1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Beştaş Beş Arkadaş
Beştaş Beş Arkadaş

Beştaş Beş Arkadaş

Beştaş Beş Arkadaş

A+A-

Öyküler yarıştı
Bu hafta öykü yarışmamızda dereceye giren öyküleri yayınlamaya başlıyoruz. YENİDÜZEN-Deniz Plaza Öykü Yarışması’nın ikincisinde yine çok başarılı öyküler yazılırken çocuklar ve gençler bütün hayal güçlerini ortaya koydular. Ödülleri 30 Nisan günü düzenlenen törenle verilirken törene katılan öğrencilerin gururları ve mutlulukları yüzlerinden belli oluyordu.
Öykülerin hepsi güzeldi ama olaya biraz da heyecan katılması ve bir derecelendirme yapılması gerekiyordu. İki yaş grubu oluşturulan yarışmada 9,10, 11 ve 12,13 14 yaşlarındaki öykü sahipleri yarıştı. İşte bu hafta iki grupta da birinci gelenlerin öykülerini yayınlıyoruz.

Beştaş Beş Arkadaş

Ayris Başak Gücün
4 Yeşil, 14 Yaş
Girne 23 Nisan İlkokulu

Öyle seviyorum ki buraları. Yazları denize girmeyi, kışın ellerimiz donana kadar kartopu oynamayı… Benim için mutluluk demek, Kaz Dağları’nın eteklerindeki köyümüz demek. Ben doğduğumdan beri buradayız. Babam buradaki elektrik şirketlerinden birinde çalışıyor. İşi yüzünden Ankara’ya gideceğimizi duyunca pek de mutlu olduğumu söyleyemem. Amcamın evinde kalacakmışız. Benden bir yaş küçük bir kuzenim var. Adı Çağan. Birkaç yıl önce yaz tatilinde köyümüze gelmişlerdi, bütün o güzel havada sadece cep telefonunda oyun oynamıştı. Ben arkadaşlarımla bahçede beş taş oynarken bana “Emir, ne kadar da sıkıcısınız böyle” demişti. Şimdi ise arabamızla Ankara’ya doğru yol alırken “koca bir hafta ne yapacağım ben?” diye düşünüyordum ki annem “İşte Ankara’ya geldik” dedi. 8 saat nasıl da hızlı geçmişti böyle?
Babam arabayı amcamların oturduğu apartmanın önüne çekerken Ali amcam ve Gülay Yengem bizi karşılamak için kapının önüne çıkmışlardı bile. Çağan’ın yukarda bilgisayar oynadığını tahmin etmek benim için zor olmadı. Eve girdiğimizde Çağan ve arkadaşları televizyona takılmış oyun konsolunun başına toplanmışlardı. Çağan bana oynamak isteyip istemediğimi sordu. Bense odanın diğer köşesine geçip her zaman yanımda taşıdığım bilye ve taşlarımla oynamayı tercih ettim. Salonun diğer köşesindeki satrancı fark ettim o sırada. Satrancı da severdim ama beş taş ve bilye oynamanın vermiş olduğu mutluluğu bana vermiyordu. Ben oyunumu oynarken bana bakıp kıkırdadıklarını gördüm. Çocuklardan biri “Dedem de küçükken bu oyunları oynarmış” dedi ve kahkahayı patlattı. “Eski oyunlar da eğlenceli olabilir, isterseniz size göstereyim” dedim soru soran gözlerle. Onlarsa bu soruma kahkaha ile cevap verdiler. O gün erkenden yatıp uyudum. Diğer günler de... Onlardan ayrı, tek başıma zaman geçiriyor, oyun oynuyor, televizyon izliyor ve kitap okuyordum.
Gitmemize iki gün kala sabah yine erken kalkmıştım ki, salondaki koltukta boş boş oturan Çağan dikkatimi çekti. Ne olduğunu sorduğumda elektriklerin kesildiğini, telefonunun şarjının bittiğini ve yapacak hiç bir şey bulamadığını söyledi. Benimle apartmanın önüne beş taş oynamaya davet ettim. Aldığım yanıt ise “Ben beş taş oynamayı bilmem ki” oldu. Öğretmeyi teklif ettiğimde kabul etti ve gönülsüzce kalkıp benimle beraber apartmanın önüne indi. İlk başta taşları tutmayı beceremese de yavaş yavaş yapabildiğini görünce yüzü güldü. O sırada üst kattaki balkonların birinde, Çağan’ın benimle dalga geçen arkadaşı “Hey! Ne yapıyorsunuz?” diye seslendi. Çağan başını yukarı kaldırıp “Emir’le oyun oynuyoruz. Gelmek ister misin?” diye sorunca “çok sıkıcısınız” diye seslenip içeri girdi. O gün Çağan’a köyde oynadığımız diğer oyunlardan bahsettim. Eve çıktığımızda akşam olmuştu. Ertesi sabah ise çok garip bir şey oldu. Çağan bilgisayarın başında yoktu. Aslına bakılırsa evde de yoktu. Gülay yengeme nerde olduğunu sordum. “Apartman önünde diye cevap verince ilk işim kapının önüne çıkmak oldu. Gördüğüm manzara çok şaşırtıcıydı. Çağan ve arkadaşları kapının önünde beş taş oynuyorlardı. Çağan heyecanla oyunun nasıl oynanacağını anlatıyor, başta benimle dalga geçen çocuk olmak üzere bütün çocuklar ilgiyle dinliyorlardı. Yanlarına gittiğim zaman bana başka oyun bilip bilmediğimi sordular. Ben de onlara pirilli, çelik çomak ve bildiğim oyunları anlattım. Akşama kadar apartmanın önünde oyun oynadık. O gün Ankara’daki son günümüzdü. Eve çıktığımızda Çağan bana “Aslında bu oyunlar düşündüğüm kadar sıkıcı değilmiş” dedi. Keşke biraz daha kalsan da oyun oynayabilsek” diye ekledi. Ben de onu yaz tatilinde köyümüze davet ettim. Yenge ve amcamın onayını aldıktan sonra yaz tatili için sözleştik. Akşam yemeğinden sonra babam valizlerimizi arabaya taşırken amcam ve yengemle vedalaştık. Çağan’la el sıkışıp sarılırken ikimiz de mutluyduk.
Arabamızla Balıkesir’e, evimize dönerken bu şehirli çocuklara eski kültürümüzü anlatmış ve yeni arkadaşlar edinmiş olmanın mutluluğu ile derin bir uykuya daldım.

Bu haber toplam 2642 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 106. Sayısı

Adres Kıbrıs 106. Sayısı