1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Çalıştaydan çıkacak sonuçları uygulayacak idari düzen yok”
“Çalıştaydan çıkacak sonuçları uygulayacak idari düzen yok”

“Çalıştaydan çıkacak sonuçları uygulayacak idari düzen yok”

Tarım Dairesi Eski Müdürü Emine Solyalı, çalıştayların, çıkan sonuçlar uygulamaya konulabilecekse, çok önemli olduğunu söyledi ve ekledi

A+A-

Ödül AŞIK ÜLKER

Tarım Dairesi Eski Müdürü Emine Solyalı, 28-29 Mart tarihlerinde “Bitkisel Ürünlerde Gıda Güvenliği Çalıştayı” düzenleneceğine dikkat çekerek, çalıştayların, çıkan sonuçlar uygulamaya konulabilecekse, çok önemli olduğunu söyledi.

“Çalıştaydan çıkacak sonuçları uygulayacak idari düzen yok” diyen Solyalı, şunları söyledi: 

“Bölge tarım daireleri, yapması gereken görevlerini tamamen bırakmış ve neredeyse Tarım Bakanlığı’nın ödemeleri için çalışan denetciler durumuna düşürülmüştür. Bugün bölgelerdeki Tarım Daireleri Doğrudan Gelir Desteği ve kuraklık için yapılan başvuruları denetlemekten öteye gidememektedir. Diyelim ki çalıştaydan ‘izlenebilir, sertifikalı tarıma geçilmesi gerekir’ sonucu çıkarsa daire bu izlemeyi hangi personel ile yapacak. Mevcut iktidar her gün bir daireye vasıfsız eleman istihdam ederken tarımda önemli ihtiyaç olan ziraat mühendislerini istihdam etmemesi düşündürücüdür.”

Solyalı, Devlet Laboratuvarı’nın yangın sonrasında çalışamadığı dönemde, zaman zaman yerli ve ithal ürünlerden örneklerin alınıp Türkiye’ye gönderilebileceğini söyledi.

“Piyasa denetimsiz bırakılmamalıydı” diyen Solyalı, “Üreticiye güvensek bile hiçbir zaman denetimsiz olduklarını da hissetmemelidirler. Sonuçta ticari kaygıları vardır. Üreticilerden ve gelen ürünlerden zaman zaman örnek alınıp Türkiye’de Tarım Bakanlığı’na bağlı bir laboratuvara gönderilseydi onlar bu analizleri seve seve yaparlardı” diye konuştu.

Bugün kullanılan tarım ilaçlarının çok büyük kısmının “bitkinin iletken dokuları tarafından bitkinin içine çekilen” sistemik ilaçlar olmadığını da anlatan Emine Solyalı, tüketicilerin, 

tüketilecek ürünleri daha öncekinden en az iki kat daha fazla yıkanmaları ve kabuğu soyulabilecekleri soyarak tüketmeli gerektiği konusunda uyardı.

Solyalı, Kuzey Kıbrıs’a yıllık 200 ton civarında pestisit geldiğini, ekili alanların ortalama 800 bin dönüm olduğu düşünüldüğünde de dönüm başına 0.25 kg pestisit düştüğünü kaydederek, bunun dünya ortalamasından yüksek bir rakam olmadığının altını çizdi.

Soru: Tarım Dairesi Müdürü olduğunuz dönemde sizinle röportaj yapmıştık. Siz de yerli ve ithal sebze ve meyvelerde denetimlerin en top noktasında olduğunu söylemiştiniz. Bu ne anlama geliyordu, neler yapılıyordu?

Solyalı: Ülkemizde yetiştirilen ürünlerden tarlada, ithal ürünlerden de limanda örnekler alıp analize gönderiyorduk. İthal ürünlerin temiz çıkması durumunda limandan çıkışına izin veriliyordu. Aksi durumda ya menşeine iade ya da imha yoluna gidilirdi. Tarladaki ürünlerin kirli çıkması durumunda ise o tarladaki ürün kontrol altına alınıyordu ve birer hafta ara ile iki analiz daha yaptırılıp yine kirli çıkması durumunda tarlada imha yoluna gidiliyordu.

Yıllık 3000’in üzerinde örnek alınıp denetim yapılması büyük bir rakamdır. Bu bizim büyüklüğümüze yakın ülkelerden neredeyse on kat fazla bir denetim yaptığımızın göstergesidir. Sadece meyve ve sebze kontrolü yapılmazdı. Kuru yiyeceklerde de denetimlerimiz vardı. O dönemde ilk defa anasonda pestisit analizi yaptırmaya başladık ve tırlar dolusu anason geri gönderildi, daha önceden gelenler ise piyasadan toplatıldı.

Aflotoksin denilen küf de kanserojendir. Kurutulmuş meyvelerde, pul biber, susam, iç antep fıstığı, yer fıstığı, ceviz gibi nem oranı yüksek ürünlerde oluşma riski yüksek olduğu için gelen ürünlerde bu denetimleri de yaptırıp ülkeye girişine izin verirdik.

 

“Piyasa denetimsiz bırakılmamalıydı”

Soru:Sosyal medyada yaptığınız paylaşımlarla bugünkü durumun bu olmadığına dikkat çekiyorsunuz. Devlet Laboratuvarı’nda çıkan yangın sonrasında denetimler yapılmıyor. Bu süreçte, yangından sonra, neler yapılabilirdi, yapılmalıydı?

Solyalı: Tarım Dairesi eski müdürü olarak değil de bu konulara vakıf duyarlı bir vatandaş olarak halkımızın dikkatli olması konusunda sosyal medyada bir uyarı paylaştım. Bu uyarım inanılmayacak kadar çok ilgi gördü ve paylaşıldı. Hem sevindim, hem de üzüldüm. Üzülmemin sebebi herhangi bir denetim yapılmayınca ortada tartışacak bir sonuç da olmadığından sanki her şey düzgün gidiyormuş gibi toplumun birçok kesiminden hiç ses çıkmamasıdır.

Müdürlüğüm döneminde, iyi denetimler sonucunda kirli ürünleri tespit etmemiz ve piyasaya çıkmasına izin verilmemesi hiç takdir görmedi. Birçok yazılı ve sözlü medyada aleyhte yayın yapıldı ve bu yayınlar bu işte canla başla çalışan personelin de motivasyonunda zaman zaman olumsuzluk yarattı.

Gıda güvenliği konusunda toplumun bir beklentisi vardır ve benden sonraki dönemde de denetimlerin aynı şekilde yapılmaya devam ettiğine inanıyorum. Bugünkü durum Devlet Laboratuvarı’nın çalışamamasından kaynaklanıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nde meslektaşlarımız bize her türlü kolaylığı sağlamaya hazırdırlar. Görevde olduğum dönemde birlikte çok işler başardık. Ülkemizde oluşan bu olağanüstü durumdan dolayı da eğer istenirse her türlü yardımı yapacaklarından eminim. Üreticiye güvensek bile hiçbir zaman denetimsiz olduklarını da hissetmemelidirler. Sonuçta ticari kaygıları vardır. Piyasa denetimsiz bırakılmamalıydı. Üreticilerden ve gelen ürünlerden zaman zaman örnek alınıp Türkiye’de Tarım Bakanlığı’na bağlı bir laboratuvara gönderilseydi onlar bu analizleri seve seve yaparlardı.

 

“Mevcut personel sayısı ile işlerin hızlı gitmesi mümkün değil”

Soru :Tarımsal ilaçlarla ilgili hala 1987 yılında çıkan yasa yürürlükte. 2014 Tarımsal İlaçlar Yasası AB uyumlu olarak yeniden hazırlanıyordu ve yasanın meclisten geçmesi ile sadece sertifikalı kullanıcılar tarımsal ilaç kullanabilecekti. Bu yasanın hala meclisten geçmemiş olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Solyalı: Dairedeki mevcut personel sayısı ile işlerin hızlı gitmesi mümkün değildir. Yasa değişiklikleri ile ilgili çalışmalar dairedeki birkaç kişinin omuzlarına kalmıştır. Daha önce çıkmış yasaların bile tüzükleri hazır değildir. Örneğin bir Gıda ve Yem Yasası meclisten geçti ama tüzükler henüz ortada yok. Görevden alınmadan önce gidip bunu Sayın Çavuşoğlu’na anlattım ve hizmet satın alınması gerektiğini, bu konuda dışarıda uzman arkadaşların var olduğunu söyledim. Biz neden yapmadık diyeceksiniz? Bunun gerekli olduğuna karar verdiğimiz zaman görevimiz bitti. Zaten devlette her şeyin iki ileri, bir geri gitmesi sık sık iktidar değişikliğindendir. Başlattığınız projeleri hayata geçirmeye 5 yıl bile yetmez.

 

“Üreticilerin bilinçlendirilmesi önemli”

Soru:Üreticilerin bilinçlendirilmesi de önemli. Bu konuda sizin döneminizde çalışma yapılıyordu.  Bunlar devam ediyor mu?

Solyalı: Üreticilerin bilinçlendirilmesi önemli bir konudur. İlk defa dairede bir ekip oluşturarak üretimin yoğun olduğu köylerimizde eğitim çalışmalarına başlamıştık. Aynı ekibin bu geleneği devam ettirmesi ve her hafta bir köye gidip üreticilerle görüşüp bilgi vermeleri sevindiricidir.

 

“Ziraat mühendislerini istihdam etmemesi düşündürücü”

Soru : 28-29 Mart tarihlerinde Bitkisel Ürünlerde Gıda Güvenliği Çalıştayı düzenleniyor.Gıda Güvenliğinden söz etmenin mümkün olmadığı bir ortamda böyle bir çalıştayın düzenlenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Solyalı: Çıkan sonuçlar uygulamaya konulabilecekse çalıştaylar çok önemlidir. Bu konu benim ilgi alanıma girdiği için heyecen duyuyorum. Denetimler bir gün gene başlayacak ama çalıştaydan çıkacak sonuçları uygulayacak bir idari düzen yoktur. Bölge tarım daireleri, yapması gereken görevlerini tamamen bırakmış ve neredeyse Tarım Bakanlığı’nın ödemeleri için çalışan denetciler durumuna düşürülmüştür. Bugün bölgelerdeki Tarım Daireleri Doğrudan Gelir Desteği ve kuraklık için yapılan başvuruları denetlemekten öteye gidememektedir. Diyelim ki çalıştaydan “izlenebilir, sertifikalı tarıma geçilmesi gerekir” sonucu çıkarsa daire bu izlemeyi hangi personel ile yapacak. Mevcut iktidar her gün bir daireye vasıfsız eleman istihdam ederken, tarımda önemli ihtiyaç olan ziraat mühendislerini istihdam etmemesi düşündürücüdür. Bizim dönemimizde gıda güvenliğinin tek otoritede toplanması ve bu bakanlığa bağlı bir gıda dairesi kurulması için çalışmalar başlatılmıştı. Gıda güvenliği sadece tarladan ürünün temiz çıkması değildir. Bu en önemli bacağıdır ama sofraya gidinceye kadar geçirdiği evrelerin de güvenlikli olması gerekir. Sağlık Bakanlığı, Belediyeler ve Tarım Dairesi birtakım denetimler yapar ancak bu yeterli değildir. Güçlerin birleştirilmesi çok daha iyi sonuçlar sağlar. Bir bakıyorsunuz Sağlık Bakanlığı işlenmiş gıdalar, lokantalar denetimi yaparken, belediyelerle yetkileri çatışıyor. Güvenli gıdadan bahsetmek için bir an önce yasa ve tüzüklerin hazırlanması ve bunları uygulayacak kapsamlı bir Gıda Dairesi’nin kurulması gerekmektedir.

 

DDT, BHC ve herbisit...

Soru: DDT, BHC ve herbisit ilaçları konusunda ülkemizde durum nedir?

Solyalı: Topraktan yok olması için en az 40 yıl geçmesi gereken, insan vücudunda yağ dokularında biriktiğinden hiç atılmayan DDT, 1972 yılında dünyada yasaklanmış olmasına rağmen bir şekilde ülkemize getirildi ve devlet eliyle üreticilere torbalar dolusu dağıtıldı. Halk evlerde bilhassa patatesin kurtlanmaması için bu kahverengi tozu un gibi kullandı. İnsanımızın ülkemizde DDT yasaklanıncaya kadar vücutlarına bu zehirden ne kadar aldıkları hayal bile edilemez.

1982 yılında ise ülkemize, yine devlet eliyle, tahıldaki zararlılara karşı kullanılmak üzere, dünyanın gelişmiş ülkelerinin hepsinde yasaklanmış olan, Türkiye Tarım Bakanı müsteşarının ve o dönemdeki bilinçli mühendislerin karşı çıkmasına rağmen, BHC getirildi. 1990 yılında Devlet Laboratuvarı’nın bu analizleri yapma kapasitesine ulaşması ile sadece sütlerde analizler yapılmaya başlandı ve bugün gıdalarda bulunma toleransı sıfır olan bu ilaç hemen hemen her sütte en 50 ile 500 kat arası bulundu. Bu sütleri, o dönemde başka alternatif olmadığı için, yapılan birçok eyleme rağmen çocuklarımıza içirdik, biz içtik ve bu sütlerle yapılan hellimleri tükettik. Analizler sadece sütte yapılmıştı ancak bu yemleri tüketen hayvanların etleri ne kadar zehir içeriyordu, bilinmiyor.  Kanser uzmanları bu zehirlerin vücutta biriktiğini ve yaklaşık 30-40 yıl sonra kanser yaptığını söylüyor. Bugünkü kanser patlamasının sebebi bu olabilir mi acaba? Şu anda sütte böyle bir sorun olduğunu sanmıyorum. Şu anda sütleri Veteriner Dairesi ve SÜTEK kontrol etmektedir. 

Herbisitler biliyorsunuz ot öldürücü tarım ilaçlarıdır. Ülkemizde Tarımsal İlaçlar Denetim Kurulu’nun ithaline izin verdiği aktif maddeli olanlar kullanılır. Bu kurul AB ve TC ile paralel çalışır. AB’de yasaklanan bir herbisit anında ülkemizde de yasaklanır. Her ilaç yanlış kullanılırsa bir zehirdir. Aspirin bile yanlış kullanılırsa zehirler. Belediyelerin bilinçsiz bir şekilde yerleşim yerlerinde herbisitleri kullanması son derece yanlıştır.

 

“Dönüm başına düşen pestisit miktarı dünya ortalamasından yüksek değil”

Soru: Ülkemizde kullanılan toplam pestisit rakamı konusunda çeşitli rakamlar söylenmektedir. Bu miktar ne kadardır?

Solyalı: Ülkemize giren yıllık pestisit miktarı 200 ton civarındadır. Ekili alanlarımız ortalama 800 bin dönüm kabul edilirse, dönüm başına 0.25 kg pestisit düşmektedir ki bu dünya ortalamasından yüksek bir rakam değildir.

 

“İnsan hayatı herşeyden önemlidir”

Soru: Bazı bölgelerde kanser vakalarının çok görülmesini de tarımsal ilaçlara bağlıyorsunuz. Örneğin Kumköy’de kanser vakalarının önemli bir sebebinin her evin avlusunda bulunan talvarlar dolusu asmaların ilaçlanması ve bu ilaçların sürekli solunması olduğunu düşünüyorsunuz. Bu konudaki düşüncenizi biraz açar mısınız. Ve öneriniz nedir?

Solyalı:  Biraz önce kanser uzmanlarının tarımsal ilaçların vücutta birikerek bir doza ulaştığı zaman kanser ve daha birçok hastalık yapabileceğini söylediklerini söylemiştim. Kumköy halkı da herkes gibi DDT ve BHC yi yüksek oranda kullandı. Köy, bahçeler içinde olduğu için narenciye ne kadar az ilaçlansa da onlardan da bir miktar zehir alıyorlar. Başka köylerden farklı olarak bu köyde hemen hemen her evin avlusunda verigo asmaları vardır. Köyün hemen hemen her evine girip çıkmış biri olarak bazı evlerde iç bahçenin tamamen talvarla kaplı olduğunu tesbit ettim. Verigo üzüm, asma üzerinde uzun sürede olgunlaştığından duruma göre 5-8 kez ilaçlanır. Bu asmaları ilaçlayan köy halkı da bütün sezon boyunca, ki o dönem yazdır ve herkes dışarıda oturur, sürekli bu zehirleri solur. Bu durumda bu köylülerin temiz hava soluduğu gün sayısı sınırlıdır diye düşünüyorum.

Tarım ilaçları tüketiciyi de etkiler ama çok uzun sürede. 2004’de AB ile tanışmamızla, gıda tartışılmaya başladı ve denetimlerin o dönemde başlaması ve her geçen gün artması, limit üstü ilaç içeren tarlaların imha edilmesi ile üreticinin büyük zararlara uğraması üreticilerin daha dikkatli olmasını sağlamıştır. Üç yıla yakın bir zamandır da köy köy dolaşılıp tarımsal ilaçların zararlarının anlatılması ile bilinçli kullanım artmıştır. 2004 yılında ilk analizler başladığı zaman, bir üründe limit üstü ilaç kalıntısı bulunduğunda, bu kabul edilebilir limitin çok fazla üstünde idi. Bugün ise bu kalıntı miktarı çok çok azalmıştır. Tüketicinin belki 10 yılda vücuduna alacağı ilaç miktarını tedbir almayan üretici bir seferde alabilir. Bu köylülere söylemek istediğim, insan hayatı herşeyden önemlidir, bunu çok iyi benimseyip, bu asmaları köyün dışına çıkarsınlar. Gönül arzu eder ki hiç ilaç kullanılmasın ve herşey organik üretilsin. Ama ne yazık ki pratik öyle değildir. Beşeri ilaçlarında zararlı olduğunu biliyor olmamıza rağmen kullanmak zorunda kalıyorsak doğal dengenin bozulduğu günümüzde bitki hastalık ve zararlıları ile de mücadele edilmesi gerekmektedir. Burada amaç en zararsız, toleransı yüksek ilaçların kullanılması ile sağlığa en az zararın verilmesidir.

 

“Biz sözümüzde duramadık”

Soru: Karantina Yasası 2015 te meclisten geçti. AB tarafından donanımı için 1 milyon Euro ayrılan bu yasanın sağlıklı bir şekilde uygulanabilmesi için gerekli Karantina Laboratuvarı ne durumda?

Solyalı: Karantina önemli bir uygulamadır. Karantina uygulaması yapılmaz ve ülkemizdeki ürünlere yeni hastalık ve zararlılar gelirse bu da daha çok tarımsal ilaç kullanılmasını gerektirir. Dolayısıyla insan sağlığı daha çok tehdit edilir. AB, ben görevden alınmadan önce sözünde durdu ve cihazlar için ihaleye çıktı. Ama biz sözümüzde duramadık. Binanın proje çalışmalarına başlamıştık ama taslak halinde kaldı. Devletin her dairesinde olduğu gibi Planlama İnşaat Dairesi’nde de plan çizecek yeterli eleman yok. O dönemde Güzelyurt Hastanesi projesi daha acil bulunduğu için onun projesi başlatılmıştı. Bugün hastane temeli atıldı, umarım bundan sonra da bu laboratuvarın projesi çizilir.

 

Tüketicilere mesaj...

Soru:Tüketicilere ne söylemek istersiniz?

Solyalı: Bugün kullanılan tarım ilaçlarının çok büyük kısmı sistemik değildir. Sistemik ilaç kısaca bitki iletken dokuları tarafından bitkinin içine çekilen ilaçlardır. Sistemik olmayanlar ise bitki dış yüzeyinde kalan ve yıkandığı zaman büyük çoğunluğu ürün üzerinden uzaklaştırılabilen ilaçlardır. Her zaman için tüketilecek ürünler iyice yıkanmalı, ama sosyal medyada paylaştığım gibi daha öncekinden en az iki kat fazla yıkanmalı ve kabuğu soyulabilecekleri soyarak tüketmelidirler. Üzümlerin suda bekletilmesi doğru değildir. İlacı içine çekme riski vardır. Kurutulmuş meyve, ceviz, kuru yemiş, iç fıstık, pul biber gibi ürünleri de koklamalı, bir küf kokusu hissedilirse aflotoksin olabileceğinden şüphelendikleri anda tüketmemelidirler.

Bu haber toplam 4464 defa okunmuştur
Etiketler :