1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Sanatının Doruğunda bir Sanatçımız… ÜMİT İNATÇI… VE: AN-ARCHE…
Sanatının Doruğunda bir Sanatçımız…  ÜMİT İNATÇI… VE:  AN-ARCHE…

Sanatının Doruğunda bir Sanatçımız… ÜMİT İNATÇI… VE: AN-ARCHE…

Sanatının Doruğunda bir Sanatçımız… ÜMİT İNATÇI… VE: AN-ARCHE…

A+A-

 

Neriman CAHİT

Günler hızla akıp gidiyor…
Akıp giden, yok olan zaman değil aslında, yaşamın kendisi… Çıktığımız yolculuklar – gerek kişi gerekse toplum olarak – hep inişli çıkışlı ve sarsıntılı… Ve, çoğu kez: “Ne oluyoruz?” demeye kalmadan, altüst oluyor hayatlarımız…
Geriye kalansa: Bir ‘tiyatro sahnesi’ gibi oynadığımız oyunlardan geriye kalan… Sahne kapandığında ise: “Nasıldık… Ne yaptık?” sorusunun yanıtı…
Bu yanıtsa: Herkesin kendi seçim ve yaşam tarzına bağlı…

ÜMİT İNATÇI… AN  ARCHE…

Bu bağlamda sözü değerli sanatçımız: Ümit İnatçı ve Onun son sergisi: AN-ARCHE” konusuna bağlamak istiyorum…

… Sevgili Ümit, adını: “AN – ARCHE” diye tanımladığın son sergin, hayli ilgi uyandırdı yine öncelikle:
“Ben”den-Evren’e uzayan yol: Kendi bedenimdir… O kadar çok ve o kadar hiç…” başlığının açılımını sormak istiyorum…

- ‘‘Mitolojik kozmogoni ve teogoninin yaratıcılarından olan Eski Yunan şairi Hesiodos’a göre dünyanın yaratılış orijininde kaos var. Kaos aynı zamanda kozmik armoninin kendisidir de. Hermes’ten Orfeus’a bu anlayışın bir yaradılış ve inanç efsanesine bürünmesi doğayı esrarengiz bir dünyaya dönüştürür. Böyle bir dünyada ritüel ve tılsımın tinsel eğilimleri beslemiş olması insanın kendi doğasından kaynaklanır. İnsan evladı, kendinde doğa ve kendi öznelliği arasında yaşadıklarına anlam vermeye çalışan bir varlıktır. Sanat işte bu anlamlandırma ve anlamı yüceltme sürecinin görünür kılınmasını sağlayan doğal bir eylem biçimidir.

HATIRLAMAK VE HATIRLANMAK…

… Bu iki olgu bir bakıma: ‘İz bırakmayı zorunlu kılan bir davranışın sonucudur…’ diyorsun… Biraz daha açar mısın?..

- Hatırlamak ve hatırlanmak istemek iz bırakmayı zorunlu kılan bir davranışın sonucudur. İz, bir çizgiden başlayarak doğayı taklit eden biçime gelene kadar her zaman için bir yücelme duygusunun tezahürü olarak bedene büründü. Sonra ses ve tını. Rüzgarın ıslık sesinden senfonilere kadar, bir Şaman yakarmasından ilahilere kadar tapınmanın, adanmanın ve özgürleşmenin karmaşık duyguları üzerinden yükselen müzik... Müzik de tıpkı resim gibi insanın doğayla uyumu arasındaki gizemli ilişkisinden beslenmeye devam etti. Tek tanrılı yaradılış efsanesine gönderme yaparak ‘‘Başlangıçta söz vardı. Sessizlik ondan sonra ortaya çıktı.’’ diye bir vurgulama yapıyor Jean Baudrillard: ‘‘Neden Her Şey Hala Yok Olup Gitmedi?’’ adlı kitabında (2007); bu da onun yanılgısı. Çünkü, aslında sözdür sessizliğin bozulmasına neden olan. Başlangıçta sessizlik vardı sonra söz ortaya çıktı. ‘‘Artık ortada ‘son’ denilebilecek bir şey kalmadı’’ diye ekliyor yine aynı düşünür. Halbuki ilk de son da aynı döngünün ivme jeneratörleridir ve bir ayna yansıması gibi birbirlerinin içinde çoğalırlar. İlk ve son’u doğum ve ölüm gibi bir ikilik olarak algıladığı zaman, yaşamın ne anlama geldiğini sorgulamaya başlayan insan Tanrıları tasarlamaya başlar. Sanatın başlangıcını (arche’sini) da burada aramak lazım.

AN – ARCHE…

… Bu, “Arche’yi, bizim de anlayabileceğimiz bir tarzda anlatmanı rica etsem…    

- Beni ilgilendiren de işte bu ‘arche’dir; sanatın ilk bakir hali; hatta sanat olmadan önceki hali. Benim bir sanatçı olarak zaman ve mekan içindeki konumum ise –an-arche– ilk ve orijinal olmayan bir durumdan kaynaklanıyor. Soyut sembollerle bezenmiş iki boyutlu bir düzlemde: Klee’nin, resimde müziği aradığı gibi, ben de müziği ve armoniyi arıyorum. Resim ve enstalasyonlardaki ritüellik de, ‘Orfik Tinsellikle’ bağdaştırılabilir. Doğayla uyum arayışı ne kadar antik bir arayışsa, benim eserlerim de o kadar eski ve anakroniktir; çünkü, şimdiki zamanın sınırları içinde düşünmenin, sanatla çelişen bir zihinsellik durumu yarattığına inanıyorum.

ORFİZM…

… Ya ‘Orfizm… Ve, Orfik Sanat…’ 

- Orfizm: Kübik resim sanatçılarının renk armonisine dayalı kompozisyonlarını tanımlamak için kullanılan bir terimdi. Tam anlamıyla ‘Orfik Sanatın’ karşılığını bulacak resimler ürettiğime inanıyorum. Soyut sembollerle bezenmiş, doğadan soyutlamalarla, müzikalite ve yazı düzeninde kurgulanmış motifler arasında inşa edilen ritüel resimlerimde, metaforik olarak Hermes ve Orfeus düalizminin yansımasını görebiliriz. Boya resimlerim ya da nesne resimlerim her zaman: Tılsım ve büyüyü çağrıştıran ‘ezoterik’ bir kurguyu içerirler. Enstalasyon Çalışmalarımda da yine aynı yönelimlerin makasında ilerlediğimi görebilirsiniz. Çektiğim fotoğraflar da aynı doğrultuda kurgulanmış nesnelerin resme aktarılma hallerini içeriyorlar. Aslında, onlara ‘çektiğim’ değil ‘yaptığım’ fotoğraflar desem daha doğru olur. Dijital enstrümanlarla müdahale ettiğim fotoğraflarda nesneler ve mekân kendi gerçekliklerini terk edip metafiziksel bir boyuta taşınıyorlar...  

BİR ŞAMAN GİBİ…

… Güncelliğin içine sıkışmış bir sanat yapmayı denemedin hiç sanıyorum…

- Evet, güncelliğin içine sıkışmış bir ‘metropoliten entelektüeli’ gibi değil, doğanın kozmik bütünlüğüne dönmeye çalışan bir Şaman gibi sanat yapıyorum. İlkellik ve geometri, sezgi ve bilinç, özne ve nesne, gizem ve açıklık, parça ve bütün, şüphe ve mutlak... İkiliklerle çatışarak, bir ‘Homo Ludens’ gibi kendimi de oyunun bir parçası kılarak, tüm yüceliklerin bir rol kapma oyunundan ibaret olduğunu kanıtlamaya çalışıyorum. Her ritüel, bir gerçeklikten kaçış ve hiçliğe direnme biçimiyse: Sanat da, bundan farklı bir mevcudiyet durumu ortaya koymuyor. ‘‘Gerçek olan hiçliğin kendisi mi?’’ diye soru sormamızı engelleyen gündelik yaşamın tüm etkilerinden arınmanın bir yolunu bulmak lazım diye düşünüyorum. Kendimi: “Anarşist ve Ateist” olarak tanımlamam bile eksik kalıyor; ya da fazla geliyor. Benim yolculuğum ‘‘hiç’’e doğruysa, bu tanımlamalar da kendi değerlerini yitirebilirler.
… Kendi resminin tanımını… Yani, kendi sanatının: Psiko Dinamiği’ yanında… Sosyal Etkisi, Entelektüel ve Tinsel Salınımları, Ontolojik kaygı ve erdemli olma durumları da bir sanatçı için önemlidir… Ancak: “Daha da önemlisi: Bir sanatçının, kendi varoluşunu, bir başka aklın: “Yücelik Denemelerine” araç kılmamasıdır…
Katılıyor musun?.. 
- Şamanizm’den – Mısırlıların, Hermetik Ritüel Sanatlarına, Antik Yunan Mitolojisi’ndeki Kozmogoniye ve Kültürel Antropoloji - Etnografya düzeyinde, günümüze kadar varan betimleme biçimleri eserlerimin kültürel gen yapısında gizlidirler. Bir Antik Seramikten ikonaya, bir tapınak resminden kilim motiflerine, bir Şamanın Tılsımlı Nesnesinden -  Simyacının şematik resimlerine, Bengü taşlarından - el yazmalarına, bir Uzakdoğu resminden Minyatüre...         
• Resim ve yazının bir bütün olarak algılandığı her ne varsa zihnimi meşgul ediyor. Sanatsal üretimimi, devingen kılan bu esin ve bilgi kaynakları zihnimi hep diri tutuyor. Elbette ki sanatın psiko-dinamiği, sosyal etkisi, entelektüel ve tinsel salınmaları, ontolojik kaygı ve erdemli olma durumları da bir sanatçı için önemlidir; ancak daha da önemlisi, bir sanatçının, kendi mevcudiyetini bir başka aklın yücelik denemelerine araç kılmamasıdır.

YA SANATÇININ ÖZGÜRLÜĞÜ…

          … Ya, Sanatçının özgürlüğü…

- Romantizmin, sanatçıya kazandırdığı özgürlük elden yitmişe benziyor. ‘Kurumlar, statüler, onama yetkesi derken, sanatçının ‘Ontolojik Konumu’, Sosyoekonomik bir silsilenin içine kayıyor. Sanat piyasasının ‘‘Güncel Sanat’’ adı altında, totalize etmeye çalıştığı entelektüel üretim biçimlerine direnen bir sanatçı olarak… İçinde yaşadığım zamanın değil, insanı hafızasına kaydeden: Bütünsel zamanın bir parçası olma çabasındayım… ‘‘Omnia ab uno omnia ad unum’’ bütünden teke, tekten bütüne... Mikrokozmos ve Makrokozmos Döngüsü...
İşte bu döngü içinde varlığımı sınıyorum; hem varım hem yokum.  Bütün ‘‘Ben’’ler Tanrıya çıkar, bütün Tanrılar da ‘‘Ben’’e.
Benim yolumsa Evrene çıkar…
Orası ki hem kendimi bulduğum hem de kaybolduğum yerdir…

Bu haber toplam 1682 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 208. Sayısı

Adres Kıbrıs 208. Sayısı