1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Halkın Partisi vakası: Değişim Nasıl gelmez, Neden böyle oldu?
Halkın Partisi vakası: Değişim Nasıl gelmez, Neden böyle oldu?

Halkın Partisi vakası: Değişim Nasıl gelmez, Neden böyle oldu?

Çünkü hoyratça harcanan umutlar ve yapılmayan özeleştiriler kadar büyük günahlar yoktur. Değişim bir an içerisinde gelen bir şey midir yoksa süreç içerisinde mi yaşanır?

A+A-

Ali Furkan Çetiner
alifurkan.cetiner95@gmail.com

2023 yılının ilk yarısının önemli bir zamanını meşgul eden Türkiye genel seçimleri ve Kuzey Kıbrıs ara seçimlerini geride bıraktık. Bu iki seçim sırasında ve sonrasında yaşananlar, Kıbrıslı Türklerin önümüzdeki birkaç sene içerisindeki siyasi hayatını da doğrudan belirleyen sonuçlar yarattı. 

Değişim, Türkiye’de gelmedi. Muhalefetin kayda değer bir özeleştirisi ve durumu anlama gayreti de maalesef bulunmuyor. Kuzey Kıbrıs’ta ise, bu seçimin sonuçları yeni bir değişimin işaret fişeği olacaktır diyen CTP adayı kazanmasına rağmen, henüz başka işaret fişekleri ile karşılaşmadık. Bunun sebebi, elbette sadece yaz rehaveti değil. Son üç senedir yaşadığımız tüm siyasi gelişmeler, Kıbrıslı Türklerin üzerinde geri döndürülemez bir biçimde sistemden kopuş ve uzaklaşma etkisi yarattı. Ülkenin en büyük sağ partisi, seçimden birinci parti çıksa bile başbakanını belirleyemez, istediği kişiyi parti başkanı yapamaz konuma geldi. Sadece bakanlar değil, bakanların dahi deniz ötesinden belirlendiği kabine süreçleri yaşadık, yaşıyoruz. Öte yandan durmayan enflasyon, azalan alım gücü gibi ekonomik sıkıntılar önemli bir kesime ciddi zararlar verirken, gençler ya yurtdışına ya da Güney Kıbrıs’a göç ediyorlar. Beri yandan, inşaat ekonomisi etrafında garip bir para akışı da devam ediyor. Hükümet, kültürel miras ekonomisini, üretime dayalı sektörleri desteklemek yerine talan ve rant için çalışmayı tercih ediyor. Tüm bunlar olurken, ana muhalefet başkanı da herhangi bir vatandaş gibi Facebook’a yazdığı durum güncellemelerinde ‘artık yeter’, ‘bunlar utanmayı attı’, ‘rezillik’ gibi şeyler yazıyor. Peki buraya neden ve nasıl geldik?

Bu yazı vesilesiyle esas incelemek istediğim konu; 2010’lu yıllara damgasını vuran en önemli ve etkili siyasi hareket olan Toparlanıyoruz / Halkın Partisi’nin çöküş sebeplerini incelemektir. Halkın Partisi vakası üzerinden bir değişim sorgulaması, değişimin nasıl gelebileceği üzerine fikir yürütmek ve bu denemenin neden başarısız olduğuna dair kendi açımdan birkaç kelam etmek niyetindeyim. Yazacaklarımın çoğu, 2016 Şubat ayından 2022 ocak ayına kadar altı sene parti üyesi olmanın getirdiği öznel deneyimi baz alıyor. Yaşananların üzerinden kayda değer bir vakit geçmesi ve hislerimin yoğunluğunun azalması sayesinde tespitlerimin tamamen duygusal olmaktan öteye geçtiğine inanıyorum. Yine de takdir, siz okuyanlarındır.

Elbette, yaşadığımız sıkıntıların, siyasetimize yapılan müdahalelerin tek sorumlusu Halkın Partisi değildir. Bu durumun çok çeşitli tarihsel, sosyolojik boyutları vardır. Bunun yanında, pandemi ve Türkiye’nin tercih ettiği rasyonel olmayan ekonomi politikalarının da güncel duruma çok güçlü etkileri vardır elbette. Ancak, Halkın Partisi macerası bu şekilde hüsranla sonuçlanmış olmasaydı, bugün daha farklı şeyler konuşuyor olabilirdik. Çünkü hoyratça harcanan umutlar ve yapılmayan özeleştiriler kadar büyük günahlar yoktur. Örneğin, Bir takım siyasi reflekslerimiz daha güçlü olabilirdi, belki de Ersin Bey cumhurbaşkanlığı makamına gelemeyecekti.

Bazılarınız, ‘Neden bu konu konuşulmalı diye sorabilirsiniz?’. Gelecekte kurulacak olan diğer siyasi hareketlerin, yeni ekiplerin selamete ulaşabilmesi ve değişimi getirebilmesi açısından bu vakanın neden başarılı olamadığını incelemek, tartışmak ve anlamaya çalışmak son derece önemlidir.

 

Değişim nasıl gelir?

Değişim bir an içerisinde gelen bir şey midir yoksa süreç içerisinde mi yaşanır?

Bir anda gelir mi, tepeden inme olarak gerçekleşir mi? Yoksa tam aksine süreç içerisinde, temelden gerçekleşen ve yıllar geçtikçe yavaş yavaş gerçekleşen bir şey midir? Şok etkisi yaratan veya tepeden inme olan bir olay, devrimi getirir belki ama yılların alışkanlıklarını ve davranış kalıplarını bir anda yok eder mi?

2010’lı yılların en büyük değişim hareketi olan Halkın Partisi, ilk seçimlere girerken verdiği en net vaat ekspres değişim idi, tıpkı Annan planı döneminde olduğu gibi. Hatırlarsanız, o dönemin propagandası ‘Bir evet ile dünyaya bağlanalım’ yaklaşımı etrafında yaşanıyordu. 7 Ocak 2018 seçimlerinde, Halkın Partisi’nin tüm söylemleri, tek başına iktidar yetkisi istemek üzerine kuruluydu. Adeta 10 bakan değişince topyekûn memleket de değişecekti. Halkın Partisi, tek başına iktidara geleceğine dair güçlü bir beklenti içerisindeydi ve tüm propagandasını bunun üzerine kurmuştu. Dönemin siyasi atmosferinin getirdiği umutsuzluk ve seçeneksizlik hissi ile Denktaş, Talat ve Eroğlu gibi liderlerden sonra yaşanan lider boşluğunun getirdiği arayışlar arasında aslında bu beklenti çok da yanlış olmayabilirdi. Ancak, Halkın Partisi heyecan ve biraz da acemilik ile doğru, ayakları yere basan tespitler yapmak yerine görünürde olan seçeneksizliğin, çöküşüm arasında yeni ve denenmemiş parti olmanın büyüsüne kapılmayı tercih etti. Nitekim, 8 Ocak 2018’in ilk saatlerinde anlaşıldı ki, ilk kez halkın karşısına çıkan HP, yüzde 17 oy ile üçüncü olarak seçimi tamamladı. O sırada, tek başına iktidara fazlasıyla inanan ve bunu bekleyen Halkın Partisi üyeleri deyim yerindeyse ağlamayı beğenmiyordu. Halk bizi onaylamadı, öyleyse partiyi kapatalım gidelim diyenler bile oldu. Oysa, seçime ilk kez giren bir siyasi parti için herhangi bir partizanlık, kayırmacılık, torpil gibi sözler vermeden yüzde 17 almak ciddi bir değişim işaretiydi. Evet, UBP yine birinciydi ve bu herkes için hayal kırıklığıydı. Ancak, insanların alışkanlıklarını ve davranışlarını bir kerede değiştirmesini beklemenin içi boş bir beklenti olduğunu çok geçmeden anladık. Ancak, seçimler öncesi beklentinin yanlış bir şekilde kurulması Halkın Partisinin yaşadığı tartışmaları oldukça kısırlaştırdı. Seçim öncesi söylenen sözler, partinin manevra alanını fazlasıyla daraltıyordu. Akabinde, dörtlü koalisyona girildi girilmesine ama sonun başlangıcı da burada oldu. Parti üyeleri, ‘vaaay siz hükümete girmeyecektiniz düzen partileriyle, ne oldu şimdi’ diyen insanlara dert anlatmakta güçlük çekti. Ne söyleseniz yalancı konumuna düşüyordunuz. Yine de Ulusal Birlik Partisi’nin bu hükümetin dışında kalması ve Hüseyin Özgürgün’ün dokunulmazlığının kaldırılması ile diğer başka bazı adımlar HP’nin yaşadığı baskıyı biraz olsun azalttı.

460 günlük dörtlü koalisyonun ömrünün önemli bir kısmı HP, UBP ile bir hükümet kuracak mı kurmayacak mı tartışmalarıyla geçti. Halkın Partisi ise, her defasında bu dedikoduları yalanlamasına rağmen en sonunda kehaneti gerçekleştirdi ve Ersin Tatar ile hükümeti kurdu.

9 Mayıs 2019’da dörtlü hükümet bozuldu. Tam 14 gün sonra ise rüyamda görsem inanmayacağım bir ikili ortaya çıktı. Ersin Tatar ve Kudret Özersay deyim yerindeyse flört ettikleri, birbirilerine güvendiklerini belirten ve güçlü istikrar mesajları verdikleri Ulusal Birlik Partisi ve Halkın Partisi koalisyonunu kurdu. Ve böylece arkası kesilmeyen talihsiz olaylar başımıza gelmeye başladı (1). Hükümet kurulduktan yaklaşık 10 gün sonra, Kudret Hoca bir televizyon kanalında, eğer halen Özgürgün başkan oluyor olsaydı hükümeti kurmazdık gibi bir açıklama yapınca benim gibi iyi niyetle çaba gösteren ve değişime katkıda bulunmak isteyen partililer de ciddi bir kafa karışıklığı yaşamaya başladı (2). Meğer Ulusal Birlik Partisinin tek sorunu başkanıymış. Meğer, yakında UBP-HP hükümeti kurulacak dedikodularını aktaran UBP’li arkadaşlarıma haksızlık etmişim.

23 Nisan 2019 günü Facebook üzerinden bu dedikoduları net bir dil ile yalanlayan Kudret hoca’nın da aklında yoktu herhalde böyle bir şey ancak kadere bak ki bu açıklamadan 15 gün sonra hükümet bozuldu, bir ay sonra da aylarca konuşulan UBP – HP hükümeti gerçek oldu. Kehanet kendini gerçekleştirmiş oldu böylece. Süleyman Demirel ne demiş? ‘…Siyaset ’de bir gün bile oldukça uzundur...’ (3).

Arkadaşlarına ve çevrelerine karşı inandığı şeyleri tutkuyla savunan insanlar ise ortada ve şaşkın bir biçimde olan biteni anlamaya çalışırken asla tatmin edici bir cevap alamadılar. Belki de onlara göre, değişim ekip işi değildi. Belki de üyelerin ne düşündüğünün, insanlara ne aktardığının hiçbir önemi yoktu. Tüm bu davranışlardan bunu çıkarmak haksız ve insafsız bir yorum olmasa gerek. Çünkü, üyelerine, ekibine kısaca onlara inanan insanlara değer veren oluşumlar böyle davranmaz, davranmamalıydı. Sonuçta, değişim dediğin günlük hayat rutinlerinin içinde örülen ve ağızdan ağıza aktarılan bir olgu olmalıydı. Oysa, daha partinin davranışlarının sebepleri doğru düzgün açıklanamıyorken değişimden bahsetmek pek mümkün değildi.

Hissediyordum, HP’den duygusal kopuşum başlamıştı. Ancak, 21 yaşında heyecanlı bir genç olarak üye olduğum bir partiden istifa etmek kolay bir seçim değildi. Uzun süre gelgitler yaşadım. İstifa etme kararını ise, 23 Ocak seçimleri sırasında verdim. Yeni siyasetin temsilcisi olduğunu iddia eden Halkın Partisi, eşdeğer puanı olup bundan yararlanamayanların mağduriyetlerini gidereceğinden bahsediyordu. Eşdeğercilere uygun kira ile mal vereceklermiş (4).

 

Peki Neden Sonumuz Böyle Oldu?

Elde olan faktörler:

  1. Keskin Söylemler: Keskin söylemlerle çıta çok yukarı çekildi, daha sonra her şey istenildiği gibi olmayınca eldeki imkanlara göre söylemler yumuşadı ancak bu halk tarafından ‘bir öyle bir böyledir bunlar’ olarak algılandı.
  2. Değişim’ in nasıl geleceğine dair adamakıllı bir plan ve strateji hazırlanmadı: Yukarıda da belirttiğim gibi, 10 tane HP’li bakan olunca her şey çok güzel olacak basitliği üzerinden bir strateji izlendi. Tam da bu sebeple, seçimden üçüncü parti çıkınca tüm parti sudan çıkmış balığa döndü. Oysa, değişim uzun bir yolculuk.
  3. Değişimin insanlar tarafından yapılacağına inanılsaydı parti içi iletişim daha güçlü olurdu. Sonuçta bu üçüncü yol, yeni siyaset diye tarif edilen şey alışılmışın dışında bir değerler bütünüydü. Oysa, hiçbir zaman parti kültürü oluşturulmaya çalışılmadı. Parti içi eğitim sınıfta kaldı. Hal böyle olunca, önemli miktarda üye ve yetkili kişi ilk kriz anında, ilk sıkıştığı yerde eski davranış kalıplarına ve reflekslerine geri döndü. Üçüncü yolun ne olduğunu içi dolu bir şekilde tarif edememek partinin görüşleri net değildir ve sürekli yalpalıyor gibi bir algıya yol açtı.
  4. Değişim isteyen insanlarla hareket etmek, yeni bir mahalle inşa etmek yerine, daha önce CTP, UBP ve DP geçmişi olan insanlar öne çıktı. Hep bu insanlarla iletişimde olununca da toplumun hakiki beklentisi doğru olarak okunamadı.
  5. Bir diğer nokta zayıf yanlardan hiç bahsetmemek, sanki her şey çok mükemmel olacakmış gibi bir resim çizmekti bana göre. Halbuki bir olayın risklerinin de açık yüreklilikle anlatılması gerekir ki gereksiz hayal kırıklıkları olmasın.
  6. Kadro yok. Lider hareketi olmaktan öteye maalesef geçilemedi. Bunda tek suçlu lider değil elbette. Üyeler de hep ‘Liderin bir bildiği vardır’ diyerek hareket etti.
  7. Partiye aday yapılan insanlar partinin görüşlerini bilmiyordu. 7 Ocak 2018 seçimlerinden önce, bir yanda televizyonlarda ‘neden bizim gençlik örgütümüz yoktur?’ sorusuna gayet inanarak ve gururla cevap veren parti başkanımız vardı, öte yanda ise ‘yeğenim, gençlik örgütünden Ali Furkan’ diye beni insanlara tanıştıran milletvekili adayı vardı.

İdeoloji, fikirler bütünü, asgari müşterekler veya ortak değerler bütünü. Adını ne koyarsanız koyun ortak düşünce yapısı, aklı bir pratik üzerinden oturmamış yerleşmemiş her kurum/kuruluş ruhu olmayan vücutlara, insanı olmayan ruhlara benzer. Tüzüğünüz olabilir, parti programınız olabilir ama ortak değerleriniz yoksa o iş yürümez, ilk krizde herkes kendi bildiğini okur. O yüzden, yeni kurulan bir partinin, derneğin veya şirketin en önemli işi ortak değerleri inşa etmektir. Ortak anlayışı, fikirler bütününü derinleştirmektir. Bunun için hiç çaba sarf etmeyen kuruluşlar, insanları anlamamış demektir ve dağılmaya mahkumdurlar.  Çünkü ruhu olmayan vücutlar yanlızca ölüdür.

 

Elde olmayan faktörler

Rahip Brunson krizi, Korona virüs salgını, Suriye’den füze düşmesi, sel, Akıncı-Erdoğan atışmasıyla eritilen orta yol siyaseti gibi elde olmayan mücbir sebepler de vardı elbette. Belki de daha elverişli bir ortam olsaydı işler böyle sarpa sarmazdı diyebiliriz. Ancak, yukarıda bahsettiğim maddeleri düşünecek olursak bu tarz elde olmayan faktörler, parti yönetimi tarafından yeterince dikkate alınmadı, riskler hesaplanmadı. Öylesine can alıcı ve temel hatalar yapıldı ki, elde olmayan faktörler adeta birer bahane gibi algılandı.

 

Başarılı taraflar

Temiz siyaset, iyi yönetim, evimizin içini temizleyelim söylemi tüm kesimler tarafından benimsendi ve kendi dillerine entegre edildi. Literatüre girdi. Hüseyin Özgürgün, siyaseti bırakmak mecburiyetinde kaldı. Cumhuriyetçi Türk Partisi dahi çözüm olana kadar yaşadığımız yeri düzeltmemiz lazım demeye başladı. İnsan hayatına dokunan ve benim de aklımda kalan en somut icraat ise seyrüseferin artık internetten de ödenebilmesidir.  

 

Sonuç: Değişim, yasaları veya bakanları değişince şak diye tepeden inen bir şey değildir

Türkiye seçimlerinden sonra yaşananlar ve HP vakası aslında değişimin sunuluş şekli, iktidarın mutlak kötü olduğu ve mutlaka gidiyor olduğu illüzyonu ile seçimden sonra uğradığı hüsran itibariyle bana göre çok benzerlikler içeriyor. Tüm seçim süreci boyunca, ben bu filmi görmüştüm hissinden kurtulamadım ve seçimden sonra karşılaştığım Bir Twitter kullanıcısı tarafından yazılan tweet aslında aklımdan geçenleri çok güzel özetlemiş.   

‘…21 yıllık iktidar diyoruz. Adam ilk kez girdiği bir seçimi oy çokluğuyla kazanamadı. Şu an bunu kutlamamız gerekirken muhalefetin 1.turda bitirelim sloganı yüzünden umutsuzluğa kapılıyoruz. Eğer slogan ‘1.turu kaybetmeyelim 2.tur zaten bizde’ tarzında sunulsaydı şu an başarımızı kutlayacak olurduk. Algılara bu kadar çabuk yenilmeyin. Evet, yaşanan bunca olaya rağmen hala bu oy oranlarını görmek sizi umutsuzluğa itiyor, anlıyorum. Beni umutsuzluğa itmektense yaşananları sorgulatıyor açıkçası. Herkesin çoğunluğa oy vermek istediği ve stratejik oy kullanmaya çalıştığı bir seçimde kim kazanacak algısı elinizdeki en büyük silahlardandır. Bu yüzden AA rezaleti yaşandı, bu yüzden %50,01’de saatlerce veri akışı durdu. Bu yüzden sonuç belli olmadan balkon konuşması yapıldı.  Bir psikolojik savaşın içindeyiz ve adil oynanmıyor. Siz bunları senelerdir görmemize rağmen anında ilk kendinizden ve muhalefetten şüphe ediyorsunuz. Demek ki taktikleri işe yarıyor. Değişim sancılıdır ve yalnızca dirayetli olanlar değişimi getirir.

Bütün bunların dışında şu da var: muhalefet bizleri seçime hazırladı ama yaşanabileceklere psikolojik olarak hazırlamadı. Sahte bir güven duygusu verdi. Bunu da unutmadan 2.turda gözümüzü apaçık tutmamız gerektiğini hatırlayın. Gördüğünüz şeyleri sorgulayın.’ [5]

Değişim, yasaları veya bakanları değişince şak diye tepeden inen bir şey değildir. İnsanları tanımadan yapılacak bir şey hiç değil. İnsanları severek, fikirleri ilmek ilmek örerek ve gündelik hayat pratiklerini değiştirerek yapılır. Bu düşünceyi, Rumi veya Gandi gibi figürlerden alıntı yaparak da destekleyebiliriz. Mevlâna der ki "Dünyayı değiştirmek istiyorsan önce kendini değiştir. Kendi varlığında gerçekleşen değişim, dışarıya da yansır." Gandhi ise, ‘Görmek istediğin değişimin kendisi ol’ derken aslında sistemi oluşturan ve yönlendiren bireylerin davranışlarıdır demek istiyor diyebiliriz. Aynı durum, kötümser yorum için de geçerlidir. Bazen de toplumun durumu, bireylerin davranışı özlediğiniz ve arzuladığınız değişimden çok uzaktadır ve sizin için tek çıkış yolu oradan, o toplumdan uzaklaşmaktır. Bu uzaklaşmak bazen yurt dışına göç etmek anlamında olabilir, bazen de ülke de kalmaya devam ederek kendi küçük dünyalarınızı oluşturmak anlamında olabilir.  Neyi hedefliyorsanız, neyi isterseniz isteyin hiçbir şey tek başınıza olmaz, örgütlenmek gerekir. Eğer toplum bu değişimden çok uzaksa, belki kendi mahallenizi inşa etmekle bir şeylere başlayabilirsiniz.

 

Referanslar:

  1. https://www.diyaloggazetesi.com/amp/kibris/ortaklardan-karsilikli-jest-h70341.html
  2. https://haberkibris.com/ozersay-ozgurgun-olsaydi-hukumeti-kurmazdik...-2019-05-29.html
  3. https://www.facebook.com/kudret.ozersay/posts/pfbid0DMwgV35o96bvboLxaH5zc9iWjMEjaRfEEvVnQNsct6iUxDswLDFnJZFsTyT3TnYSl
  4. https://www.mykibris.com/gundem/kktc/haber/ozersay-esdeger-magdurlarini-unutmadi-puani-olan-yararlanacak-10878
  5. https://twitter.com/ClumsyKitteh/status/1658123752507416582
Bu haber toplam 2268 defa okunmuştur
Gaile 503. Sayısı

Gaile 503. Sayısı