
Bir ışık parlar birdenbire
.... kerpiç rum evlerinde
müslüman kadınlar
dualara akıtırlar
gözyaşlarını...
duvarlarda
rum ressamlarının fırça izleri
çiçeksuyu ve tütsü kokuları
arasında
bana takılır
küçük bir rum kızının
yağlıboya gözleri.....
"Çeli
.... kerpiç rum evlerinde
müslüman kadınlar
dualara akıtırlar
gözyaşlarını...
duvarlarda
rum ressamlarının fırça izleri
çiçeksuyu ve tütsü kokuları
arasında
bana takılır
küçük bir rum kızının
yağlıboya gözleri.....
"Çelişki" der buna Aliye Ummanel...
Oysa, kaldı mı böyle bir “çelişki”...
İçimiz sızlar... (mı acaba?)
Kelimeler, sözcükler, umutlar, selamlar mı vicdanımızı...
‘Kerpiç’ Rum evleri de bizim şimdi, güneydeki ‘Türk’ evleri de.
Ama öte yandan, daha başka ‘bizim’ ne kaldı ki ?!
***
Mal, mülk, çıkar, ganimet 'takıldığından' beri beynimize...
Ve sindikçe...
Ve yutkundukça...
Ve bedel ödemedikçe...
Ne olacak?
Kör olacak!..
Görmeyecek kimseler yine 'avaz avaz' gerçeği...
Biraz daha yalnızlaşacağız içimizde...
Biraz daha çığlık çığla...
Ama aslında suskun...
Öylece bir boşlukta...
Aldanacağız...
Sığınacağız yalanlarımıza...
“Barış”ın iki imzadan öte, bir “değer” olduğunu unutarak...
***
Nazım ustanın 'umudu' kalacak geriye...
“... Nasıl başlarsa fırtına,
Öyle diner birdenbire
Bir ışık parlar yeniden
Karanlıklar arasından
Umudu kesme yurdundan...” diye.
***
Başka da sığınacak bir liman yok ki!..
Ve korkumuz tam da bu aslında...
Limansız kalmak...
Siyasette...
Aşkta...
İşte...
Kavgada...
Dünyada...
Ta içimizde bir yerde...
Limansız kalmak...
Karanlıklar arasından, bir ışığın parlamasını bekleyerek, yeniden...

















