1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. ‘Sen bir mucizesin’
‘Sen bir mucizesin’

‘Sen bir mucizesin’

Fatma Arpalıklı… Tanıyan bilir, içi içine sığmayan, neşe doludur o… Duramaz, oturamaz, hep çalışır, üretir koşturur. Yaşamaya deli gibi bağlıdır da… Bir gün işte o malum hastalık O’nu da buldu. Ama o yılmadı, negatifliğe de geçit vermiyor. Herkese de sesi

A+A-

• “2 küçük parça olarak bildiğimiz tümör aslında bütün göğsü kapsayan 8 şeklinde 7cm büyüklüğünde kocaman bir tümörmüş.”

• “Ameliyata girmeden önce bana sorulan soru şuydu; ‘Çocuklarınla mı birlikte kalmak istiyorsun yoksa senin için estetik, güzellik mi önemli?’ Şimdi 2 çocuğu olan anne için cevap belli.”

• “Merak etmeyin ben ölmeyeceğim. Eğer benim yanımda olmak, mutlu bir şekilde destek olmak istiyorsanız yanımda olabilirsiniz. Ama kimsenin gözünden tek bir yaş bile geldiğini görmek istemiyorum.”

• “Saçlar dökülüyor, bambaşka bir insan haline geliyorsunuz. Ama kısa saçın bana bu kadar yakışacağını bilmiyordum.”

• “Doktorun da söylediği bir şey oldu ‘sen bir mucizesin 7 cm bir tümör olup da vücuda yayılmaması çok ender görülür.’  Ben de bu mucizeyi yaşatmaya çalışıyorum.”

• “Kadınlar 40 yaşından önce mutlaka mamografi yaptırsın. Kıbrıslı Türk kadınlar özellikle doğumlarını yaptıktan sonra en erken 3-4 yıl içerisinde jinekoloğa gidiyor. Bu büyük hatadır. İlerde başlarına ciddi bir şey gelmesini istemiyorlarsa, zamanında erken bir zamanda tüm kontrollerini yapsınlar.”

Fayka Arseven Kişi

Fatma Arpalıklı, bu ayın içerisinde 40 yaşında olacak. Bayrak Radyo Televizyon Kurumu’nda çalışıyor. 2 oğlu, sevgi dolu hayat arkadaşı ve sevenleri ile birlikte zor bir süreç geçirdi, şimdi daha da iyi olmak için tedavilerini sürdürüyor.

23 Nisan günü aslında hiçbir şeyi de yokken göğsünde hissettiği bir topak ile gündemi bir anda değişiyor, tedaviler, ameliyatlar, kemoterapi ve şimdi radyoterapi…

Bir göğsünden 7 cm büyüklüğünde kanser kitlesi alınıyor, 2’nci evrenin sonu 3’ncü evrenin başıydı ama doktoru ona ‘sen bir mucizesin’ diyor.

Bu hafta arkadaşımız, meslektaşımız Fatma ile yaşadıklarını konuştuk.

• Biz seni tanıyoruz ama tanımayanlara Fatma Arpalıklı kim bir tanıtalım?
• FATMA ARPALIKLI:
Bu ayın içerisinde 40 yaşında olacağım. Hatta hep esprisi yapılır ‘ilk defa 40 oluyorum’ diye ve hep güleriz de ama herkes 1 defa 40 olur. Ama 40 yaş benim için nedense önemliydi… 2016 sürprizle dolu oldu bizim için… Normalde hep neşe dolu, hayat dolu olmaya çalışırım.  Ama zaman zaman insan yaşadıkları ve çevresindeki olaylardan etkileniyor. Hele bir basın mensubuysanız, gazeteciyseniz, mesleğinize duyarlı, ne yaptığını, ne istediğini bilen, işini en iyi şekilde yapmaya çalışan bir gazeteciyseniz, hele bu duyarlılığınız vicdan ile birleştiğinde iki kat kendini gösteriyor. Ben böyleyim kendini yaptığı işe adayan biriyim. Çünkü çocukluğumdan beri gazeteci olmak hayalimdi. Ben bu hayalime, ülkemizdeki üniversitelerin ilk basın yayın mezunu olmakla başladım. Bunun sevincini doya doya yaşadım. 20 yılı aşkındır bu mesleği sürdürüyorum. Ama 17 yıldır da BRT’de çalışıyorum. Bu mesleği icra ederken, örneğin; bir mahkemeye gidiyorsunuz, mahkeme, yazdığınız yazıda bitiyor ama bilinçaltınızda konular bitmiyor. Veya kazada da… Eğer insansanız ve kendinizi çok daha fazla soyutlamazsanız bu sizi günün birinde gelip etkiliyor.
Kanser olmamın sebeplerinden biri olan stresi de bir nevi mesleğimin etkilediğini düşünüyorum. Ama bu kanser olmamın sebebi mi?  Hayır... Sadece buna bağlamak çok yanlış olur.

“1 hafta… Kocaman bir ömür”

• Kanser olduğunu nasıl fark ettin, nasıl öğrendin?
• FATMA Arpalıklı:
23 Nisan günüydü. Çocukları hazırlarken, göğsümün ucunda küçük bir sert kitle fark ettim… Ben dokunduğumda küçücük hissediyordum. Ama tabi kayınvalidem Kanser Hastalarına Yardım Derneği başkanı olduğu için yıllardır da bu toplumda bilinç oluşturmaya çalışıyor bu kadar küçük bir şeyi görmezlikten gelip de saklamak gibi bir düşüncem olamazdı. Hem onlara hem de kendime haksızlık olurdu. Hemen doktor kontrolüne gittim. Tabi doğal olarak kadınların ilk başvurduğu jinekolog olur. Jinekologumla görüştüm, beni hemen cerraha yönlendirdi. Bir takım testler yapıldı, emar çekildi. Emarda aslında göğsümdeki kitlenin küçük bir şey olmadığını daha büyük boyutta 2 topak olabileceği söylendi. İleri tetkikler devam etti. Bu size bahsettiğim olaylar 1 hafta içerisinde olup biten ama bana kocaman bir ömür gibi gelen bir şeydi. Çünkü sağlığımla ilgili hiçbir şeyim yoktu. Herhangi bir belirti, ağrı, hareketimde, enerjimde bir değişiklik ki millet en fazla enerjimden şikayet ederdi.

• Daha önce hiç kontrol yaptırmış mıydın?
• FATMA ARPALIKLI:
Kontrolleri yapıyordum ama en başında 40 yaş olayını vurguladım ya, aslında toplumda değişmesi gereken bir şeyi işaret etmek için bunu söyledim; Neden 40 yaş? Bizde meme mamografisini 40 yaş ve üzeri kadınlara yapıyorlar. Halbuki toplumda bu kadar çok göğüs kanseri görülmeye başlandığına göre bu yaşın değişmesi gerekiyor. Hatta kendi özel doktorlarımla ve özellikle onkoloğumla yapmış olduğum görüşmelerde bana söylediği ‘bu adayla ilgili en büyük kaygım bu, mamografideki yaş değişmesi gerekir’ dedi.

“Uyandığımda neyi bulacağımı bilmiyordum”

• Kanser olduğunu öğrendikten sonraki süreçte neler oldu?
• FATMA Arpalıklı:
Ameliyata girmeden önce bana sorulan soru şuydu; ‘Çocuklarınla mı birlikte kalmak istiyorsun yoksa senin için estetik, güzellik mi önemli?’ Şimdi 2 çocuğu olan anne için cevap belli. Açıkçası ameliyata girene kadar ben ne kadar ciddi bir şeyle karşılaşacağımı bilmiyordum ve olayı ben orada fark ettim. Anestezi almadan önce artık uyandığımda neyi bulacağımı bilmiyordum. Doktorum bana; ‘dua et kanser vücuduna yayılmamış olsun’ dedi.

Ameliyattan çıktıktan sonra öğendim ki 2 küçük parça olarak bildiğimiz tümör aslında bütün göğsü kapsayan 8 şeklinde 7cm büyüklüğünde kocaman bir tümörmüş. Dolayısıyla tüm göğüsüm alındı. Göğüs ve koltuk altına doğru ciddi bir temizlik yapıldı. Bazı lenf bezleri de kontrol amaçlı alındı. Ameliyat süreci bitene kadar aradan 10 gün geçti, 15 gün sonra biz tekrar kendimizi Türkiye’de bulduk.  2’nci kez. Çünkü geçirmiş olduğum ameliyat başarılıydı patoloji sonuçları çıktığında 2’nci safhanın sonu neredeyse 3’ncü evrenin başına yakın bir aşamada bir göğüs kanseri olduğum, hormona ve dış etkenlerden kaynaklanan, hiçbir genetikliği olmayan bir kansere yakalandığımı öğrendim.

• Kanser olduğunu öğrenen yakınlarının tepkisi ne oldu?
• FATMA ARPALIKLI:
Çocuklar, kanseri duyunca ilk aklılarına doğal olarak ölüm geldi. Neden ölüm geldi? Çünkü hem televizyonlarda hem de kendilerine eğitim amaçlı okullarda yapılan telkinlerde ‘geç kalınması halinde kanserin öldürücü’ olduğunu çocuklar biliyordu ve benim yaşadığımın geç mi, erken mi bir dönem olduğunu bilmedikleri için çocuklar bunu doğrudan ölümle pekiştirdiler, ne yazık ki. Bütün aile ciddi bir travma geçirdi tabi kanseri duyunca… Herkes karabasana bağlanmış gibi, matem havasındaydı, bir köşede bana göstermeden ağlamaya çalışıyordu. Ama ben bir karar aldım, bir gün herkesi evin dışına gönderdim ve dedim ki; ‘gidin… ağlayarak gelen kim olursa olsun bu kapıdan içeriye girmeyecek. Ben bir hastalık geçiriyorum. Bunu bir grip, rahatsızlık olarak düşünün. Merak etmeyin ben ölmeyeceğim. Ölecek olsam kendimi kötü hissedecektim, fiziksel olarak hiçbir sıkıntı yaşamıyorum, hiçbir sorunum da yok. Önce bunu hazmedin eğer benim yanımda olmak istiyorsanız benim yanımda mutlu bir şekilde destek olmak istiyorsanız yanımda olabilirsiniz. Ama kimsenin gözünden tek bir yaş bile geldiğini görmek istemiyorum’ dedim. İlk gün herkes çok bozuldu. 2 gün boyunca neredeyse yalnız kaldım. Kimseyi içeri almadım. Ne zaman ki çiçeklerle, yüzleri gülerek, pasta yaparak doğum günü havası gibi geldiler. Şükür ki beni dinlediler. Aslında bu bir delilikti. Normal bir şey değildi, bunu nasıl yaptığıma inanamıyorum. Çevremdeki dostlarım, arkadaşlarım da herkes aynı şeyi söylüyor. Bu süreç geçtiğinde herkes bana; senin başaracağını biliyoruz zaten. Yani bir kişi bile aslında bana sen yapamazsın diye bir şey söylememeleri beni mücadele etmeye mecbur kıldı. Ne yazık ki kanserle mücadelem böylece başlamış oldu.

• Kanser olduğunu doktorun sana söylediğinde neler hissettin?
• Fatma Arpalıklı:
Hiçbir şey hissetmedim. Çünkü inanmıyordum. Ameliyat masasına yatana kadar böyle bir şeyin olduğuna inanmıyordum. Bugün halen daha… Ameliyat yerimde kocaman bir çizik var. Ama yani kendimi hafiflemiş, rahat hissediyorum diyemiyorum çünkü ameliyat sonrası çok ağır bir süreç yaşadım. Kemoterapi gerçekten çok ağır bir süreç… Tabi bu kişinin geçirdiği rahatsızlığa, evreye, psikolojisine, fiziki durumuna göre değişebiliyor ama zaman zaman insanlıktan çıktığınız oluyor. Yataktan kalkamadığınız, çok kötü bir dönem oluyor. Bu süreç sadece kişiye dezavantaj yaratmıyor. Her anlamda maddi, manevi olarak kayıptır. Hem bu kemoterapi süreci hem de kanser sonrası yaşananlar.

Tabi maddi manevi, çok ciddi anlamda ihtiyacımız olmadı. Herkes destek oldu bana ayrıca Kanser Hastalarına Yardım Derneği de kısmi de olsa, ki ben kabul etmesem de neredeyse son kemoterapi de ihtiyacım oldu ve Dernek bana yardım etti.  Şimdi Radyoterapi devam ediyor ve 2 yıllık süreçte de sürekli kontroller, tahliller, doktor kontrolü devam edecek.

• Tedaviyi Türkiye’de seçmenin nedeni neydi?
• Fatma Arpalıklı:
İlk İstanbul’a gidiş fikri gelişmeden önce bizim Devlet Hastanesi’nde ne yapıyorlar baktım. Çünkü çocuklarımı, ailemi bırakıp sürekli yurtdışına gitmek istemedim. Çocuklar da ciddi anlamda etkilenmişti.
Devlet Hastanesi’ne gittim. Birincisi orada yaşımın diğer olgun hastaların yanında daha küçüktü. Onların tedavi süreçlerini bir süre izlemek istedim. Baktım, gördüm ki o kadar yüksek ki moral, motivasyonum ben oraya gidersem ve orada tedavi alırsam gerçekten de psikolojik bunalıma gireceğim. Çok kötü ölecek bir kanser hastası konumunda kendimi hissedecektim.

• Devlet Hastanesi ile ilgili neden düşüncelerin böyle oldu?
• Fatma Arpalıklı:
Çünkü herkes aynı yerde, yarım ay şeklinde bir odanın içerisine oturtuluyor. Hiç konforu olmayan bir sandalyenin üzerinde… her hastanın kendi durumuna bağlı olarak ama yaklaşık bu süre en az 2 saat… kemoterapi ilacının vücuda işlemesi için beklediği bir aşamada oradasın… Her hastanın yanında 1 hemşire olup kendisiyle ilgileneceğini düşündüğüm sırada gördüm ki 1 ya da 2 hemşire bir odanın içerisindeki onlarca hastaya yetişmeye çalışıyor. Ondan da öte, tıbbi anlamda tabi ki kimseye hiçbir şekilde söyleyecek sözüm yok, bütün doktorlar ellerini canlarına takarak insanlara hizmet vermeye çalışıyorlar ama o kadar yoğunlar ki, o kadar çok hastaya bakıyorlar ki… Yanlarına giden herhangi bir kanser hastasını sanki bir grip, ya da ayağı kırılan ortopedi bölümünde veya göz kontrolüne giden herhangi bir hasta gibi görüyor. Diğer hastalıkları küçümsediğim için değil ama gerçekten kanserle boğuşan insanların hem psikolojisi hem fiziki durumu hem yaşam koşulları, diğerlerinden çok farklı oluyor. Hasta hakkı ve tercih hakkı da olmalı. Dolayısıyla varolan mevcut doktorlarımız hem bu hastalara yetişmekte güçlük çekiyorlar, hem de -nedense bilmiyorum toplum içerisinde nasıl ki bazı yetkililerimiz bile kalpleriyle ilgili bir sıkıntı olduğunda güvensizlik ortamında, ki bunu ben oluşturmadım kim oluşturduysa bunu düzeltmeleri gerekiyor-, kanser konusunda da maalesef ülkemizde bir güven problemi var. Sırf bu yüzden özellikle birçok genç hasta ya Kıbrıs’ın güneyine ya da Türkiye’ye veya 3’ncü ülke şansı varsa eğer orada tedavi görmeyi tercih ediyor. Ben tabi ki kendi ülkemde kalmak istiyordum. Ama özellikle hastalara olan yaklaşımdan dolayı bana da benzer bir yaklaşımda bulunulduğu için burada olmaktansa gerçekten güvenebileceğim yerde tedavi olmak istedim. Bana hastalığımı anlatırken, beni konuşmaları ile tatmin edebilecek, bana gerçekten durumumun ne olduğunu söyleyecek, iyileşeceksem eğer ne kadar sürede iyileşebileceğimi, iyileşemeyeceksem ne kadar sürem olduğunu bilmek istediğim doktorla görüşmek istedim. Türkiye’de verilen tedavide ister ayrı odalarda, istersen paravanlar var. Orada tedavi alıyorsun.  Üstelik internet ve televizyonla vakit geçer.  En önemlisi de refakatçi yanında oturup, elini tutabilir. Ben de Türkiye’ye gittim ama orada da yine Kıbrıslı Türk doktoru tercih ettim.

• Fiziki olarak ne gibi değişiklikler, zorluklar yaşadın?
• Fatma Arpalıklı:
Saçlar dökülüyor, bambaşka bir insan haline geliyorsunuz. Kadında saç önemli, erkekte de öyle ama ben kendi adıma bir öz değerlendirme yaptığımda; saçlarım hep uzundu. Ama kısa saçın bana bu kadar yakışacağını bilmiyordum. Tek göğüsle kalmak ve dolayısıyla toplum içine çıkamamak…
Çok ilginçtir aylar sonra çocuklarımla bir markete gittim. Market arabasıyla ilerliyoruz, iki koridor ötede bir kadın; ‘Aman bak bu kadın kanser hastası galiba’ dedi. Sırf saçımdaki saça ve fiziki durumuma bakarak. Bunu söyleyen bir kadın… Yarın kimin başına ne geleceğini bilmiyoruz. O yüzden toplum içerisinde insanlar birbirine yorum yaparken, bunu düşünüp yapmalı. Gerçekten bizim toplumumuz çok bilinçsiz. Geçmiş dönemde bir arkadaşa, uçakta kendisine yapılan bir muamele nedeniyle çok ciddi anlamda toplumda güzel enerji toplandı. Benzer bir şeyi ben de yaşadım. Sürekli yurt dışına gittim tedavi için. 3’ncü kez yurt dışına çıkışımda bir havayolu şirketi bana, ‘kemoterapi alan bir hasta doktordan yazısı yoksa uçamaz’ deyip bütün ailemi kontrolden geçirirken, beni tek başıma kemoterapi almış halde 1 saat boyunca bir köşede bekletti. Aile sinir krizi geçirdi, olay çıktı.  Biz olay çıkarınca oradaki yer hizmetleri görevlisi bana, ‘bundan sonra bilet alırken, aldığınız biletteki sözleşmeleri lütfen dikkatli okuyun’ dedi. Peki hangimiz bilet alırken, sözleşme okuyoruz ki? Bazı şeyler insanidir. Hasta olan kişilere daha iyi hizmet verileceğine daha fazla zorluk çıkarılıyor. Bizim ülkemizde ne kadar yardım ve bağış yapılsa bile insani anlamda bir bilinç oluşmadı.

• Ailende hiç memem kanseri geçmişi olan var mıydı?
• Fatma Arpalıklı:
Hayır meme kanseri yoktu. 4 yaşında lösemiden ablamın kızını kaybettik. Dayımın kızını da kaybettik. Kütüphanede omzuna bir kitap düşmüştü,  bir topak oluşmuştu,  o topak kansere dönüştü. Teknoloji ve tıp gelişmemişti. Ama bugün bu kadar gelişmelere rağmen şefkat ve manevi kısmı maalesef eksik...

• Ailende hiç meme kanseri yok senin ki nerden kaynaklanıyor?
• Fatma Arpalıklı:
24 etken saydı bana onkoloğum.  Ben doktoruma neden kanser oldum diye sormadım. Ama ‘bu hastalığı yaşıyorum, oluşmasının sebebi nedir bilmek isterim’ dedim. Çünkü bana doktorumun başından beri söylediği, ‘neden, neden diye sorma. Nedenine cevap verebilecek pozisyonda değilim’ dedi. Ama 24 etken saymıştı bize. Bunlar arasında rotasyon çalışma, düzensiz uyku, düzensiz beslenme, sağlıksız beslenmenin içerisinde biliyorsunuz hepimiz fast food yiyoruz, dışarıdan aldığımız yemeklerde kullanılan gıdaların nerden olduğunu, kim tarafından üretildiğini bilemiyoruz. Kaldı ki meyve-sebzeyi çok tüketen bir toplumuz.   Bunun gibi onlarca etken… Bir de tabi her ne kadar yoktur desek de radyasyonun zaman zaman ciddi bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Doktor bana ‘nerede çalışıyorsun’ diye sormuştu. Bende ‘bir yayın kuruluşunda çalışıyorum ‘demiştim. Hatta ben kendisine sordum, ‘acaba oradaki radyasyon etkiler mi’ diye. Bana ‘2 cep telefonu yan yana geldiğinde bile ortaya bir şey saçıyor. O saçılan enerji günün sonunda nasıl ki titreşimi görsel olarak görüyorsunuz bizim vücudumuzda da titreyen bir şeylere sebep olabiliyor’ demişti. Dolayısıyla o da bir etkendir diye düşünüyorum. Hangi bölgelerde radyasyonun olduğunu ne oranda olduğunu ciddi anlamda ölçebilecek, bunun üzerine eğilebilecek, bir kurum olup olmadığından şüpheliyim. Tabi ki Kıbrıs Türk Tabipler Birliği’nin kendine göre bazı ölçümleri vardır veya Bilişim Teknolojileri Birimi’nin… Ama dünya standartlarında Türkiye’deki atom enerjisi kurumu gibi bir kurumun ülkemizde varolmaması bu şüpheleri daha da artırıyor.


Kanser BRT’deki radyasyondan mı?

• BRT Yönetimi’ne radyasyon ile ilgili kaygılarınızı dile getirdiniz mi?
• Fatma Arpalıklı:
Dile getirdim. Yetkili kişiler kurumda ölçüm yapıldığını ve herhangi sakıncalı bir durumun olmadığı söylendi. Ama bu ne kadar doğrudur, ne kadar ölçülebilirdir bu onların takdiridir.

• Şu an neler yaşıyorsun?
• Fatma Arpalıklı:
Radyoterapi sürecinden sonra artık yavaş yavaş fiziki bedenimin kendine gelmesi için bir süreç gerekiyor. Çünkü şöyle bir şey vardır; kemoterapi alan ve devamında tedavi süreci gerçekleşen kanser hastalarına ne yazık ki çok ciddi bir direnç düşüklüğü oluyor. Hatta birçok kanser hastası kendine yönelik bazı bitkisel ürünlerle kendi kendini bile tedavi etmeye çalışıyor. Hatta bu anlamda birçok pazarda oluşmuştur. Ama doktorumun söylediği, ‘zaman içerisinde, vücudunu dinlendirerek, bundan sonra her ne iş yapıyor veya her nasıl yaşıyor isen hayatını biraz değiştirerek, kendine biraz değer vererek, yani ben değerliyim, atacağım adımda vücudum acaba nasıl etkilenir?  Dinlenmen gerekiyorsa, dinlenerek veya mutsuz olacağın bir şeyi çok zorunda ve şart değilse bunu yapmayarak, biraz yaşam stilini değiştirmen gerekiyor’ dedi. Benim önümde beni bekleyen en zor şey bu çünkü alışılmış şeylerin dışına çıkmak kolay değil. Hele ki benim gibi yapıya sahipseniz. Bir işe başlayıp, onu bitirene kadar vazgeçmeyen, ya da insanların yaşadıklarına duyarlıysanız bu kolay değil. Ama belli süreden sonra aslında yaşamak için bende değerli olmak zorundayım diyorsunuz. Bir de ne olursa olsun aile, çocuklar en büyük tetikçinizdir iyileşmeniz için… Ama bir de bakıyorsunuz ben ne için yaşadım. Hep fedakarlık değil, biraz kendinizde almayı öğrenmemiz gerektiğini de bu süreçte öğrendim. Bu hastalığı yaşamadan da aslında özellikle de kadınların kendilerine bunu bir rehber edinmesini istirham ediyorum. Çünkü kadınların sorumlulukları erkeklerden kat kat daha fazla ki benim eşim toplumdaki söylemle ‘yardımcı bir eştir.’ Ki buna rağmen kolay değil.


‘Mucizeyi yaşatmaya çalışıyorum’

• Seni bu süreçte en çok ne zorladı?
• Fatma Arpalıklı:
Hapsolmak… Çünkü tedaviniz devam ettiği sürece direnç düşmemesi için, başka yerden enfeksiyon kapmamak için erken süreçte hasta, iyileşmek istiyorsa buna azami şekilde dikkat etmesi gerekiyor. Bir de yaz ayları, sıcak… Örneğin denize gidemiyorsunuz, sahil kenarında yürüyemiyorsunuz, güneşe çıkamıyorsunuz, çocuklarınızın istediklerini yapamıyorsunuz ailenizle bir şey paylaşamıyorsunuz. Bazı şeyler sizsiz siz olmadan yapılıyor. En fazla da sosyal yaşamdan kopukluk içimde biraz kırılganlığa neden oldu. Ama bir şey daha yaşamış oldum;14 yaşındadır büyük oğlum. 14 yıl boyunca çocuklarımla hiç bu kadar baş başa, beraber, hiç bu kadar kavga etmedim, gülmedim, sevinmedim. Benim bir kitap olayım vardı. Hep yazmaya başladığım ama bir türlü sonunu getirmediğim bu süreçte biraz onunla da ilgileniyorum.

Belki de bu vesileymiş diyorum.  Herkes bana bu sürede çok destek oldu. Ama en ilginci kayınvalidem ile yaşadığım diyaloglar oldu. Bu kanser teşhisini ilk öğrendiğimde sanki sebebi oymuş gibi çok fazla onu tersledim. İçimden öyle gelmişti nedeni yoktu. O da kanser hastasıydı, hep mücadele etti, hep bir şeyleri baş etme yolunu aradı. Bu kadar mücadele etmesine rağmen benim böyle bir hastalığa yakalanmam sanki onun suçuymuş gibi bir ters tepme oldu. Ama fark ettim ki o iyi ki böyle bir mücadeleyi vermiş. Belki de ben bugün hayatta olmayacak, kısa sürede vücuduma yayılmış olacaktı. Çünkü doktorun da söylediği bir şey oldu ‘sen bir mucizesin 7 cm bir tümör olup da vücuda yayılmaması çok ender görülür.’  Ben de bu mucizeyi yaşatmaya çalışıyorum.  Ama dediğim gibi dernek devletten daha çok hastaların yanında. Bence bir rol değişikliğine gerek var. Ciddi anlamda bütün hastalar kıymetli, değerli, kendine göre değerlendirilebilir düzeyi var ama kanser konusunda en ufak tedavi bile çok yüksek meblağlara neden oluyor. Hatta bu alanda ciddi merkezler bile oluştu. Sırf insanlardan para araklamak için tedaviler de yapılıyor. Bir de bu işin bu tehlikesi var. O nedenle toplumda bilinci oluşturmak, artık kamunun görevidir. Benim kendi özel yaşamım kamusal yaşama dönüştü. Bu sorunlar kamunundur. Ben kendi adıma kayın validem kadar olmasa da belki onun bana söylediği bir şey var, ‘artık benim görevimi üstlenirsin’ diye ama onun yaptıklarını ben yapamam çünkü o kadar güçlü yapıya sahip değilim. Ama bu noktadan sonra da farklı bir şeylerin bu toplumda oluşması için elimden geleni yapacağım. Çünkü gerçekten zorlu kimisi için aşılması zor bir tedavi.  

• Topluma ne tavsiye edersiniz?
• Fatma Arpalıklı:
40 yaşından önce mamografi yapsınlar. Emzirsinler, emzirmekten korkmasınlar. Vücudunda farklılıklar hissediyorsa doktora başvurmaktan çekinmesin. Kıbrıslı Türk kadınlar özellikle doğumlarını yaptıktan sonra en erken 3-4 yıl içerisinde jinekoloğa gidiyor. Bu büyük hatadır. İlerde başlarına ciddi bir şey gelmesini istemiyorlarsa, zamanında erken bir zamanda tüm kontrollerini yapsınlar. Erken teşhis niçin önemli? Ben bugün bir organımı kaybetmiş olabilirim ama  bütün organlarımı kaybetmektense  1 organı kaybederek hayattayım. Bunu biraz kader olarak da görürüm. Bir trafik kazasında suçunuz olsun veya olmasın başınıza bir şey geliyor. Vücudunuzda kalıcı bir hasar olabiliyor. Ama bu hayatta kalmanızı sağlıyor aslında. Dolayısıyla bunu bir şans olarak değerlendirip en iyi şekilde hayata devam etmek gerekiyor.

Bu haber toplam 26555 defa okunmuştur