1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Anlamlı süreç, Erhürman’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle başlayacak”
“Anlamlı süreç, Erhürman’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle başlayacak”

“Anlamlı süreç, Erhürman’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle başlayacak”

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Milletvekili Fikri Toros, New York’taki 5+1 gayrıresmi toplantıda gerçek anlamda bir ilerlemenin, sadece vizyon ve irade sahibi bir değişimle mümkün olacağının yeniden teyit edildiğini söyledi.

A+A-

Ödül AŞIK ÜLKER

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Milletvekili Fikri Toros, New York’taki 5+1 gayrıresmi toplantıda gerçek anlamda bir ilerlemenin, sadece vizyon ve irade sahibi bir değişimle mümkün olacağının yeniden teyit edildiğini söyledi.

Kıbrıs konusunda esas anlamlı sürecin, Ekim ayında Tufan Erhürman’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle ve BM himayelerinde, Kıbrıs Türk toplumu lideri olarak yerini almasıyla başlayacağını kaydeden Toros, “Kıbrıslı Türkler olarak, üzerimize düşen bu sorumluluğu yerine getirdikten sonra, yeni ve barışçıl bir liderle; barış, çözüm ve ortak menfaatler odaklı yeni bir Kıbrıs inşa etme niyetimiz ve irademiz olduğunu ortaya koyacağız ve müzakereleri başlatacağız. Müzakereleri de, sadece müzakere olsun diye değil, muhakkak, kapsamlı siyasi bir anlaşma hedefiyle kurgulayacağız” diye konuştu.

Toros, aynı liderle, beş yıl daha devam etmenin farklı bir sonuç getirmeyeceğini ifade ederek, bölgedeki jeopolitik ilişkilerin yeniden şekillenmekte olduğu süreçte, Kıbrıs sorununun varlığı nedeniyle, Türkiye’nin layık olduğu dominant konuma sahip olamadığına, Kıbrıslı Türklerin de bütün denklemlerin dışında kaldığına vurgu yaptı.

 

“Eş zamanlı siyasi irade olmayan bir yerde, bir sonuç almanız mümkün değildir”

Soru: Gayrıresmi 5+1 formatındaki toplantı New Yorkta yapıldı. Sonucu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Toros: Aynen zirveden önce de ifade ettiğim gibi, Kıbrıslı liderlerin malum siyasi pozisyonları arasındaki polarize durum ve farklılık baki olduğu müddetçe, gerçek anlamda bir eş zamanlı irade olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Eş zamanlı siyasi irade olmayan bir yerde, ne kadar toplantı, ne kadar istişare yaparsanız yapın, bir sonuç almanız mümkün değildir. O yüzden, gerçek anlamda bir ilerleme, bir umut, sadece vizyon ve irade sahibi bir değişimle mümkün olacaktır. Geçen haftaki toplantının sonucu da bu gerçeği yeniden teyit etmiştir.

 

“Dondurulmuş sorun diye bir şey yoktur”

Şimdi biraz daha geriye gidelim; Kıbrıs çözüm müzakereleri 8 yıldır bir çıkmazdadır. Malum nedenlerden dolayı, sorunu çözüme kavuşturmak yerine, dondurmaya karar veren bir iradeyle karşı karşıyayız. Ama bilinmelidir ki, dondurulmuş sorun diye bir şey yoktur. Nitekim, Kıbrıs sorununun çözümlenmemiş olmasının, yani statükonun, bedellerine sadece adadaki iki toplum maruz kalmış değildir. Bu ada, Doğu Akdeniz bölgesinin çekirdeği konumundadır ve Kıbrıs sorunu, gerek deniz yetki alanlarını, gerekse Türkiye-Yunanistan ilişkilerini ve Türkiye, İsrail, Mısır, Libya, Lübnan, Suriye arasındaki jeopolitik ilişkileri doğrudan etkileyen bir sorundur.

Hızla değişen koşullar nedeniyle BM, geçen sene Ocak ayında, yeni bir inisiyatif almıştır. Bu yeni inisiyatifi almadan önce, Genel Sekreter bu kez farklı bir yaklaşım sergileyeceğini çok açıkça ifade etmişti. “Yeniden müzakereler başlayacaksa, bu defa kesin bir takvime bağlı, sonuç odaklı ve aşamalı olacak” diye, farklı bir yönteme dair muhtelif açıklamalar yapmıştı. Bu açıklamalar, daha sonra BM raporlarına da girmişti. Bu süreci teşvik eden, önceleyen ve önemseyen Türkiye ve Yunanistan’ın Dışişleri Bakanları olmuştur. Sayın Fidan ve Sayın Gerapetritis, bu yeni sürecin itici güçleri olmuştur ve bu konumları halen bakidir. Çünkü Türkiye ve Yunanistan arasında, Aralık 2023’te varılan Atina Deklarasyonu’nun murad ettiği bir takım amaçlar vardır; iyi komşuluk ilişkileri, turizm, ekonomi, enerji alanlarında işbirliği gibi... Her iki ülkenin de, çok ciddi ve sarsılmaz iradesiyle, Atina Deklerasyonu çerçevesinde, hem ikili ilişkilerde, hem de Türkiye-AB ilişkilerinde umut veren olumlu gelişmeler oldu. Ancak Kıbrıs sorunu, gerek iki ülke arasında, gerekse Türkiye-AB ilişkilerinin önünde her zaman olduğu gibi bir engel olmaya devam etmektedir.

 

“Ortak çıkarların, ortak meşru beklentilerin ön plana çıkacağı bir sürecin arifesindeyiz”

Keza, bölgedeki büyük aktörler arasındaki dengelerin, güvenlik ve enerji merkezli olarak yeniden şekillenme süreci hasıl olmuştur. Suriye’deki gelişmelere, Kıbrıs Rum liderliğinin çok yoğun bir şekilde Lübnan’la, İsrail’le, Mısır’la olan yeni ilişkilerine, ABD ile imzaladığı yeni güvenlik ve savunma işbirliği anlaşmasına bakın. Bir takım uluslararası lisans sahibi şirketlerin, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs Münhasır Ekonomik Bölge’de başlattıkları sondaj faaliyetlerine bakın. Bölgesel işbirliği ve lojistik anlaşmalara bakın. Great Sea Interconnector, Euro Afrika Interconnector isimli bölgesel elektrik enterkonnekte bağlantı projelerine bakın. Güvenlik ve enerji merkezli bu yeniden şekillenme süreci içerisinde, Kıbrıs sorununun da bir şekilde çözümlenmesi, artık bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bunun için Genel Sekreter, Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanlarının somut desteğiyle süreci başlatmıştır. Genel Sekreter, garantörlerin de katılımıyla ve tüm konuların rahatlıkla konuşulabileceği bir diyalog zemini olsun diye, 5+1 genişletilmiş toplantıları gayrıresmi tutmuştur. Özellikle gayrıresmi tutmasının amacı, tüm taraflar arasında, tüm konuların konuşulabileceği bir diyalog zemini sağlamaktır. Çünkü, Kıbrıs Türk tarafının malum siyasi pozisyonu ve Rum liderin, geçmiş performansına dayalı sorgulanan samimiyeti devam ettiği müddetçe, bir uzlaşıya varılamayacaktır. Bu, çok net bir şekilde, geçen Perşembe akşamı yeniden teyit edildi. Dolayısıyla, tüm taraflar arasında, ortak çıkarların, ortak meşru beklentilerin ön plana çıkacağı bir sürecin arifesinde olduğumuzu değerlendirmekteyim.

4-275.jpg

“Kamuoyu yoklamalarında, %80in üzerinde bir çözüm isteği çıkmaktadır”

Soru: Adanın kuzeyindeki seçimden sonra yeniden 5+1 formatında bir görüşme olması planlanıyor. Bu ne anlama geliyor?

Toros: Günlük yaşamı kolaylaştıracak birtakım Güven Artırıcı Önlemlerle adanın kuzeyindeki seçimler sonrasına kadar süreci canlı tutma iradesi var. Perşembe akşam çıkan yegane olumlu sonuç da buydu. Tekrar bir görüşme tarihi belirleme, süreci canlı tutma, diyalog yönünde eş zamanlı irade ortaya koyma... Genel Sekreter de bundan tatmin olduğunu söylüyor. Ama Kıbrıs meselesinin özünün tartışılacağı bir kurgu, siyasi pozisyonlar arasındaki fark devam ettiği sürece, mümkün değildir. Bu yüzdendir ki, özelde Kıbrıs Türk halkı, genelde tüm Kıbrıslılar, statükonun kabul edilebilir ve sürdürülebilir olmadığı görüşündedir. Adanın kuzeyinde, sık sık yapılan kamuoyu yoklamalarında, siyasi görüşlerinden bağımsız olarak, %80’in üzerinde bir çözüm isteği çıkmaktadır.

 

“Müzakereleri, muhakkak, kapsamlı siyasi bir anlaşma hedefiyle kurgulayacağız”

Siyasette, irade halktadır. İradeyi halk belirler, seçilmiş siyasiler de halkın iradesini temsil etmek mecburiyetindedir. Sayın Tatar, bunu yapmadı. Sayın Tatar, halk iradesine rağmen, Kıbrıslı Türklerin menfaatleri hilafına, bir siyasi pozisyon belirledi ve bizi bu statükonun getirdiği belirsizliğe, yalnızlığa ve itibarsızlığa hapsetti. Halkın, 19 Ekim’de gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı seçiminde iradesini yenileyeceğine dair inancım tamdır. Kıbrıslı Türkler olarak, üzerimize düşen bu sorumluluğu yerine getirdikten sonra, yeni ve barışçıl bir liderle, barış, çözüm ve ortak menfaatler odaklı yeni bir Kıbrıs inşa etme niyetimiz ve irademiz olduğunu ortaya koyacağız ve müzakereleri başlatacağız. Müzakereleri de, sadece müzakere olsun diye değil, muhakkak, kapsamlı siyasi bir anlaşma hedefiyle kurgulayacağız.

 

“İki liderin, siyasi prim elde etme niyeti vardır”

Soru: Cenevrede kararlaştırılan 6 başlıkta ortaya konan işbirliğini, çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Toros: Konu işbirliği değildir. Konu, kapsamlı çözüm hedefiyle masaya oturmak ve kapsamlı çözümü teşvik edecek, kaldıraç niteliğinde etkisi olacak güven artırıcı önlemlerdir. Eğer, sizin kapsamlı çözüme dair iradeniz yoksa, niyetiniz yoksa, o zaman ona dair bir kaldıracı da kabul etmekte ve yürürlüğe koymakta isteksiz olursunuz. Karşımızda olan tabloyu objektif olarak değerlendirdiğimde, bu sonuca varıyorum.

İki liderin, şu anda mevcut koşulları, inatlaşmayı devam ettirme ve bunun üzerinden siyasi prim elde etme niyeti vardır. Rum lider, tamamen siyasi olan ve kendisinin gerek 2004’te, gerekse 2017’de reddettiği kapsamlı çözüm müzakerelerinin bir başlığı olan mülkiyet konusunda, tek taraflı bireysel hukuki yönlere başvuruyor. Bu, “Mevcut koşullarda, hukuk enstrümanını, Ada’nın tek tanınmış devlet statümü kullanarak, Kıbrıslı Türkleri daha da taciz edeceğim, baskılayacağım ki, gelsinler önümde diz çöksünler” yaklaşımıdır.

 

“Kapsamlı çözüme hizmet edecek herhangi bir adım, her iki tarafta da yoktur”

Kapsamlı çözüme hizmet edecek herhangi bir adım, her iki tarafta da yoktur. Çünkü, kapsamlı çözüme dair bir irade yoktur. Çok net. Herkesin bunu görmesi lazım. Hem Kıbrıslı Türkler, hem de Kıbrıslı Rumlar olarak, ortak yurdumuza dair sorumluluğumuzu idrak edip, eş zamanlı ve ortak irade sergileyebilecek liderler seçmek mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde, bu yaşanan sonuçlara katlanmak zorundayız. Rumlar, çok daha avantajlı durumdadırlar. Ama Rumlar da potansiyellerinin gerisindedirler. Hem ekonomik, hem siyaseten, hem de AB ilişkileri noktasında, Kıbrıs sorunu, hep karşılarında bir engeldir.

 

“Türkiye, Kıbrıs sorununun varlığı nedeniyle, layık olduğu dominant konuma sahip olamıyor”

Türkiye de sürekli olarak, birtakım ortak menfaatler içeren işbirliği anlaşmalarından dışlanmaktadır. AB-Orta Asya devletleri arasındaki 12 milyar Euroluk anlaşma, Hindistan-Ortadoğu-Avrupa ekonomik koridor anlaşması gibi... ABD’nin, özellikle son bir yıl içerisinde, bölgedeki gerginlik tırmanmaya başladığı günden bu yana, Güney Kıbrıs’la yaptığı savunma ve askeri işbirliği anlaşmalarında, silah ambargosunu kaldırmasından Kıbrıs’a bir takım askeri yatırımlar yapmaya kadar, bir NATO müttefiki olan Türkiye ile karşı karşıya kalan bir anlaşma imzalaması gibi... Saymakla bitmeyen birçok tehlike karşımızda durmaktadır. Bu da, zaten süregelen istikrarsızlığı daha da körüklemektedir ve istikrarsızlık bölgeye de yayılmaktadır. Bölgedeki jeopolitik ilişkilerin yeniden şekillenmekte olduğu süreçte, Türkiye, Kıbrıs sorununun varlığı nedeniyle, layık olduğu dominant konuma sahip olamıyor, Kıbrıslı Türkler de bütün denklemlerin dışında kalıyor.

 

“Sayın Ersin Tatar’ın yarattığı boşluğu, doğa bir şekilde dolduracaktır”

Soru: Rum tarafının Türkiyeyi muhatap alma çabası, zaten Türkiye karar veriyor” tutumu, Kıbrıslı Türklerin,Kıbrıs sorununun çözümü bağlamında da, söz sahibi olamama endişesine neden oluyor. Süreç nereye gidiyor?

Toros: Sayın Ersin Tatar’ın yarattığı boşluğu, doğa bir şekilde dolduracaktır. Sayın Tatar, göreve geldiği günden bugüne kadar, hiçbir kanalda sağlıklı bir diyalog kuramamıştır. Ne resmi, ne gayrıresmi, ne doğrudan, ne de BM himayesinde hiçbir konuda sağlıklı bir diyalog kuramamıştır ve egemen eşitliğimiz tescil edilmeden kurmayı da doğru bulmadığını ifade etmektedir. Diyalogsuzluğu savunuyor, bunun doğru olduğunu iddia ediyor. Bu da çok büyük bir boşluk yaratmıştır.

1-530.jpg

“Kıbrıs sorunu durağan değildir”

Kıbrıs sorunu durağan değildir, hiçbir siyasi sorunun durağan olmadığı gibi... Hayat devam ediyor. Türkiye’nin, AB ile karşılıklı olarak ilişkilerini iyileştirme iradesi ortadadır. AB, Ukrayna tartışmaları çerçevesinde, kısa adı SAFE olan, yeni bir güvenlik mekanizması kurma çalışmaları içerisindedir. AB, “Bu güvenlik mekanizması Türkiye’siz olmaz” diyor. AB’de kararlar oy birliğiyle alınıyor. AB Konseyi’nde Yunanistan ve Kıbrıs da var. Türkiye’nin de, AB’ye katılım müzakere sürecini yeniden başlatma yönünde güçlü bir iradesi var. Bu iradenin temel itici güçlerinden birincisi, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, ikincisi vize serbestisi, üçüncüsü de Türkiye’nin düzensiz göçmenlere dair üstlendiği devasa role dair mali yardım programıdır. Bu rol sayesinde düzensiz göç, AB üyesi ülkeleri asgari oranda etkiliyor. AB’nin, Türkiye’nin üstlendiği bu sorumluluğa bir mali desteği vardır. Bu mali destek sözleşmesinin uzatılması da itici güçlerdendir.

Sayın Hristodulides, Sayın Fidan’a, “Türkiye-AB ilişkilerini önemsiyorum. Kıbrıs Cumhuriyeti olarak, buna destek veririm, veriyorum, vereceğim de... Ama eş zamanlı olarak, Türkiye de Kıbrıs sorununa dair yükümlülüklerini yerine getirsin” dedi. Türkiye-AB ilişkilerinde Kıbrıs konu olmasın diye nasıl iddia edebiliriz? Bu, mümkün değildir. Bu, gerçekleri inkar etmek demektir.

 

“Rum lider ile, TC Cumhurbaşkanı da, Dışişleri Bakanı da görüşmektedirler ve görüşecekler de”

Doğu Akdeniz’deki jeopolitik ilişkilere baktığımızda, İsrail ile Türkiye arasında oldukça sorgulanabilir, gergin bir ilişki vardır. İsrail’in, Gazze’de yaptıklarına, Suriye’de yapmaya devam ettiklerine karşı, Türkiye’nin çok ciddi bir tepkisi vardır. Netanyahu yönetiminin yürüttüğü bu soykırıma karşı, Türkiye’nin çok önemli bir hassasiyeti vardır. Diğer yandan, Rum lider İsrail ile ilişkilerini pekiştirmeye çalışıyor, Güney Kıbrıs’ı, adeta İsrail’in bir uydusu haline getiriyor. Peki bu, Türkiye ile olan ilişkileri ve Kıbrıs sorununu daha da germiyor mu? Geriyor. Böyle bir ortamda, barışa daha fazla yatırım yapılması gerekmiyor mu? Sayın Tatar, bunların tümünü göz ardı ediyor. O yüzden Rum lider ile, TC Cumhurbaşkanı da, Dışişleri Bakanı da muhtelif ortamlarda görüşmektedirler ve görüşecekler de... Elbette, kendi ülke menfaatleri öncelikli olacaktır. Ersin Bey’in yarattığı boşluk, Kıbrıs Türk halkının iradesini temsil etmemenin yarattığı yalnızlık ve ıssızlık, bize çok büyük zarar vermiştir, bizi denklem dışı bırakmış ve Kıbrıslı Türkleri özne olmaktan uzaklaştırmıştır. Kıbrıslı Türkler, buna layık değildir. Kıbrıslı Türkler’in iradesi ortadadır. 2004’te ortaya koydukları irade bakidir, hatta %65 oranı daha da yükselmiştir. Siyasi görüşlerinden bağımsız olarak, bu ihtiyaç ve irade bakidir.

Gayrıresmi diyalog sürecinin canlı tutulması, devam ettirilmesi ve kapsamlı çözüm müzakerelerinin, sonuç odaklı olarak yeniden başlaması BM’nin önceliğidir. Eylül ayında, BM Genel Kurul çalışmaları için New York’ta olacak olan iki lider, genel sekreterle bir üçlü görüşme yapacak. Bu süreç içerisinde, kişisel temsilci Sayın Holguin, adada ve diğer taraflar nezdinde çalışmalarına devam edecek. Ama esas anlamlı süreç, Ekim ayında Sayın Tufan Erhürman’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle ve BM himayelerinde, Kıbrıs Türk toplumu lideri olarak yerini almasıyla başlayacaktır. Halk, 19 Ekim seçimlerinde, bir vatandaşlık sorumluluğu gereği oyunu kullanırken, iradesini değişim yönünde sandığa yansıtacaktır.

 

“Aynı liderle, beş yıl daha devam etmek, bize farklı bir sonuç getirmeyecektir”

Soru: Rum lider samimi mi sizce?

Toros: Umarım samimidir, ama eğer samimi değilse, bu durum, BM nezdinde dünyaya anlatılacaktır. Kıbrıslı Türkler üzerindeki haksız izolasyonların, mümkün olan azami nispette rahatlatılması için yoğun diplomatik girişimler yapılacaktır. Rum liderin de, Kıbrıslı Türkleri ve Türkiye’yi sorumlu tutan argümanları artık itibarsızlaşacak ve uluslararası aktörler, Rum liderin üzerine odaklanacaktır. Bunları konuşmak için biraz erken, spekülasyon yapmak asla istemiyorum. Ama tünelde görünen, bizi bekleyen süreç, böyle bir süreç olacaktır. Yaşayarak göreceğiz.

Aynı liderle, Ersin Tatar’la, beş yıl daha devam etmek, bize farklı bir sonuç getirmeyecektir. İçinde bulunduğumuz bu çıkmaz, daha da derinleşecek ve Kıbrıslı Türkler, daha büyük risklerle karşı karşıya kalacaklardır. Bunu bir öngörü olarak söylemiyorum, bir durum tespiti olarak söylüyorum, bugün yaşananı anlatıyorum.

 

Schengen...

Soru: Kıbrıs’ın Schengen bölgesine dahil olmasıyla ilgili görüşmeler devam ediyor. Bu konu, adadaki durumu nasıl etkileyebilir?

Toros: Schengen üyeliği, söz konusu ülkenin sınır kontrolü ve düzensiz göç, siyasi sığınmayı önleme yönetimini murad eden bir üyeliktir. Schengen’in esas amaçları bunlardır. Son yıllarda, savaşlar nedeniyle, düzensiz göç ve siyasi sığınma, daha büyük bir sorun haline geldiği için, bu süreçler hızlandırılmıştır. Kıbrıs Cumhuriyeti, 2019 yılında Schengen’e başvurdu ve Schengen koşulları gereği üyelik müzakeresi başladı. Teknik değerlendirme sürecinde, Kıbrıs’taki mevcut bölünmüşlüğün, siyasi sorunun yarattığı sıradışı koşullar, Schengen koşullarına uygun olmadığı için, yani en önemlisi, toprak bütünlüğüne dair sorun olduğu için, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yani başvuruyu yapan üye devletin adanın kuzeyinde, adanın üçte biri üzerinde, herhangi bir etkisi olmaması, siyasi sorun ihtiva etmesi nedeniyle, teknik değerlendirme aşaması tamamlanamadı. Eğer bu irade kesinse, ki zannederim kesindir, çünkü Avrupa Komisyonu’nun da güçlü bir desteği vardır, o zaman, teknik değerlendirme hızlandırılacaktır. Kıbrıs Cumhuriyeti, 1 Ocak 2026’da devralacağı Avrupa Konseyi Dönem Başkanlığı süresinde de üyelik müzakerelerini hızlandıracaktır.

 

“Yeşil Hattın kalıcı sınır, ABnin dış sınırı haline dönüşmesi olasılığı önlenmelidir”

Birincisi ve en önemlisi, Yeşil Hat’tın kalıcı bir sınır haline dönüşmesi olasılığı, aynı zamanda AB’nin bir dış sınırı haline dönüşmesi olasılığı, kesin olarak önlenmelidir. Bu olasılıklar, müzakere veya teknik değerlendirme aşamasında önlenmelidir. Çünkü, eğer Yeşil Hat, sert bir sınıra dönüşürse, o zaman adadaki dolaşım da bundan olumsuz etkilenecektir ve haliyle Schengen’in esas amacı olan, sınır kontrolü yönetmeliği uygulanamayacak, zedelenecektir. Umuyorum ki, bunlar dikkate alınacaktır. Bu konu değerlendirme aşamasına geldiğinde, Avrupa Komisyonu tarafından Yeşil Hat Tüzüğü koşullarının oluşacak olan Schengen koşullarına adapte edilmesi gerekecek. Çünkü iki taraf arasındaki dolaşımı düzenleyen hukuki zemin Yeşil Hat Tüzüğü’dür. Yeşil Hat Tüzüğü’nün, bu yeni koşullara adapte olması gerekecek. O aşamada, Kıbrıs Türk liderliği de, muhakkak bu müzakerelere dahil edilmelidir.

 

“Kıbrıs Türk liderliğinin, Schengen müzakerelerine dahil edilmesi şarttır”

CTP olarak biz, yürütmekte olduğumuz diplomatik temaslarda, özellikle Avrupa Komisyonu’yla yürüttüğümüz temaslarda, bunu ön plana çıkarıyoruz. Kıbrıs Türk liderliğinin de Schengen müzakerelerine dahil edilmesi şarttır. Sadece Yeşil Hat Tüzüğü değil, Kıbrıslı Türkler’in çok daha geniş beklentileri, hakları ve menfaatleri vardır. Adadaki dolaşımın, düzensiz göçe ve siyasi sığınma taleplerine karşı ortak mücadelenin, AB vatandaşlarının Kıbrıs içerisindeki serbest dolaşımının olumsuz etkilenmemesi için ve Yeşil Hat’tın kalıcı bir sınıra dönüşmemesi için, her iki toplum liderliğinin de Schengen müzakerelerinde yer alması şarttır. Bizim ortaya koyduğumuz bu yaklaşım, Avrupa Komisyonu’nun da yaklaşımıdır. Bunu, AB’nin yeni atadığı Kıbrıs Özel Temsilcisi Sayın Johannes Hahn’a aktardığımızda aynı yaklaşımı gördük. Brüksel’de DG HOME, Kıbrıs Çözüm Destek Ofisi’nden aldığımız yanıt da benzerdir. O aşamaya gelindiğinde, tabii ki bunun takipçisi olacağız ve Kıbrıs Türk tarafının, saydığım sebeplerle, muhakkak bu müzakerelere müdahil edilmesini sağlayacağız.

Eğer Tatar bu görevde kalırsa, ayrılıkçı siyasetiyle, yani iki ayrı devlet siyasetiyle, kendisini bu süreçten de tamamen dışlamış olacaktır. O zaman da, yürürlükte olan Yeşil Hat Tüzüğü, Schengen üyeliği koşullarına adapte edilemeyecek ve dolayısıyla dolaşım olumsuz etkilenecek, sekteye uğrayacaktır. Schengen’e üyelik müzakerelerinde, Kıbrıs Türk liderliği muhakkak yer almalıdır.

(Fotoğraflar: Hüseyin ÖZBARIŞCI)

Bu haber toplam 1583 defa okunmuştur