olması hiçbir şekilde kabul edilemez. Adada çözüm ile birlikte tesis edilmesi gereken güvenlik rejimi ile bu durumun hiç bir ilgisi de yoktur.
Hristodulidis’in bu politikalarına Kıbrıslı Rum çözüm güçlerinin tepki göstermesi örneğin AKEL Politbüro Üyesi Eleni Mavru’nun sert eleştirileri önemlidir. Mavru, “Andreas Papandreu Hava Üssü’nün ABD tarafından neden geliştirildiğini Hristodulidis’e defalarca sorduk. Üssü kimler ve hangi amaçlarla kullanacaklar? Bu sorulara hiçbir yanıt alamadık” diyerek, bu politikalarının şeffaflıktan uzak olduğunu ortaya koymaktadır. Mavru’nun şu sözleri ise meseleyi açıkça özetlemektedir: “Cumhurbaşkanı, başka ülkelerin militarizasyon planlarına Kıbrıs’ın dahil edilmesinin tehlikelerini görmüyor mu? Yoksa ABD’nin askeri varlığının hayırsever bir amaç taşıdığına mı inanıyor?”
Diğer yandan, Sayın Ersin Tatar’ın bu tehlikeli gelişmelere karşı sessizliği, büyük bir siyasi zaafı ortaya koymaktadır. Tatar’ın bu konuda tek bir somut adım atmaması, Kıbrıs Türk toplumunun çıkarlarını savunmak yerine, günü kurtarmaya yönelik bir politika izlediğini göstermektedir.
Eğer Tatar’ın “egemenlik” anlayışı, “Kıbrıslı Rumlar ne isterse yapsın, ben de kuzeyde istediğimi yaparım” şeklinde bir stratejiye dayanıyorsa, bu son derece basiretsiz bir yaklaşımdır. Kıbrıs Türk toplumunun geleceğini ve güvenliğini tehlikeye atan bu pasif tutum, çözüm arayışlarını daha da zayıflatmaktadır.
ABD’nin Güney Kıbrıs’ta askeri varlık elde etme çabalarına karşı çıkmak yerine, Tatar’ın Hristodulidis ile yaptığı görüşmelerde bu konuyu gündeme dahi getirmemesi, çözüm umutlarına zarar vermektedir. Hristodulidis’in adayı silahlandırma çabalarına eleştiri getirmeyen Tatar, yalnızca kendi siyasi pozisyonunu koruma derdindedir.
Bu gelişmeler ışığında, Kıbrıs adasının daha fazla militarizasyon ve silahlanmaya sürüklenmesi hem iki toplumun hem de bölge halklarının zararına olacaktır. Hristodulidis’in emperyalist güçlere boyun eğen politikaları ne kadar eleştirilmeyi hak ediyorsa, Tatar’ın sessiz ve tepkisiz tavrı da o kadar eleştirilmelidir.
Kıbrıs adası, bir an önce çözüm yolunda somut adımlar atmalıdır. Bu çözümün yolu, BM Güvenlik Konseyi kararları doğrultusunda varılan mutabakatları gözetmekten ve adanın paylaşım esasına dayalı bir modelle yönetilmesinden geçmektedir. Hem Kıbrıs Türk toplumunun hem de Kıbrıs Rum toplumunun güvenliği ve geleceği ancak bu yolla sağlanabilir.