1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Hazan Mevsimi
Hazan Mevsimi

Hazan Mevsimi

Hazan Mevsimi

A+A-

Stella Aciman

Yine Sonbahar geldi, yanında hazanla… Yaprak dökümü başladı. Ben çoğu sevdiğimi bu aylarda kaybettim; o yüzdendir Sonbahar aylarına çekingenliğim, sararıp düşen yapraklara hüzünlü bakışım. Geçen Sonbahar Zehra Ablam ve Serpil, ardından Nurten… Bu Sonbahar Leman Ablam! Çocukluğumun, ilk gençliğimin kahramanları… Fatma Hanım’ın cefakâr, fedakâr gelinleri, ana yarılarım. Evet, Leman Ablam benim sütannemdi. Annemin bana verecek yeterli sütü olmayınca, ağlamama dayanamayan Leman Abla gizlice beni emzirmeye başlamış. Böylece benimle aynı günlerde doğan kızı Sema’nın sütüne ortak olmuşum. Günlerden bir gün kucağında mutlu mesut, ağzını şapırdatarak meme emen beni ve Leman Abla’yı yakalayan Fatma Hanım deliye dönmüş. ‘Sen ne yapıyorsun, annesi görürse canına okur’ diyerek dövünmeye başlamış. Fakat bakmışlar ki ben çok mutluyum, bu olayın aralarında sır olarak kalmasına karar vermişler. Fakat bilmedikleri bir şey vardı; annemin olayın farkında olduğu… Yıllar sonra Leman Abla’ya, ‘niye annemden sakladınız ki?’ diye sorduğumda bana o yıllarda çok ilginç gelen bir cevap vermişti. ‘Ne bileyim, Müslüman sütünü kızıma veriyor diye düşünür diye korktuk.’ Aynı günlerde anneme de, ‘Leman Abla’nın bana süt verdiğini ve senden sakladıklarını biliyordun, niye ona söylemedin?’ diye sorduğumda, bana, ‘ilk günden farkındaydım, ama senin anne sütüne ihtiyacın olduğunu da biliyordum. O da benim kardeşim sayılırdı… Müslüman veya Hıristiyan olsa ne fark ederdi ki, insan olması yeterli’ diye cevaplamıştı sorumu. 

EVİN DİREĞİ VE TELLER

Leman Abla evimizin ayrılmaz parçalarından biriydi, tıpkı Fatma Hanım ve Zehra Abla gibi. Fatma Hanım’ın ikinci kocasından olan oğlu Şeref Abi ile evliydi. Zehra Abla ise Fatma Hanım’ın ilk kocasından olan oğlu Halil ile evliydi. Ben Halil Abi’yi hiç görmedim çünkü ben doğduğumda o yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak, geride üç kız çocuğu ve erken yaşta dul kalan bir eş bırakarak sonsuzluğa göçmüştü.
Fatma Hanım’ı babamdan sonra evimizin direği olarak kabul etmiştik, Leman ve Zehra Ablalar ise o direğin telleriydi. Özellikle yemekli davetlerin hiç bitmediği, kalabalıkların köşkü doldurduğu günlerdi. İşte o günlerin değişmeyen insanlarıydı Leman Abla ve Şeref Abi. Şeref Abi çok iyi bir aşçıydı ve davetlerin vazgeçilmeziydi. Davet olduğu gün aşçıbaşı olduğu otele yardımcısını bırakır ve bize gelirdi. Uzun boylu, karayağız, yakışıklı bir adamdı ve beni çok severdi. İş arasında beni güçlü kollarıyla kaldırır, omuzlarına oturturdu; beraberce köşkün bahçesini turlar, ağaçlardan erik, dut, kayısı toplatırdı. Onun yaptığı yalancı dolmanın tadını hala unutamam. Annemden öğrendiği Yahudi yemeklerini öyle güzel yapardı ki, her daim  kalabalık olan bayram sofralarımızda en büyük övgüyü O alırdı. Annemin gönlünde hep ayrı bir yeri vardı Şerif Abi’min, ‘6-7 Eylül olaylarında onun yaptıklarını hiç unutamam, bizi çapulculardan O korumuştu’ derdi. O yıllarda eve her şey kolilerle gelirdi. Mesela, Ayvalık’tan zeytinimiz ve yağımız tenekelerle gelirdi. O tenekelerden Leman Abla’lara, Zehra Abla’lara da giderdi. Yılbaşlarında eve üç hindi gönderilirdi. Şeref Abi hindileri kestirir ve herkese dağıtırdı. Büyük amcam İngiliz kumaşlarının Türkiye dağıtımcısıydı. Henüz hazır giyimin olmadığı yıllardı. Annem her sezon Jak Amca’dan kumaşları alırdı. Madam Evo adında Rum bir terzimiz vardı, eve dikişe gelen. Müthiş güzel dikişi vardı ve her şeyimizi o dikerdi. Geçen zaman içinde Leman Abla’mın dört, Zehra Abla’mın ise üç kızı olmuştu. Hepimiz sırayla Madam Evo’nun önüne dikilir, onun prova yapmasını beklerdik. Annem bana ne alırsa muhakkak onlara da alırdı. Biz kocaman bir aileydik… Leman Abla’mın geleceği günü dört gözle beklerdim. Sütkardeşim Sema’yı değil ama bir küçüğü Serpil’i çok severdim. Sema’nın, annesinin bana olan ilgisini kıskandığını hissederdim o çocuk halimle. Ve bu kıskançlık hiç değişmedi. Ve ben hep en çok Serpil’i sevdim, benden küçüktü ama çok iyi anlaşırdık… Karşılıklı bir sevgiydi bizimkisi, yıllar hepimizi bir yerlere savurdu, seyrek görüşür olduk ama her karşılaşmamız ilk günkü gibi olurdu, hiç ayrılmamışçasına, sıcacık. Hayat Serpil’i yine bir hazan mevsimi, vaktinden önce bu dünyadan ayırdı.

LEMAN ABLA

Leman Abla çok titiz ve düzen delisi bir kadındı. Annem evimizdeki giysi dolaplarını sadece Leman Abla’nın düzeltmesini isterdi, başka kimseye ellettirmezdi. Leman Abla, giysi dolabının karşısına oturur, ‘bu küçülmüş, bu eskimiş…’ diye bir sürü giysiyi ayırırken ben de onu izler ve sohbet ederdim. Ayırdığı giysileri haseden yapılmış torbalara koyardı. Giderken de yanında götürürdü. ‘Ne yapıyorsun bunları?’ diye sorduğumda, ‘çevrede ihtiyacı olan insanlara dağıtıyorum’ derdi. Onun bu yardımseverlik sevdasından dolayı benim, ağabeyimin, annemin, babamın hiçbir giyim eşyası eskimeye vakit bulamadan evden çıkardı. Öyle güzel dolap düzenlerdi ki hayran olurdum. Bugün her dolap düzelttiğimde içimin bir yerleri sızlar ve ‘ne yapsam senin gibi düzeltemiyorum Leman Abla’ diye içten içe söylenirim.
Ne güzel bayramlar yaşardık o yıllarda… Kurban ve Ramazan Bayramlarını neşeyle kutlardık. Babamın, kendimi bildiğim yıllarda Fatma Hanım için kurban kestirdiğini hatırlıyorum ama o koyun eve hiç gelmezdi. Sadece etleri gelir; Fatma Hanım’ın kontrolünde, Zehra ve Leman Abla tarafından paketlere ayrılır ve ihtiyacı olanlara dağıtılırdı. Fatma Hanım’ın namazını kıldığı bir koyun postu vardı. Bana, ‘bu babanın benim için kestirdiği ilk koyunun postu’ demişti. Dedim ya, o yıllarda Kurban Bayramlarını severdim, çünkü kurbanlıkları kesilirken görmezdik, sokaklar akan kanla yıkanmazdı… Yani ibadet gizliydi. Yani olması gerektiği gibiydi.

GİDİŞLER!

Ailenin en büyüğü Fatma Hanım olduğu için ilk ziyaretler muhakkak bize olurdu. Leman, Zehra Ablalar, çoluk, çocuk tüm akrabaları… Şeref Abi’nin elinde kendi açtığı cevizli baklava tepsisini gördüğüm anda bayramın geldiğini anlardım. Şeref Abi ilk baklava lokmasını bana verir, ‘bak bakalım, güzel olmuş mu?’ diye sorardı her defasında. Köşkün bahçesi çocuk sesleriyle çınlardı tüm bayramlarda. Zehra Abla’nın en büyük kızı Nurten’le bisiklete biner, köşkün dar tarhlarında tur atardık. Bu turların sonucu hep düşmeyle sonuçlanırdı tabii ki. Ben ağlayarak Fatma Hanım’a koşar, ‘Nurten beni bisikletten düşürdü’ diye şikâyet ederdim. Fatma Hanım ve Zehra Abla Nurten’i bir güzel azarlarlardı. Ne gariptir ki Nurten bana hiç kızmazdı, ‘acaba benden büyük, ablalık mı yapıyor?’ diye düşünürdüm. Zehra Abla’nın en büyük kızıydı Nurten… Bir söyler, bin güler, delidolu bir kızdı ve ben onu çok severdim. Zaten Zehra Abla’nın kızları hayatımın hiç ayrılmayan parçaları oldu. Çocukluğum, gençliğim, erken yaşlılığım… Nurten, Gülten ve Necla hep beraberdik. İki yıl önce yine hazan mevsimiydi Nurten aramızdan ayrıldığında. Her ölüm erkendir ama O’nunki gerçekten erken bir gidişti.

HAFIZA KAYBI İYİ Mİ!

Yıllar yılları kovaladı, bizler büyüdük, evlendik; çocuklarımız hatta torunlarımız oldu. Belki artık sık görüşemiyorduk, bayramları artık tatil yerlerinde geçirmeyi tercih ediyorduk ama aramızda geçmişin yaşanmışlıklarından oluşan o derin bağ hiç gevşemedi. O günleri yaşayanlardan geriye Leman Abla’nın üç, Zehra Abla’nın üç kızı ve ben kaldık. Zehra Abla’yı geçen yıl, Leman Abla’yı bu yıl hazan mevsiminde kaybettik. Ne garip tesadüftür ki, Zehra Abla, kızı Nurten’in öldüğünü hiç bilmedi çünkü hafıza kaybına uğramıştı son yıllarında; Leman Abla da kızı Serpil’in öldüğünü hiç bilmedi çünkü o da son yıllarını hafıza kaybına teslim etmişti.
Artık, bize geçmişimizi anlatacak kimsemiz kalmadı, şimdi anlatma sırası bizde… Dedim ya hazan mevsiminden çekinirim diye.

Bu haber toplam 1762 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 180. Sayısı

Adres Kıbrıs 180. Sayısı