1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Coğrafya Kaderdir
Coğrafya Kaderdir

Coğrafya Kaderdir

Coğrafya Kaderdir

A+A-

 

Münür Rahvancıoğlu
munur.rahvancioglu@gmail.com

Kıbrıs Söylevleri Önsöz

M.Ö. 4. yüzyılda eski Yunanca dili ile yazılmış bir eserin Kıbrıs’ta geçiyor olması bugün birçok kişi için şaşırtıcı olabilir. Üstelik bu eserin yazarı Isokrates; antik Avrupa felsefesinin kurucusu kabul edilen Sokrates’in bir dostu, Platon’un eserlerinde övgü dolu cümlelerle ismi geçen ve Attik dönemin on büyük hatibinden dördüncüsü sayılan önemli bir kişidir. Böylesi bir kalem tarafından yazılmakta olduğuna göre Kıbrıs, daha o dönemlerde uygarlığın önemli coğrafyalarından biridir.

Kıbrıs’tan söz edilen en eski eser Isokrates’in “Kıbrıs Söylevleri” değildir elbette... Milattan önce 15. yüzyıldan beridir göç almakta olan, her dönem önemli bir askeri, ticari konuma sahip bir adadır Kıbrıs. Kıbrıs’ın en eski şehir devletlerinden biri olan Salamis’in kuruluşu Yunan mitolojisinin de konusudur. Buna göre Salamis’i kuran kişi kuvvet tanrısı Herakles’in (Herkül) de yakın arkadaşı olan Telamon’un oğlu Teucer’dir. Teucer Truva savaşına da katılmış bu savaştan sonra Salamis’e geri dönememiştir.

Kıbrıs sadece Salamis şehrinin kuruluşu bakımından değil; aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit ve arzu tanrısı Adonis’in doğum yeri olması ile de Yunan mitolojisinde merkezi bir yere sahiptir. Ayrıca mitolojide Yunan tanrıları ile akrabalıkları olan Kral Cynras ve Pygmalion gibi karakterler de Kıbrıslıdır.

Tarih öncesi dönemlerden beridir Akdeniz’in en önemli coğrafyalarından birisi olan adamızın geçmişine dair öylesine az şey biliyoruz ki, bizim için tarih adeta 1571’de Osmanlı işgali ile başlıyor. Osmanlı’dan öncesine ilişkin bir iki kulaktan duyma hikaye dışında bilgi sahibi olanlarımızın sayısı ise parmakla sayılacak kadar az. Böyle olunca da mitolojide, eski söylevlerde ve Milattan önce yazılmış eserlerde adamızdan bahsedildiğini, daha da ötesi olayların doğrudan doğruya adamızda geçtiğini gördüğümüzde şaşırıyoruz. Peki Kıbrıs’ın geçmişine dair bu bu bilgisizliğimiz nereden kaynaklanıyor?

Türklerin Kıbrıs ile ilgili olarak adının anılmaya başlaması en fazla bin yıl öncesi ile ilişkilendirilebilecek bir olayken, adanın insanlı geçmişi dört bin yıl öncesine götürülebiliyor. Tarihi böylesi eski zamanlara kadar götürülebilecek olan adamızda yaşayan ilk insan topluluklarının Türk olmayışı, yaşamlarının, kültürlerinin, geleneklerinin, siyasi ve politik varoluşlarının bizimle ilgisi olmadığını düşünmemiz için yeterli bir gerekçe midir?

Tarih, sadece “milli tarih” olarak algılandığı ve etnik olarak kendimize akraba saymadığımız toplumların, kişilerin yaptıkları dışsallaştırıldığı takdirde; aslında toplumsal varlığımızın çok önemli bir kısmını kesip atmış oluruz. Binyıllar boyunca, kişilerin ve toplumların bilincini, geleneklerini ve kültürünü şekillendiren en önemli faktör coğrafya olmuştur. Gerek coğrafyadan kaynaklanan doğal koşulların etkisi gerekse de ekonomik/politik faktörlerin coğrafya ile olan ilişkisi çok farklı etnik toplulukların benzer olgulardan etkilenen bir ortak tarihsel süreç yaşamalarında rol oynamıştır.

Kıbrıs’ın bir ada oluşu, iklimi, kültürel olarak dünyanın en önemli bölgelerinden birisinin neredeyse merkezinde oluşu, politik-ekonomik konumu gibi nedenler; hangi etnik kökenden geliyor olursa olsun bu adada yerleşmiş bütün insan topluluklarını ortak bir tarihsel miras ile şekillendirmektedir. Bu durum benzer sosyo-kültürel etkenlerle ortaya çıkan benzer toplumsal oluşumlara kaynaklık etmektedir. Kısacası biz ister kabul edelim ister etmeyelim, rüzgarın kayaları, suyun kumları şekillendirmesi gibi coğrafyamız da bizi şekillendirmektedir. Bu yüzden Kıbrıslılık; etnik veya ulusal bir kimlik olmanın ötesinde, hem bugün yaşayan ada halklarını birbirine hem de hepimizi geçmiş tarihsel birikime bağlayan kültürel harçtır. Coğrafya aracılığı ile parçamız haline gelmiş, binyıllardan süzülmüş bu muazzam kültürel birikimi reddetmek, bilmemek, görmezden gelmek; bizi sadece ulaşabileceğimiz bir değerden uzaklaştırmamakta, bundan daha kötüsü zaten parçamız olan bir yönümüzden bizi mahrum bırakarak eksiltmektedir. Tarihin salt bir “milli tarih” olarak kavranması sadece yanlış değil, zararlıdır.

Yukarıda sayılan sebeplerle, Khora Yayınları olarak, geçmişimizden bir eksiği gidermenin ve Isokrates’in “Kıbrıs Söylevleri” isimli bu değerli eserini ilk kez Türkçe yayınlamanın gururunu yaşıyoruz. Orjinal ismi de “Kıbrıs Söylevleri” olan Isokrates’in eseri, değişik tarihlerde yazılmış üç söylevden oluşmaktadır. “Evagoras” isimli söylev Isokrates tarafından Salamis kralı Evagoras’ın ölümünden sonra tarihsel kişiliğini aktarmak amacı ile yazılmış bir söylevdir. “Nikokles’e” isimli ikinci söylev; Evagoras’ın oğlu ve halefi kral Nikokles’e hitaben Isokrates’in öğütlerinden oluşmaktadır. Ve Nikokles’in ağzından Isokrates tarafından kalema alınmış olan son söylev “Nikokles yada Kıbrıslılar” da kralın kendi tebaasına hitabı niteliğindedir.

Eski Yunanca orijinalinden çevrilmiş olan kitap, İngilizce çevirisi ile karşılaştırılarak Türkçe’ye kazandırılmıştır. Bu baskının “Giriş” bölümüne 1912 yılında “Kıbrıs Söylevleri” üzerine İngilizce bir inceleme yapmış olan Sheffield Üniversitesi’nden Edward S. Forster’in kısaltılmış makalesini yerleştirmeyi uygun gördük. Böylece okurlarımız hem Isokrates hakkında hem de “Kıbrıs Söylevlerini” oluşturan üç söylevin yazılma koşulları hakkında fikir sahibi olabileceklerdir. Son olarak kitaba bir de “İsimler Sözlüğü” ekledik. Bu ufak sözlük, kitabın okunuşunu kolaylaştırmak amacı taşımaktadır. Isokrates’in söylevleri boyunca Yunan mitolojik karakterleri ile gerçek hayatta yaşamış birçok kişiden söz edildiğini göreceksiniz. Sözlüğümüz aracılığıyla okurlarımıza, bu kişilere dair kapsamlı araştırma yapma işini sonraya bırakarak kitabı rahatça takip edebilecekleri gerekli bilgileri sunma kolaylığını sağladığımızı umuyoruz.

Böylesine eski bir metnin, “yeni” sayıldığı koşulları değiştirmek yolunda yayınevimizin çabaları sürecektir.

 

Bu haber toplam 2412 defa okunmuştur
Gaile 330. Sayısı

Gaile 330. Sayısı