
“Biz hâlâ o otobüsün içindeyiz, siz hâlâ sessizsiniz”
Erenköy Lisesi öğrencileri ve velileri Başbakanlık önünde toplandı, hükümete seslendi. Öğrenciler yaşadıkları travmayı gözyaşları içinde anlatarak, “Biz hala o otobüsün içindeyiz, siz neredesiniz?” sorusunu sordu.
Serap ŞAHİN
Erenköy Lisesi öğrencilerini taşıyan otobüsün 14 Mayıs’ta devrilmesi sonucu yaralanan 28 öğrencinin aileleri ve kazazede öğrenciler, Lefkoşa’da hükümete seslendi. Başbakanlık önünde toplanan veliler ve öğrenciler, “Biz hâlâ o otobüsün içindeyiz, siz hâlâ sessizsiniz” diyerek tepkilerini dile getirdi. Eyleme birçok sivil toplum örgütü ve siyasi parti de destek verdi.
Öte yandan öğrencileri Lefkoşa’ya taşıyan otobüs polis engeline takıldı. “Şikayet” üzerine otobüsü durduran polis, “turistik” olduğu ve “öğrenci taşıma izni bulunmadığı” gerekçesiyle otobüsün eylem alanına geçişini engelledi. Buna rağmen bir grup öğrenci ve veli kendi imkânlarıyla Başbakanlık önünde toplandı ve basına konuştu.
Eylemde basın açıklamasını okuyan ve kazada yaralanan öğrencilerden Gamze Borak, yaşadıkları acının hâlâ taze olduğunu, hükümetin kendilerini yalnız bıraktığını söyledi. Borak, hayatlarının kazadan sonra ikiye bölündüğünü belirterek, “Devlet bizi korumadı, biz birbirimizi koruduk” dedi. Borak, “Şampiyon Melekler”in aileleriyle omuz omuza olduklarını vurguladı ve “Bu kez unutturmayacağız” dedi.
Trafik Mağdurları Kurucusu Gönül Sağır, evladını trafik kazasında kaybetmiş bir anne olarak eyleme destek verdi. Sağır, çocukların yaşadığı travmanın uzun sürdüğüne dikkat çekerek, “Devletin yapması gereken, kendilerinin de binmeye layık olduğu otobüsleri çocuklara tahsis etmesidir” ifadelerini kullandı.
Karpaz Çevre Aktivisti Fırat Borak ise devlete olan inançlarının paramparça olduğunu söyledi. “Eğitim Bakanı, Ulaştırma Bakanı ve Başbakandan ses yok” diyen Borak, hükümetin çocuklara sahip çıkması gerektiğini vurguladı. Borak, “Biz hâlâ o otobüsün içindeyiz” diyerek yaşananlara tepki gösterdi.
Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası (KTOEÖS) Genel Sekreteri Tahir Gökçebel, hükümetin çaresiz olmadığını, sadece kendi koltuklarını düşündüğünü belirtti. Gökçebel, çocukların hastanelerde, yollarda, otobüslerde yaşamını yitirdiğine dikkat çekti. KTOEÖS Başkanı Selma Eylem ise bu kokuşmuş düzenin ancak birlikte mücadele edilerek değiştirilebileceğini ifade etti.
Eylemde konuşan Hamza Güner, Eğitim Bakanı’na seslendi. Oğluna her baktığında bakanı hatırlayacağını söyleyen Güner, bakanın Karpaz’a gelip geçmiş olsun bile demediğini belirtti.
CTP İskele Milletvekili Biray Hamzaoğulları ise Karpaz bölgesindeki altyapı eksikliklerine dikkat çekerek, bölgedeki otobüs kazalarının sık yaşandığını belirtti. Hamzaoğulları, kazanın ucuz atlatıldığını ve ölüm olmamasının sevindirici olduğunu ifade etti. Hamzaoğulları, sağlık hizmetlerindeki yetersizliği vurgulayarak, kazaya müdahale edecek ambulansın 22 kilometre uzaktan ancak gelebildiğini söyledi.
Trafik Mağdurları Kurucusu Gönül Sağır:
“Hükümet, kendilerinin de binmeye
layık olduğu otobüsleri çocuklara tahsis etmeli”
Trafik kazasında oğlu Cemre Yönet’i kaybeden KKTC Trafik Mağdurları Kurucusu Gönül Sağır da eyleme destek verenler arasında yer aldı. “Evladını kaybetmiş bir anne olarak evladını kaybetmenin ne demek olduğunu biliyorum.” diyen Sağır, “Şans eseri kurtuldular.” ifadelerini kullandı. 14 aydır trafikte çocukların hayatını kaybetmemesi için mücadele verdiğini vurgulayan Sağır, “Trafikte 2024 yılında 51 kişiyi kaybettik. 2025’te ise 23 insanı kaybettik. Öğrencilerimiz yaşadıkları travmayı uzun süre atlatamadılar.” dedi. Sağır, “Devletin yapması gereken, kendilerinin de binmeye layık olduğu otobüsleri çocuklara da tahsis etmesidir” diye konuştu.
Karpaz Çevre Aktivisti Fırat Borak:
“Devlete olan inancımız paramparça oldu”
Eylemde konuşan Karpaz Çevre Aktivisti Fırat Borak “Önemli olan bundan sonra ne yapacağımızdır. Bizim buradan ders çıkarmamız lazım.” dedi.
Borak, yaşananların ardından sürecin bu şekilde devam edip etmeyeceğinin sorgulanması gerektiğini söyledi. “İlkokula giden çocuğum otobüsle okula gitmek istemiyorum diyor. Bu süreç burada bitmesin, bu çocuklar için artık ne yapılabilir bunu tartışmamız lazım.” ifadelerini kullanan Borak, “Bu durumun içinden nasıl çıkabiliriz, bunun çözüm yollarını konuşmamız lazım.” dedi.
Borak, “Eğitim Bakanı, Ulaştırma Bakanı ve Başbakandan ses yok. Hepsi sus pus. Daha ne yaşanmasını bekliyorsunuz? Biz hükümetiz diyorsanız bu çocuklara sahip çıkacaksınız.” şeklinde konuştu. Eyleme daha kalabalık bir katılım olacağını, ancak bazı kişilerin polis tarafından engellendiğini belirten Borak, “O gün hayatımız ikiye bölündü. Biz hâlâ o otobüsün içindeyiz. Siz hangi koltukta oturuyorsunuz bilmiyorum. Devlete olan inancımız paramparça oldu.” dedi.
KTOEÖS Genel Sekreteri Tahir Gökçebel:
“Hükümet çaresiz değil, sadece kendi koltuklarını düşünüyor”
Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası (KTOEÖS) Genel Sekreteri Tahir Gökçebel, “Bizi yönetenler artık bu ülkede ölmemizi istiyor.” dedi. Gökçebel, hükümetin çaresiz olmadığını ancak sadece kendi koltuklarını ve çıkarlarını düşündükleri için doğayı, çevreyi, yolları ve kamusal alanları tükettiklerini söyledi. “Aynı 2016’da Balabayıs’ta ve Değirmenlik yolunda ölen çocuklarımız gibi. Çocuklarımız ölüyor, daha başka ne diyebiliriz?” ifadelerini kullanan Gökçebel, “Hastanelerde yanlış mamalardan, alet olmamasından, yollarımızdan, otobüslerin durumundan dolayı ölüyorlar.” diye konuştu.
KTOEÖS Başkanı Selma Eylem ise “Hep birlikte omuz omuza mücadeleyle bu kokuşmuş düzeni ortadan kaldırabiliriz. Bu bataklığın ucu artık çocuklarımıza zarar veriyor.” şeklinde konuştu.
Kazazede öğrenci Gamze Borak:
“Biz hâlâ o otobüsün içindeyiz”
Kazayı yaşayan öğrencilerden Gamze Borak; yaşadıkları travmayı, öfkeyi ve yalnızlığı gözyaşları içinde anlattı. "Arkadaşlarımız burada olmayı çok istiyordu. Bugün önümüzü kestiniz ama biz burada olmaya devam edeceğiz." diyerek sözlerine başlayan Borak, "Bizim şansımız bir kablo, onun kopması bizim ölümümüzdü. Olayın üstünü kapatacaksınız belki bilmiyorum. Gençlerimiz her şeyiniz diyorsunuz, peki biz bugün neden bu haldeyiz? Ben o gün babamı arayıp, 'Baba, ben ölüyorum, gel.' dedim." ifadelerini kullandı.
Kazanın ardından yalnız bırakıldıklarını belirten Borak, “Burada sadece kendi çabamızla varız ama devletimizi göremiyoruz. Bizi sadece burada tek görüyorsunuz ama kazada da tek başımızaydık. Oraya ambulans gelmedi. Kaza günü de önünüz kesildi.” dedi.
Kazayı geçiren otobüsün içinde olduğunu söyleyen Gamze Borak, konuşmasının devamında ise şöyle seslendi:
"Bugün burada, o otobüsün içinde olan ama meydanda yanımda olmayan, her an kalbimde taşıdığım arkadaşlarım var. Kimi hâlâ yürüyemiyor, kimi hâlâ yataktan kalkamıyor, kimi ise bu acıyı konuşamayacak kadar derin yaşıyor. Onlar bugün aramızda değil belki ama onların sesi de acısı da, direnişi de bu meydanda. Onların adını tek tek söylemiyorum çünkü bu sadece birkaç kişinin değil, hepimizin yarası. Ve şunu unutmayın: Bugün burada attığımız her slogan, taşıdığımız her pankart, onların yerine de yükseliyor. Çünkü biz sadece kendimiz için değil, konuşamayan, gelemeyen, hâlâ iyileşemeyen her bir kardeşimiz için buradayız. Onların suskunluğu bizim haykırışımızda yankılanıyor."
“O otobüste sadece camlar kırılmadı”
“O gün, hepimizin hayatı ikiye bölündü: Kazadan önce ve kazadan sonra. O otobüste sadece camlar kırılmadı. Güvenimiz kırıldı. Umudumuz kırıldı. Devlete olan inancımız paramparça oldu. Ama en çok da bizim çocukluğumuz… Otobüsle birlikte içimizdeki neşe, kahkaha, sevinç de devrildi. Biz yerde kanlar içindeyken değil, göz göre göre sahipsiz bırakıldığımızda en çok acıdık. Kaza anında kimse yanımızda değildi. Ama saatler sonra kameralar, protokoller, ‘geçmiş olsun’lar eksik olmadı. Siz o an neredeydiniz? Kolum cama saplanmışken, arkadaşım başını tutarak ağlarken siz hangi masada oturuyordunuz? Annelerimiz, babalarımız yıkılmışken siz hangi ekranlara gülümsüyordunuz?”
“Bize gelip sadece ‘Geçmiş olsun’ demekle görevini tamamladığını sananlara soruyorum: Siz hiç çocuğunuzun ‘Anne, ölmek istemiyorum’ dediğini duydunuz mu? Biz defalarca duyduk. Bizim telefonlarımızda hâlâ o sesler kayıtlı. Bir kere duymak bir ömür yeter. Biz o cümleyi kaç kez yaşadık…”
"Şimdi hâlâ yaralıyken, geceleri kâbuslar görürken, her gün otobüs sesi duyduğumuzda irkilirken hayatımıza kaldığımız yerden devam etmemiz bekleniyor. Ama size açıkça söylüyorum: Biz hâlâ toparlanamadık. Biz hâlâ o otobüsün içindeyiz. Siz hâlâ sessizsiniz. Siz hâlâ bu ülkenin gençlerinin acılarına karşı kayıtsızsınız. Siz hâlâ iki günlük tatille bu travmanın biteceğini sanıyorsunuz. Ama biz unutmuyoruz. Unutturmanıza da izin vermeyeceğiz. Biz artık sadece öğrenci değiliz. Biz yaralıyız. Travmalı, öfkeli, ama dimdik duran gençleriz. Çünkü bu ülke bizi koruyamadı. Ama biz, birbirimizi koruduk. O otobüsten biz birbirimizi çekerek çıkardık. Bugün bu mikrofonu tutan eller, o gün ambulans bekliyordu. Bugün burada ayakta duran bedenler, o gün yerden sürünerek çıkarıldı.”
“O gün yaşananlardan ders alınsaydı bugün burada olmayacaktık”
“Bugün burada yalnız değiliz. Bu ülkenin en büyük acılarından birini yaşayan Şampiyon Melekler’in aileleri de bizimle. Onların evlatları bir sabaha uyanamadı. Ve o günden bu yana bir an bile susmadılar, bir an bile unutmadılar. Çünkü adalet yalnızca hayat kurtarmaz, hafızayı da ayakta tutar. Bugün burada, o büyük acının tanıklarıyla omuz omuzayız. Onların mücadelesi olmasaydı, belki biz de bu sesi çıkaramayacaktık. Onların gösterdiği cesaret, bizim kalbimize cesaret oldu. Şimdi o kayıpların, o evlatların sesiyle birleştiriyoruz sesimizi. Ve bir kez daha haykırıyoruz: Hiçbir çocuğun adı bir daha pankartta yazılmasın diye buradayız.”
“Bugün aramızda bir kişi daha var. O da bir zamanlar aynı yolu geçti, aynı korkuyu yaşadı. Dağ yolunda canını zor kurtaran arkadaşlarımızdan biri şimdi bizimle. O kazadan bugüne ne değişti diye soruyoruz kendimize. Aradan geçen bunca zamana rağmen aynı ihmaller, aynı sessizlik devam ediyor. O zaman da sorumlular korundu, bugün de öyle. Ama o gün yaşananlardan ders alınsaydı, belki bugün biz burada olmayacaktık. Belki bu pankartlar, bu gözyaşları, bu isyan hiç olmayacaktı. Ama değişmedi. Biz, bir kazanın daha ardından aynı acıyı yaşayan yeni çocuklar olduk. Ve şimdi omuz omuza, birlikte haykırıyoruz: Bu kez unutmayacağız. Bu kez unutturmayacağız.”
“Biz artık sadece öğrenci değiliz”
“Ve size çok açık bir şey söylemek istiyorum: Bizim meselemiz sadece otobüs şoförüyle değil. Suç, sadece direksiyon başındakiyle sınırlı değil. O şoförü kim denetlemedi? O aracı kim kontrol etmedi? O çocukları her sabah o hurda demirlerin içine gönderen kim? Devletin asli görevi bizi korumaktır. Ama bizi korumadı. Görevini ihmal etti.”
“Hastanede görmeye geldiklerinde biz o güveni, o samimiyeti hissetmedik. Elleri ceplerinde, dalga geçer bir şekilde, acımızın önemsenmediğini hissettik. Görüş saatine sizin yerinize ailemiz gelseydi, en azından o şefkati onlardan alırdık. Onları görmek bize iyi gelirdi. Siz bizim vaktimizi, bizim kalbimizi paramparça edecek şekilde çaldınız. Bizi sahipsiz bıraktığınızı ve bundan sonra da bırakacağınızı gözümüzün içine soka soka bize o gün gösterdiniz.”
“Siz sadece bizim değil, tüm Kıbrıs’taki öğrencilerin hayatını tehlikeye atıyorsunuz. Bugün bizdik. Ama yarın başka bir okul olacak. Belki kardeşimiz, belki çocuğumuz, belki sizin karşınızda konuşmaya cesaret bile edemeyecek bir çocuk.”
“Bizden birkaç gün önce başka bir okulun otobüsü yandı. Peki ya o otobüsün kapıları kilitli olsaydı? Ya çocuklar içeride diri diri yansaydı? Kim verecekti bunun hesabını? Ama onların çocukları o otobüslerde değildi. Bu yüzden hiçbir şey olmamış gibi devam edebildiniz.”
“Ama biz biliyoruz… Eğer o otobüste sizin çocuğunuz olsaydı, o zaman tüm ülke ayağa kalkardı. Ama bizim annelerimiz, babalarımız; evlatlarının ölüm korkusuyla çırpınışını sessizce izlemek zorunda kaldı.”
“Ve siz ne yaptınız? Geçip kameraların karşısına çıktınız, sanki hiçbir şey olmamış gibi hizmette üçüncü yılınızdan bahsettiniz. Biz ambulans beklerken siz hangi kutlamadaydınız? Biz can çekişirken siz hangi koltukta oturuyordunuz?”
“Bu nasıl bir sessizlik, bu nasıl bir vurdumduymazlık? Şimdi buradayız. Kırık ellerimizle pankart tutuyoruz. Kırık kalplerimizle ayaktayız. Sadece kendimiz için değil, tüm Kıbrıs’taki çocuklar için buradayız. Çünkü biz, bu ülkenin gençleriyiz. Ve artık susmayacağız. Adalet yerini bulana kadar buradayız. Yaralarımız sarılana kadar susmayacağız. Bu ülkenin gençleri birbirini bırakmayacak. Çünkü siz bizi unutsanız da, biz unutmayacağız. Bu anlattıklarımın hepsini siz gece başınızı yastığa koyduğunuzda, hesabını vicdanınıza verin."
Hamza Güner: “Çavuşoğlu, biraz vicdanın varsa o koltuğu terk et”
Kazadan yaralı kurtulan öğrencilerin ailelerinden Hamza Güner, Eğitim Bakanı’na seslendi. “Çocuğuma her baktığımda seni hatırlayacağım” diyen Güner, Bakan’ın Karpaz’a gelip geçmiş olsun bile demediğini belirtti. Otoüse müdahale eden polise teşekkür eden Güner, “Bu işin takipçisi olacağız. Bakalım bu otobüsün evrakı tam mı, eksik mi?” ifadelerini kullandı.
CTP İskele Milletvekili Biray Hamzaoğulları:
“Kazaya müdahale edecek ambulans, 22 kilometre öteden ancak gelebiliyor”
CTP İskele Milletvekili Biray Hamzaoğulları, bölgedeki altyapı eksikliklerine dikkat çekti. Yıllardır bölgede benzer kazalar yaşandığını vurgulayan Hamzaoğulları, “Karpaz yolunda çok otobüs kazaları gördük. Karpaz halkı bu olayı ucuz atlattı. Orası bir uçurumdu ve eğer doğru hamle yapılmasaydı sonuç çok daha ağır olabilirdi.” dedi.
Hamzaoğulları, yaşanan olayın büyük bir acı olduğunu ifade ederek, “İyi ki ölüm olmamış ve çocuklarımız burada.” şeklinde konuştu. Sağlık hizmetlerindeki yetersizliğe de dikkat çeken Hamzaoğulları, “Bir ambulansımız 12 köye, ikinci ambulansımız ise Karpaz bölgesinde yalnızca 2 köye hitap ediyor. Kazaya müdahale edecek ambulans, 22 kilometre öteden ancak gelebiliyor.” ifadelerini kullandı. Kazanın ardından ihmallerin gözden geçirilmesi gerektiğini vurgulayan Hamzaoğulları, olayın ucuz atlatıldığını ama gereken derslerin alınması gerektiğini söyledi.
