1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. “Hedefimiz Ledra Palas Otel’i barış müzesine dönüştürmek”
“Hedefimiz Ledra Palas Otel’i  barış müzesine dönüştürmek”

“Hedefimiz Ledra Palas Otel’i barış müzesine dönüştürmek”

Hiç düşündünüz mü Kıbrıs’ın modern tarihini anlatacak en uygun bina neresi olurdu diye… Akademisyen Theopisti Stylianou Lambert ve arkadaşları düşündü, hatta bir ekip kurarak Ledra Palas Otel Projesi’ne başladı bile.

A+A-

Simge Çerkezoğlu

Hiç düşündünüz mü Kıbrıs’ın modern tarihini anlatacak en uygun bina neresi olurdu diye… Akademisyen Theopisti Stylianou Lambert ve arkadaşları düşündü, hatta bir ekip kurarak Ledra Palas Otel Projesi’ne başladı bile. Buffer Fringe Performans Sanatları Festivali sayesinde ben de projeden haberdar oldum. Bu bir hatıralar projesiydi. İlk olarak otelin 360 derece iç mekân görüntüsünü, gün yüzüne çıkmayan fotoğraflarını, Kıbrıslıların otele dair anılarını festival ziyaretçileriyle paylaştılar. Ancak bu sadece bir başlangıçtı, hedef Ledra Palas Otel’i bir müzeye dönüştürmek, Ada’da ortak hatıraları öne çıkaracak, barış müzesi yaratmak.   

“Müzeler, insanların hayat kalitesini artıran mekânlar”

Ledra Palas Projesi’ni konuşmadan önce Ledra Palas Projesi lideri Theopisti Stylianou’nun kişisel hikâyesine kulak veriyorum.

“Lefkoşa’da dünyaya geldim. Doğduğum, yaşadığım şehri her zaman çok önemsedim. Geçmişi ve tarihi ile yakından ilgilendim. Üniversite’de görsel sanatlar eğitimi aldım. Uzmanlık alanım ise müze çalışmaları. Doktoramı bu alanda tamamladım. Müzeleri çok seviyorum, o nedenle bu alanda uzmanlaşmayı seçtim sanırım. Görsel Sanatlar eğitimim sırasında müzelere, eski objelere ilgi duymaya başladım. Tek bir objenin tarihe ne denli ışık tuttuğunu görmek beni çok etkiledi. Özellikle sanat müzelerinin insanın hayat kalitesini artıran mekânlar olduğunu düşünmekteyim. Şu anda Kıbrıs Teknoloji Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaktayım. Gençlere eğitim vermek yanında, müzecilik alanında çalışmalarımı sürdürüyorum.”

“Politikanın izi tüm müzelerimizde hissediliyor”

Eğitimini tamamladıktan sonra Kıbrıs’a dönüşüyle birlikte Kıbrıs’taki müzeler üzerine çalışmalar yaptığını anlatan Theopisti, bu konuda çok ilgi çekici İngilizce bir kitap da yayınladı.

“Kıbrıs’taki müzelere, nasıl kurulduklarına, her birinin anlattığı hikâyeye baktığımda çok fazla politik müze olduğunu fark ettim. Yunanlı meslektaşım Alexandra Bouna ile birlikte bu konuda bir çalışma yaparak Politik Müzeler: Kıbrıs’ta Güçler Çatışması ve Kimlik isimli bir kitap yayımladık. Bütün olarak Ada’nın tamamındaki politik müzeleri inceledik. Tabii politik müze derken ilk olarak Ada’daki tüm müzelerin anlatımlarını inceledik. Sanat, etnografi müzeleri, arkeoloji müzeleri... Hepsinin materyal olarak zengin olduğunu ancak konu ne olursa olsun doğrudan ya da dolaylı olarak politikanın izinin tüm müzelerimizde hissedildiğini gördük. Politika hayatımızın her alanına etki ettiği gibi müzelerimize de etki etmişti.”

Akademik çalışmaları yanında RISE isimli bir araştırma merkezinde de çalışan Theopisti, Ledra Palas projesini de bu grupla birlikte yürüttüğünü anlatıyor.

“Lefkoşa Belediyesi bünyesinde üç devlet üniversitesi (Cyprus University, Cyprus University of Technology, Open University of Cyprus) partnerliğinde Almanya ve İngiltere’den de iki üniversitenin desteği ile RISE isimli bir araştırma merkezi kurduk. RISE bilim insanları, yerelden sorumlu yetkilileri ve yatırımcıları bir araya getirerek sanata katkı sağlamayı, sanatla ekonomik büyümeye, refaha katkı sağlamayı hedeflemektedir. Buna bağlı olarak da Müze Laboratuvarı isimli küçük bir grup kurarak teknolojiyi nasıl müzelerimize entegre edebileceğimize yönelik çalışmaya başladık. Ledra Palas Projesi de bu bağlamda ortaya çıktı.”

“Ledra Palas ile barış kültürünü anlatan bir müze yaratabiliriz”

Projenin doğuşunu, nasıl geliştiğini şöyle anlatıyor…

“Ledra Palas projesi hazırladığımız Politik Müzeler isimli kitaptan sonra aklıma geldi. Bu kitapla gördük ki politika hayatımızın her alanına, müzelerimize bile sirayet etmiş durumda ve bu müzelerin çoğu çatışma kültürü empoze eden müzelerden oluşuyor. Bunu düşünürken Ledra Palas Otel’in uzun bir tarihe sahip olduğu, pek çok sosyal yaşanmışlık yanında, Ada’nın siyasi tarihine de şahitlik ettiğini düşündük. Dedik ki neden Ledra Palas bir müze olmasın! Üstelik müzelerde teknolojiyi kullanma fikrimizi de ilk olarak burada deneyebiliriz diye yola çıktık. Üstelik Ledra Palas sayesinde çatışma kültürünü değil, barış kültürünün hikâyesini anlatan müze yaratabiliriz diye düşündük. Proje böyle başladı. İlk anda RISE içinde bağımsız bir grup olarak Müze Laboratuvarı ekibini kurduk. Daha sonra da çalışmalara başladık.”

l3-026.jpg

“Ledra Palas’ta anısı olan Kıbrıslılara ulaşmaya çalışıyoruz”

Henüz Ledra Palas Otel bir müzeye dönüşmedi, ancak bu konuda çabaların başlamış olması bile umut verici. İlk olarak Buffer Fringe Festivali kapsamında ilk verilerini görme şansına sahip olduğumuz çalışmanın detayları şöyle…

 “Şu anda dört kişi, son dokuz aydır bu projede çalışıyoruz. Ben takımın lideri görevini yürütüyorum. Tarihçi arkadaşım, proje koordinatörümüz Antigone Heraclidou, geçmişe ait belgeleri, gazete arşivlerini inceliyor. Otelde anısı olan kişilerle görüşmeler, röportajlar yapıyor. Diğer arkadaş Maria Shehade müzeler ve teknoloji konusu ile ilgileniyor. Geleceğin müzelerinde teknolojiyi nasıl kullanabilir, nasıl daha iyi alanlar yaratabiliriz üzerine çalışıyor. Panayiotes Kyriacou ise tamamen teknik bir arkadaşımız. Biz teknolojik anlamda fikirler üretip, ona gidiyoruz. O da teknik olarak bunu hayata geçiriyor. Ayrıca Kleanthis Nocleus’un lideri olduğu, uygulama yaratmada birbirini etkileyen teknolojiler isimli bir teknik grup daha var. Onlardan da yardım aldığımız zamanlar oluyor. Yeni teknolojileri projemizde kullanmamıza olanak yaratıyorlar. Sizin de Buffer Fringe sırasında izlediğiniz gibi holografik imajlarla fotoğrafları sergiledik. Sanal navigasyon dediğimiz yöntemle özel bir kamera kullanarak üç boyutlu olarak otelin içini gezdiniz. Sanal röportajlar bölümünde de röportajları üç boyutlu olarak, kendi kontrolünüzle izlediniz. Böylece her bir ayrıntıyı en gerçekçi biçimde yaşadınız. Sonunda ziyaretçilere bir de anket uygulayarak tüm bu teknolojik sunumları ne denli anladıklarını, özümsediklerini değerlendirmeye çalıştık. Bu bizim başlangıç noktamız. Bundan sonrası bu geri dönüşümlerle şekillenecek. Şu anda otel ile ilgili anısı olan kuzeyden, güneyden Kıbrıslılara ulaşmaya çalışıyoruz. Fotoğraflarından, belgelerinden veya anılarından yaralanmak istiyoruz. Projeyi geliştirmeye devam ediyoruz. Şimdiki hedefimiz bu yıl içinde otelde sergi açarak, topladığımız tüm malzemeleri sergilemek. Daha sonra bunları bir kitapta toplamak…  Müzeye dönüşmesi ise zaman içinde olabilecek büyük bir proje. Bunun için bizim çabamızdan daha fazlası gerekiyor. Sonuçta bu otelin sahipleri var, büyük ortağı da kilise. Onların da buna izin vermesi gerekiyor. Burası Kıbrıs’ın modern tarihini anlatmak için kullanılabilecek muhteşem bir mekân. Ayrıca insanları bir araya getirebilecek şahane bir konumu var.”

l1-054.jpg

“Ledra Palas Otel cehennemin sınırında gibi, ölü bir alanda kaldı”

Ledra Palas Otel’e dair duygularını sorduğumda ise, Theopisti’nin bir proje gerçekleştirmekten öte, bu projeyi yaşadığını hissediyorum.

“Biliyoruz ki geçmişte bu otel toplum için çok popüler bir mekândı. Sergi salonu olmadığı için pek çok sergi bu otelde açıldı. Lefkoşa’da başka otel olmadığı için, Ada’ya gelen ünlü insanlar burada konakladı. Bazılarının fotoğraflarına ulaştık. Burada düğünler, balolar yapıldı.  Bunun yanında Jasmine isimli kafesi olduğunu, bu kafenin çok popüler bir mekân olduğunu biliyoruz. 1949 yılında açılan bir otelden bahsediyoruz. Çok zengin bir tarihi var. Ayrıca yıllardır buraya gelen binlerce Birleşmiş Milletler askerinin de kendince anıları var. Ledra Palas Otel bence büyüleyici bir yer, şu anda cehennemin sınırındaki bir yer gibi ölü bir alanda kalmış durumda. İşlevi tamamen değişmiş. İçine girdiğinizde, gezdiğinizde çok etkileniyorsunuz. Sanki konuklarının ruhunu orada hissediyorsunuz. Hala orada yaşıyorlar gibi. Biz tüm bunları göz aradı ederek bu binaya bakıyoruz. Eğer bu oteli müzeye dönüştürmeyi başarabilirsek, işte o zaman tüm bu duygulara dokunabileceğimize inanıyoruz. Burası 1959 yılından 1974 yılına dek renkli bir sosyal hayata ev sahipliği yaptı. Fakat 1974’ten sonra yaşananların bir başka üzücü simgesi olarak, terk edildi. Artık Birleşmiş Milletler askerlerinin kaldığı bir yer olarak kullanılıyor.”   

l2-043.jpg

“Yeterince müzemiz var ama uzmanımız ve paramız yok”

Bir müze uzmanı bulunca insan sormadan edemiyor Kıbrıs’ta yeterince müze var mı? Aslında hiçbir zaman yeterince müze diye bir şey olamaz diye düşünüyorum, Theopisti gülüyor, değerlendirmeye başlıyor.

“Aslında çok müzemiz var. Hazırladığımız bir çalışmada sadece Kıbrıs’ın güneyinde yüze yakın müze olduğunu tespit ettik. Fakat sorun şu ki, müzelerde uzmanlarımız yok. Pek çok müzenin uzman olmayan birkaç çalışanı var. Müzelerin pek çoğunun açılış, kapanış saatleri sorunlu. Algı, müzeleri halka açmaktan çok, müzelerdeki materyalleri korumak üzerine inşa ediliyor. İnsanları müzelere gitmesi konusunda teşvik etmiyor. Ya da eden müzeler ancak birkaç tane ile sınırlı kalıyor. Yeterince müzemiz var ama uzmanımız yok. Pek çok müzenin ayrıca kaynak sıkıntısı var.  Esas problem ulusal kültür politikamızın eksik olması bence, bu durum hem devlete ait, hem belediyeye ait, hem de özel müzelerin içler acısı durumda olmasının nedeni. Kuzeyde sadece devlete ait müzeleri inceleme şansım oldu ancak özel müzelere dair yeterince bilgim yok.”               

 

Bu haber toplam 6797 defa okunmuştur
Etiketler :
Adres Kıbrıs 454 Sayısı ISSN 2672-7560

Adres Kıbrıs 454 Sayısı ISSN 2672-7560