1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Yeni Oluşacak Olan Meclisin İlk Görevi
Yeni Oluşacak Olan Meclisin İlk Görevi

Yeni Oluşacak Olan Meclisin İlk Görevi

Yeni Oluşacak Olan Meclisin İlk Görevi

A+A-

 

Tufan Erhürman
[email protected]

28 Temmuz’da milletvekilliği erken genel seçimlerinin yapılması kesinleşti. Siyasal partiler aday belirleme çalışmalarını tamamlamak üzere. Programlar ise henüz açıklanmış değil.
Bana göre, oluşacak olan yeni Meclis’in ilk görevi, bir yılı aşkın bir süre önce gündeme gelen, Anayasa, Siyasal Partiler Yasası, Seçim ve Halkoylaması Yasası ve İçtüzük değişikliklerini mümkün olan en kısa süre içerisinde gerçekleştirmektir.
Bu konudaki çalışmaların hükümetin kurulmasının hemen ardından gündeme getirilmesi son derece önemlidir çünkü geçirilecek her gün siyasi partileri bir sonraki seçime yaklaştıracak ve seçim hesapları bu konulardaki çalışmaları ister istemez olumsuz etkileyecektir.
Bu düşünceyle, yapılması gerektiğini düşündüğüm değişiklikleri, siyasi partilerin programlarının açıklanmasından önce paylaşmak istiyorum.

1. Anayasa Değişiklikleri
1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti (TC) Anayasası bugüne kadar 18 kez değiştirilmiştir. Buna rağmen şu anda TBMM’de Anayasa’nın tamamının değiştirilmesi için yeni ve kapsamlı bir çalışma yürütülmektedir. Oysa 1982 Anayasası’ndan etkilenmiş olan 1985 tarihli KKTC Anayasası bugüne kadar hiç değiştirilmemiştir. Anayasa’nın değiştirilmemiş olması, bir yandan günümüzün ihtiyaçlarına yanıt verememesi sonucunu doğururken, diğer yandan da süreç içerisinde fark edilen hataların ve eksikliklerin giderilememesine yol açmıştır.
Bunun temel sebebi, 1985 Anayasası’nın 162. maddesine göre, Meclis’teki milletvekillerinin tamamı hemfikir olsalar bile, anayasanın yalnız ve ancak referandumda halkın çoğunluğu tarafından kabul edildiği takdirde değiştirilebilir olmasıdır. Kısacası, Anayasa’daki tek bir sözcük değişecek olsa dahi, 162. maddeye göre, referanduma gitmek şarttır.
İlk bakışta anayasanın doğrudan doğruya halk tarafından değiştirilmesinin daha demokratik olduğu elbette düşünülebilir. Ancak temsili demokrasinin işleyişinde bu konuda sıkıntılar yaşandığı bilinmektedir. İktidara gelen hiçbir parti ya da koalisyon, kendisi için bir tür güven oylamasına dönüşme riski taşıyan referanduma gitme konusunda istekli davranmamaktadır. Ayrıca, referandumun hakiki manada demokratik olabilmesi için halkın neye “evet” ya da “hayır” diyeceğini çok iyi bilerek oy kullanması gerekir. Bu da, her bir maddede yapılacak olan değişikliğin ayrı oylanmasının ideal olacağı bir durum yaratır. Bu şartlar altında doğru olan her madde için ayrı ayrı referanduma gitmektir ki bunun fiilen mümkün olmadığı açıktır.

a) Anayasa’nın 162. maddesinin Değiştirilmesi
Bu düşüncelerden hareketle, kanımca yapılması gereken, yeni hükümetin kurulmasından sonraki ilk altı ay içerisinde, 162. maddeyle ilgili bir değişikliğin referanduma götürülmesi ve bu maddenin, Meclis’in 4/5’üne anayasayı değiştirme yetkisi verecek şekilde değiştirilmesidir. Bugün yürürlükte olan mevzuat çerçevesinde, herhangi bir partinin tek başına Meclis’te 4/5 çoğunluğa sahip olması son derece güçtür. Bunun anlamı, Meclis’in anayasayı ancak kuvvetli bir consensusla (oydaşmayla) değiştirebilmesidir ki bu da demokratik açıdan meşru kabul edilmek gerekir. Meclis’te 4/5 değil, 2/3 çoğunluk sağlanabildiği durumlarda ise referanduma gitme şartı korunmalıdır. Çünkü 2/3, yalnızca iktidar partisi veya onu destekleyen birkaç milletvekiliyle anayasayı değiştirme olanağı yaratmak anlamına gelir ki burada demokratik meşruiyet sorununun ortaya çıkacağı açıktır.

b) Anayasa’nın 81. maddesinin 5. fıkrasının Değiştirilmesi
Kanımca hükümetin kurulmasından en geç altı ay sonra yapılacak referandumda değiştirilmesi gereken hükümlerden biri de, Anayasa’nın 81 maddesinin 5. fıkrasında yer alan düzenlemedir. Bu düzenlemeye göre, “Cumhuriyet Meclisi üye tam sayısının salt çoğunluğu ile toplanır ve Anayasada başka bir kural yoksa, toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir”.
Bu düzenleme, yasama organının toplanabilmesini, yürütme organını elinde bulunduran (hükümette olan) siyasi parti ya da partilerin inisiyatifine bırakmaktadır. Çünkü uygulamada, iktidarda olan parti ya da partilerden bazı milletvekillerinin katılmayı kabul etmemesi halinde, Meclis’in toplanabilmesi mümkün değildir. Bu şartlar altında, özellikle son dönemde sıklıkla yaşandığı gibi, Meclis toplanamamakta, halkın siyasete, dolayısıyla bu ülkede olduğu kadarıyla dahi demokrasiye güveni her gün biraz daha erozyona uğramaktadır.
Kanımca yapılması gereken, bu maddenin, TC Anayasası’nın 96. maddesinde yer alan hükme benzer bir düzenlemeyle değiştirilmesidir. TC Anayasası’nın 96. maddesine göre, “Anayasada başkaca bir hüküm yoksa, Türkiye Büyük Millet Meclisi, üye tamsayısının en az üçte biri ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter sayısı hiçbir şekilde üye tam sayısının dörtte birinin bir fazlasından az olamaz”.
Bu hükmün kesirlerin yaratacağı sorun ortadan kaldırılarak KKTC Anayasası için uyarlanmış hali şöyle olabilir: “Cumhuriyet Meclisi en az 17 üye ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter sayısı hiçbir biçimde 13 oydan az olamaz”.
Böyle bir düzenleme, her şeyden önce, iktidar partisinin veya partilerinin, Meclis’i diledikleri zaman açıp, diledikleri zaman açmama konusundaki inisiyatifini ciddi biçimde zayıflatacaktır. Dahası, muhalefetteki milletvekillerinin sayısının 17’yi bulması halinde, Meclis, iktidar partisinden hiç kimsenin katılmadığı bir toplantıda da karar alabilecek duruma gelecektir ki bunun iktidar partisi (ya da partileri) milletvekillerini Meclis toplantılarına katılmak zorunda bırakacağı açıktır.

2. Seçim ve Halkoylaması Yasası Değişikliği
KKTC, başka ülkelerle kıyaslanamayacak kadar az seçmene sahip bir ülkedir. Bu kadar az seçmenin bulunduğu bir ülkede beş ayrı ilçede beş ayrı listeyle seçime gidilmesi, kaçınılmaz olarak feodal ilişkilerin, patronajın ve bölgeciliğin seçim sonuçları üzerinde belirleyici olmasına yol açmaktadır. Oysa tüm KKTC’nin tek bir seçim çevresi olarak kabul edilmesi ve tek listeyle seçime gidilmesi durumunda, bu gibi faktörlerin etkisinin, tamamen ortadan kaldırılamasa da azaltılması mümkündür.
Tek listenin özellikle küçük ilçelerin hiç milletvekili çıkaramaması gibi bir sorunu da beraberinde getirebileceği elbette düşünülebilir. Burada, öncelikle, bu sorunun şu anda yaşadığımız sorundan daha yakıcı olup olmadığını tartışmak gerekir. Ancak bu sorunun önemsenmesi halinde dahi, ara formüller bulmak mümkündür. Parçalı tek liste adını verebileceğimiz alternatif, bir örnektir. Buna göre, her parti, kendi listesinde, her ilçeden, ilçenin nüfus sayısı ile orantılı aday gösterme yükümlülüğü altına sokulabilir ve seçim sonucunda her ilçeden bu sayıda milletvekili çıkabilir. Burada önemli olan, her adayın sadece kendi ilçesinden alacağı oylarla seçilemeyeceğini bilmesi ve KKTC’deki tüm seçmenlere hitap edecek çalışmalar yapmak zorunda kalmasıdır.
Bu konudaki tartışma elbette ancak seçimden sonra sonuçlandırılabilir. Ancak, her durumda mutlak tek listeye ya da parçalı tek listeye geçilmesi, yani her durumda bugünkü sistemden vazgeçilmesi gerektiği açıktır.
Kanımca Seçim ve Halkoylaması Yasası çerçevesinde ele alınması gereken diğer bir konu da barajdır. AB üyesi ülkelerin pek çoğunda % 3 civarında olan seçim barajı, KKTC’de % 5’tir. Bu baraj, seçmenlerin bir kısmının iradesinin çarpıtılmasına yol açmaktadır. Nispeten küçük partilere oy vermek isteyen seçmenlerden bazıları, oy vermek istedikleri partinin barajı geçmeyebileceği kaygısıyla, ikinci tercihleri olan partilere oy vermek zorunda kalmaktadır. Demokraside iradenin bu şekilde çarpıtılmasını olumlu karşılamak mümkün değildir. O nedenle yapılması gereken, seçim barajının tamamen kaldırılması ya da en azından AB standartlarına uygun biçimde düşürülmesidir. Böyle bir değişikliğin Meclis’teki nispeten büyük partiler tarafından yapılması, çoğulcu demokrasi anlayışının benimsendiğinin gösterilmesi açısından da son derece önemlidir.

Sonuç
Yeni oluşacak Meclis’in ilk görevinin yalnızca Anayasa’da ve Seçim ve Halkoylaması Yasası’nda değişiklikler yapmak olduğu kanaatinde değilim. Bunlara koşut olarak, Siyasal Partiler Yasası’nda ve İçtüzük’te de değişiklikler yapılmasının ülkede var olabildiği kadarıyla demokrasinin ilerletilmesi açısından şart olduğunu düşünüyorum. Ancak bu yazının sınırları o konuları hak ettikleri biçimde tartışmayı olanaklı kılmıyor. O nedenle, bu konuları gelecek haftaki yazıya bırakıyorum.

Bu haber toplam 1220 defa okunmuştur
Gaile 218. Sayısı

Gaile 218. Sayısı