1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Kıbrıs krizi ve yeni Euro bölgesi siyasaları
Kıbrıs krizi ve yeni Euro bölgesi siyasaları

Kıbrıs krizi ve yeni Euro bölgesi siyasaları

Kıbrıs krizi ve yeni Euro bölgesi siyasaları

A+A-


Zenon Pofaidis

Birkaç on yıl önce [Güney] Kıbrıs’ın siyasi ve ekonomik elitleri ülkeyi bölgesel bir finans ve ticaret merkezine dönüştürmeye karar verdi. Ekonomi politikalarındaki bu yeniden yönlendirme Rus sermayesini hedeflememişti ve hedefleyemezdi zira o dönemde Sovyetler Birliği halen varlığını sürdürdüğü için kullanılabilecek Rus sermayesi söz konusu değildi. [Güney] Kıbrıs offshore ticareti çekebilmek için coğrafi pozisyonu, iyi ve gelişmekte olan altyapısı, İngiliz Hukukuna dayalı güvenilir yasal sistemi, etkili bir bankacılık sektörü ve iyi kurulmuş yasal ve mali hizmetler ağı gibi bazı karşılaştırmalı avantajlarını kullandı.
Ekonomi politikalarında bu yeni yönelim offshore firmaları için düşük kurumlar vergisinin getirilmesiyle ve yabancı firmaların kaydı ve işleyişiyle ilgili kuralların gevşetilmesiyle desteklendi. Bu politikalar genel olarak başarılı oldu zira birçok şirket merkezini Kıbrıs’a taşıdı ve bu da mali sektör ve ilgili faaliyetlerin genişlemesine yol açtı. Sovyetler Birliğinin çöküşü ve ülkede akabinde gelen anarşik ekonomik gelişmeler ülkeden muazzam bir sermaye çıkışına sebebiyet verdi ve bu sermayenin bir kısmı mali altyapısı olmasından ötürü [Güney] Kıbrıs’a gitme yolunu şeçti.
Kıbrıs’ın AB’ye girişi ve 2008’de euro bölgesine dahil olması bu gelişmelere yeni bir ivme kazandırdı ve ülkenin imajının kısa bir sürede radikal bir şekilde değişmesine sebep olan mali sektörün o zamana kadar görülmemiş ölçüde büyümesiyle sonuçlandı. Bu sonucun ortaya çıkmasına bir dizi faktör katkıda bulundu. Yeni para birimi olarak euronun getirilmesi yabancı şirketlere ve yatırımcılara yeni bir güven duygusu aşıladı . Kıbrıs hükümeti paylaşılmamış kârlar üstüne kurumlar vergisi oranını sadece % 10da tuttu ve sadeleştirilmiş bir gelir vergisi yasasını tercih etti. Bürokratik prosedürleri azaltmak ve iş kurmaya olanak yaratan bir ortam hazırlamak için de bilinçli çabalar ortaya kondu.
Sonuç olarak ülke, sermaye girişleri açısından muazzam bir artışa sahne oldu ki bu sermaye çoğunlukla Kıbrıs bankalarına yatırılan mevduat  şeklinde yer aldı. Dahası, binlerce firma Kıbrıs’ı mali işlemlerin üssü olarak kullandığı için mali ve banka işlemleri önemli ölçüde arttı. Bankaların ve diğer şirketlerin kârları arttı ve bu genel bir euphoria (yoğun mutluluk) havasının esmesine sebep oldu. Bankacılık sektörü inanılmaz şekilde büyüyerek ülkenin gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYİH) yedi-sekiz katına çıktı.(1) Toplam banka depozitoları 2005 sonunda 38.1 milyar eurodan 2012 sonunda 70.2 milyar euroya cıktı ve yüzde 84lük bir artış kaydetti. Resmi istatistiklere göre Kıbrıs’taki bankalarda euro bölgesi dışındaki ülkelerde ikamet eden kişilerin depozitoları 2012nin sonunda 21.5 milyar euro civarındaydı ki bu rakam GSYİH’nin % 120sine denk geliyordu (2). Toplamda mali ve ilgili sektörlerin GSYİH’nin % 40ından fazlasını oluşturduğu tahmin ediliyor.
Kıbrıs gibi küçük bir ülkeye bu muazzam yabancı sermaye girişi sistemde aşırı bir likidite sorunu olduğuna işaret ediyordu. Bankalar bu parayı dış piyasalarda ve özellikle Yunanistan’daki işlemlerini geliştirmek için kullandılar ki bu süreç zaten halihazırda Kıbrıs’ın ABye girmesinden önce başlamıştı. 2004 ve 2008 arasında piyasaya giren kolay para emlâk fiyatlarının sürdürülemez bir şekilde yükseldiği bir emlâk balonuna yol açtı . Yüksek kârlar getirme olasılığı tarafından cezbedilmiş yabancı yatırımcılar emlâk piyasasına girdiler ve hali hazırda yüksek ev fiyatlarını daha da yükselttiler. Küresel krizin ortaya çıktığı 2008 yılında emlâk balonu patladı ve büyük sayıda ev satılamadı. Piyasanın normal seviyesine inip inmediği ise henüz belli değil.
Kredi genişlemesini kolaylaştıran sermaye girişleri ödemeler dengesi üzerinde olumsuz etkiler yarattı. Ödemeler dengesinin cari işlemler hesabı son yıllarda sürekli açık veriyordu, bu da azalan rekabet edebilirlikle beraber ihracata göre ithalatta büyük bir artış olduğu anlamına geliyordu. Bu rakam 2008’de yüzde 18’le zirveye çıktı ve 2011’de büyüme hızının yavaşlaması ve toplam talebin düşmesi sayesinde daha sürdürülebilir bir seviyeye indi (3). Açık, sermaye girişi sürdüğü sürece finanse edilebiliyordu. Yabancı sermaye girişlerini muhafaza etmek ve daha da artırmak için bankalar depozitolara hali hazırda ödenen çok yüksek faiz oranını daha da artırarak süreci devam ettirdiler. Bu bankaları kimi durumlarda yüzde 10’u aşan bir şekilde yatırım faizlerini artırmaya mecbur bıraktı ve ekonominin tüm diğer sektörlerine ağır bir yük getirdi ve rekabet edebilirliklerini zora soktu.
Diğer bir yandan, hatalı hükümet politikaları genel hükümet mevduatındaki durumu alevlendirdi ve bunun sonucunda oluşan bütçe açığı hükümeti kısa vadeli borçlanma başvurusu yapmaya itti. Bunu söyledikten sonar, bütçe açığı ve kamu borcunun, banka krizinden önce diğer euro bölgesi ülkelere kıyasla daha control edilebilir düzeyde olduğunu da söylemek gerekir. Ancak bankacılık sektörünün ihtiyaç durumunda kendini kurtaramayacağı kadar genişlediği ortadaydı. Bu da zaten Mayıs 2011’de bankaların problemleri açık hale geldiğinde Kıbrıs’ın uluslararası pazardan borçlanamamasının sebebiydi.
Yunanistan devlet borcunun traşlanmasıyla gerçekleşen 4.5 milyar euroluk zarar - Kıbrıs GSMH’ye oranla oldukça yüksek bir miktar – Kıbrıs’ın banka sektörüne öldürücü bir darbe vurdu. Dahası, Yunanistan’da faaliyette bulunun Kıbrıs banka branşlarının borç portföylerindeki borçların ‘sorunlu kredi’ ve hatta ‘tahsil edilemez alacak’ olmasından dolayı büyük ölçüde değer kaybetti. Kıbrıs’ın borç portföyü kalitesi genel olarak küresel mali kriz ve konut piyasası balonu sırasında inşaat sektöründeki aşırı finansman sonucunda kötüleşti.
2009’da resessyona giren global finansal kriz beklenildiği gibi Kıbrıs ekonomisini de etkiledi. Yüzde -1.9 negatif büyüme göstedi ve 2010-2011 döneminde hafif bir toparlanma göstermesinin ardında 2012’de tekrardan yüzde -2.4’e düştü (4). Bu sure zarfında bankacılık krizi en kötü evresine girdi ve devlet yardımına gerek duyduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Durumu kötüleştirmekten başka bir işe yaramaycak bir gönülsüzlük ve geçikme ile yüzünü EMS ve troika’ya çeviren hükümet uzun bir pazarlık sürecinden sonra Kasım 2012 de iki taraflı kabul edilen bir memorandum ortaya çıkartı.
Bu kalkınma modelinin uygulanabilirliği konusunda bir soru işareti oluşmaktadır. Bu programın aldığı aşırı uç formun uygulanabilir olmadığı açıktı. Bunun nedeni banka sektörünün aşırı yayılımı ve yüksek faiz oranlarının sonsuza kadar sürdürülebilir olmamasıydı. Kıbrıs siyasi liderlerinin - neredeyse baştan sona hepsinin –  durumun nereye gittiğini zamanında idrak edemedikleri de ayrıca not etmeye değerdir. Uluslararası derecelendirme kuruluşlarının ve yerel analistlerin uyarıları görmezden gelinmişti.
Diğer bir taraftan, denetleyici otoriteler, ultra-liberal bir tutum sergileyerek risk analizini sadece banka yönetim kuruluna bırakmış ve geleceği belli olan çöküşü durdurmak için müdahalede bulunmamışlardır.
Ancak, Kıbrıs’taki finans sektörü doğru politikalar takip edilirse, şimdi ve gelecekte işlerliğe sahip olabilir. Euro bölgesi tarafından verilen banka sektörünü diğer üye ülkelerin avarajında küçültme kararı, zorunlu olarak doğru ve uzun vadede etkin bir şekilde hayata geçirilebilir bir karar değildir. Yukarda bahsedildiği gibi ülke karşılaştırmalı üstünlüklere sahiptir. Bu üstünlükler kaybedilmeyecek ve ekonomi tekrardan yerine oturduğunda birçok yabancı firma bu üstünlüklerden yararlanacaktır.
Bazı kuzey ülkelerinde Kıbrıs’taki finans sektörünün temelinin Rus oligarşisi ve iş adamlarının bulaştığı yasa dışı işlemler oluştuğuna yönelik bir inanış hakimdir.  Bu tarihsel olarak geçerli bir görüş değildir çünkü ülke yabancı firmalara ve kapitale Sovyetler Birliğinin yıkılışından çok önce ev sahipliği yapıyordu. AB’ye katılım sürecince Kıbrıs yasalarını AB norumları ile bağdaştırdı. AB de ayrıca bu yasaları denetledi ve düzenli buldu. Ülke, para kaçakcılığıyla savaşma  konusunda Avrupa Komisyonu’nun bütün direktiflerini benimsedi ve geçmişte hem İMF hem de Moneyval Kıbrıs sistemini inceleyip olumlu raporlar ürettiler (5). Herşeye karşın, eğer mesele para kaçakçılığına karşı gevşek kuralların olmasıysaydı,euro bölgesi sorunu çözmek için daha etkili bir bir rejim dikte edebilirdi. Doğrusu, uluslararası toplum bu konuyu etkili bir biçimde çözecek olan şeffaf kuralları oluşturmayı başaramamıştır (6).

Bu, Kıbrıs’ta herşeyin doğru şekilde yapıldığı anlamına gelmemektedir. Halihazırda kara para aklandığı yönünde raporlar uluslararası basında yer almıştır. Financial Times’a göre, “ Kıbrıs’ta kara para aklandığına dair en geniş oranda yer almış olan iddia, hapse atılmadan önce Rus yetkililerin 230 milyon dolar vergi dolandırıcılığı yaptığına dair suçlamada bulunan ve 2009 yılında hapisteyken vefat eden Moskovalı hukukçu Sergei Magnitsky ile ilişkilidir”(7). Öte yandan, dünya üzerinde dolaşımda bulunan Rus fonları mevzusu oldukça komplekstir. Ayrıca, doğası gereği para aklama işi şeffaflıktan uzak bir mevhum olduğu için, fonların nihai kökeninin neresi olduğundan emin olmak oldukça güçleşmektedir. Muhtelif araştırmacılar tarafından Kıbrıs bankalarında bulunan Rus sermayesinin  20-30 milyar Euro olduğu tahmin edilmektedir ve toplam cironun daha da fazla olması muhtemeldir. İstatistiki verilere göre Kıbrıs, Rusya’daki yabancı yatırımın en büyük kaynaklarından birini oluşturmaktadır; ki bu da sözkonusu fonların büyük bir miktarının menşe ülkesine geri döndüğü anlamına gelmektedir. Bu işlem tamamen yasal bir yolla, Rusya ve Kıbrıs arasında resmi olarak imzalanmış bulunan ikili vergi anlaşması zemininde yapılmaktadır. Sözkonusu mevzu etik meşruiyet açısından soru işaretleri doğurabilse de, bu işleyişin hukuki dayanağını sorgulamak mümkün değildir.  Elbette ki Kıbrıs bankalarının ve bu alandaki diğer aktörlerin faalyetlerinde iyileştirmeye gidilmesi için olanaklar bulunmaktadır, ancak bu durum dünyadaki her ülke için de geçerli olabilmektedir.  
Euro grup ve IMF tarafından 15 ve 25 Mart’ta alınan karar, kesinlikle Kıbrıs’taki finans sektörünü yok etmeyi amaçlamaktadır. Ülke, en zor durumda olan iki büyük bankasını yeniden yapılandırmak, kamu borcunu yeniden finanse etmek ve, elbette ki, önümüzdeki üç yıl içinde gerçekleştirmesinin beklendiği bütçe açığını kapatmak için yaklaşık olarak 17 milyon Euro’ya ihtiyaç duymaktaydı. Eurogrup, Kıbrıs’ın kendi kaynakları ile bankalarını yeniden yapılandıracak bir konumda bulunması şartı ile, uzun dönem borcu olarak 10 milyar Euro vermeyi teklif etti. Böyle birşey mümkün olmadığından, Eurogrup ikinci en büyük bankanın feshine, yani 100 bin Euro’dan fazla banka mevduatının kaybedilmesine karar verdi.  Ayrıca, diğer bankalardaki mevduat sahiplerinin de yeniden yapılandırmanın maliyetini üstlenmesi, yani 100 bin Euro’nun üzerinde mevduat sahibi olan kişilerden %40-60 oranında kesinti yapılması gerektiği de ima edilmişti . Kıbrıslı mevduat sahipleri ve 3 milyar Euro civarında katkı yapabileceği tahmin edilen Rus sermaye sahipleri de dahil olmak üzere yabancı mevduat sahipleri, bu uygulama sonucu ciddi miktarda kayıplar yaşayacaktır. Kıbrıs hükümeti acil yardım için çaresiz bir şekilde  Rusya’ya döndü, ancak beklenileceği gibi Rusya bu isteği geri çevirdi.  Başka bir çaresi olmayan Kıbrıs hükümeti, çeşitli kemer sıkma ve özelleştirme programı gibi diğer tasarruf önlemlerini içermekte olan Eurozone tarafından dikte edilmiş koşulların bir mutabakat anlaşması aracılığı ile kayıt altına alınmasını kabul etti.
Kıbrıs için oldukça ağır olan bu kurtarma planı Eurozone politikasında radikal bir dönüşü temsil etmektedir. Altında yatan mantıkta mevduat sahipleri, banka yetkililerinin aldığı risk kararlarının  bedelini ödeyecek kişiler olarak yeni bir gözle görülmektedir. Bu ise ekonominin en azından 20inci yüzyılın başından beridir sürmekte olan işleyiş şekline yeni kurallar koymak anlamına gelmektedir.  Artık mevduat sahipleri güvende değildir; ayrıca, bu yeni politikanın gerçek amacı finansal istikrar sağlamaksa, kesinlikle kusurludur: çünkü zaten ciddi anlamda belirsizliğin hakim olduğu bir dünyada güven kaybı yaratarak şimdiden beklentinin tersi yönünde sonuçlar doğurmuştur.
Eurozone, Kıbrıs için mali ve finansal düzenlemelerin olumsuz etkilerinin şiddetini giderecek ve ülkenin yeni ekonomik modele yumuşak bir şekilde geçişini sağlayacak bir uzun-dönem planı sunabilirdi ve sunmalıydı. Bunun yerine tam tersi bir yaklaşım benimsendi.  Uzmanlar finans sektörünün acımasız bir biçimde çökertilmesi sebebiyle GSMH’nın %25 oranında düşeceğini tahmin etmektedirler. Geçici sermaye kısıtlamaları kalkar kalkmaz, sermaye ülkeyi terkedecektir.  Şu anda işsizlik oranı %15 civarında olup yıl sonuna kadar muhtemelen %20yi aşacaktır; bu durum kesinlikle kamu maliyesine zarar verecek, kamu harcamalarında daha fazla kısıtlama ve vergilendirmede artışa sebep olacak; bu da kötüye doğru giden ve içinden çıkılması oldukça güç olan bir kısır döngüyü başlatacaktır.
Medyada Kıbrıs’ın Euro’dan çıkmayı tercih edip etmemesi yönünde hala hazırda hararetli tartışmalar yapılmaktadır. Bu, mevcut hükümetin politikası olmamakla birlikte, AB muhalifleri arasında muazzam miktardaki varlıkları Kıbrıs dışında güvencede bulunan işadamları lobisi ve ülkedekli ikinci büyük parti olan sol kanat AKEL partisi bulunmaktadır.
Elbette Avro bölgesinden çıkış ise kolay bir seçenek değil. Çünkü böyle bir durumda ülke kendi borçlarından ötürü temerrüt altına girebilir.Bunun yanında, böyle bir durumda hiperenflasyon gibi ciddi ekonomik problemlerin ortaya çıkması, Avrupa Birliği politikaları nezdinde, Kıbrıs’ın yüzleşemeyeceği büyüklükte siyasi sonuçların oluşmasına da sebep olacak. Buna rağmen, gelecekte sadece daha da kötüleşebilecek olan mevcut politik ve ekonomik durumda böyle bir gelişme göz ardı edilemez. Böylesi korkunç koşularda Kıbrıs’ın münhasir ekonomik bölgelerinde keşfedilen doğal gazın çıkarılma beklentisi büyük bir mesele halini aldı. Var olan kaynakların hacmi ve değerinin tespit edilmesi için erken olsa da, mevcut kanıtlar temelinde oluşan beklentiler bulguların olumlu yönde olduğudur. Konuyla ilgilenen bir devlet teknokratı, Kıbrıs’ın beş yıl içinde (doğalgazın var olan Münhasir Ekonomik Bölge’den çıkarılmasından itibaren) borçlarını geri ödemesi için gerekli miktarın üzerinde, 2-3 milyar Avro civarında, yılık gelir sağlanacağını tahmin etmektedir (7).Fakat bu politik olarak karmaşık bir meseledir. Türkiye Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesi üzerindeki egemenliği ile ihtilaf halindedir. Bu da resme hala daha Kıbrıslı Helenler ve Türkler arasında çözülmemiş olan Kıbrıs sorununun dahil etmektedir.
Kıbrıs’ın gelecekte izleyeceği alternatif ekonomik model öncekilerden radikal bir biçimde farklı olmayacak.En azından ilk dönemlerde servis ekonomisi ve daha küçük ölçekte bölgesel finans merkezi olmaya devam edecek. Uluslararası gemi işletmeciliği, sağlık ve eğitim gibi bazı niş sektörler gibi, olasılıkla turizm sektörü de önem kazanacak. Eğer, doğal gaz ile ilgili beklentiler gerçekleşecekse, ayrıca önemli bir enerji sektörü de buna eklenecektir.
Şu ana kadar hükümet, dikkatini sadece Avrupa Merkez Bankası yardımıyla gerçekleştirilebilecek olan bankacılık sektörünün düzenlenmesi konusuna yöneltti. Aynı zamanda, kamuoyunu sakinleştirmek ve toplumsal ve politik fikir birliğini asgari müşterekte tutmak için yoğun çaba sarfediyor.Nüfus ise başlangıçtaki şok dalgasını, kısmen Avrupa Birliğine ve genel olarak da sert ve hatta cezalandırıcı koşulları empoze ediyormuş gibi algılanan Alman hükümetini hedef alan bir öfkeye dönüştürdü. Hepsinden önemlisi, bu öfke yerel ekonomik ve politik eliti aç gözlü olmakla, yolsuzluk ve yeteneksizlikle suçlamaktadır. 
Son Gelişmeler
Troyka kısa bir zaman once Kıbrıs’ı ziyaret ederek ülkenin finansal ve mali durumunu değerlendirdi. Genel değerlendirmesi olumlu yönde olurken, yeni mali tebdirlerin gerekli görülmediği halde 2013 - 2014 yıllık Gayri Safi Yurtiçi Hasılasında kayda değer azalmanın devam edeceğine yönelik beklentisini de değiştirmedi.
Mali kıyametten sistematik olarak kurtulmayı başarabilen tek banka olan Kıbrıs Bankası, sigortalanmayan mevduatların %47.5’inin traşlanmasıyla beraber ‘içeriden kurtarma’ yöntemiyle, ‘iyileştirme ve yeniden yapılandırma’ uygulamasından kısa bir süre önce çıkarıldı. Şu an kendini küçültme, şubelerini azaltma ve memurlarını işten çıkarma sürecine devam ediyor. Önümüzdeki haftalarda, sigortalanmamış mevduat sahiplerinden oluşan yeni hissadarlarının himayesine devredilmesi bekleniyor. Bunların çoğu Rusya vatandaşı olup yönetim kurulunda belli basil büyük hukuk ve muhasebe firmaları tarafından temsil edilecekler. Genel olarak bankacılık sistemi, troyka tarafından dayatılan ve belli bir sure içinde kaldırılacak olan sert kısıtlamaların altında işlev görecek. Bilgi sahibi olan analistlere göre, sermayenin serbest dolaşımı ve ülkenin kendinin fiili olarak Avrupaya üyeliği en az iki yıl daha dayatılacak olan sermaye denetimleriyle ile ciddi bir biçimde sınırlandırılacak.
Sonuç olarak beklentilere göre, genel olarak ekonomi derin bir resesyon geçirirken, işsizlik tahmin edilemeyecek bir oranda artacak. %17.3 (Eurostat) rakamının işaret ettiği gibi, genel görünüm herhangi bir iyimserlik önermemektedir.
Dipnotlar:
(1) Source: European Central Bank
(2) Source: Central Bank of Cyprus, Monetary and Financial Statistics
(3) Source: Central Bank of Cyprus,
(4) Statistical Service, Republic of Cyprus
(5) A committee of experts affiliated to the Council of Europe dealing with anti-money laundering laws
(6) Global Financial Integrity, Feb.2013. The study finds that international banks play a pivotal role in the absorption of illicit funds.
(7) Financial Times, 06.02.2013, Russian money streams through Cyprus
(8) Statement by S. Kasinis of the state company of hydrocarbons

Bu haber toplam 1376 defa okunmuştur
Gaile 228. Sayısı

Gaile 228. Sayısı