
“Biri güven ve aidiyet, diğeri korku pompalıyor”
İletişim uzmanları, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin Tufan Erhürman ile Ersin Tatar’ın kampanyalarında kullanmayı tercih ettikleri sloganları YENİDÜZEN’e değerlendirdi...
Yasmin MORAN
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine sayılı günler kala, öne çıkan iki adayın; Tufan Erhürman ve Ersin Tatar’ın seçim kampanyalarında kullandıkları dil, iki ismin topluma nasıl mesajlar verdiğini ve siyasal vizyonlarını hangi değerler üzerinden kurduklarını gözler önüne serdi. İletişim uzmanlarının YENİDÜZEN'e yaptığı değerlendirmelere göre, Erhürman kapsayıcı ve güven temelli bir iletişim diliyle “ortak gelecek” vurgusu yaparken; Tatar, seçmende tehdit ve kaygı duygusu uyandıran bir “korku çekiciliği” stratejisi izliyor. Uzmanlar, federasyon karşıtı söylemlerin “nesnel gerçeklerden ziyade duygusal reflekslere” hitap ettiğini belirterek, siyasetin bilgi eksikliği ve dezenformasyon üzerinden şekillendirilmesinin tehlikelerine dikkat çekti.
Özellikle Ersin Tatar’ın “Federasyon olursa, azınlık olurum” benzerindeki sloganlarının dezenformasyona dayalı olduğuna dikkat çeken uzmanlar, “amaç bilinçli tartışma değil, duygusal tepkime” yorumunu yaptı.
Yrd. Doç. Dr. Çağdaş Öğüç, bu sloganın doğrulanabilir bilgi içermediğini, aksine korku temelli politik bir varsayım olduğunu vurgulayarak, “Amaç seçmeni bilinçli tartışmaya değil, duygusal bir tepkiye yönlendirmektir” dedi.
Doç Dr Ayça Demet Atay, söz konusu ifadenin seçmende kaygı yaratmayı ve belirli bir algı oluşturmayı hedeflediğini ifade ederken, Yrd. Doç. Dr. Hakan Karahasan da özellikle Türkiye kökenli seçmen grubunun bu tür söylemlerle bilinçli olarak korkutulduğuna dikkat çekti.
Bir diğer akademisyen Yrd Doç Dr İbrahim Özejder, Tatar’ın “Federasyon olursa özgürlüğümden olurum” ifadelerinin ise Kıbrıs’ın kuzeyinde sağ siyasetin geleneksel korku söylemleri üzerine kurulu olduğunu belirtti. Geçmişte gerçek olan etnik korkuların, bugün siyaset dilinde duygusal bir tehdide dönüştüğünü ifade eden Özejder, bu tür söylemlerin seçmen nezdinde ne kadar etkili olacağının belirsiz olduğunu, ancak bu yaklaşımların toplumun rasyonel tartışma ortamını zedelediğini kaydetti.
AKADEMİSYENLER NE DEDİ?

Yrd.Doç.Dr Çağdaş Öğüç:
“Tatar’ın kullandığı dil, siyasal tartışmayı fikir düzeyinden korku düzeyine indirgiyor”
Yrd. Doç. Dr. Çağdaş Öğüç, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde kullanılan kampanya söylemlerini değerlendirdi. Söylem analizine dayanan değerlendirmesinde, adayların kullandığı dilin seçmen üzerindeki etkilerine dikkat çekti. Öğüç, Tufan Erhürman’ın “Bizim Sözümüz” sloganının daha kapsayıcı bir iletişim dili taşıdığını ifade ederek, “ ‘Bizim’ kelimesi bir ‘aidiyet’ duygusu oluşturmak için kullanılırken, siyasetçiyle yurttaş arasındaki ilişkiyi ortak bir zemin fikri üzerinden kurmayı hedefler” dedi. Bu bağlamda, söz konusu sloganın “seçmeni güven, dürüstlük ve ortak değerler üzerinden etkilemeyi amaçlayan bir propaganda stratejisini temsil ettiği” değerlendirmesinde bulundu.
Buna karşılık, Ersin Tatar’ın “Atak Zamanı” sloganının tamamen farklı bir yaklaşımı yansıttığını belirten Öğüç, “‘Atak’ kelimesi hız, güç ve mücadele çağrıştırırken; ‘zamanı’ ifadesi aciliyet duygusu yaratmaktadır” dedi. Tatar’ın dilinin “güvenlik ve egemenlik temaları üzerinden şekillendiğini” ifade eden Öğüç, bu söylemin ise “Seçmende bir tehdit algısı oluşturarak ‘şimdi ya da asla’ duygusunu beslemeyi hedefliyor” diye kaydetti. Öğüç, bazı billboardlarda yer alan “Federasyon olursa özgürlüğümden olurum” ve “azınlık olurum” gibi ifadelere de dikkat çekti. Bu söylemlerin teknik açıdan değerlendirildiğinde “Nesnel bir gerçeğe değil, politik bir yoruma dayanıyor” diyerek ifade etti.
“Federasyon modeli, uluslararası hukukta eşit tarafların ortak egemenlik temelinde yürüttüğü bir yönetim biçimidir; bireysel ya da toplumsal özgürlük kaybı anlamına gelmez” diyen Öğüç, bu tür ifadelerin “Doğrulanabilir bilgi olmaktan ziyade korku temelli bir politik varsayımı yansıttığını” vurguladı. Söz konusu varsayımın ‘korku propagandası’ olarak değerlendirilebileceğini belirten Öğüç, “Amaç seçmeni bilinçli bir tartışmaya değil, tehdit algısı üzerinden duygusal bir tepkiye yönlendirmektir” dedi. “Federasyon tehlikelidir mesajı, karmaşık bir politik konuyu basitleştirip bir ‘varoluşsal tehdit’ olarak sunar” ifadesini kullanan Öğüç, bunun sonucunda siyasal meselelerin rasyonel boyutunun silindiğini ve yerini duygusal reflekslerin aldığını vurguladı.
“Böyle bir dil, siyasal tartışmayı fikir düzeyinden korku düzeyine indirger” diyen Öğüç, bu stratejinin seçmeni “Federasyonun artılarını ve eksilerini değil, ‘özgürlüğümü kaybeder miyim?’ sorusunu düşünmeye ve içgüdüsel bir savunma mekanizması geliştirmeye” zorladığını belirtti.

Doç. Dr Ayça Demet Atay:
“Tatar seçmende korku duygusu yaratan bir strateji izliyor”
Doç. Dr. Ayça Demet Atay, seçim sürecinde cumhurbaşkanı adaylarının farklı mesaj stratejileri kullandığına dikkat çekti. Atay, Erhürman’ın daha çok olumlu bir gelecek inşa etmeye yönelik mesajlar verdiğini belirtirken, “Tatar seçmende korku duygusu yaratan bir strateji izliyor” diye ifade etti. Atay, Tatar’ın söylemlerinin ‘korku çekiciliği’ olarak tanımlanan bir stratejik yöntem uyguladığını belirtti. Atay, "Tatar’ın ise 'Federasyon olursa özgürlüğümden olurum' ifadeleri, korku çekiciliği mesaj stratejisini yansıtmaktadır" dedi. Bu stratejinin temelinde seçmen üzerinde kaygı yaratarak belirli bir algı oluşturma amacı olduğuna işaret eden Atay, "Karşı adayı seçerseniz başınıza şunlar gelir, özgürlüğünüzden olursunuz gibi bir algı yaratarak, seçmen üzerinde belli bir yönde etki yaratma amacı güdülmektedir" ifadelerini kullandı. Atay, aynı stratejinin bir başka örneğini ise şu şekilde açıkladı: "'Bakın geçmişte neler oldu' gibi çağrışımlı alt mesajlar verilerek, 'Federasyon olursa başınıza neler gelecek, onun için federasyonu seçmeyin' mesajı iletilmektedir" dedi.

Yrd.Doç.Dr Hakan Karahasan:
“Tatar, bilgi eksikliğini kullanıyor, federasyon üzerinden korku siyaseti yapıyor”
Yrd. Doç. Dr. Hakan Karahasan, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile Cumhurbaşkanı adayı Tufan Erhürman’ın seçim kampanyalarına ilişkin bulunduğu değerlendirmede, adayların yaklaşımları arasındaki farklara dikkat çekti. Karahasan, özellikle söylem dili ve seçmene hitap biçiminde önemli ayrımlar olduğunu vurguladı. Kampanyasını iç politikaya odaklanarak yürüten Ersin Tatar’ın, atak diplomasi, dağ yolu yapımı ve her belediyeye okul gibi projelerle görünürlük yaratmaya çalıştığını belirten Karahasan, halkla kurulan ilişkiyi şu sözlerle ifade etti: “Cumhurbaşkanıyım ama ben de sizlerden biriyim diyerek yurttaşla bir bağ kurmaya çalıştı” dedi. Tufan Erhürman’ın ise daha farklı bir strateji izlediğini belirten Karahasan, “Tufan Bey ilk günden itibaren, ‘Bizim sözümüz’ diyerek daha çok Ersin Bey’in bu beş yıllık dönemde yapamadıkları üzerinden bir kampanya yürütmeye başladı” dedi. “Bizim sözümüz” sloganının “çoğul ve güçlü bir dille, ‘Biz varız ve söz sahibi olacağız’ yaklaşımını benimsiyor” diyerek ifade etti. Cumhurbaşkanı adayı Tufan Erhürman’ın kampanyasında “ciddiyet” kavramının da öne çıktığını vurgulayan Karahasan bu söylemlerin ise, “Ersin Bey’in söyleyip de uygulamada gerçekleştiremediği birçok konuyu, ciddiyet sözüyle Erhürman tamamlamaya çalışıyor” diye ifade etti. Karahasan, seçim sürecinde özellikle federasyon konusundaki söylemlerle ilgili bu konuda ciddi bir bilgi kirliliği olduğunu vurgulayarak, “Federasyonun ne olduğu konusunda bilgi kirliliği olduğu oldukça açık” dedi. Bu ortamın bazı seçmen grupları üzerinde bilinçli bir korku yaratmak amacıyla kullanıldığını belirten Karahasan, “Ersin Bey bu durumdan faydalanarak, ‘federasyon olursa evinize gidersiniz’ gibi söylemlerle, özellikle Türkiye kökenli belli bir kesim seçmeni korkutarak oy alma yoluna gitti” ifadelerini kullandı. Kullanılan bu dilin rasyonel tartışma yerine tehdit algısı oluşturduğunu söyleyen Karahasan, “Seçmende rasyonel bir tartışma zemini oluşturmak yerine, kaygı ve güvensizlik hissi yaratarak duygusal bir tepkiyi harekete geçirmek amaçlanıyor” dedi. Ersin Tatar’ın yalnızca milliyetçi seçmene değil, geniş bir kesime bu söylemle seslenmeye çalıştığını belirten Karahasan, “Federasyon seçilirse hepiniz evinizden olursunuz algısını oluşturmaya çalışıyor. Oysa böyle bir durum hiçbir zaman yaşanmadı” dedi. “Federasyonun ne olduğunu bilen biliyor; ancak bilmeyen kesim için bu, dezenformasyona açık bir alan haline geliyor ve Ersin Bey de bunu kullanıyor” diyen Karahasan, bilgi eksikliği üzerinden yapılan siyasetin tehlikelerine dikkat çekti. Tufan Erhürman’ın ise daha gerçekçi bir çizgide ilerlediğini belirten Karahasan, “Mevcut durumun daha çok farkında olarak, özellikle bu beş yıllık sürecin nasıl değerlendirilmediği üzerine daha dolu bir kampanya yürütüyor” ifadelerini kullandı. Federasyon karşıtı söylemlerin gerçeği yansıtmadığını söyleyen Karahasan, “Federasyon olursa özgürlüğüm gider gibi sloganlar doğru değil; federasyon, 1974’ten sonra Türkiye’nin de masaya getirdiği bir tezdir” dedi. Karahasan, federasyonun yapısını ise şu sözlerle özetledi: “Federasyon demek, birlikte ve ortak kurulan bir yapı demektir. Federasyonda bir taraf daha yukarıda, diğeri daha aşağıda olmaz” diye kaydetti.

Yrd. Doç. Dr İbrahim Özejder:
“Sanki Kıbrıs’ta federasyon yaşandı ve Kıbrıslı Türkler bu pratikten acı çekti mesajı veriliyor”
Yrd. Doç. Dr. İbrahim Özejder, ön plandaki iki cumhurbaşkanı adayının seçim sürecinde kullandığı sloganlar üzerinden yaptığı değerlendirmede, her iki adayın da kullandığı dilin güçlü bir siyasal vizyon sunmadığını ifade etti. Siyasi üretimin genel olarak zayıf kaldığı bu dönemde, adaylardan Tufan Erhürman’ın “Bizim sözümüz” sloganının Ersin Tatar’ın “Atak Zamanı” sloganına kıyasla daha anlamlı olduğunu dile getiren Özejder, bu sloganın “Hakları ve varlığı yok sayılan bir toplumun ve bireylerin kendilerini var etmelerine yönelik bir çağrı” olarak okunabileceğini belirtti.
“Atak Zamanı ise ülkenin dış ve iç meselelerine dair somut bir öneri ya da tutum içermiyor, soyut kalıyor” diyen Özejder, bu sloganın seçmene güçlü bir mesaj veremediğini kaydetti. Özejder, Ersin Tatar’ın bazı billboardlarında yer alan “Federasyon olursa özgürlüğümden olurum” şeklindeki ifadelere de dikkat çekerek, bu söylemin Kıbrıs’ın kuzeyinde sağ siyasetin geleneksel olarak kullandığı korkulara dayandığını vurguladı.
“Bir zamanlar toplumlararası çatışmaların yaşandığı 1963-64, 1974 gibi dönemlerde korku gerçek bir şeydi. Ancak bugün, etnik kimliğe dayanan korkular üzerinden siyaset yapılması farklı bir anlam taşıyor” ifadelerini kullanan Özejder, “Sanki Kıbrıs’ta federasyon yaşandı ve Kıbrıslı Türkler bu pratikten acı çekti mesajı veriliyor” algısının yaratılmaya çalışıldığını belirtti. Bu tür söylemlerin seçmen nezdinde ne kadar karşılık bulacağının belirsiz olduğunu belirten Özejder, “Seçim sonuçları ve kamuoyu yoklamaları federasyon korkusunun etkili olduğu yönünde veriler ortaya koyarsa, KKTC küresel ‘Post Truth’ kültürüne, hayali acılar üzerinden katkı yapmış olacak” değerlendirmesinde bulundu. Kıbrıs’ın kuzeyinde siyasi iletişimin geçmişte kısmen işe yarayabildiğini ifade eden Özejder, kuralların belirli olduğu ve politik yaşamın istikrarlı olduğu ülkelerde iletişim becerilerinin fark yaratabileceğini ancak Kıbrıs’ın kuzeyindeki seçimleri genellikle başka faktörlerin belirlediğini belirtti. Özejder, “İktidarın elindeki gücü kullanması, seçim döneminde yapılan işe alımlar, verilen vaatler ve dış müdahaleler” olarak belirtti. “Yaklaşık 50 yıldır Kıbrıslı Türklerin benimsediği bir çözüm biçimidir federasyon” diyen Özejder, geçmişte sağ iktidarların dahi federasyonu tartıştığını ve “Öyle olsun, böyle olsun, bu bize uymaz” demekle yetindiklerini, ancak topyekun karşı çıkmadıklarını hatırlattı. Özejder, “Bazı siyasi hedeflerin önünde engel görüldüğü için, bu seçim döneminde toplumun federasyon algısının da yıkılmaya çalışıldığına tanık oluyoruz” ifadelerini kullandı.















