1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. ‘DEMOKLES’İN KILICI’ GİBİ BİR PROGRAM!
‘DEMOKLES’İN KILICI’ GİBİ BİR PROGRAM!

‘DEMOKLES’İN KILICI’ GİBİ BİR PROGRAM!

Ferdi Sabit Soyer, YENİDÜZEN’e yorumladı (!) 2013- 2015 Programının Değerlendirilmesi ve Eleştirisi

A+A-


Ferdi Sabit Soyer, YENİDÜZEN’e yorumladı (!)
2013- 2015 Programının Değerlendirilmesi ve Eleştirisi




“Her ay, her üç ay rapor hazırlanacak, Türkiye tamam derse, para verilecek.”

“Belirlenen adımlar atılmazsa, bütçe açığı için ödeme yapılamayacak.”

“Önce, 2009-2012 programı analiz edilmeli, yenisi öyle hazırlanmalıydı.”


“Üç yıllık programın yabancısıyız. Uygulama alanı ‘biz’ ancak fikrimiz yetersiz.”

“Program, hükümetin teslimiyetçi yaklaşımı ve günü kurtarma mantığıdır.”

“Biz de toplumsal ortak payda ile kendi sorunlarımızı çözme yeteneğini üretmedik.”


Türkiye ile imzalanan ve 2013-2015 dönemini kapsayan program kamuoyunun gündemi.
Programın ciddiyetle tartışılması şart, son derece de önemli.
Ama maalesef tartışmalar ”evet- hayır” ikilemi içinde yüzeysel olmaktadır. 
Bu son durumda kırılganlık daha da arttı.
Bunun sebebi de 2009- 2012 dönemini kapsayan programla yaşananlar ve sonrasında oluşanlarla bağlantılı.
Çünkü 2009’dan sonra yaşananlardan dolayı,  bu yeni programın, Kıbrıs Türk halkı tarafından hazırlanacağı söylendi. Ancak bu  açıklamalara karşın, program hakkında kimsenin yeterince bilgisi olmadı ve  imzalandı.
Üstelik, “bizim hazırladığımız program “ denmesine karşın, bunun altında imzası olan Bakanlar ve Hükümet yetkilileri, programı halka anlatmamaktadır.  Aksine bazı bakanlar da “haberimiz yok” açıklaması yaptı. Farklı düşünen insanlar, siyasiler, sivil toplum örgütleri ve aydınlar bu yaşananlardan sonra buna nasıl bakacaklar, güven duyacaklar.
Yani;  eski film siyah beyaz olarak;  “biz hazırladık” derken dahi oynanmaktadır. Bu yüzden tartışmalar sığ kalmakta, esaslı meseleler ele alınamamaktadır. Bu yüzden bu programı  temel alan bir yazı dizisini, YENİDÜZEN Yazı İşleri Müdürü Cenk Mutluyakalı’nın desteği ve teşviki, aynı zamanda toleransı ile hazırladım…
Şimdi, yeni bir ekonomik program hazırlanırken, öncelikle toplum olarak, bir önceki, yani 2009- 2012 dönemindeki programda yaşananlar ile ekonomik durumu  analizden etmeliyiz.
Farklı bakış açıları ile bu süreç analiz edilmeliydi. Bu objektif olarak yapılmalıydı. Böylece yenisi hazırlanırken, çözümlenemeyen, hatta tedbir alınacak diye daha da bozulan yanlar, bütünü ile ele alınabilir ve bu yeni program da daha dikkatle ortaya çıkardı.
Maalesef bunlar yaşanmadı. Yaşanamadığı gibi ve imzadan sonra dahi, hükümet ettiğini iddia edenler, bu programı halka anlatmadı. Yani kendi imzalarına dahi sahip çıkmamaktadır.
Böylece eski film yine devreye girmiş oldu. Bunu T.C Büyükelçilik mensupları anlatmaktadır. Böylece programa dair içerikten öte güven, tam anlamı ile ayaklar altına alınmaktadır. Bu sonuç, çok kötüdür. Çünkü kendimize dair hem de üç yıllık bir uygulamanın ve programın yabancısı olmaktayız. Yani uygulama alanı biz, ama buna dair de fikrimiz yeterli değil..

YENİ İLİŞKİ BİÇİMİ VE TROİKA

Bu yüzden öncelikle bu programın eleştirisinden önce,  bu programla gelen, uygulama metodu ve biçimi üzerinde duracağım. Uygulama biçiminde çok sıkı olan ve siyaset alanını daraltan, yeni yaklaşım biçimi üzerinde duracağım.
Çünkü kamuoyu, öncelikle Türkiye ile bu program döneminde oluşacak olan bu yeni ilişki biçimi üzerinde durmalıdır. Bunu hükümet edenler gizleyemez.
Herkes bilmelidir ki Kıbrıs’ın güneyinde, Troika ile imzalanan anlaşmanın içinde bulunan ilişki biçimi, aynı mantıkla ve katı bir biçimle burada yer almaktadır. Yani bazılarının, “Türkiye bizim Troikamız olsun” dedikleri boşuna değilmiş.
“2013-2015 Sürdürülebilir Ekonomiye Geçiş Programı”nın uygulama süreci içinde mali ve siyasi ilişki biçimi şu şekilde olacaktır.
“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokolü” antlaşmasının (III – Diğer Hususlar) başlıklı bölümünün içindeki maddeler, işleyiş mekanizmasının nasıl olacağına dair açık kurallar koymaktadır…
Buna göre 3. 4. ve 7. maddeleri aynen şunu ifade etmektedir.

·        3.“KKTC Teknik Heyeti, her ay Aylık Program İzleme Raporu, her üç ayda bir kapsamlı Uygulama Sonuç Raporu hazırlayacaktır. Bu raporlar Türkiye Cumhuriyeti Teknik Heyetince aylık olarak yapılacak toplantılarda değerlendirilecektir. Değerlendirme neticesinde belirlenen kredi ve hibeler Türkiye Cumhuriyeti Teknik Heyeti’nin kararına istinaden Kıbrıs İşlerinden sorumlu Başbakan Yardımcısının onayı üzerine Hazine Müsteşarlığınca KKTC’ye aktarılacaktır

·        4. Reel Sektörün Desteklenmesi Ödeneğinin projelendirmesinde KKTC’de oluşturulacak Reel Sektör Danışma Kurlunun değerlendirmeleri dikkate alınacaktır.

·        7. Reformları desteklemek için ayrılan kaynak, reformların finansmanında veya reformların tamamlanması şartına bağlı olarak Bütçe açığı için kullanılacaktır.

Burada açıkça görülen bir gerçek var. Yaşanan bunca ilişki sağlıksızlığından ve 2009’da UBP’nin imzaladığı ve önce gizlediği, sonra da el altından ret edip, sorumluluğu Türkiye’ye yıkma fırsatçılığı yaptığı; son üç yıldan sonra bu gelişti.
Bu arada, bazı sivil toplum örgütlerinin, iç siyasi çekişme ve tartışmalarda kendi dinamiklerini ortaya koymak yerine, bu taktiğin kamuoyunda yayılması üzerine,  sürekli olarak Türkiye yetkililerini hedef almaları… Üstelikte, 2009 programını imzalayan UBP yetkililerini de açıktan ve gizliden desteklenmeleri var.
Ayrıca, kendi içimizde, iç siyasi yapımıza ve kurumlarımıza gösterilen açık güvensizlik. Gerek Ankara’ya giderek, gerekse buradaki temaslarda sürekli olarak Kıbrıs Türk siyasi erkini şikayet etmek... Hatta bazılarının, “Türkiye’nin Troikamız olması talepleri”, bütün bunların birleşmesi ile bu yeni sonuç doğmuştur...
UBP Hükümetinin teslimiyetçi ve yalnızca günü kurtarma adına Türkiye’nin parası ve gücü ile kuzeyde siyaset yapma kolaycılığına dünden daha fazla yatması. Hepsi birleşmiş ve işte bu yeni ilişki biçiminin doğmasını gelişti…
UBP iktidarı sayesinde,  Türkiye ile ilişkimiz böyle bir biçime döndü. Yani resmen Türkiye, Troikamız oldu. Bu arada ilerleyen bölümlerde de değineceğiz. Bizim olan temel yapısal sorunları çözme kabiliyetini üretememek ve yine bizim olan sorunları cesaretle ele alamamak yüzünden, maalesef bizim sorunlarımız da bu programın içine girdi.
Sosyal Sigortadan tutun, kamu reformuna kadar. Bu gerçekten bizim kusurumuzdur. Çünkü bu temel sorunları ne ele almayı ve ne de bunları toplumsal bir ortak payda ile çözme götürme yeteneğini üretmedik. Bu da en geneli ile herkese ait bir toplumsal sorundur. 
Şimdi, bu maddelere göre Türkiye, artık KKTC tarafının aylık vereceği raporları ve 3 ayda bir verilecek raporları değerlendirecek .  Bu değerlendirmeye göre Türkiye Teknik Heyeti’nin -ki siyasi erk devreden burada çıkmaktadır- k ararına istinaden, Türkiye Başbakan Yardımcısı bu yardımın serbest kalmasına karar verecektir.
İşte artık Türkiye ile ilişkimiz böyle bir biçime girmiştir. Bunun böyle olduğunu artık her siyasi ve sivil toplum örgütü yöneticisi ve üyesi bilmelidir.

------------------------------------

Reel Sektör Danışma Kurulu nerede?

·        “Madde 7: Reformları  desteklemek için ayrılan kaynak, reformların finansmanında veya reformların tamamlanması şartına bağlı olarak bütçe açığı için kullanılacaktır.”..
Yani, belirlenen adımlar atılmaz, düzenlemeler yapılmazsa, bütçe açığı için ödeme yapılamayacak. Yani, maaş ödemeleri için destek olunmayacaktır. Üstelik bu, aylık raporlara bağlandığına göre, artık her ay, demoklesin kılıcı gibi hükümetin başında olacaktır.
İşte gerçek budur. Bu içine girdiğimiz konum, Yunanistan’ın ve Güneyin içine girdiği süreçten farklı değildir..
Bu gerçeği halktan gizlemek, son derece sakıncalıdır. Artık ilişkinin böyle olduğunu herkes bilmelidir. Bundan çıkış da, ancak kendi geliri ile cari harcamaları karşılama hedefine kilitlenmek ve bunu başarmakla olanaklıdır.
Bu düzenlenen ilişki şekline tepki koymak ve eleştirmek doğaldır. Ancak bundan daha önemlisi bunun nasıl aşılacağını düşünmek, tartışmak ve toplumun tüm kesimlerinin bu alanda atılacak adımları öne alması gerekir.
Bu konuda ifade etmek istediğim bir başka olgu daha vardır. Bir kere, ekonomik sıkıntı içinde olan ve başkasından destek alan toplumlarda onuruna, toplumsal gururuna bağlılık artar.
İşte bu yüzden, şimdi Türkiye ile gelişen bu yeni ilişki biçimi, korkarım ki bu topraklara yabancı olan ırkçılığın, bizim ölçülerimizde gelişmesine yol açacaktır. Türkiye ile Kıbrıs Türk halkı arasında var olan manevi bağların zedelenmesine daha fazla etki edecek.
Bir taraf mağduriyetin yol açtığı gurur kırılması, diğer taraf ise destek olmanın mağrurluğuna savrulacaktır.
Öte yandan programda reel sektörün desteklenmesi için ayrılacak olan kaynağın, “Reel Sektör Danışma Kurulu”nun değerlendirmesi dikkate alınarak yapılacağı belirtilmektedir. Bu nedir? Çünkü şu anda böyle bir Kurul, ne yasa ile ne de Bakanlar Kurulu kararı ile oluşmuştur. Yoktur. Zaten oluşturulacak denmektedir. Bu nasıl olur?
Kimsenin bilmediği ve kimlerden nasıl oluştuğu bilinmeyen bir kurulun, bu alanda vereceği karara göre bu desteğin verileceği nasıl ifade edilir? Buna en fazla UBP’ hükümetinin itiraz etmesi gerekiyordu. Ama, anladığım kadarı ile partizanca istihdam, kırsal kesim arsası dağıtma, devlet kaynaklarını partizanca ele almak yüzünden,  buna itiraz edecek yüzleri bile olmadı. 

 

 

 

----------------------------------------------------------
YARIN: Kemer sıkarken siyaset alanı da daralıyor
----------------------------------------------------------

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 869 defa okunmuştur