1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Sıcak havaların serin rüyası Karadeniz
Sıcak havaların serin rüyası Karadeniz

Sıcak havaların serin rüyası Karadeniz

Bu hafta sizleri Karadeniz’in büyülü coğrafyasına, yeşilin bin bir tonuyla bezenmiş o eşsiz rotasına götüreceğim...

A+A-

Nalan NAR 

Bu hafta sizleri Karadeniz’in büyülü coğrafyasına, yeşilin bin bir tonuyla bezenmiş o eşsiz rotasına götüreceğim. Ama başlamadan önce, küçük bir efsaneyi çürütmek istiyorum. Hani hep söylenir ya, “Karadeniz’e emekli olunca gidilir” diye... İşte o, kocaman bir yanılgı. Karadeniz öyle bir yer ki, yaşlanınca değil; gençken görülmeli, yürünmeli, her metrekaresi keşfedilmeli. Yaylalarına tırmanırken nefesin kesilmeli, sabah sisinde yüzün ıslanmalı, rüzgar saçlarını dağıtırken gökyüzüne çocuklar gibi bakabilmelisin. Çünkü burası sadece bir coğrafya değil; ruhun yeniden nefes aldığı, insanın kendini bulduğu yerdir.

İlk durak Samsun...

İlk durağımız Samsun, sabah serinliğinde Samsun sahiline vuran Karadeniz’in hırçın dalgalarıyla başlıyorum yolculuğuma. Bandırma Vapuru’nun mütevazı ama tarihe yön veren duruşu karşılıyor beni. İlk Adım Anıtı'nın önünde durup gözlerimi kapatıyorum; Mustafa Kemal’in ayak seslerini duyar gibiyim. Onun ilk adımı, bu toprağın kaderini değiştiren o sarsılmaz yürüyüştü. Hemen ileride Atatürk Heykeli, Karadeniz’in dalgaları kadar dik duruşuyla, bu şehrin adeta gururu.

whatsapp-image-2025-06-14-at-10-24-11.jpeg

Samsun’un eşsiz lezzetleri

Samsun sokaklarında yürürken, burnunu saran o mis gibi hamur kokusunu takip edersen, mutlaka bir taş fırının önünde kendini bulursun. İşte orada, Samsun’un en meşhur lezzeti olan Bafra Pidesi çıkar fırından... İncecik hamurun içine özenle yerleştirilmiş kıyma, kapalı şekliyle içini buharda pişirir; dışı çıtır çıtır, içi sulu ve nefis. Hele fırından çıkar çıkmaz üzerine gezdirilen tereyağının o kokusu... Samsun’un köylerinde, özellikle kış aylarında sofralarda başka bir baş tacı vardır: Kaz Tiridi. Saatlerce haşlanan kaz eti, yufka benzeri ince hamurların üzerine didiklenir, üzerine suyundan gezdirilir… O yumuşaklık, o aroma, sadece damağında değil, hatıralarında da kalır. Düğün sofralarında ya da bayram sabahlarında ise Keşkek vardır tencerede. Etle buğdayın sabırla yoğrulduğu bu yemek, paylaşmanın ve birlikteliğin simgesidir. Birde kahvaltıların vazgeçilmezi; Çakallı Menemeni. Bol soğanlı, acılı ve sarımsaklı; menemenin en sert hali belki ama Karadeniz’e de bu yakışır.

Trabzon’a yolculuk...

Samsun’dan sonra yolum Trabzon’a uzanıyor. E tabii, Akçaabat’ta durmadan olmaz; mangalda pişen Akçaabat köftesinin mis gibi kokusu yolda bile hissediliyor. İnsanın içini ısıtan bir tabakta, yanına acılı ezme ve köz biber… Tadına doyulmaz. Ardından olmazsa olmaz Atatürk Köşkü’ne çıkıyorum; çiçeklerle çevrili bahçesinde geçmişe dair zarif bir hüzün var. Sanki Atatürk birazdan pencere kenarında belirecek gibi... Burada onu yad ettikten sonra, yüksek dağ yolları beni Altındere Milli Parkı’na götürüyor.

Sümela Manastırı’nı ilk gördüğüm an nefesim kesiliyor

Sislerin içinden Sümela Manastırı’nı ilk gördüğüm an nefesim kesiliyor. Kayalıklara tutunmuş bu tarihi yapı, göğe yakın bir ibadet yeri gibi. Dağların grisi ve yeşili iç içe geçmiş. Hava buz gibi, ama insanı içine çeken bir serinlik bu. Karadeniz’in en güzel mevsimi bizde yaz olması, temmuz ve ağustos aylarında gitmeyi tercih ediyorum her zaman. Ve yine orası tüm coğrafya serin, ama tatlı güzel bir serinlik. Sonrasında anlatımıma Karadeniz’in simgesi olarak bilinen Uzungöl var. Göl kenarında taş evler, bacalardan çıkan dumanlar, ahşap balkonlarda kurutulan mısırlar. Burası her zaman gözüme çok büyüleyici gelmiştir.

Uzungöl sadece manzarasıyla değil, kalbine işleyen sakinliğiyle de büyüleyici

Uzungöl’ü yukarıya tırmanırken bir kere arkanızı dönüp bakarsanız, Uzungöl uzaktan bir gitar silüetine benzemektedir. Her defasında bu nasıl olabilir diyorum ama evet nihayetinde öyle. Daha yükseklere, Lustra ve Karester Yaylası’na çıkıyorum. Ayaklarımın altındaki bulutlar, gökyüzüyle yeryüzünü karıştırıyor ve nerdeyse ayağımı yerden kesiyor. Burada en çok sevilen ve bol bol yenilen şeylerin başında mıhlama ve bazlama gelir. Burası sadece manzarasıyla değil, kalbine işleyen sakinliğiyle de büyüler.

whatsapp-image-2025-06-14-at-10-24-10-2.jpeg

Karadeniz’de çay sadece içilen bir içecek değil, adeta bir kültür

Yayla gezileri de bittikten sonra rota doğuya dönüyor. Hopa kıyılarında deniz daha özgür esiyor. Göz alabildiğine yeşil çay bahçeleri ve çay toplayan eller görüyorsunuz. İlk kez oraya gittiğimde, bir çay bahçesinde otururken merak edip çalışanlara şöyle bir soru sordum: “Buradaki çay neden böyle kan kırmızısı renginde, bizim evde yaptıklarımız neden daha koyu olur?” Verdikleri yanıt hem net hem de öğreticiydi: “Biz çayları toplarken sadece en üstteki, en taze filizleri alırız. Çaylarımızı onlardan yaparız. O yüzden renkleri açık, tadı yumuşak olur. En taze çay burada içilir.” Ardından şöyle eklediler: “Diğer çayların koyu renkte ve acı olmasının sebebi, toplarken çayın alt yapraklarının da alınmasıdır. Yani tüm yaprakları kurutup demlediklerinde çay sertleşir, rengi de kararır.” Bu açıklama, Karadeniz’de çayın sadece içilen bir içecek değil, adeta bir kültür olduğunu gösteriyordu bana. Yaprağın en üstündeki tazeliği seçmek bile bir incelik, bir ustalık işiymiş meğer.

whatsapp-image-2025-06-14-at-10-24-10-1.jpeg

Borkça Karagöl’de yeşilin her tonunu görmeniz mümkün

Sonrasında en çok sevdiğim Borkça Karagöl’e gidiyoruz. Buraya vardığımda doğanın derin sessizliği karşılıyor beni. Ağaçların yansıdığı göl, insanın içine bakmasına neden oluyor.  Burada yeşilin her tonunu görmeniz mümkün. Burada birçok patika yol olması nedeni ile gölün yanında yürüyüş yaparken önünüze otlanmaya gelen inek ve öküzler çıkabiliyor. Doğa harikası gölü ve hayvanlarımızı da gördükten sonra sıra Zilkale’de. Zilkale’ye tırmanırken taş basamaklar hikayeler fısıldamaktadır. Yüzyılların bekçisi bu kale, Fırtına Vadisi’ne tepeden bakıyor. Vadide rüzgar, su ve ağaçlar bir destan anlatıyor gibi. Ve sıradaki durağımız Ayder.

Ayder Yaylası Karadeniz’in en bilinen yaylası

Ayder Yaylası, Rize’nin Çamlıhemşin ilçesine bağlı, Karadeniz’in en bilinen ve en çok ziyaret edilen yaylalarından biridir. Deniz seviyesinden yaklaşık 1350 metre yüksekliktedir. Yayla, yeşilin her tonunu barındıran ormanlarla çevrilidir ve özellikle yaz aylarında serin havası ve doğal güzellikleriyle dikkat çeker. Ahşap yayla evleri, kaplıca suları ve yöresel lezzetleriyle ziyaretçilere hem görsel hem de kültürel bir deneyim sunar. Sabah saatlerinde yoğun sis oluşur, bu da yaylaya farklı bir atmosfer kazandırır. Yürüyüş yolları, manzara izleme noktaları ve fotoğraf çekmek isteyenler için oldukça uygundur. Ayder’e geldiğinizde mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri de Gelintülü Şelalesidir. Şelale, adını ince ince süzülen suyunun gelin duvağını andırmasından alır. Ayder Yaylası’nın girişine yakın konumda yer alır ve ulaşımı oldukça kolaydır. Suyun sesi ve doğanın sakinliği bir araya geldiğinde oldukça huzurlu bir ortam sunar.

Mavi Göl, fotoğrafçılar ve doğa severler için mutlaka görülmesi gereken bir noktadır

whatsapp-image-2025-06-14-at-10-24-10-5.jpeg

Ve sırada masmavi bir sır: Mavi Göl. Artvin’in Borçka ilçesinde yer alan, Karadeniz’in saklı cennetlerinden biridir. Burası, yemyeşil ormanlarla çevrili ve suyu adını aldığı gibi parlak, masmavi renktedir. Doğa yürüyüşü için ideal bir rotadır. Etrafındaki yaylalar ve ormanlar, ziyaretçilere huzur dolu bir doğa deneyimi sunar. Mavi Göl, fotoğrafçılar ve doğa severler için mutlaka görülmesi gereken bir noktadır. Son durağımız olan Ordu’yu da sizlere anlatıp bu haftaki yazımı bitirmek istiyorum. Ordu Körfezi her zaman manzarasıyla ziyaretçilerini büyüler. Teleferikle çıkılan Boztepe’de çay bahçeleri ve yürüyüş yolları bulunur. Burada gün batımını izlemek, Karadeniz’in huzurunu hissetmek için eşsiz bir fırsattır. Ordu, zengin fındık bahçeleri, doğal güzellikleri ve hareketli şehir hayatıyla Karadeniz’in hem doğallığını hem de dinamizmini yansıtan önemli merkezlerdendir. Bu yolculuk sadece şehirleri değil, duyguları da gezdiriyor insana. Karadeniz; biraz hüzün, çokça gurur, sonsuz doğa ve doyamadığımız lezzet demek. Her adımda, her lokmada, her yaylada yüreğe işleyen bir türkü gibi…

Bu haber toplam 2037 defa okunmuştur
Etiketler : ,