1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. İnsanın İlahi Uzanımları: Transpersonal Psikoloji ve Nefes Terapisi
İnsanın İlahi Uzanımları: Transpersonal Psikoloji ve Nefes Terapisi

İnsanın İlahi Uzanımları: Transpersonal Psikoloji ve Nefes Terapisi

Başkalarını suçladığımızda kendi suçsuzluğumuzu kanıtlayacağımızı mı zannediyorsunuz?

A+A-

Bilge Azgın
Bilgeazgın12@gmail.com

 

“SANA KONUŞTUĞUM YILLAR, bu deruni hayalleri izlediğim yıllar, hayatımın en önemli dönemleriydi. Diğer her şey buradan yola çıktı. O zamanlar başladı, daha sonraki teferruatın önemi yok. Tüm hayatım, bilinçdışından patlak veren gizemli bir çağlayan gibi, bazen beni yıkabilecek kadar güçlü olan bu akıntıyı anlamaya çalışmakla geçti. Buradan elde ettiğim veriler, (işlemeye) sanki hayat yetmeyecek kadar derin muhtevalıydı. Sonrası sadece sınıflandırma, bilimsel değerlendirme ve hayata tatbik etme. Fakat tüm anlattıklarımı içeren ilahi (numinous) başlangıç, o tarihlerde kaynaklanır.” C.G. Jung, 1957.

Önümde ilk önce yerde atılı duran siyah türban ile birlikte uzunca bir bez parçası belirdi. Ardından bu elbiselerin içi bir insan bedeniyle doldu. Şaşkınlıkla bakıyor ve olanlara anlam vermeye çalışıyordum. Bir süre bez parçasını dolduran figüre baktım; neden sonra onun Rahibe Teresa olduğunu anladım.

Nefs: Neden bez parçasına benzeyen şeyleri giymekte ısrar ediyorsun? Ne kadar gösterişsiz olursan şatafata boğulan Katolik Kilisesi tarafından o kadar değer bulacağını mı umuyorsun?

Rahibe Teresa: Bu dünyanın içinde değer bulma çabası beyhude bir çaba.  

Nefs: Hayatını fakir ve kimsesizlere adamana saygı duyuyorum. Neden daha ilerici ve eşitlikçi bir sosyal ve siyasi düzen kurmanın peşinde değilsin? 

Rahibe Teresa: Ben her günümü kimsenin dokunmayı bırak görmek dahi istemedikleri insanlara bakarak geçiriyorum. Bu insanlar ölüm döşeğinde yatırken, hayatları boyunca görmedikleri, bilmedikleri ve hissetmedikleri sevgiyi ve değeri veriyoruz onlara. Sence bundan daha ilerici ve eşitlikçi bir şey var mıdır?

Nefs: Binlerce yıl kast sisteminin en altında bulunan dokunulmayanlara dokunmana ve toplum nezdinde hiçbir değer verilmeyen kimsesizlere değer vermene saygı duyuyorum. Ancak siyasi düzen aynı kaldığı sürece bu yaptıklarının kalıcı bir faydası ve sonucu olur mu? Siyasi düzen yine aynı!

Rahibe Teresa: Her Aziz ve Azize gibi benim de amacım örnek bir hayat yaşamak. Yeni bir sistem kurmak değil. Kendi hayatımı bu amaç uğruna hizmet ederek yaşıyorum. Tüm insanlık için yapabileceğim en büyük katkı bu!

Nefs: Kimsesizlere ve dokunulmayanlara değer ve sevgi vermeyi neden bu kadar önemsiyorsun? Bunu yapmak yerine daha eşitlikçi bir siyasi sistem kurulması için çabalayabilirsin.

Rahibe Teresa: İnsanların değer bulmak veya onlara verilen değeri korumak adına neler yaptıklarına ve ne hallere düştüklerine baksana!

Nefs: Evet. Kendimizi diğer insanlar nezdinde kanıtlamak, kabul görmek veya sevilmek için çırpınıp duruyoruz.

Rahibe Teresa: Sence neden peki?

Nefs: Bir şekilde değer bulabilmek için…

Rahibe Teresa: Biz insanlar tarafından yaratılıp biçilen ve her daim göreceli olan değer verip alma oyunu beyhude bir çaba. Ben her gün yaptığım şeylerle bu sistemin iflas etmiş olduğunu kanıtlıyorum.    

Nefs: Evet! Doğru söylüyorsun. İnsanlar sürekli başarılar, maddi kazançlar, veya ünvanlar elde etme savaşı içindeler. Bu süreç içerisinde de bir birlerini ezip duruyorlar.  Bu sonu olamayan ve de iflas etmiş bir değer bulma savaşı. İnsanın değer arayışı çabası ve kavgası, onun anlam arayışından önde mi gelir sence?  

Rahibe Teresa: İnsanların kendi kurguladıkları ve koşullarla donatılmış değer biçme ve verme sistemlerine bir bak. Nasıl kendi yarattıkları şeyin dönüp kölesi olduklarına bak. Koşulsuz değeri bu dünyanın içinde bulamazsın. Ancak insanların yaratıp sonra da kölesi ve kurbanı olduğu koşullu değer biçme sistemlerini bulabilirsin.

Nefs: O yüzden mi yeni bir sosyal ve siyasi düzen kurma peşinde değilsin? Sonuç itibariyle her düzen kendine özgü bir değer biçme şartlarıyla donatılmış bir sistem yaratacaktır.

Rahibe Teresa: Bilmem…Ben sadece inancın bana biçtiği rolün peşinden gidiyorum!

Nefs: Kimsesiz insanlara hayatını adayıp onlara hiçbir koşula bağlı olmadan değer vermeyi nasıl başarıyorsun? Bunu yapabilen çok az insan var.

Rahibe Teresa: Ben herkese değer veriyorum. Çok zengin veya başarılı kabul edilen insanların kendilerini değerli hissettiklerinin mi zannediyorsun? Bu iflas etmiş değer bulma oyununda kimseye koşulsuz değer verilmiyor ki. Bir yanıyla, onların işi kimsesizlere göre belki de daha da zor! Değer bulma yarışında kalmaya mecburlar ve bu sisteme uyuşturucudan daha da fazla bağımlılar. Başarısız olma veya kazandıkları değeri yitirme korkusu her gün ruhlarını kemirip duruyor! Ruhları acı içinde kıvranıp duruyor ve ne yapacaklarını da bilemiyorlar! Çaresizler…

Nefs:  Evet doğru… Lakin ölümün kıyısındaki kimsesiz insanlar için senin yaptığın gibi hayatımın tümünü adayabilir miydim bilemiyorum. Sen nasıl yapabiliyorsun?

Rahibe Teresa: Tanrı’nın sonsuz ve koşulsuz sevgisine sığınarak. İnançlı biri misin?

Nefs: Bilmem…Emin değilim!

Rahibe Teresa: Hayata dair en azından birtakım inançların var değil mi?

Nefs: Sanırım herkes gibi evet! Aksi takdirde yaşayamaz, intihar ederdik…

Rahibe Teresa: Her insan ruhunun lekesiz masumiyetine inanıyor musun? Her insanın saf masumiyet barındırdığı gerçeğinin nasıl bir şey olduğunu bilir misin?

Nefs: Evet! Sanırım bir fikrim var.

Rahibe Teresa: Nasıl?

Nefs: İsa’nın gözleri sayesinde. Bir keresinde bağlantıya girmişken karanlığın içinde birdenbire O’nun yüzü belirivermişti. O’nun gözlerindeki masumiyet ifadesi kadar saf bir güzellik daha önce ne gördüm ne de hissettim. Gözlerine bakarken sevinç gözyaşları döküyordum. Önceden hayal dahi edemeyeceğim kadar büyülü ve arındırıcı bir andı.

Rahibe Teresa: İsa’nın yüzü tüm insanlık adına saflığı ve merhameti temsil eder.

Nefs: Evet, sizin dininizde öyleymiş. Daha sonraları bu olayı anlamlandırmaya çalışırken araştırıp bulmuştum. Ancak dinin resmi temsilcileri olduklarını iddia eden birçok insanın bunun tam olarak ne anlama geldiğini bilmiyor.

Rahibe Teresa: Neden her insanın ruhunda İsa’nın yüzünü göremiyorsun? İsa’nın yüzü tüm ruhların günah nedir bilmeyen saf ve masum halini temsil eder! Ben tüm yetimlerin ve ölüm döşeğindekilerin yüzüne baktığımda O’nun yansımasını görüyorum…

Nefs: Senin gibi O’nun mevcudiyetine her zaman haiz değilim…O’nun gözlerindeki ifade nasıl oluyor da bu denli büyüleyici ve arındırıcı bağışlayıcılığa sahip olabiliyor ki?

Rahibe Teresa: O’nun yüzü suçlama nedir, utanç nedir, ve günah nedir bilmez de ondan.

Nefs: Onca hakaret, saldırı ve fiziki işkence karşısında kimseyi suçlamaması gerçekten insan üstü bir meziyet! Hangi insanın ruhu tüm bunlara dayanıp katlanabilir ki? Suçlanan suçlar…Suçlayan suçlanır…Aslında insan ruhu için suçluluk hissi saatli bir bomba gibidir. Kimse bu bombanın kendisinde kalmasını istemez! Üzerindeki bombayı bir başkasına atmak için can atıp fırsat kollar! Neden böyle sence? Başkalarını suçladığımızda kendi suçsuzluğumuzu kanıtlayacağımızı mı zannediyorsunuz?

 Rahibe Teresa: O’nun simgelediği saf masumiyet ve merhamet karşısında her türlü suçluluk duygusu çözülüp yok olur… O’nun saf masumiyeti ve merhameti, ruhun çektiği bin bir acı ve kedere merhem olur! Bize rehberlik etmesi için O’na her gün dua ediyorum.

Nefs: En sevdiğin dua hangisidir? Assisli Aziz Francis’in Duası mı?

Rahibe Teresa: Evet…

Nefs: Başımda ağır bir yük, fena halde zonkluyor! Kalbime binlerce toplu iğne batıyor sanki… Seninle daha ne kadar bağlantıda kalabilirim bilemiyorum. Kutsal’ın huzuruna çıkan ruhların nasıl da çırılçıplak kaldığını bilirsin.

Rahibe Teresa: Bunda utanılacak hiç birşey yok oğlum.

Nefs: Evet biliyorum. Ama yine de utanıyorum Rahibe.

Rahibe Teresa: Gözlerimdeki sevgi ifadesine bakmaya devam et oğlum! Ve ruha isi sinmiş suçluluk ve utanç duygunundan arındığını hissedeceksin!

*  *  *

Jung’un kaleme aldığı Kırmızı Kitap, Yirminci Yüzyıl Batı Dünyası’nın daha önce girmeye pek alışkın olmadığı içsel diyarların keşfedilmesinde önemli bir rol oynar. Jung’u Freud’dan ayıran en önemli noktalardan bir tanesi, insan egosunun iyileşmek ve olgunlaşmak yolunda tek başına olmadığı ve insanın nevrotik hallerinden şifa bulma arayışlarında ‘İlahi’yle (numonious) olan karşılaşmaların (encounter) ne denli önemli rol oynadığını yeni kavramlar türeterek sistematik bir biçimde ele almaya çalışmasıdır. Bu açıdan baktığımızda, Jung aslında (o zamanlar daha adı konmamış olsa da) Transpersonal Psikoloji’nin de ilham kaynağı hatta fikir öncülerinden de sayılabilir. Transpersonal Psikoloji’nin en önemli kurucu figürlerindan olan Çek asıllı Psikiyatr Stanislav Grof’un hayat hikayesine ve akademik gelişim sürecine baktığımızda da İlahi olan ile karşılaşmalarının ne denli önemli rol oynadığını gözlemlemek mümkün.

Beat Generasyonu’nun etkilerini güçlü bir biçimde taşıyan 1960 ve 1970’ler Amerikası’nda LSD veya Mantar gibi halüsinatif ve zihin değiştiren maddeleri deneyip etkilerini bizzat yaşayan psikolog veya psikiyatrlar aynı zamanda Transpersonal Psikoloji alanına en çok katkı yapan kişilerdir. Klasik Freudien psikoanaliz ekolünden yetişen Stanislav Grof’un da hayatı, resmi kurumlar tarafından gözetim altında yapılan LSD deneyine (içinde DMT’nin veya Şamanik kültürlerin adlandırdığı Tanrı Molekülü’nün kimyasallaştırılmış halini barındırır) katıldıktan sonra tamamen değişir.

Devlet destekli deneyin esas amacı gönüllü olan psikiyatrlara kontrol altında LSD kullanmalarını sağlayarak şizofrenik aklın nasıl işlediğine dair önemli ipuçlar kazanmalarını sağlamaktır. Grof, bir saati aşmayan LSD deneyinin kendisine hayat boyu kazandırmadığı içgörüleri ve bilgileri nasıl kazandırdığını kitaplarında detaylıca anlatır. O deneyden sonra, Grof’un kariyeri boyunca sarfettiği en yoğun çaba Non-Ordinary State of Consciousness’in (Sıradan-Olmayan Bilinç Durumları) ruhani şifalanma ve iyileşme doğrultusunda yaptığı katkıları, açılımları ve yenilikleri bilimsel biçimde aktarmaya çalışmakla geçer.

 Özellikle, 1970’lerde LSD’nin yasaklanması ile Stanislav Grof, Kızılderili Şamanlardan esinlenerek ‘Holotropik Nefes Terapisi’ (Holotropic Breathwork) kavramını ve pratisyenliğini Batı dünyasına (klinik alana) taşır. Jung’un aktif hayal kurma (active imagination) tekniğinden daha farklı ve klinik vakalar için de uygulanması mümkün olan ‘Nefes Terapisi’, günümüz dünyamızda daha da bilindik ve yaygın hale gelmektedir. Grof’un kendi danışmanlarında da kullanıp faydalı sonuçlar aldığı Holotropik Nefes çalışması, göreceli olarak çok hızlı ve aralıksız bir biçimde derin nefesler eşliğinde yapılır. O yüzden, kesinlikle uzman birinin rehberliği eşliğinde yapılmalıdır. Hızlı nefes alıp verme temposundan dolayı psikedelik durum hali yaratır. Psikedelik kelimesi, iki antik yunan sözcüğün birleştirilmesi ile meydana gelmiştir. “Psike” ruh ve “delos” ortaya çıkarmak veya tezahür etmek anlamına gelir. ‘Dönüşümsel’ ve ‘Yeniden Doğuş’ nefes çalışmaları ise daha derin, dolgun ve döngüsel nefesler alıp vererek yapıldığı için vücuda daha fazla oksijen girmesi sağlanır. Dolayısıyla günümüzde, Holotropik Nefes’den de daha tercih edilir duruma gelmiştir.

Nefes terapisi, birçok farklı fiziksel rahatsızlıklara ve stress gibi yaygın problemlerin tedavi sürecinde sadece yardımcı olabilir (tek başına tedavi etmez). Bunun yanında, Non-Ordinary State of Consciousness durumsallığına geçiş sağlamanın pek çok farklı yönteminden bir tanesini oluşturur. Kesin olarak söylenebilecek bir şey varsa, o da Non-Ordinary State of Consciousness durumsallığının, bilginin ve analitik zekanın ötesine geçip iki milyon yıllık insana dair daha derin sezgisel içgörüler ve bilgelikler edinmek için vazgeçilmez olduğu gerçeğidir.

 

Bu haber toplam 4893 defa okunmuştur
Gaile 473. Sayısı

Gaile 473. Sayısı