1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Neoliberal yalanlar ve gerçekler (2)
Neoliberal yalanlar ve gerçekler (2)

Neoliberal yalanlar ve gerçekler (2)

Feminist Atölye: Yalan: Özelleştirme sosyal refahın artmasını sağlar.

A+A-

Feminist Atölye (FEMA)

info@feministatolye.org

 

 

Neoliberal yalanlar ve gerçekler (2)

 

 

 

Yalan: Özelleştirme sosyal refahın artmasını sağlar.

 

Gerçek: Bugün ileri kapitalist toplumlar olarak adlandırabileceğimiz ve belki de özelleştirme vb. liberal politikaları kitabına en uygun şekilde gerçekleştiren Batı Avrupa ülkelerinde bile yoksulluk sınırı altında yaşayan insanların sayısı çok fazladır. OECD’nin 1999 yılında yayınladığı rapora göre Birleşik Krallıkta toplam nüfusun %11’i, İtalya’da ise toplam nüfusun %13’ü ağır yoksulluk sınırı olarak tarif edilen sınırın altında yaşamaktadır. 2008 yılında yayınlanan bir başka rapora göre ise, Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan 75 milyon insan yoksulluk riski ile yaşamaktadır. Ve yine sanıldığının aksine bu insanlar sadece Doğu Avrupa ülkelerinde değil, Fransa, Almanya, İspanya, İtalya ve İngiltere gibi ülkelerde yaşamaktadırlar. Yani özelleştirmeyi ve liberal politikaları kitabına göre yapan ülkelerde bile, özel sektör sosyal refahı artırmak yönünde değil, kendi için kârlı olan alanda kârını devam ettirebilmek üzere faaliyet gösterir.

 

Yalan: Özelleştirme politikaları günümüz dünyasının bir gereğidir. Özelleştirme politikaları çağdaşlaşmaya ve demokratikleşmeye katkı sağlar.

 

Gerçek: Bir ülkenin çağdaşlık/gelişmişlik kriteri ne kadar çok uluslararası şirketin ve bankanın şubesine sahip olduğu ile değil, o ülkede yaşayan insanların yaşadığı refah düzeni, alabildiği sosyal hizmetler, sahip olduğu haklar ve özgürlükler ile ölçülür. Genelde neoliberal politikalar, özelde ise özelleştirme politikaları, sermaye birikimini mümkün olduğunca formel emekten otonomlaştırıp, ücretsiz ya da geçimlik üretimle hayatını idame ettiren emeğin büyümesini sağlamakla kalmaz, reel ücretlerin gerilemesine, sosyal güvenlik haklarında erozyona ve en önemlisi, hak gasplarının yoğun olduğu enformel sektörün genişlemesine yardımcı olur. Enformel sektördeki büyüme kadın, çocuk ve göçmen grupların maruz kaldıkları sömürünün artması ile kalmaz, ırkçılık, şiddet ve yoksulluk gibi sorunların artmasına mahal verir. Kısacası, neoliberalizm ve özelleştirme politikaları demokratik değil, tam aksine anti-demokratik uygulamalar üretir

 

Yalan: Özelleştirme hizmet kalitesini artırır.

Gerçek: Özelleştirmenin hizmet kalitesini arttırdığına dair ileri sürülen argümanlar tamamen bu politikaları meşrulaştırmak için ortaya atılan iddialardır. İnsanların en temel hakları olan sağlıklı yaşam hakkı, eğitim, beslenme, ulaşım hakları gibi haklar özelleştirmeler sonucunda tamamen özel sektörün inisiyatifine bırakıldığından, bu hizmetlere ulaşabilen kesimlerin oranı giderek düşmektedir. Ücretsiz olması gereken eğitim, ulaşım, sağlık hizmetleri gibi haklar karını maksimize etmekten başka bir amaç gütmeyen özel sektöre bırakıldığında, ücretli hale gelmekte ve bu hizmetleri satın alamayan insanlar en temel haklarından mahrum yaşamak zorunda kalmaktadırlar. Örneğin UNICEF’in 2008 raporuna baktığınızda, özelleştirme ve benzeri enstrümanlarla devleti küçültme yönüne gitmiş ekonomilerin birçoğunda, devletin sağladığı sağlık ve eğitim hizmetlerinde ciddi bir düşüş olduğu görülür. Bu rapora göre, bugün dünyada yetersiz beslenme, yetersiz temizlik, sağlık hizmetlerinden yoksunluk vb. nedenlerle her 3,6 saniyede 1 çocuk ölmektedir. Bu rakam her 1 dakikada 17 çocuğun, her gün 24.000 çocuğun, her yıl ise 9 milyon çocuğun öldüğü anlamına geliyor. Her yıl doğan 4 milyon çocuk ya doğduğu anda ya da ilk 1 ay içinde ölüyor. Bu korkunç rakamlar sadece çocuk ölümleri ile sınırlı değil. Bugün 5 yaşının altında 148 milyon çocuk düzenli beslenemedikleri için olması gereken kilonun altında ve 15 yaşının altında 2 milyon çocuk HIV virüsü taşıyor. Özelleştirme ve benzeri araçlarla finansal liberalizasyon sağlamaya girişen dezavantajlı ekonomiler, özelleştirmeden kaynaklı büyük bir işsizlik problemi ile karşı karşıya kalıyor. Sorun işsizlikle kalsa iyi. İşsiz kalan aileler ve bireyler, yoksullukla baş edemedikleri için cinayet, soygun gibi şiddet olaylarına başvuruyorlar. BM raporları bu ülkelerde, uyuşturucu bağımlılığı, alkolizm ve intihar vakalarında ciddi bir yükseliş olduğunu gösteriyor. Ve sanıldığının aksine, bu rakamlar sadece Afrika ve Latin Amerika ülkelerini göstermiyor. UNICEF’in 2000 yılında yayınladığı A Decade of Transition adlı 192 sayfalık rapora baktığınızda, 1990 sonrasında “gelişmiş dünyaya” uyum sağlamak için büyük hacimli özelleştirmelere giden Doğu Avrupa ülkelerinde, 18 milyon çocuğun 2.15 doların altında yaşadığını görüyorsunuz. Ukrayna’da her 7 çocuktan 1’i, Moldova’da ise her 4 çocuktan 1’i yetersiz beslenmeden dolayı ya hastalanıyor ya da ölüyor. Bu rakamlara işsizlik ve yoksulluktan dolayı seks kölesi yapılarak dünyanın her yerine satılan Doğu Avrupalı kadınları eklendiğ zaman resmin korkunçluğu daha da artar.  Doğu Avrupa ve Orta Asya ülkeleri ile ilgili yapılan istatistikler gösteriyor ki, 1987’de yoksulluk sınırı altında yaşayanların sayısı 1,1 milyon iken, bu rakam 1998’de 17,6 milyona, 2007’de ise 29,3 milyona çıkmıştır.

 

Yalan: Özelleştirmeler Kıbrıs’taki statükonun değişmesi için şarttır.

 

Gerçek: Bugün özelleştirme adı altında uygulamaya koyulan politikalar AK parti hükümetinin dayatmaları olup, statükoyu değiştirmek için değil, Kıbrıs’ı daha çok “Türkleştirmek” için öne sürülen ve Kıbrıs-Türkiye arasında on yıllardır var olan tahakküm ilişkisini (statükoyu) daha da kemikleştiren politikalardır. Bu politikalar statükoyu değiştirmek için değil, Kıbrıslı Türklerin elinde bulunan tüm kurumları yeşil sermayeye devretmek için formüle edilmiş, Kıbrıs adasını Anadolu’nun bir vilayeti gibi algılayan entegrasyoncu bakış açısının nihai noktasına varmış halidir. Statükoyu değiştirmek isteyenler, ülkeyi haraç mezat satanlar değil, Kıbrıs’ta federasyon için mücadele eden, Rum düşmanlığı yapanlara karşı çıkan, Ankara politikalarını cesurca eleştiren ve Kıbrıslı Türkleri pervasızca aşağılayanlara dur demeye çalışanlarıdır.

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1212 defa okunmuştur