
“Balkon Masalları”
Ada halkı ikiye bölünmüştü: biri kuzeyde, diğeri güneyde yaşıyor, aynı gökyüzüne bakıyordu ancak bunu idrak etmekte bile zorlanıyorlardı.
Mertkan Hamit
[email protected]
Bir zamanlar, denizin ortasında tuhaf bir ada vardı. Bu adanın tam ortasından düz bir çizgi geçiyordu. Çizgi öyle sıradan bir şey değildi; nehir gibi görünüyordu ama su yerine dikenlerle, nöbetçilerle ve tabelalarla doluydu. Halk buna Yeşil Hat diyordu. Ada halkı ikiye bölünmüştü: biri kuzeyde, diğeri güneyde yaşıyor, aynı gökyüzüne bakıyordu ancak bunu idrak etmekte bile zorlanıyorlardı.
Hikaye söz konusu tuhaf adada geçiyor.
Beş yıl kadar önce adanın kuzey tarafına seçim günü gelmişti. Halk sandığa koştu ama sandığın üstüne kara kargalar konmuştu. Kargalar gagalarını oynatarak fısıldıyordu: “Kâğıtları halk atıyor ama rüzgârı biz estiriyoruz.”
Halk sandığa giderken uzak diyarlardan esen rüzgârlar çoğaldı. Gölgeler, oy pusulalarının üstüne düştü. Ve sonuç ortaya çıktığında halk birbirine sordu:
“Acaba yeni Toplum Lideri’ni gerçekten biz mi seçtik, yoksa kargaların kanatları mı onu bu koltuğa taşıdı?”
Sonunda sarayın kapısı açıldı. Yeni Toplum Lideri eline anayasanın kalın Yemin Kitabı’nı aldı. Kitap bahane deyip bir kenara attı: Yeni lider gür bir sesle haykırdı:
“Tarafsız olacağım, laikliği koruyacağım, hukuku üstün tutacağım!”
Kalabalık alkışladı. Ama gölgeler arasında duran bir çocuk annesine fısıldadı:
— “Bu kitabı sadece açılışta okuyorlar. Sonra balkon konuşmaları asıl yasa oluyor, değil mi?”
Aradan kısa bir süre geçti. İnşaatçılar, müteahhitler ve tüccarlar dile geldi:
— “Efendimiz, emirnameler, planlar önümüzü tıkıyor.”
Lider gür bir sesle bağırdı:
— “Madde 102 bana devletin başı olduğumu söyler! O hâlde: Yürüyün da korkmayın! Ne plan ne yasa sizi durduramaz. Ben arkanızdayım!”
Dalkavuklar sevinçle alkışladı…
Ardından bir süre daha geçti. Bu sefer okullarda başörtüsü tartışmaları patladı. Öğrenciler kapıda, öğretmenler sokakta, meydanlar doldu. Lider kameraların karşısına çıktı:
“Laiklik mi? Evet kitapta yazıyor. Ama tarafsızlık mı? Tarafınızı seçtiyseniz zaten tarafsız sayılırsınız!”
Kumarhaneler çoğaldı, ışıkları göğe vurdu. Köylüler fısıldadı: “Kara para nehri büyüyor.” Lider omuz silkti:
“Kitap bana görev dışında iş yapma diyor. Rahat olun, ben hiçbir şey yapmıyorum. Paradan korkmayın o kendi kendine çalışıyor.”
Mahkemeler mülkiyet davalarıyla doldu, defterler açıldı kapandı, yargıçlar belgelerle boğuştu. Aynı gökyüzünde yaşıyorsak, yeryüzünde yaşayabiliriz diyenler ceza davaları ile boğuştu. Kelepçe, herkesin eline altın bilezik misali yakıştırıldı…
Bu arada balkon yine aynı sesi verdi:
— “Bayrak! Egemenlik! İki Devlet! Yaşatacağız! Forever!”…
Dalkavuklar alkışladı…
Kargalar kanat çırptı… Rüzgarı hisseden lider sesini gürleştirdi: “Yürüyün da korkmayın!”
Bir başka gün sarayın avlusunda büyük bir parti şöleni kuruldu. Davullar çaldı, bayraklar sallandı. Balkonun kapısı açıldı ve lider göründü:
— “Endişelenmeyin, ben tarafsızım! Yemin Kitabı’ndandaki Madde 101 de öyle diyor. İşte tarafsızlığımı kanıtlamak için tam da partinizin göbeğine geldim. Çünkü en iyi tarafsızlık, herkesin gözü önünde tek taraflı olmaktır!”
Kalabalık kahkahalarla alkışladı. Parti bayrakları dalgalanırken liderin bir kenara attığı Yemin Kitabı bir kez daha tozlandı.
Ama gün döndü, rüzgâr değişti. Halk yeniden sandığa yürürken kargalar hâlâ tepede dönüyordu, gölgeler yine pusulaların üstüne düşüyordu. Yine de meydanlarda başka bir fısıltı yayıldı:
— “Bu sefer ya kitap raftan iner ya da balkon devrilir.”
Çünkü herkes biliyordu: “Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminin Kıbrıs’ın kuzeyindeki politikaların oluşturulması ve belirlenmesinde etkisi” en iyi ihtimalle, artık bu masalda anlatılan problemlerin tekrarlanmaması olurdu.
Ve masal burada bitti. Balkondaki efendi sessizleşti, tozlu Kitap yeniden açılmayı bekliyor…


















