
Kıbrıslı Türklerle acilen helalleşiniz
Geçen ocak ayında Lefkoşa’daki ekonomik önlemler paketini protesto gösterisinde taşınan bir pankartın üzerinde “Kurtarıldık mı? Has..r!” yazıyordu. Bir öfke, bir reddediş ve yabancılaşma hali yansımıştı o pankarta...
O pankartın küçük b
Kıbrıslı Türklerle acilen helalleşiniz
Kadri Gürsel
Geçen ocak ayında Lefkoşa’daki ekonomik önlemler paketini protesto gösterisinde taşınan bir pankartın üzerinde “Kurtarıldık mı? Has..r!” yazıyordu. Bir öfke, bir reddediş ve yabancılaşma hali yansımıştı o pankarta...
O pankartın küçük bir grup tarafından taşındığı söylenmişti. Ancak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği ağır cevap tüm Kıbrıslı Türklerin kalbini kırdı.
Türkiye Başbakanı o pankartı taşıyanlara “Beslemeler” dediğinde, “Kurtarıldık mı?” diye sorsunlar ya da sormasınlar, adanın kuzeyinde yaşayan bütün Kıbrıslı Türkler hakarete uğramış oldu. Çünkü “Has..r” diyenler ve demeyenler aynı çaresizliklerin ortak mahkumuydular:
Uluslararası tecrit koşullarında yaşamanın çaresizliği... Ve KKTC’nin, ayakta durabilmek için Türkiye’nin her yıl yaptığı net maddi katkı dışında bir alternatifinin olmayışı...
O pankarttaki isyan duygusu aynı zamanda çaresizliğe isyandır ve buzdağının sadece görünen kısmıdır.
Kıbrıslı Türkler kendilerini kuşatan çaresizliklerin sorumlusu değil. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı onları kendilerinden beslenenler olarak görür ve karşılığında biat ve itaat beklediğini böyle her vesile ile gösterirse, estireceği soğuk rüzgârlar o buzdağını daha da büyütmekten başka bir sonuca hizmet etmeyecektir.
Bugün Kıbrıslı Türkler, Türkiye’den manevi bir kopuş yaşıyorlar. Ayrışma, kuzeydeki siyasi eğilimler ekseninde değil, Sağı ve Solu da içine alarak “Kıbrıslı Türk” kimliği üzerinden ilerliyor.
Bugün Türkiye’nin bir “Kıbrıslı Türk” sorunu vardır.
Ekopolitik tarafından geçen salı Girne’de düzenlenen “Gizli Kuşatılmışlık” adlı çalıştayda bu durumu yerinde gözlemlemiş ve izlenimlerimi “Kuzey Kıbrıs’ta çoklu Türk sorunu” başlıkla önceki yazıda aktarmıştım.
Kıbrıslı Türklerde, kendilerine karşı kimliklerinin yok edilmesini amaçlayan programlı bir faaliyet yürütüldüğü şeklinde bir algı yerleşmiş.
Alınganlık endişe verici boyutlara varmış bulunuyor. Kuzeye pasaportsuz giren “Türkiyeliler”in faili olduğu hırsızlık, tecavüz ve cinayet gibi suçlarda gözlenen artışta bile buradaki güvenlik makamlarının kasıtlı ihmali aranıyor.
“Kasıtlı ihmal”in ardındaki kastın da yine “Kıbrıslı Türk” kimliğine yöneldiği ima ediliyor.
Kıbrıslı Türkler kendilerini kurbanlaştırma eğilimi içindeler. Bu çok tehlikeli... Kendilerini kurbanlaştırdıkça, adaya 1974’ten sonra yerleşmiş olan “Türkiyeliler”i sistemli biçimde dışlayıp bu kez kendi kurbanlarını yaratıyorlar.
Şimdi tabii siz Türkiye’deki seçim sonrasında içine yuvarlanılan “tutuklu milletvekilleri” bunalımıyla meşgulsünüz ve “Kıbrıs da nereden çıktı?” diyebilirsiniz. Ama lütfen bir kenara şunu not edin:
Türkiye ve Kıbrıslı Türkler arasındaki derin güven bunalımını aşmak için Ankara tarafından en kısa sürede doğru adımlar atılmalıdır. Bu yapılmaz ise öngörülebilir bir gelecekte Türkiye’nin adanın kuzeyindeki statüsü, bu kez Kıbrıslı Türklerin direnişinden kaynaklanan bir meşruiyet krizinin konusu olabilir.
Herhalde Ankara’da hiç kimse günün sonunda Türkiye’nin Kıbrıslı Türkler tarafından da bir “işgalci güç” olarak takdim edildiğine tanık olmak istemez.
Böyle bir durumun ortaya çıkması Türkiye’nin hem Kıbrıs sorunu çerçevesindeki hem de dünyadaki pozisyonunu büyük bir sıkıntıya sokacaktır.
Dolayısıyla tarafların birbirini saygı içinde dinlemeye ve anlamaya en çok ihtiyaç duyulduğu bir dönemdeyiz. Ekopolitik’in çalıştayı bu gereksinime kendi kapasitesi ölçüsünde cevap veren bir katkıydı; sürdürülmesi gerekir.
Mamafih, sivil toplum yetmez; önce Ankara konuya bakışını değiştirmelidir.
Mesela şu şekilde...
Bir: Kıbrıslılar beslemeniz değildir. Siz, Denktaşlı yılların, çözümsüzlük dayatmasının ve KKTC ilanının diyetini şimdi Kıbrıslılara ödüyorsunuz.
İki: Adanın kuzeyi Türkiye’nin 82’nci vilayeti değildir. Türkiye adaya 1960 garantörlük antlaşmalarının kendisine verdiği yetkiye dayanarak, adanın toprak bütünlüğünü ve anayasal düzenini korumak için çıkmıştır. Kıbrıs Türk toplumunun kimliğine saygı göstermelidir.
Üç: Kıbrıslı Türklerin geleceği, gerçekleşmesi imkânsıza yakın olan “statükonun kalıcılaşması”nda değil, tamamı AB üyesi olmuş birleşik ve federal Kıbrıs’tadır.
Bu olana kadar Ankara’daki hükümet artık daha fazla kalp kırmamalı ve adadaki “Türk sorunu”nu hafifletmelidir.