On büyük “alamet” olmadan, kopmazmış “kıyamet”...

Alamet, çok eski zamanda, Osmanlı padişahlarından birinin, Japonya’ya hediye ettiği meşhut robotun ismiydi (!)

Oysa burada sözü edilen, “kıyamet”in habercisi.

Öyle diyor DİYANET!..

On büyük alamet gerekirmiş “kıyamet” için ve bu nedenle vakti gelmemiş daha ‘dört kolsuz’ gidişin...

Yani, siz kanmayınız MAYALARA!..

***

Yaygın efsaneye göre...

Tam da bugün 01.11’de, öğle vakti...

Hepimiz “maya maya maya...”

Oysa, Diyanet’e göre güneşin tersten doğması gerekiyor daha...

Ha diğer “alametler” fazlasıyla mevcut...

İçki... Fitne... Fesat... Kargaşa...

Hele de bizim memlekette  ‘gırla’...

***

Güneş henüz batıdan doğmasa da...

Bizi öylesine ‘yakıyor’ ki, siyasi amblemlisi...

On alametten de beter...

Hiç bu kadar ‘kişiliksiz’ yönetilmemişti ülkem...

Böylesine hukuksuz...

Böylesine kuralsız, başıboş, laçka...

Böylesine ‘umursuz’...

İnsanın bu kadar ‘değersizleştiği’ bir dönem olmamıştır herhalde...

Ve ne ilginçtir, kanıksıyoruz giderek...

Her türlü pisliği de...

Keyfiliği de...

Günü kurtarmak adına hem kanıksıyor, hem de susuyoruz birlikte...

***

Güneş henüz batıdan doğmasa da...

Öylesine ‘ters’ ki işler...

En sonunda, avukatlar da yürüdü, cübbeleriyle...

İşçiden, çiftçiden, esnaftan, öğrenciden, narenciyeciden, memurdan, öğretmenden sonra...

Kim kaldı ki geriye?!..

Meclis, aferin “borç batağındaki” kesimi hapisten kurtaracak.

Öyle de... Sonra ne olacak?

Yani, eğer ödeyemeyeceksen, borç alırken birkaç kez düşüneceksin arkadaş.

“Faiz oyunları”na karşı bir düzenleme şart, anladık da...

Günün sonunda ‘caydırıcı’ bir ceza yoksa ucunda, mafya girecek devreye “tahsilat” için...

İşte ‘kıyamet’ tam da o zaman kopacak...

***

Geliniz Yunus Emre’yle koyalım noktayı, ‘kurtarıcı’da okul kitaplarına alınırken  ‘sansürlenen’ dörtlüğüyle..

<<... Cennet cennet dedikleri

Birkaç köşkle birkaç huri

İsteyene ver ‘an’ları

Bana seni gerek seni...>>