Mani Geleneğimizin Son Temsilcilerinden “Hasan Paralı”
Kıbrıs Türk Folklorumuz içerisinde yer alan “mani geleneği”ni günümüzde sürdüren Ozanlarımızdan pek fazla kişi kalmadı. Asırlar boyu Anadolu’dan kopup gelen bu geleneğin Kıbrıs’taki yol alışı da azımsanmayacak bir geçmişe sahiptir. Eskiden “mane” denilen bu gelenek günümüzde “mani” olarak dile yerleşse de, Kıbrıs Ağzı’nın kullanıldığı bu alanda Anadolu’dan gelmiş olsa da bu adaya ait bir dille gelenek devam etmektedir.
Hasan Paralı bey, 31 Mayıs 2025 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Gözülerini yummuş fakat sadece bir fani olarak “yaşayıp ölmemiş”, geride kitaplarını ve manilerini toplumumuzun belleğine sunmayı başarmıştır.
Kendisiyle, BRT-Tv’de (Bayrak Radyo Televizyonu) gerçekleştirmekte olduğum programlarımdan biri; Söz ve Yazı’ya konuk almış, güzel bir söyleşi gerçekleştirmiştik. O günkü konumuz, yayınlamış olduğu “Münüre’m Maniler” kitabıydı. Kendisinin o duru Kıbrıs Ağzı’yla dile getirdiği, 23 Ocak 2018 tarihli bu söyleşiden bazı bölümleri sizlerle paylaşarak, Hasan Paralı abimizi yadetmek istiyorum bu hafta.
“Ozan demek; halkın içinden gelen ve halkın içinde yaşayan, halkın geleneklerini ve göreneklerini yürüden kişi demektir. Bizim de yaptığımız oydu. O zamanın işte fenni şeyler olmadığı için bütün eğlenceler Ozanlarla yapılırdı. Onlar gider eğlendirir, şenlendirir, acısında tatlısında Ozanlar bu işleri çevirirdi. Biz o dönemleri yetişmiş görmüş geçirmiş insanlarız. Ondan doğmuştur. Daha fazlası bu Ozan işi, mani işi, müzik işi olsun, kültürün içinden gelen bir şeydir. Ve o da kişilerde olan yetenekten doğan bir şeydir. Bu da ailevi şeylerdir. Ha bunlar bizde var mıydı? Vardı. Ta eskiden beri vardı, çocukluğumdan beri vardı, atalarımdan beri vardı. Atalarımızdan gelmedir. Ve bugün yürür. Herkes mani yazabilir mi? Düşünürse yazar. Ama başka bir şeydir bu. Yani altıncı his gibi birşeydir bu, gelir ve gider. Yani orda durmaz. Gelir gider o anı yakalarsan yazarsın. Bu şekilde yazılmıştır. Küçük yaşlarımdan beri atalarımdan, anamın tarafı maniciydi. Teyzemden, teyzelerimden onlardan. Hatta benim teyzem var ben yetişmedim ama anamın söylediğine göre, udiydi. Ud çalardı. Ve Kıbrıs’ta o zaman o dönemlerde hanımlarım böyle bir şeye girmesi uygun görülmezdi. O da illa ki yapacak mecburen Kıbrıs’tan kaçtı ve Mersin’e yerleşti Türkiye’ye.
Esas Magundalıyım ben. Yani bizim kökümüz Magundalıdır. Bu işlerle dayılarım ki onlara da yetişmedim çok güzel sesleri olan çok güzel Türküler şarkılar söyleyen, halkı eğlendiren insanlarmış. İşte bu da ne demektir, bu aileden gelme bir yetenektir...”
“Münüre’m Maniler” kitabından bir Manisini paylaşmak istiyorum Hasan Paralı’nın...
Tütün burnumda tüter/Çektiglerim bağa yeter
14 Gasımdan sora/bülbüller başga öter
Güzel günler son buldu/Garanlıg beni boğdu/
Sening ani gidişin/Bağa gadriyet oldu
Dağlarda meşelerde/yapılan neşelerde
Herkeş eğlenir durur/ben galdım köşelerde
Dünyayı durduramam/hayatı donduramam
Feleg bizi ayırdı/yerimde oturamam
Halimiz oldu nice/dertlerimiz çok yüze
Ömrümden ömür aldı/sensiz geçen her gece
Böyüğe gorum dolmaz/ufağa gorum sığmaz
Ben seni düşünmegden/başga zamanım olmaz
Hasan Paralı abimizin bir de müzisyenlik yanı var. Eski deyimle “kemaneciliği” de var. Bu yeteneğiyle ilgili anlatımları da bize o yılların Kıbrısındaki müzik geleneğimiz üzerine bilgiler verir nitelikteydi. Yine o Kıbrıs Ağzı’na dokunmadan Hasan Paralı abimize rahmet dileyerek müzikle ilgili anlattıklarından bazı bölümler sizlere sunarak yazımızı tamamlayalım...
“... Tabii bu da hakikaten bir içgüdüdür bir meraktır. Bir aşktır. Hiçbir şeye te güçüglügden beri ritm, böyle teneke çalardık ya, elimize ne geçerse, onlarla uğraşırdık. Bir meraktır bu. Biraz daha büyüyünca tabii ben çok büyük okullara gitmedim ortaokulu bitirmiş birisiyidim, daha fazla bir şeyimiz olmadı. Hem Kıbrıs meselesi yüzünden hem anamın ölümünden dolayı. Daha yükseğe gidemedim. Fakirlik vardı çalışma şeyi vardı bir da Kıbrıs davası vardı, aman işte atalar da evladım çıkacak gidecek nere gidecek acaba yollarda bellerde başına ne gelecek ne olacak. O yönüyle. Birez daha büyüdükten sonra ortaokulda, Türkiye’den gelen bir hocamız vardı Kemal Çizer bey. Sağsa Allah selamet versin öldüysa Allah rahmet eylesin. Zanaat dersini verirdi. Öyle el işleri şeyi verirdi. Daha önce okullarda bunlar vardı şimdi bilmem var mı oymacılık süsleme, çok şeyler vardı yani. Merak ettim dedim ben bir kütük bulayım hocanın sayesinde ben bir saz yapayım. O çocuk aklımla yani (gülüyor). Çünkü merağım onda yani. Bir müzik aleti yapma. Onu aldım gazdım oyduk tabii birşeyler yaptık sap dagdıg, e üstüne dakacag tel yok. Ama Kıbrıslının “sırma” dediği elektrik tellerinin içinden çelik tellerini söktüm ona bağladık. Birşeyler çalmaya çalışırım ama neyi çalarım Allah bilir (gülüyor). Allah ne verdiysa (gülüyor). Eğitim yog bir şey yog. Tın tın tın tın bir ara birşeyler çıktı oralarda. Bir hava kestig yani (gülüyor). O birez daha ileri gitti birez daha gitti. Dedim bu iş olmaz yahu, sazı yapamam. Birşeyler çıkarırım ama yapamam. Sonra bende bir keman merağı doğdu ama biz daha büyüdük yani işe gittik, iş aldık. Madende çalışırdım Limni madeninde. Rastgele bir kere benim vardiyamda arkadaşlarımdan bir kemaneci oğlu vardı. Hakikaten babası kemanecidir. “be beni da öğret be kemane, sen çalan beni da şey et.” E sen bilemen sen yapaman.” Be söyle babana bir tane keman satsın bana.” Her yerde o zamanlar keman yok. Zannederim bir da yasak vardı İngilizlerin goyduğu mudur Rumların goyduğumudur bir şey duyardıg yani o zamanlar. Kıbrıs’e pek müzik aleti sokmazlardı. Müzik insanın ruhuna işlerdi, neşelenir, sanaat öğretirdi onun için acaba sokmazlardı vallahi hiç bilemem yani ama müzik aletlerinin gelmesine bir engel vardı. Aradığın yerde bulamazdın. Meğer eskiden atalarından galma birisinde varsaydı elden ele giderdi. Yok dedi satmayık vermeyik dedi. Dedim bana da birşeyler yap. Buna çans demeyecem, ihtiyar birceğez ay içerisinde öldü. Kemancı. Çans demeycem Allah rahmet eylesin. Oğlu geldi dedi “be, sen keman isterdin ha, babamın canı için sana bir keman verecem” dedi. Eralp bey, beni artık oralar sığmazdı. O gadar çok sevindim o gadar, bir şey yaptığımız da yok, çalacağımızı bilmeyik daha ama beni çok sevindirdi bu olay. Çıkardım o zamanın zamanında 5 lira dedim al bunu. Bir da kardeşi vardı böyle biraz sakat gibi mağdur, akıldan yani. Alman harbında oldu doğmacası değildi. Alman harbında psikolojik olarak bozuldu. Al dedim bu 5 lirayı ver kardeşine. O kemanı aldım o keman hala bende. Bir da tarihçesi var o kemanın. O keman bir Türkten geçmiştir oraya. Kemaneci Hasan dedikleri biri, biz hatırlamayık onları ama onun babasının anlattığına göre, ben bunu dedi kemaneci Hasan’dan aldım. Bu da bize gösterir ki bizim Türklerde da çok çok eskilerde kemanecimiz vardı... Uğraştım düğünlere katıldım Rum düğünlerine da gittim Türk düğünlerine da gittim. Ha profesyonel misin dersan, deyemem çünkü neden? o şekilde yetişmiş, o şeyden gelmiş, notaynan çalınmayan, gendi şeyinden vermiş olan insanlardan fazla bir şey beklenmez yani. Bizim isteğimiz neydi, o zamanki orda toplanan insanları, ister düğünü olsun ister derneği olsun ne istersa olsun, orda neşelendirmek, eğlendirmekti. Ha midem onu başardık o bize yeterdi...”