1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Kadına yönelik şiddet kırmızı alarm veriyor”
“Kadına yönelik şiddet kırmızı alarm veriyor”

“Kadına yönelik şiddet kırmızı alarm veriyor”

Barolar Birliği İnsan Hakları Komitesi Başkanı Av. Aslı Murat, Ocak-Kasım 2023 arasında polisin kadına yönelik şiddet birimine 831 başvuru yapıldığına dikkat çekti...

A+A-

Ödül AŞIK ÜLKER

Barolar Birliği İnsan Hakları Komitesi Başkanı Av. Aslı Murat, Ocak-Kasım 2023 arasında polisin kadına yönelik şiddet birimine 831 başvuru yapıldığını belirterek, “Kadına yönelik şiddet kırmızı alarm veriyor” dedi.

Verilere göre, en yoğun şekilde yaşanan şiddet türünün fiziksel şiddet olduğunu kaydeden Av. Murat, bunu telefonla taciz, Elektronik Haberleşme Yasası’na aykırılık, şiddet kullanma tehdidi, rahatsızlık vermek, mahkeme emrine riayet etmeme gibi suçların izlediğini söyledi.

Av. Aslı Murat, polisteki Kadına Karşı Şiddete Müdahale Şubesi’nin, şikayet alırken partner ilişkisi aradığına dikkat çekerek, bunun yanlış bir uygulama olduğunu vurguladı.

Av. Murat, “Bir alanda, eğer cinsiyetler arası ayrımcılık ve bir güç dengesizliği varsa, orada şiddet vardır, İstanbul Sözleşmesi bunu çok net olarak söylüyor. Şiddetin ayrımcılıktan kaynaklandığını düşünürsek, Kıbrıs’ın kuzeyinde her alanda şiddetin var olduğunu görebiliriz” diye konuştu.

“İdareciler yıllardır yok saydıkları sorunun 2018’de farkına varabildi”

Soru: Genel anlamda ülkede şiddetin boyutu, suç oranları artıyor. Özelde kadına yönelik şiddete bakarsak, rakamlar ne söylüyor?

Av. Murat: 2011 yılında İstanbul Sözleşmesi meclisten geçti, 2014’te Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi (TOCED) Yasası kabul edildi. Ancak biz kadına yönelik şiddet verilerini, 2018 yılında, TOCED Yasası’na göre poliste bu konuda özel birimin kurulmasından sonra öğrenmeye başladık çünkü kadına yönelik şiddet konusunda ayrı veriler o dönemde tutulmaya başladı. Böylece idareciler de yıllardır yok saydıkları sorunun farkına varabildi. Genellikle her yıl, söz konusu birime, bini aşan sayıda başvuru oluyor. Hemen hemen tüm yıllarda, %45- 50 fiziksel şiddet, %25-30 psikolojik şiddet ve %2-3 cinsel şiddet oluyor. Verilere göre, en yoğun şekilde yaşanan şiddet türü fiziksel şiddet-darp. Bunu telefonla tacizlik, Elektronik Haberleşme Yasası’na aykırılık, şiddet kullanma tehdidi, rahatsızlık vermek, mahkeme emrine riayet etmeme gibi suçlar izliyor. 

“Veriler toplumun algısını yansıtır”

Soru: Gerçekten %50 fiziksel şiddet mi, yoksa şiddet deyince fiziksel şiddeti mi algılıyoruz ve polise başvuruyoruz?

Av. Murat: Verilere giren şiddet oranları, her zaman toplumun algısını yansıtır ve bu, tabii ki polis teşkilatının da algısıyla bağlantılıdır. Bazen, çok ciddi şekilde rahatsızlık içeren fiiller oluyor. Örneğin, ısrarlı takip. Sürekli olarak ayrıldığı sevgilisi veya takıntı haline getirdiği kadınları sosyal medyadan, yolda, sokakta, iş yerinde takip eden insanlar var. Bununla ilgili şikayetler polise gittiğinde, “bunu hangi suç içerisinde davalaştıracağız” gibi bazı sıkıntılar oluşabiliyor. Eğer yüksek sesle bağrışma gibi fiiller oluyorsa, rahatsızlık suçuna girebilir ama ısrarlı takip fiili Ceza Yasası’nda net olarak tanımlanmamış. Aile Yasası’nda ısrarlı takip, koruma emri alma kapsamındadır. Yani ısrarlı takip olursa, koruma emri talep edebilirsiniz ama Ceza Yasası’nda suç olarak düzenlenmemiş. O yüzden, belki de Ceza Yasası’nda net şekilde düzenlenmeyen ısrarlı takip gibi şiddet türleri de yasaya eklenmelidir. 2014 yılında Ceza Yasası’nda yapılan değişiklikle “önyargı veya nefret saiki ile psikolojik veya ekonomik şiddet” suç kapsamına alındı ama sanırım toplum ve yasa uygulayıcılar bu suçun varlığından haberdar değil. Tehdit, takip, telefonda taciz ve rahatsızlık vermek psikolojik şiddet içinde değerlendirilebilir.

“Cinsel şiddet verilere çok yansımıyor”

Polise ulaşan şikayetlerin ortaya koyduğu verilere göre, cinsel şiddet her yıl %2-3-4 civarında. Ama bu, cinsel şiddetin bu boyutta olduğunu göstermez. Hem dünyadaki, hem ülkemizdeki verilere baktığımızda, bu oran hep böyle dengeli gidiyor ama aslında cinsel şiddet maalesef verilere çok yansımıyor, siyah sayılar olarak kalıyor. İnsanlar çok mahrem olarak algıladıkları için başvuru yapmakta zorlanıyor, çekiniyor.

2014 Ceza Yasası değişikliğinden önce, zaten cinsel tecavüz “kocasının kimliğine bürünme” diye bir ibare taşıyordu. Yani yasa koyucunun algısı, “eşle birlikte olmak tecavüz olarak algılanamaz” şeklindeydi. Ama 2014 değişikliğinden sonra, cinsel suçlar hakkındaki düzenlemeler gerçekten modern bir noktaya ulaştı. Cinsel tecavüz hiçbir şekilde bu ibarelere yer vermiyor ve evlilik içi tecavüzü de artık daha rahat konuşabiliyoruz.

Soru: 2023 verileri açıklandı, değerlendirmeniz nedir?

Av. Murat: Ocak – Kasım 2023 arasında toplamda 831 başvuru yapıldığı açıklandı. %50 fiziksel, %21 psikolojik, %2 cinsel şiddet ve bir kadın cinayeti olduğu söylendi. Fiziksel şiddetin yıllar içinde verilerde daha çok yer aldığı görünüyor. Küçücük ada yarısında yaşayan insanların oranı ile düşündüğümde, tek bir cümle zihnimde canlanıyor: Kadına yönelik şiddet kırmızı alarm veriyor.

“Polisin partner ilişkisi araması yanlış”

Soru: Bildiğimiz kadarıyla 2023 yılı içinde 2 kadın cinayeti oldu. 25 Ocak’ta Helin ve 15 Eylül’de Kübra Aydın öldürüldü ancak polis 2023 yılı içinde bir kadın cinayeti olduğunu açıkladı...

Av. Murat: Kadına Karşı Şiddete Müdahale Şubesi, şikayet alırken partner ilişkisi arıyor. Eğer şiddeti uygulayan partneriniz değilse, yani sevgiliniz, eski sevgiliniz, eşiniz, eski eşiniz değilse, konuyu Adli Şube’ye yönlendiriyor. Helin’in cinayetini bu kapsamda değerlendirmedilerse, büyük ihtimalle o cinayet Adli Şube’nin verileri içerisinde bulunuyor. Polisin partner ilişkisi araması yanlış bir uygulama. Ayrıca İstanbul Sözleşmesi, kadın terimini 18 yaş altı kız çocuklarını da kapsadığını söyler. Hem TOCED Yasası’nda, hem de İstanbul Sözleşmesi’nde “kadınlar arasında ayrım yapmayacaksınız” diyor. Polisin uygulaması, başvuruların kapsamını daraltıyor ve konuyu Adli Şube’ye yönlendiriyor. 15 Eylül’de Kübra Aydın cinayetinde, öldürenin sevgilisi olduğu söyleniyordu ama Helin’le ilgili böyle bir tespit yoktu ancak bu, o olayında kadın cinayeti olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Polisin, ayrım yapmadan, kadına yönelik şiddet başvurularını alması gerekir.

“Kıbrıs’ın kuzeyinde her alanda şiddet var”

Soru: Ekonomik şiddet konusunda herhangi bir veri açıklanmamış olmasının nedeni nedir?

Av. Murat: Ekonomik şiddeti polis verilerine bakarak ölçemiyoruz. Ceza Yasası’nda “cinsiyetten, cinsel yönelimden ve cinsiyet kimliğinden ötürü psikolojik ve ekonomik şiddete maruz kalma” diye bir madde var ama toplumun bu konuda bir farkındalığı yok. Buna ilişkin bir başvuru, veri görmedim. Bu yasa maddesi, psikolojik ve ekonomik şiddeti konuşabilmemiz için zemin yaratabilir. Belli ki, bu konuda var olan bilgi eksikliği giderilmeli, farkındalık çalışması yapılmalı.

Fiziksel şiddeti çok kolay tanımlayabiliyoruz. Elinizi kaldırmanız, vurmasanız bile, darptır. Teknik darp dediğimiz bir tabir vardır, elinizi kaldırdığınız anda o kişiyi darp etmiş olursunuz. Psikolojik ve ekonomik şiddeti şiddet olarak görmüyoruz. 2022 yılı hane halkı işgücü anketi sonuçlarına göre, istihdamın % 34.1’i kadınken, % 65.9’u erkeklerden, işsizliklerin ise % 5.1’i  erkeklerden, % 8.6’sı ise kadınlardan oluşuyor. Bu oranlar ayrımcılığı kanıtlıyor ama biz bunu şiddet olarak görmüyoruz. Çünkü şiddeti bir ayrımcılık problemi olarak algılamıyoruz. Halbuki bir alanda, eğer cinsiyetler arası ayrımcılık ve bir güç dengesizliği varsa, orada şiddet vardır, İstanbul Sözleşmesi bunu çok net olarak söylüyor. Hatta devletlere, “eğer şiddetle mücadele etmek istiyorsanız, ayrımcılığı ortadan kaldıracaksınız ve cinsiyetler arası eşitliği hem fiili, hem de yasal anlamda sağlayacaksınız” diyor. Şiddetin ayrımcılıktan kaynaklandığını düşünürsek, Kıbrıs’ın kuzeyinde her alanda şiddetin var olduğunu görebiliriz.

“Ekonomik sorunlar ve yoksullaşma şiddeti arttırıyor”

Soru: Verilerde oranlar yıllara göre hemen hemen aynı. Ancak son dönemlerde şiddet daha mı görünür oldu?

Av. Murat: Pandemi sürecinde rakamlar biraz azaldı ama bu, şiddetin olmadığı anlamına gelmiyor. Çünkü insanlar, bu şikayet mercilerine ulaşabilme sorunu yaşadılar. Evlerinden çıkıp polise şikayetçi olamıyorlardı. Evden 155 ve 183’ü arama ve şikayette bulunma imkanları çok yoktu. Alo 183’deki arkadaşlar, o dönemde kadınların markete çıktıklarında veya birlikte kaldıkları kişi markete çıktığında, boşluğu yakalayıp şikayette bulunabildiğini söylüyor. O yüzden, pandemi döneminde fiziksel şiddet rakamlarındaki hafif düşüş, şiddetin azaldığı anlamına gelmiyor.

Şu anda yaşanılan ekonomik sıkıntılardan dolayı da ayrı ev tutma imkanı olmuyor. Barınma sorunu, mağdurun şiddet yaşadığı evde kalmaya devam etmesine neden oluyor. Bunun çok yoğun bir şekilde yaşandığını görüyoruz. Boşanma sayılarında, geçmişe nazaran bir azalma var ama bu, evliliklerin çok iyi gittiği anlamına gelmiyor. Hala evlilik içinde sorunlar, şiddet devam ediyor ama kişiler “ben nereye gideceğim?” diyor. Özellikle ev, evlilikten önce edinilmişse, paylaşıma tabi değilse gidebilecekleri bir yer olmuyor. Hele çocuklar da varsa, sorunlar daha da katmerleniyor. Ekonomik sorunlar ve yoksullaşma şiddetin tek sebebi değil ancak şiddeti daha da arttırıyor, daha karmaşık hale getiriyor ve kadınların şiddet ilişkisinden çıkmasını zorlaştırıyor. Çünkü kadın, ekonomik anlamda güçlü değilse, oradan çıkması da çok kolay olmuyor.

“Hükümetin tavrı, hukuk devleti ile bağdaşmaz”

Soru: İstanbul Sözleşmesi 2011 yılında meclisten geçti. Bazı yasalar, düzenlemeler yapıldı, uygulamada durum nedir?

Av. Murat: İstanbul Sözleşmesi, yakın coğrafyamızda ve dünyada muhafazakarlığın ve aşırı sağın yükseldiği ülkelerde çok fazla tartışmalara neden oldu. Hatta geçtiğimiz günlerde, Lefkoşa Türk Belediyesi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Polis Genel Müdürlüğü, SOS Çocuk Köyü Derneği ve Kıbrıs Vakıflar İdaresi arasında kadına yönelik şiddeti önleme ve mücadele etmek için yıllardır imzalanan protokol imzalanamadı. Çünkü hükümet protokoldeki İstanbul Sözleşmesi ibaresine karşı çıktı, bunun sonucunda yaşanan sıkıntının ciddiyetle ele alınması gerekir, kesinlikle kabul edilebilir değildir. Mevzuatımızın parçası olan ve Anayasa’ya aykırılığı dahi iddia edilemeyecek olan bir sözleşmeyle ilgili böyle bir tutum takınmak, hukuk devleti ile bağdaşmaz. Maalesef bunlar, kadın mücadelesini zayıflatmaya yönelik adımlar, çünkü İstanbul Sözleşmesi bu alanda mücadele etmek için gerçekten çok önemli bir güç veriyor, devletlere bir yol haritası sunuyor. İstanbul Sözleşmesi “eşitsizliği giderdiğiniz noktada, şiddeti ortadan kaldırabilirsiniz” diye devletlere hatırlatıyor ve üç başlıkta, “önleme”, “kovuşturma”, “ortadan kaldırma” konusunda mücadele edilmesi gerektiğini söylüyor. Birincisi “önleyin” diyor, önleyici politikalarınızı ortaya koyun. Eğitim önemli. Ayrıca özellikle ekonomik, psikolojik ve hukuki anlamda kadınların güçlendirilmesi çok önemli. Kadınlar o güç araçlarını elde ederlerse şiddet önlenebilecek.

“Koruyucu, önleyici kısımda maalesef sınıfta kalıyoruz”

Biz maalesef, devlet olarak, önleyici mekanizmalarımızı yerine getirmeyi tercih etmiyoruz. Koruyucu, önleyici kısımda maalesef sınıfta kalıyoruz, suç oluştuktan sonraki aşamayı uyguluyoruz. İstanbul Sözleşmesi, ikinci ayak olarak suç oluştuktan sonraki aşamada kovuşturmanın ciddiyetle yürütülmesi gerektiği, herhangi bir geleneksel, ahlak yargılarının cezalandırmada göz önünde bulundurulmaması gerektiğine vurgu yapıyor. Bizim ülkemizde, bu, zaten çok karşılaştığımız bir şey değil. Mahkemelerimiz, özellikle kadına yönelik şiddetle ilgili ciddi cezalar veriyor, sinirlenmeyi, agresif olmayı, alkol kullanmayı ağırlaştırıcı bir sebep olarak görüp, daha ağır bir cezanın verilmesini sağlıyor. Kısacası kovuşturma aşamasında, polis soruşturması ve mahkeme yargılaması aşamasında çok büyük sorunlar yaşamıyoruz. Ama son zamanlarda, polis teşkilatının içerisindeki belli bölgelerde sorunlar yaşamaya başladık.

asss-002.jpg

“İskele bölgesinde, poliste, yaşanmaya başlanan problemler var”

Soru: Poliste 2018 yılında kurulan Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Birimi’nin işleyişinde sorunlar olduğuna dair zaman zaman haberler çıkıyor. Durum nedir?

Av. Murat: 2018 yılında Lefkoşa’da, merkezde birim kuruldu, 2021’den sonra bölgelerde birimler faaliyet göstermeye başladı. Fakat yakın zamanda ilçelerdeki birimlerin işlevsiz hale getirildiğine ilişkin şikayetler alıyoruz. Mesela, son olarak İskele bölgesinde yaşanmaya başlanan problemler var. Şikayetin gerekli şekilde alınmadığı veya şikayet alınsa bile, tüm bölgelerde şiddet uygulayıcısının en fazla 24 saat gözaltında tutulup mahkeme huzuruna çıkarılması ve teminata bağlanması işlemi, İskele’de yapılmamaya başladı. Başvuran kadınlara, “amirimiz öyle uygun gördü” deniyor. Teminata bağlama, ciddi suçlarda uygulanan bir prosedür. Polis kadına yönelik şiddeti ciddi suç kapsamında değerlendirip, zanlıyı 24 saat içinde mahkeme huzuruna çıkarıyor, mahkeme teminata bağlıyor. Kişinin yurtdışına çıkışı engelleniyor, eğer ülkede yasal bir statüsü yoksa yargılamayı cezaevinde bekliyor. Polisteki genel uygulama bu, ancak son zamanlarda İskele bölgesinde bu konuda ihmaller yaşanıyor.

Bölgeler açısından, şiddet başvurularındaki yoğunluk Lefkoşa, Mağusa, Girne, Güzelyurt ve İskele diye sıralanıyordu. Ama, geçtiğimiz yıl, İskele Güzelyurt’u geçti. Oralardan ciddi mağduriyet hikayeleri duymaya başladık. O yüzden, polis teşkilatının İskele’yi daha da güçlendirmesi gerekiyor.

Soru: TOCED ne kadar verimli çalışıyor?

Av. Murat: TOCED en kapsamlı ve en güçlü aracımız. Yasası 2014 yılında meclisten geçti ama hala tam teşekküllü çalışmıyor. Sadece adli yardım uygulaması, 183 Alo Yardım hattı ve polisteki özel birim aracılığıyla çalışıyor. Daire iki tane şubeden oluşuyor. Biri Şiddeti Önleme ve Ayrımcılıkla Mücadele Şubesi, diğeri de Ekonomi, Planlama ve Eğitim Şubesi.

Ekonomi, Planlama ve Eğitim Şubesi, önleyici mekanizmaları devreye sokacak, bütçenin toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı şekilde hazırlanmasına dair çalışmalar yapacak, adli yardım bütçesi geliştirilecek, kadınların maddi anlamda güçlenmesi için adımlar atacak, toplumun eğitilmesi konusunda çalışmalar yapacak, yerel yönetimlere bilgi ve eğitim desteği sağlayacak. Şiddeti Önleme ve Ayrımcılıkla Mücadele Şubesi de şiddetle ilgili konularda çalışacak. Sığınma evi, Şiddeti Önleme ve Danışma Merkezleri, telefon yardım hattı gibi hizmetlerin birbirleri ile, yerel yönetimlerle koordineli iş yapmasını sağlayacak. Ayrıca şiddete maruz kalanların rehabilitasyonu ve şiddet uygulayıcıları için iyileştirme ve önleyici müdahale programları düzenleyecek.

“Polislik mesele yok” ne anlama geliyor?

Polis verilerinde dikkat çeken bir başlık da, “polislik mesele yok”. Her yıl 150-200 civarı başvuru olduğunu görüyoruz. Polise gidip, “boşanmak istiyorum ama ne yapmam gerektiğini bilmiyorum”, “ücretsiz avukata ihtiyacım var, buna nasıl erişebilirim”, “koruma emri almak istiyorum ama nasıl yapacağımı bilmiyorum” diye soranlar oluyor. Polise, “polislik mesele yoktur” başlığı altında ne olduğunu sorduğumuzda bu cevabı aldık. Azımsanmayacak sayıda kadın, sadece bilgi almak için polise başvuruyor. TOCED altında, her ilçede, Şiddeti Önleme ve Danışma Merkezleri kurulması da öngörüldü. Kadınların aslında polise sordukları bu sorulara yanıt alacakları yerler, bu merkezlerdir ama bu merkezler kurulmadı. Polisin işi, bir suçu araştırıp, dava dosyalamaktır. Başvuran kadınlara yardımcı olmaya çalışıyorlar ama bu soruların cevaplarının tamamı poliste olmayabiliyor. Alanda çalışan sivil toplum örgütlerinden aldığımız gölge bilgiler, “polislik mesele yok” verilerinin bir kısmının da, başvurudaki fiilin polis tarafından bir suç olarak görülmemesi ve işlem yapılmamasından kaynaklanıyor. Zaman zaman keyfilik yaşanıyor.

“Şiddete maruz kaldığınızda güçsüzleşebiliyorsunuz”

TOCED altındaki, şiddete müdahale birimlerinden biri de hastane bacağı olması gerekiyor. Çünkü çoğu zaman, fiziksel ve cinsel şiddete uğrayan kadın polise gidemeyebiliyor, hastaneye gidiyor. Çok duyarlı doktorlarımız var ancak özel bir birim kurulması gerekiyor çünkü acil servisler çok yoğun şekilde çalışıyor, doktorlar bazen bir şeyleri kaçırabiliyor. Konuyu derinlemesine inceleyebilmek için, yasaya göre hastanelerde özel bir birim kurulması gerekiyor. Hastane, polis ve şiddeti önleme ve danışma merkezleri istişare içinde çalışmalı ki bütüncül mücadele ortaya konulabilsin. İnsanların ayrı yerlere ulaşabilmesi kolay değil, hele de şiddete maruz kalan bir bireyseniz, bazen düşünebilme kapasiteniz de etkilenebiliyor. Bunun eğitimle, zekayla, maddi güçle alakası yok. Şiddete maruz kaldığınızda güçsüzleşebiliyorsunuz. Maddi ve psikolojik gücünüz, eğitim kapasiteniz ortadan kalkabiliyor. Devletin sizi güçlendirmesi gerekir.

“Ülkede yaşayan herkesin hak ihlallerini önleme hususunda devlet sorumludur”

Soru: Ülkemizde, maalesef, insan ticareti mağduru kadınlar var. Yabancı bir ülkede, gerekli mercilere ulaşmak çok daha zor. Bu mağdurlarla ilgili ne tür çalışmalar var, veri var mı?

Av. Murat: Devletin elinde böyle bir veri yok maalesef. Diğer hak ihlallerinden ziyade, özellikle insan ticaretine maruz kalan, seks köleliğine zorlanan kadınların yaşadıkları insan hakkı ihlalleri çok daha kapalı. Kadına yönelik şiddet de, çok kolay konuşamadığımız bir konuydu, ama toplumun bilinçlenmesi, yasaların güçlenmesiyle birlikte insanlar şikayete gidebilmeye başladı ve bunun, toplumsal bir sorun olduğu algılandı. Eskiden, yakın tarihte şiddet evin içinde yaşanırdı ve bunu söylemek bir utanç olarak algılanırdı. Çok medeni olarak gördüğümüz ülkelerde de kadına yönelik şiddet çok yoğun şekilde yaşanıyor. Ama oralarda devlet mekanizmaları güçlü, mücadele edebiliyor, önleyebiliyor. Tek farkımız bu.

“İnsan ticareti mağduru kadınlar noktasında devletin gözleri kapalı”

“Bizde olmaz, yoktur” savunması, göç alan ülkelerde ortaya çıkan bir tavırdır ama gerçek böyle değil. Diyelim ki, kadına yönelik şiddet yabancıların sorunu, böyle olsa bile, bu ülkede yaşayan herkesin hak ihlallerini önleme hususunda bu devlet sorumludur. İnsan ticareti mağduru kadınlar noktasında devletin gözleri kapalı. Sivil toplum örgütleri bu konuyla ilgileniyor. Mesela İnsan Hakları Platformu, insan ticaretinde hem izleme yapıp rapor hazırlıyor, hem de hukuki destek veriyor. Sadece gece kulüplerinde değil, öğrenciler üzerinden veya özel evler tutularak bu işlerin yapıldığını biliyoruz. İnsan ticareti mağduru, bir şekilde ALO 183’e ulaşsa bile yardım alamayabiliyor. ALO 183’te görevli kişi insan üstü bir çabayla çalışıyor, İngilizce ve Türkçe hizmet verebiliyor ama artık ülkemizde farklı ülkelerden, İngilizce ve Türkçe bilmeyen, çok sayıda insan var. Devletin bunları da hesaba katması gerekiyor. 2020’de insan ticareti suç kapsamına alındı ama koruyucu mekanizmalar kurulmadı. Mesela şikayetçi olan kadın, burada kalacak yeri olmadığı, hayatını idame ettiremeyeceği için yurt dışına gitmek durumunda kaldığında, şikayetçi ülkede değil gerekçesi ile polis dosyası ilerletilmiyor. Üstelik yurtdışına gittiği noktada, kendisini çalıştıran kişi tarafından stop liste aldırılabiliyor. Böyle bir durumda, ortaya cezasızlık çıkıyor. İnsan ticaretiyle ilgili, özellikle fuhuşa zorlanan, rızası hilafına çalıştırılan, cinsel şiddete maruz kalan yabancı kadınların yaşadıkları problemlerde ciddi bir cezasızlığın olduğunu ve bunların verilere giremediğini görüyoruz. Yabancıların maruz kaldığı problemlerde, toplum olarak kendimize de bakmamız gerekiyor, çok fazla umurumuzda olmuyor. Devletin hiç bir ayrım yapılmadan bu konuyla mücadele etmesi gerekiyor.

Soru: Barolar Birliği adli yardım desteği veriyor. Bunun kapsamı nedir?

Av. Murat: Adli yardım, TOCED ve Aile Yasası aracılığıyla mevzuatımıza dahil edildi. Çok önemli bir eksiklik giderilmiş oldu. Kadınların kendini güçlü hissedebilmesi için gerekli ve önemli. Çünkü eğer bir kişi sırf maddi imkansızlıklar nedeniyle hukuki destek alıp adalete erişemezse haklarını da gerektiği gibi elde edemez. TOCED tam teşekküllü çalışmadığı için, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve KT Barolar Birliği arasında imzalanan protokol, Sosyal Hizmetler Dairesi’nin desteği ile uygulanıyor. 2018’de 7, 2019’da 57, 2020’de 34 (pandemi sebebiyle Mahkeme bir süre kapalıydı), 2021’de 69, 2022’de 100, 2023 Kasım ayına kadar 99 başvuru aldık. Bugüne kadar 366 kadına adli yardım hizmeti verildi. Şiddete maruz kalan ve ekonomik yetersizliği olan kadınlar, boşanmak, koruma emri almak istiyorlarsa, çocukların velayetiyle, nafakayla ilgili başvurular yapmak istiyorlarsa Sosyal Hizmetler Dairesi’ne başvuruyorlar, haklarında düzenlenen raporla Baro’ya yönlendiriliyorlar. Alo 183’e ulaşanlardan adli yardım almak isteyenler de Sosyal Hizmetler Dairesi’ne yönlendiriliyor ve ardından onlar da avukat seçmek için Baro’ya gidiyorlar. 

“Veriler sığınma evine ihtiyaç olduğunu gösteriyor”

Soru: Sığınma evi ihtiyacı da ortada. Sadece LTB’nin sığınma evi var. Bu konuda ne gibi adımlar atılmalı?

Av. Murat: Bu konuda da mevzuat var ama uygulama yok. TOCED Yasası, devletin gerekli gördüğü ilçelerde, belediye ile işbirliği yaparak sığınma evi kurması gerektiğini söylüyor. Veriler sığınma evine ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Geçmişte, “Kıbrıs’ta çok geniş aileler var, şiddete maruz kalan kişiler ailelerin yanına gidebilirler” deniyordu. Bu sağlıklı bir yöntem değil. Şiddete maruz kalanlar  ailelerinin yanına gitmeyi tercih etmeyebilir, ailesi de yoksul olup kendisine imkan sunamayacak kişiler olabilir. Çocuk varsa, başka bir yerde kalmanız daha da zor olabilir.  Devletin, belediyelere sığınma evi konusunda bütçe ayırması iyi olur. Girne’de ve Mağusa’da sığınma evi açılması çok gerekli. Yerel yönetimler, mevcut maddi durumlarında, bu işi tek başına yürütemezler, zaten gerekli bütçeyi merkezi yönetimden alamıyorlar. Toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bütçeleme çok önemli, devlet bütçesini hazırlarken, ya kendi bu işi sivil toplum örgütleriyle birlikte yapacak, ya da yerel yönetimleri güçlendirecek. Bence belediyeleri güçlendirmek daha işlevsel olabilir. Çünkü kadınların yerel yönetimlere erişimi çok daha kolaydır. En kısa sürede, LTB’nin sığınma evinin de devlet tarafından maddi anlamda güçlendirilmesi, Girne ve Lefkoşa’da da birer sığınma evi kurulması gerektiğini düşünüyorum. Bu arada adli yardım veya sığınma evi hizmetlerinden yararlanmak için vatandaşlık kriteri aranmadığını da hatırlatmak isterim.

Yıllara göre polisteki Kadına Karşı Şiddete Müdahale Şubesi’ne yapılan başvurular

2018 (25 Kasım-31 Aralık tarihleri arasında)- toplam 103 başvuru

Fiziksel %41

Psikolojik %17

2019- toplam 1051 başvuru

Fiziksel %38

Psikolojik %41

Cinsel %4

2020- toplam 1063 başvuru

Fiziksel %29

Psikolojik %30

Cinsel % 4

2021- toplam 1064 başvuru

Fiziksel % 42

Psikolojik % 39

Cinsel % 4

2022- toplam 957 başvuru

Fiziksel %42

Psikolojik %26

Cinsel %3

2023- Kasım’a kadar toplam 831 başvuru

Fiziksel %50

Psikolojik %21

Cinsel %2

(Fotoğraflar: Ertuğrul SENOVA)

Bu haber toplam 2059 defa okunmuştur