1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. ERSEN SURURİ İLE MÜZİK
ERSEN SURURİ İLE MÜZİK

ERSEN SURURİ İLE MÜZİK

Bu hafta bir müzisyenle sohbet ettik. Piyano ve viyolonsel sanatçısı. Kendi bestelerini yapmış ve Jazz müzik üzerine yıllarca çalışmış bir müzisyen Ersen Sururi.

A+A-

 

Filiz Uzun

Son zamanlarda çok hızlı bir temponun içerisindeyim. Yoğun iş temposu, çocuk, okul, iş, ev üçgeni arasında kendimi sıkışmış hissediyorum. Böyle zamanlarda güzel bir müzik eşliğinde bir kadeh şarap tüm yorgunluğumu almaya yeter. Fakat sevdiğim müzikleri canlı dinleyebileceğim bir mekân bulmakta sıkıntı çektiğim de gerçek. Yaz aylarında, açık mekânlarda gürültülü ve hareketli grupları ne kadar seviyorsam, kışın da şöminesi yanan, romantik bir dekora sahip bir mekânda şarap içip canlı performans piyano veya keman dinlemek, güzel bir sesten Jazz dinlemek istiyorum. Yorucu ve üretken bir haftanın sonunda bunu hak ettiğimi düşünüyorum. Tıpkı sağlıklı bir yemeği hak ettiğimiz gibi veya sağlıklı bir çevreyi.

Çok sevdiğim ve defalarca da tekrarladığım bir söz vardır. ‘’Haklar verilmez alınır’’ diye. Bizler hak ettiğimizi almak için ne kadar mücadele ediyoruz? Veya hak ettiğimizin ne olduğunu ne kadar biliyoruz? Kaç kişi şu an yaşadığımız çevreden rahatsız?

Ben kendimi bildim bileli sorunları olan bir ülkede yaşadım. Kıbrıs, başlı başına sorunu oldu mesela, bir türlü çözülemeyen. Ya da su sorunu, eğitim sorunu, para sorunu. Kimin aklına geldi ki kaliteli bir müziği dinlemenin hak olduğu. Veya sanat. Hep bunlar ülkem insanına gereksiz gibi görünmedi mi? Biz kim, piyano resitali dinlemek kim. Veya Jazz dinlemek.  Oysa başka ülkelerde ne iş yaptığının veya ne kadar kazandığının hiçbir önemi yoktur. Yorucu bir günün ardından minik bir barda, bir Jazz grubunu dinleyip günün yorgunluğunu atmak ne kadar doğaldır yabancılar için. İhtiyaç olarak görülür, yemek yemek gibi.

Bu hafta bir müzisyenle sohbet ettik. Piyano ve viyolonsel sanatçısı. Kendi bestelerini yapmış ve Jazz müzik üzerine yıllarca çalışmış bir müzisyen Ersen Sururi. Bestelerini Kıbrıs kültürüne sahip çıkarak, evrensel müzik yapma felsefesiyle yapan bir besteci ayrıca.

Ersen Sururi yıllarını müziğe adamış bir müzisyen, ülkesine, değerlerine ve kültürüne önem  veren biri.  Sanatçı gözüyle de bakınca etrafında olan olumsuzluklara duyarsız kalamayan, üzülen ve kırılan bir müzisyen. Sanat için her türlü olumsuzluk ve motivasyonsuzluğa rağmen işinin başında. Lefkoşa Belediye Tiyatrosunun yeni oyununun müziklerini yapıyor. Aylardır emeklerinin karşılığını alamasalar da sanat adına, üretmek ve ürettiklerini bizlere sunmak adına hergün bıkmadan usanmadan Lefkoşa yolunu tutuyor. Merakla bekliyorum ben ‘’Kabare Kıbrıs’’ oyununu. Ve müziklerini. Harika bir oyun çıkaracaklarından hiç şüphem yok.

Sevgili Ersen Sururi bize bir de sürpriz söylüyor sohbetin bittiği anlarda, Lefkoşa’da yaşayan müzik sevenler için. Yakında Lefkoşa’da çalmaya başlayabilirim diyor. Umarım olur ve umarım yorgun haftanın kapanışını onun müzikleri ile yaparız. Ne de olsa zorlu bir hafta yine kapıda.

Teşekkürler Ersen Sururi, güzel müzikleriniz ve güzel sohbetiniz için…..

 

“ÖZ DEĞERLERLE EVRENSEL MÜZİK”

 

F.U: Ersen Sururi’yi adada bilmeyen yoktur. Fakat siz kendinizi nasıl tanıtırsınız?

E.S: 1967’de Lefkoşa’da doğdum. İlkokulu bitirdikten sonra İzmir Devlet konservatuarına gittim. Viyola bölümünde eğitim aldım.  Bir süre orda eğitim aldıktan sonra orayı bırakıp  müzik çalışmalarıma başladım. Türkiye’de uzun yıllar (17 yıl) kaldım ve orada müzikle ilgili kendimi geliştirdim. Daha sonra Kıbrıs’a dönsem de devamlı Türkiye’ye gidip geldim. Besteler yaptım.

F.U: Bu bestelerinizi herhangi bir konserde çaldınız mı hiç?

E.S: Evet Mağusa festivaline davet edildim ve orada verdiğim konserde çalma fırsatı yakaladım. İlk konserde ikili olarak performans sergiledik. Daha sonra 9 kişilik bir orkestra kurduk ve 2. konserimiz bu orkestra ile oldu. Bu konserde de kendi yaptığım bestelerimi çaldık. ‘’Öz değerlerimize sahip çıkarak evrensel müzik yapma’’ ilkesinden yola çıkarak bestelenen müziklerdi. Klasik müzik eğitimi almış olmamla beraber kendimi Jazz müzikte geliştirdim. Bununla ilgili hem Türkiye’de hem de yurt dışında yapılan Jazz festivallerine katıldım.

F.U: Şu anda müziğinizle ilgili ne yapıyorsunuz? Nerde çalıyor ya da çalışıyorsunuz?

E.S: Yedi yıl önce Lefkoşa Belediye Tiyatrosunda çalışmaya başladım. Lefkoşa Belediye orkestrasında çalıştığım 3 yıl da orkestranın şefliğini yaptım. Aynı zamanda beraberinde Lefkoşa Belediye Tiyatrosunun Tiyatro müziklerini yaptım. Şu anda tamamen çalıştığım yer Belediye Tiyatrosudur. Şu an çalıştığım 5. oyunumuzun özgün müziklerini yazıyorum. Çok sevdiğim bir iş, disiplin ve özveri gerektiren bir iş yapmaktayım. Üzerinde çalıştığımız oyun Yaşar Ersoy’un yazıp yönettiği ‘’Kabare Kıbrıs’’ adındaki oyundur.

F.U: İlkokulu bitirdikten sonra konservatuara gittiniz. O yaşlarda yapmak istediğinizin müzik olduğuna nasıl karar verdiniz? Aileniz mi, öğretmenleriniz mi yönlendirdi?

E.S: İlkokulda iken piyano dersi alıyordum ve çevrem de müzik konusunda yetenekli olduğumu söylerdi. O sıralarda da İzmir’de konservatuar sınavları olduğunu duyduk ve şansımızı denemek istedik. Sınavı kazanınca yurtta kaldım.

F.U: Enstrümanınızı nasıl seçtiniz? Viyolonsel’i biliyor muydunuz?

E.S: Ben seçmedim hocalarım seçti. İki enstrüman beraber çaldım. Viyolonsel ve piyano.

 

“PİYANO OLMAZSA OLMAZ”

 

F.U: Konserlerinizde piyano çalıyorsunuz değil mi?

E.S: Evet bestelerimi piyanoda yapıyorum. Her iki enstrümanı da çalıyorum. Ama daha çok piyano ile konserler verdim. Piyano bence her müzisyenin çalması gereken bir enstrümandır. Özellikle beste yapan müzisyenler için olmazsa olmaz enstrümandır.

F.U: Yaptığınız işten para alıyor musunuz? Geçiminizi nasıl kazanıyorsunuz?

E.S: Ben kadrolu işçiyim Belediye Tiyatrosunda. Yaklaşık 2 aydır ücretlerimizi alamasak da provalara geliyoruz. Tüm ekip olarak. Oyunu çıkarmak istiyoruz çünkü. Bu oyun çıkmalı ve sergilenmeli çünkü. Belediyede çalışan arkadaşların grevlerini destekliyoruz. Ancak biz provalarımıza devam ediyoruz. Şu aralar belediyede çalışıp 2. işini yapamayan kişilerin hayatları çok zor. Ama ben yıllarca müzik için uğraş veren biri olarak akmasa da damlayan bir gelirim var. Fakat buraya haftada 6 gün geliyorum. Benzin, öğle yemeği gibi masraflarım oluyor. Yine de özveriyle oyunumuzu çıkarmak için buradayız gördüğünüz gibi.

F.U: Nerelerde çalıyorsunuz son zamanlarda?

E.S: Ben çaldığım mekânlar konusunda biraz seçiciyim. Zeliş Şenol ile birlikte çalışıyoruz şu sıralarda. Doğru müzik yapmaya çalışıyoruz. Kaliteden ödün vermiyoruz.

 

“SANATÇI TOPLUMUN ÖNÜNDE OLMALIDIR”

 

F.U: Ülkemizde müzik kalitesi ne durumda? İnsanlar kaliteli müziği tanıyor mu sizce?

E.S: BÜTÜN İNSANLARIN HAKKIDIR MÜZİĞE ULAŞMAK. Ülkemizde farklı farklı müzik alanlarında işini iyi yapan, müziğine, enstrümanına hakim müzisyen arkadaşlarımız vardır. Ancak maalesef bunlar gerçek anlamda işlerini yapamaz durumdadırlar. Çünkü toplumumuz kendi anlayışı içerisinde bir yere kadar gelmiştir ve kendi kapasitesinin sınırlarını çizmiştir artık. Daha ileriye gitmiyor. Kendi kendine bir ambargo uyguluyor. Sanatçı toplumun bir adım önünde olmalıdır bence. Sanatçı kendini sürekli aşmalı ve geliştirmelidir. Kaliteli müziği istediğiniz kadar sunmaya çalışın. Toplum kendini aşmadığı ve geliştirmediği sürece bu çok mümkün değildir.

F.U: Sanırım bu müzik ve sanat eğitimiyle mümkündür? Ne düşünüyorsunuz bu konuda?

E.S: Kesinlikle katılıyorum. Müzik ve sanat eğitimine çok küçük yaşlarda başlanmalıdır. Çünkü kişilerin kendi hakkı olan güzel ve kaliteliyi ayırt etme ve seçme ancak böyle mümkündür. Bu hayatın her alanında geçerlidir. Size sunulan çirkinlikleri eleştirmek, kabul etmemek ancak kaliteyi ve güzellikleri anlayabilen kişiler için geçerlidir. Sizler güzel müziğin nasıl olduğunu bilmezseniz size sunulan her şeyi müzik sanıp saçma sapan şeyleri de alkışlarsınız o zaman.

“TALEP EDİLECEK DAHA İYİYİ BİLMİYORUZ”

 

F.U: Tam da şu an yaşananların cevabı gibi bu söyledikleriniz değil mi?

E.S: Kesinlikle. Çevre koşulları, ülkenin yetkilileri, izlediğimiz televizyon programları, güya müzik ve sanat programları, bize dinletilen müzikler her şeyin tek nedeni var bizim bunları alkışlamamız. Daha iyisini daha güzelini bilmiyoruz ki talep edelim.

F.U: Çalacağınız mekânları seçerken sizi dinlemeye gelenleri neye göre seçiyorsunuz?

E.S: Kim beni dinlemek istesin ki. Dönem, yemek yerken eller havaya yapılan müzik devri. Mekân sahipleri de  bunu tercih ediyor. Ne çalındığının bir önemi yok. Mekâna ne kadar müşteri topluyor, çalacak olan ona bakılıyor.

F.U: Bellapais’te konserleri olduğu zaman genellikle Kıbrıs’ta yaşayan yabancıları görüyoruz oralarda. Bunun nedeni bu değil mi?

E.S: Evet. Yabancı ülkelerde ne iş yaparsa yapsın kişilerin müzik bilgisi ve çalınan kaliteli bir müziği ayırt edecek kadar bilgileri vardır. O yüzden buralarda yaşayanlar da bu festivalleri ve iyi müzik yapan müzisyenleri tanıyor ve gelip dinliyorlar. Ben de çalacağım mekânları seçerken daha çok turistlerin ve yabancıların gittiği otelleri ve mekânları tercih ediyorum.

F.U: Sizce burada yaşayanlardan yok mu kaliteli müziği tanıyanlar veya anlayanlar?

E.S: Vardır tabii ki fakat çok az. Toplumun geneli maalesef anlamıyor.

F.U: Konser veya herhangi bir planınız var mı?

E.S: Konser hazırlığım yok. Tüm zamanım ve enerjimi Lefkoşa Belediye tiyatrosundaki oyun için harcıyorum. Provalar var. Fakat şu sıralar Lefkoşa’da bir mekânla konuşuyoruz. Burası ile anlaşırsak Lefkoşa’da çalmaya başlayabilirim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1752 defa okunmuştur