1. HABERLER

  2. KÜLTÜR & SANAT

  3. İhtiyaçlar ve ihtiraslar: “Mimarlık”
İhtiyaçlar ve ihtiraslar: “Mimarlık”

İhtiyaçlar ve ihtiraslar: “Mimarlık”

Film yapımcısı Victor Kossakovsky, Almanya-Fransa-ABD yapımı belgesel “Architecton-Mimarlık”  yaşamın geldiği vahim durumu doğadan çarpıcı görüntüler ve bir mimarın peyzaj projesi üzerinden bizlere sunuyor.

A+A-

Murat OBENLER / BERLİN

Film yapımcısı Victor Kossakovsky, Almanya-Fransa-ABD yapımı belgesel “Architecton-Mimarlık”  yaşamın geldiği vahim durumu doğadan çarpıcı görüntüler ve bir mimarın peyzaj projesi üzerinden bizlere sunuyor. Dünya prömiyerini Berlinale’de yapan belgesel geçmiş, tarihi eserler-mimarlık ilişkisi ile bugünkü mimarlık anlayışını bir potada eriterek geçmiş ile bugünün dünyasına ve inşaat sektörüne eleştirel bir bakış sunuyor. Dünya üzerindeki nüfus artışı ve azalan kaynaklar ikilemini de filmde çarpıcı şekilde gösteren yönetmen hayatta kalma ve ileriye yönelik bir yol için nasıl umut sunduğuna dair destansı, samimi ve şiirsel bir görsel, işitsel meditasyona imza atıyor. Bir proje için Türkiye’de yaşamını sürdüren İtalyan mimar Michele De Lucchi'nin bir peyzaj projesini merkeze alan Kossakovsky, daireyi medeniyetlerin yükselişi ve çöküşü üzerine düşünmek için kullanıyor ve bu daireyi yaşamın döngüsüne benzetiyor.
 

“Çok geç olmadan nasıl inşa etmeliyiz ve nasıl daha iyi inşa edebiliriz?”

Lübnan'daki Baalbek tapınak kalıntılarından MS 60'a kadar, yakın zamanda yıkılan Mısır'a kadar uzanan nefes kesici görüntüleri bizlere sunan yönetmen filmin büyük bölümünde kamerasını 2023'ün başlarında meydana gelen 7,8 büyüklüğündeki depremin ardından Türkiye'deki şehirlere çeviriyor. Dağların, taşların inşaatlarda kullanılması için dönüştürülme süreçlerini çarpıcı bir şekilde sunan yönetmen seyirciyi bunları düşünmesi için ağır çekimlerle ilerleyen bir seansa davet ediyor. İnşaatlar için yok edilen dağları, deprem sonrası kaldırılıp yeni bir amaca uygun hale getirilmeyi bekleyen trajik beton moloz yığınlarıyla ilişkilendiren yönetmen Kossakovsky meraklı bakış açısıyla, insanlığın büyüklüğü ve çılgınlığı ile onun doğayla istikrarsız ilişkisini bir soruyla ortaya koyuyor: “Çok geç olmadan nasıl inşa etmeliyiz ve nasıl daha iyi (estetik, fonksiyonel ve çevreye duyarlı) inşa edebiliriz?”
 

“Günümüzde inşaat sektörü artan bir çılgınlıkla dünyayı yaşanmaz hale getiriyor.”

Yönetmen Kossakovsky filmde elinden gelenin en iyisini yaparak doğanın güzelliklerini ve doğanın insan eliyle yok edilişini göstermeye çalıştığını belirttiği basın toplantısında günümüzde inşaat sektörünün artan bir çılgınlıkla dünyayı yaşanmaz hale (doğanın, yaşamın, kaynakların dengeleri anlamında) getirdiğini vurguladı. Güneş ve suyun bu mesele ile derin bir bağlantısı olduğunu da dile getirerek adeta duruma isyan eden yönetmen yerel, ulusal politikacıların ve uluslararası politika üreten merkezlerin yeni ve ciddi kararlarla bu yıkıma artık bir son vermelerinin zamanı gelip de geçtiğini de sözlerine ekledi.
 

“İnsanın mimaride estetik dertleri bir yana koyarak fonksiyon odaklı çok aptal binalar ürettiği bir çağda yaşıyoruz”

İtalyan mimar Michele De Lucchi de ülkesi İtalya ve Türkiye’den örneklerle insanın mimaride estetik dertleri (ve doğal olarak etik tartışmaları) bir yana koyarak fonksiyon odaklı çok aptal binalar ürettiği bir çağda yaşadıklarını kaydederek bunun bir son bulması gerektiğini vurguladı.

 

Aslı Özge’nin seyircinin gönlünde taht kuran bir karakter filmi: “Faruk”

Yönetmen Aslı Özge, Kara Kutu filminin ardından çektiği 2024 Almanya, Fransa ve Türkiye ortak yapımı uzun metraj filmi “Faruk” ile Berlin Film Festivali’nde Panorama seçkisinde sinema seyircisiyle ilk kez buluşuyor.  Yönetmenin babası da olan Faruk Özge’nin baş karakter olarak yer aldığı filmde Derya Erkenci, Gönül Gezer, Nurdan Çakmak ve Semih Arslanoğlu da yer alıyor.
 

Hem içe hem dışa dönebilen bir karakter filmi

Yönetmen filminde bir yandan babasını takip ederek seyirciyi ana karakterin iç dünyasına bir yolculuğa çıkarırken bir yandan da toplumsal sinema örneği sunarak Türkiye’de deprem sonrası kentsel dönüşüm dönemine de denk gelen bir süreci Faruk Özge’nin de yaşadığı apartmanın kentsel dönüşüm kapsamına alınması, Göztepe’deki parkın yıkılarak yerine AVM yapılması süreci ve buna karşı verilen mücadele gibi konularla da hayatın gerçeklerine değiniyor.
 

Sürekli kaybedilişler ve bunun iç hüznü/sıkıntısı

Hem seyirciler hem de film eleştirmenleri tarafından beğeni toplayan filmde Faruk Özge’nin iç dünyasına bir yolculuk yapıyoruz. Önce eşi Güler Özge’yi zamansız yitiren, daha sonra emekli olarak iş hayatına veda eden, yakın zamanda kardeşi Fikret Özge’yi ve hayattaki arkadaşlarını kaybeden Faruk karakteri filmde de anlatıldığı gibi şimdi de hayatının çok uzun bir bölümünü geçirdiği evini (ve tüm hatıralarını) kaybetmekle karşı karşıyadır. 90 yaşın üzerinde akıl sağlığı ve genel sağlığı yerinde birisi olan Faruk Özge’nin kendi iç yalnızlığını da müthiş bir kurgu ile yansıtan yönetmen kızı Aslı Özge de filmde müdahaleci sinemanın gereği filme girerek babasını yönlendiriyor. Hem Türkiye’nin geldiği duruma, hem genç kuşlakların duyarsızlığına, hem kaybolan değerlere ve eksilen kuşaklara içlenen Faruk Özge yardımsever, mütevazi, okuryazar, hayvan sever, sağlığına önem veren, sosyal, tutumlu  ve bir o kadar da neşeli ve büyük çoğunluğun ölüme yakınlaşıldığı düşüncelere kapıldığı yaş aralığında kaybetmediği yaşam enerjisi ile seyircilerin gönlünde taht kurarken yönetmenin gerçek hayatta babası olan Faruk Özge’yi karakterini bozmadan başarıyla filme aktarması da filmin çok iyi bir festival yolculuğu olacağının sinyallerini verdi.
 

Özge başarılı bir toplumsal sinema örneği de sunuyor

Film bir karaktere odaklanırken aynı zamanda seyirciye Türkiye’nin de sosyal, politik, ekonomik panoramasını aktarıyor. Kentsel dönüşüm süreçlerinde müteahhit-inşaat şirketlerinin projelerini kabul ettirmek için yaptıkları alavera dalaveralar (yasadışılık da içeren), Göztepe’deki Özgürlük Parkı’nın örnek olarak seçildiği genel olarak yeşil alanların AVM, residans veya TOKİ konutlarına dönüştürülme projeleri ve çevreye duyarlı kesimlerin verdikleri mücadeleler(Ağaçsız Aşk Olmaz, Aşk Örgütlenmektir sloganlarını kurmaca filmlerde görmeyi özlemiştik), giderek artan yoksullaşma ve insanların birçok insani değeri göz ardı ederek para odaklı yaşamları, sinema sektörü özelinde ekonomik olarak özelde iş yaparak hayatta kalabilmenin giderek zorlaşan halleri, bencilliğin her geçen gün artan dozu, apartmanı hangi şirkete verecekleri konusundaki tartışmalar gibi Türkiye’nin ikiye bölünen hali, toplumsal dejenerasyon, Türkiye’nin bir halk değil de ümmet toplumuna dönüş süreçleri de filmde dünya seyircisine gösteriliyor.
 

Aslı Özge ile Kıbrıslı Türk Emre Erkmen’in ekip çalışması bu filmde de bozulmadı

Filmde tanıdık simalar da hem kamera arkasında hem de kamera önünde karşımıza çıkıyor. Filmin görüntü yönetmenliğini Türkiye ve Almanya’da yaşamını sürdüren Kıbrıslı Türk sinemacı Emre Erkmen üstlenirken, 2023 Eylül ayında kaybettiğimiz sevilen gazeteci ve yazar Metin Münir de bir sahnede karşımıza çıkıyor.

faruk-soylesi.jpg

arkitekton.jpg

faruk-001.jpg

Bu haber toplam 937 defa okunmuştur
Etiketler :