
“Erhürman proaktif politikalar için bir fırsat”
Cumhurbaşkanlığı Eski Özel Temsilcisi Erhan Erçin, 2026 yılının Kıbrıs meselesi açısından sıkıntılı bir yıl olacağını söyledi, Kıbrıs Türk tarafının, kendini Avrupa’da proaktif bir şekilde anlatması gerektiğine vurgu yaptı...
Ödül AŞIK ÜLKER
Cumhurbaşkanlığı Eski Özel Temsilcisi, Dışişleri Bakanlığı Eski Müsteşarı Erhan Erçin, 2026 yılının Kıbrıs meselesi açısından sıkıntılı bir yıl olacağını söyleyerek, Kıbrıs Türk tarafının kendini Avrupa’da proaktif bir şekilde anlatması gerektiğini, Tufan Erhürman’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin söz konusu proaktif politikaları hayata geçirmek için yeni bir fırsat sunduğunu vurguladı.
Kıbrıs Rum tarafının, Kıbrıs sorunu devam ederken, Schengen alanına dahil olmaya çalışmasının, hiçbir şekilde Kıbrıs sorununun çözümüne yardımcı olmayacağını kaydeden Erçin, Schengen’e dahil olmanın, Kıbrıs’ın bölünmüş olarak AB’ye girmesinden daha büyük bir yanlış olduğunu söyledi.
Erçin, Schengen alanına girmenin, Kıbrıs sorununu daha zor ve karmaşık hale getirecek bir gelişme olduğunu belirterek, “Kıbrıs sorunu devam ederken, Kıbrıs’ın ortasında bir yeşil hat varken, BM Barış Gücü varken, Kıbrıs’ın yeşil hattın güney sınırını Avrupa’nın dış sınırı haline getirmek, hiçbir şekilde yapıcı ve iyi bir noktaya bizi götürmüyor” diye konuştu.
Erçin, “Schengen vizesi olup Ercan’dan gelenlerin güneye geçişlerine imkan tanımayacakları gibi duyumlar aldık. Bu, Schengen’in ruhuna aykırıdır. Bir taraftan Schengen’e girip, diğer taraftan Schengen’i istediğine uygulamamak güven ortamını zedeleyecek şeylerdir” diye konuştu.
“Liderlerin diyalog içinde olması önemli”
Soru: Kıbrıs sorununda çok uzun zamandır durağanlık vardı. Erhürman’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle hareketlilik başladı, bazı temaslar oldu. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erçin: Liderlerin diyalog içinde olması önemli. Bunun ne tarafa evrileceğini öngörebilmek için diğer aksiyonlara da bakmak gerekiyor. BM’nin temsilcisinin buraya gelmesi ve adım atması, bundan sonra tarafları daha yapıcı olmaya zorlayacak, en azından böyle olması gerekir. BM’nin tarafları yapıcı olmaya zorlaması çok önemlidir. BM, AB ile de işbirliği yaparak, bu yönde çalışmalıdır. Rum tarafının ve Rum liderliğinin izlediği politika, şu anda bu söylediklerimden uzaktadır. Özellikle, görüşme sürecini etkileyecek olumsuz girişimlerden uzaklaşmaları gerekir.
Kıbrıs meselesinin çok değişik boyutları vardır, bunları değişik noktalarda doğru ele almak gerekir. Birincisi, Türkiye ve Yunanistan’ın garantör ülke olarak rolü vardır. Bölgesel işbirliklerini öngörecek projeler üzerinde çalışmak, politikalar oluşturmak, Kıbrıs sorununun doğru bir zemine oturmasına olanak tanır. Şu anda, Rum tarafı, bunun tam tersi çalışmalar yapmaktadır. Tüm denklemlerde, Türkiye’nin önünü kesici bir pozisyon almıştır.
“Kıbrıs meselesi açısından 2026 sıkıntılı bir yıl olacak”
Soru: Kıbrıs Rum tarafının, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak, AB dönem başkanı olacak olmasının Kıbrıs’a yansıması ne olur?
Erçin: Kıbrıs Rum tarafı önümüzdeki altı ay AB Dönem Başkanlığını yürütecek ve o güne kadar attıkları adımlar, örneğin Kıbrıs sorunu devam ederken Schengen alanına dahil olmaya çalışmaları, hiçbir şekilde Kıbrıs sorununun çözümüne yardımcı olmayacak. Kıbrıs Rum Kesimi’nin, Lübnan ve Mısır ile yaptığı anlaşmalar gibi tek taraflı adımlar da Kıbrıs sorununun çözümüne yardımcı olacak nitelikte değildir. Kıbrıs Türk liderliği ve Ankara ile birlikte çalışmayı öğrenmeleri gerekir. En azından uluslararası örgütlerin yapmak istediği çalışmaları engellememeleri lazım. Türkiye’yi bölgesel tüm denklemlerin dışına itmeye, Avrupa güvenlik şemsiyesinin dışına çıkarmaya çalışıyorlar. Hal böyleyken, Türkiye de geri durmayacaktır, benzer cevaplar vermek zorunda kalacaktır. Kıbrıs meselesi açısından 2026 sıkıntılı bir yıl olacak.
Rumların, AB dönem başkanlığı onlara bazı fırsatlar verecek. Dönem başkanının aktif bir rolü yok gibi bilinir, ama gündemi belirleme rolünü almış olmaları ve dönem başkanı olarak başka imkanlara sahip olmaları önemlidir. Üye ülkelerle farklı işbirlikleri, farklı kurumlarla farklı işbirliklerinin önünü açar ve bu gerçekten önemli bir roldür. Rum liderliği, dönem başkanlığını Kıbrıs sorununun çözümü için kullansa, o yönde çalışma yapacak olsa, atabileceği çok yapıcı adımlar var. Ama maalesef görüntüde öyle bir niyet yok.
“Kıbrıs Türk tarafının kendini Avrupa’da proaktif bir şekilde anlatması lazım”
Soru: Kıbrıs Türk tarafı nasıl bir yol izlemelidir?
Erçin: Kıbrıs Türk tarafının, kendini Avrupa’da proaktif bir şekilde anlatması lazım. Sayın Erhürman’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi, söz konusu proaktif politikaları hayata geçirmek için yeni bir fırsat sunmaktadır. Bu çerçevede, değişik medya ve düşünce kuruluşlarında geldiğimiz noktayı, hassasiyetlerimizi, Doğu Akdeniz’deki istikrarın ve güven ortamının nasıl oluşabileceğini, Kıbrıs Türk tarafını ve Türkiye’yi devre dışı bırakmanın yaratabileceği sıkıntıları tarihsel referanslarla birlikte anlatmamız gerekiyor. Kıbrıs Rum liderliğinde irade eksikliği olduğu ortaya konmalı.
“Schengen’e dahil olmak, Kıbrıs’ın bölünmüş olarak AB’ye girmesinden daha büyük bir yanlıştır”
Soru: Schengen konusunda farklı yorumlar var. Mevcut ortamda Kıbrıs’ın Schengen bölgesine girmesinin nasıl etkileri olabilir?
Erçin: Bu, Kıbrıs sorununu daha zor, karmaşık hale getirecek bir gelişmedir. Keşke Kıbrıs sorunu çözülseydi de, tüm Kıbrıs Schengen alanına dahil olabilseydi. Ama Kıbrıs sorunu devam ederken, Kıbrıs’ın ortasında bir yeşil hat varken, BM Barış Gücü varken, Kıbrıs’ın yeşil Hattının güney sınırını Avrupa’nın dış sınırı haline getirmek, hiçbir şekilde yapıcı ve iyi bir noktaya bizi götürmüyor.
Schengen’e dahil olmak, Kıbrıs’ın bölünmüş olarak AB’ye girmesinden daha büyük bir yanlıştır. Rumların, Schengen bölgesine dahil olmasının, günlük kişisel geçişlerden, ticari ilişkilere kadar bir sürü olumsuz etkisi olabilecektir. Bize diyecekler ki, “Merak etmeyin, biz bu tedbirleri aldık. Bunlar insanlara etki etmeyecek, zaten sorun da buradadır.” Şu anda Katılım Antlaşması’nın 10 numaralı protokolüyle Yeşil Hat Tüzüğü, Avrupa Komisyonu’na Yeşil Hat’taki geçişlerle ilgili yetkiler verir. Çünkü AB’ye göre burası bir sınır değil. Rumların Schengen’e dahil olması, Komisyon’un bu yetkilerinin birçoğunun veya tamamını Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetine transfer edilmesini getirecek.
Rum tarafı, 2004’te AB’ye verdiği güvence ve elde ettiği geçici muafiyet, yani Protokol 10 ve Yeşil Hat Tüzüğü sayesinde, AB’ye girebilmişti. Rum tarafı şimdi bunu geri almaya çalışıyor. Bu çok sıkıntılıdır. BM’nin devreye girip, bu konuda AB kurumlarını uyarması gerekiyor. Schengen’e dahil olmak, güven ortamını zedeleyecek hususlar içermektedir. Özellikle, geçişlerle ilgili aldığımız duyumlar sıkıntılıdır. Örneğin, Schengen vizesi alıp, Schengen alanında dolaşabilirken, Rum tarafı, Schengen “A la carte” düzenlemesi gibi bir düzenlemenin peşinde... Schengen vizesi olup, Ercan’dan gelenlerin güneye geçişlerine imkan tanımayacakları gibi duyumlar aldık. Bu, Schengen’in ruhuna aykırıdır. Bir taraftan Schengen’e girip, diğer taraftan Schengen’i istediğine uygulamamak güven ortamını zedeleyecek şeylerdir.
“BM Barış Gücü olan bir ülkenin Schengen’e girmesi adanın kalıcı olarak bölünmesine neden olur”
Ayrıca, bu ülkede, karma evliliklerden doğan insanlarımıza yaptıkları ihlaller ciddi bir sıkıntıdır. O sorun devam ederken, Schengen ile onların statüsüyle ilgili de ciddi bir bilinmezlik ortaya çıkıyor. Rum tarafının, Schengen ile ilgili bu attığı adım, kesinlikle niyetinin siyasi çözüm olmadığını da gösteriyor. Çünkü, eğer isteseydi oturup bir çözüme odaklanırdı, sonra Schengen’e girerdi. Schengen konusunda teknik süreci tamamladıkları, önümüzdeki 6 ay bu konunun değerlendirmeye bırakılacağı, dönem başkanlığı sonrasında da üye ülkeleri tarafından ele alınacağı ve 2026’da Schengen alanına girmesi bekleniyor. Bu, Kıbrıs sorununun daha da karmaşıklaşmasını, daha kompleks, daha içinden çıkılmayan bir hale gelmesine neden olacak. O sebeple, AB’nin bu Schengen olayına dur demesi lazım. Çünkü, BM Barış Gücü olan bir ülkenin Schengen’e girmesi hiçbir amaca hizmet etmez, hatta adanın kalıcı olarak bölünmesine neden olur.
“Rumlar, hellimi bile bizimle paylaşmıyor”
Soru: Hellim konusunda liderler de görüştü, Ocak ayında bir gelişme bekleniyor. O konuda son durum nedir?
Erçin: Bu konuda 5 yıldır denetleyecek bir kurum atamıyorlar. Rum tarafı bir denetleme otoritesinin atanmasını bloke ediyor. Bundan dolayı, hellim ticareti gerçekleşemiyor. Ortada AB hukukunun ihlali var. Belki de Avrupa Komisyonu’nun artık üye ülkeye ihlal davası açması gerekir. Çünkü ortada bir tüzük var ve bunu bile isteye yerine getirmiyorlar ve piyasada gün geçtikçe hakim pozisyon oluşturuyorlar. Bunlar da ayrı sıkıntılar doğurur. Bütün bunlar, ihtilaf olan bir bölgede, AB’nin daha dikkatli davranmak zorunda olduğunu gösterir.
Yeşil Hat ticaretinde bazı alanlarda ticaret sorunsuz bir şekilde yürütülürken hellim konusunda niye yapısal sorunlar aşılamıyor? Çünkü, diğer alanlarda denetleme yetkisi her zaman Avrupa Komisyonu tarafından yürütülen bir işlemdi. Bu durumda bunu değiştirdikleri için hellimde kriz var. Umarım çözülür. AB, bu konuda, Rum tarafına üzerine düşeni yaptıramadı. Dolayısıyla, bir an önce bu işin çözülmesi lazım. AB’nin kurumsal yapısından kaynaklanan çok ciddi sıkıntıları var. Rumlar, adanın geçmişten gelen kültürel nimeti olan hellimi bile bizimle paylaşmıyor. AB bunu doğru analiz edip, doğru yönlendirmeli.
“Mülkiyet meselesi müzakerelerde çözülecek bir sorundur”
Soru: Mülkiyet konusunda tutuklamalar, davalar var. Fransa, İran asıllı KKTC vatandaşının Kıbrıs’ın güneyine iadesi reddedildi...
Erçin: Kıbrıs sorununun bütün unsurları gibi, Rum tarafının, kendi iç kamuoyuna yönelik yaptığı, AB mekanizmalarını kullanarak mülkiyet konusunda tutuklamalara gitmek akıl alır bir şey değil. Çünkü, bu coğrafyada uygulanan bir hukuk vardır. Bu ülkede yaşayanlar, buradaki hukukun gereklerine tabidir. Hukuk kendi mecrasında ilerler ama mülkiyet meselesi siyasi bir sorundur.
Mülkiyet meselesi, BM’nin müzakerelerinin altı başlığından biridir. Mülkiyet meselesi, müzakerelerde çözülecek bir sorundur. İnsanları hapse tıkmak, Kıbrıs Türk halkının kuruluş haklarına aykırıdır. Bizim güneyde bıraktığımız mallar var ve haksız yere kullanılarak hukuka uygun olmadan kamulaştırılan binlerce dönüm Türk toprağı bulunmaktadır. Rumların Kuzey’de bıraktıkları var. Mülkiyet meselesinin nasıl çözüleceği, üç aşağı beş yukarı ortadadır. Bunun üzerine AİHM’in içtihatı var, TMK var. Bunlar varken, yabancıları tutuklamak hiçbir şekilde iyi niyetle bağdaşmaz. Bu çok tehlikeli bir girişimdir, bunun bir an önce durdurulması gerekir.
Fransız İstinaf Mahkemesi çok güçlü bir karar verdi. Avrupa Tutuklama Emri’nin, Kıbrıs’ın kuzeyinde bu fiilin işlenmesinden dolayı Rumlara, “sizin burada cezai niteliğiniz yoktur” dedi ve bunu uygulatmadı. Rum tarafı açık bir şekilde “Fransız yargısına niye müdahale etmedik? Bunun suçlusu Rum Dış İşleri Bakanı Kombos mudur, Adalet Bakanı mıdır” diye kendi içinde tartışmalara başladı. Bu çok ciddi bir garabettir. Buradaki davaya karışamıyorlar ama Fransa’dakine “neden karışmadılar” diye birbirlerini yiyorlar. AB üyesi bir ülke, başka bir AB üyesinin bağımsız yargısına müdahale etmekten bahsediyor. Fransız yargısı, bağımsız bir karar üretti. Bu kararda doğru analizler yaptı. Şimdi bu, Rum tarafınca, temyize götürüldü. Ben inanıyorum ki, Fransız Temyiz Mahkemesi baskı altında kalmazsa, yine doğru kararı verecek. Rum tarafının söylemleri akıl dışıdır. AB’nin de, Rum tarafına “Protokol 10’da çok net ifadeler var. AB ile ilgili meseleler, Kıbrıslı Türklerin aleyhine yapılmaması gerekir der” demelidir. Bunlar, AB tarafından doğru düzgün şekilde Rum tarafına anlatılmalı, hatırlatılmalıdır. AB tamamen Rum pozisyonunu benimserse, Kıbrıs, AB içerisinde bölünmüş bir ülke olarak devam eder. Bunun da kimseye faydası olmaz. Kuzeydeki tutuklama da, maalesef yanlış bir adımın, başka benzer bir versiyonudur. Rum tarafı, mülkiyet sorunu bitsin istiyorsaydı, Annan Planı’nda, Crans Montana’da neden “evet” demedi.
“2025 zor bir yıldı”
Soru: Dünyadaki ve bölgedeki gelişmelere bakarak 2026’nın nasıl bir yıl olmasını bekliyorsunuz?
Erçin: 2025 zor bir yıldı. Kurulu uluslararası düzenin tehdit altında olduğu bir dönem oldu. Trump’ın ABD Başkanı seçilmesinden sonra, ülkelere uyguladığı tarifelerle ilgili başlayan diplomasideki değişiklikler, Avrupa ile Transatlantik İttifakı’nın ciddi bir şekilde etkilenmesi ve uluslararası politikada taşların yerinden oynamasına sebep oldu. O taşlar yerine oturmadan, Doğu Akdeniz’de istikrar ve güven ortamının oluşması çok zordur. Küresel ve bölgesel politikalar doğru noktaya gelmezse, yerel anlamda da atılacak adımların maalesef çok istenilen düzeyde olmayacağını öngörüyorum. Bir başka deyişle, Amerika’nın demokrasi ve hukukun üstünlüğü çıtasını ne kadar yukarıda tutacağı, bunu yukarıda tutma meselesiyle oluşacak uluslararası düzenin bölgesel olarak nasıl iz düşümleri olacağı, 2026’yı Kıbrıs için belirleyecek. 2026 da kolay bir yıl olmayacak. Çünkü, Amerika’da Kasım’da ara seçimler var. Demokratların orada tekrardan daha etkin bir denetim görevi görmesi söz konusu olabilir. BM Genel Sekreteri’nin seçimi gerçekleşecek. Bütün bunlar olurken, Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail Filistin meselesi en önemli meseleler olarak gündemimizde olacak. Amerika, Ukrayna’ya, Rusya’nın kabul edeceği bir barış planı ortaya koymaya çalışıyor. Ruslar, savaşmaktan bıkmayacaklar, usanmayacaklar. Ukraynalılar da belki aynı noktadadır ama Amerikan desteğinin azalmakta olduğunu öngörürsek, Avrupa desteğiyle, Ukrayna’nın ne kadar savaşabileceği şüpheli. O noktada da, Ukrayna’nın önüne konacak planın, moral ve etik olarak ne kadar o değerlerle örtüşeceğini göreceğiz.
“Umarım işbirliği ve rasyonel politikalar kazanır”
Bütün bunlar, bizim bölgesel gelişmelerimizi de etkileyecek olan unsurlardır. Türkiye’nin küresel ve bölgesel anlamda oynayacağı rol, gerek olası Rusya- Ukrayna barışında, gerekse de İsrail, Filistin Gazze olaylarının ateşkesinin sürdürülebilir kılınmasında gerçekten önemlidir. Umarım Türkiye, o yönde arzu ettiğimiz rolü oynayabilir. Çünkü bunun bölgeye de çok olumlu yansıyacağını düşünüyorum. Türkiye’nin ve Kıbrıslı Türklerin, Doğu Akdeniz’de denklem dışında tutulmaya çalışılması, Doğu Akdeniz’de oluşturulacak ekonomik, siyasi, enerji politikalarının dışında bırakılmaya çalışılması olumlu fayda getirmez. Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı denklem dışında oluduğu zamanlarda, hep ciddi sıkıntılar yaşadık. O politikalar hiç bir zaman başarıyla uygulanamadı. Dolayısıyla işbirliğinin ve karşılıklı bağımlılık unsurlarının yaratılabilmesi ve kapsayıcı adımların atılması gerekir. 2025’i kapatırken, bizim gördüğümüz manzara tam tersidir; dışlayıcı, Türkiye’yi dışarıda bırakan enerji politikaları, Türkiye’yi dışarıda bırakmaya çalışan güvenlik politikaları görüyoruz. Umarım bunlar devam etmez, çünkü bunlar daha çok ihtilaf getirir. Umarım işbirliği ve rasyonel politikalar kazanır. Çünkü eğer bunlar olursa, Kıbrıs konusunda da anlamlı bir diyalog olur ve bunlar olmadan anlamlı diyalog söz konusu olmaz. Burada Kıbrıs Rum liderine büyük bir görev düşer. Çünkü Kıbrıs Türk halkı %63 oyla kendi iradesini netleştirdi. Bu iradeyi biz gösterdiysek, şimdi adım atma sırası Kıbrıs Rum liderliğindedir. Rum lider, “2026 yılında AB dönem başkanlığını yaparken, bunun Kıbrıs konusuyla ilgili gelişmelere engel olmayacağını” söyledi. Umarım söylediğini yapar ama işaretler hiç o yönde değil.


















