1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Direniş Nöbeti: Koltuklarınız size kalmadı ama geleceğimiz bize kalacak
Direniş Nöbeti: Koltuklarınız size kalmadı ama geleceğimiz bize kalacak

Direniş Nöbeti: Koltuklarınız size kalmadı ama geleceğimiz bize kalacak

6 kısa vadeli, 19 uzun vadeli talebimizle otuz günlük Direniş Nöbeti, uzun zamandan sonra ilk kez Kıbrıs Türk soluna birlikte hareket edebilen bir çatı olmuştur. Bu ilkin, genç jenerasyon tarafından başarılması ise çok daha önemliydi.

A+A-

Arda Çileker
arda.cileker@gmail.com

Değerli Gaile okurları, Gaile’nin 492. sayısında Direniş Nöbeti aktivisti olarak sizlere sesleniyor olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum.

Kıbrıs’ın kuzeyinde “başka bir demokrasi kültürü mümkün” dedirten Direnişçiler, 1 Nisan’dan başlayarak 30 gün boyunca Başbakanlık önünde direniş nöbetini sürdürerek arka arkaya gelen 2 hükümet istifası ile çadır eylemini sonlandırdı. Bu yazının amacı direniş nöbetinin nasıl başladığını, 30 günün hangi demokratik iklimde geçirildiğini ve nöbet süresince karşı karşıya kalınan zorlukları değerlendirmektir. Şüphe yok ki direniş çadırı, tüm geçmiş pratiklerin aksine şeffaflık içerisinde, kapsayıcılığı ve katılımcılığı yüksek bir profil çizmiştir.

Direniş Nöbeti Nasıl Başladı?

UBP-DP-YDP hükümetinin ardı arkası kesilmeyen ZAM uygulamalarına karşı Facebook'ta kurulan #tepkisizkalma grubu kısa zamanda neredeyse 6 bin kişiye ulaşmıştı.1 Nisan günü “Toplumsal Yok oluş ve Yoksullaşmaya Hayır” sloganı ile Lefkoşa’da düzenlenen miting Başbakanlık önünde on binleri buluşturdu. Farklı kesimleri temsil eden yüzlerce örgütün talepleri incelendiğinde, ekonomik talepleri ortak payda kabul etmek yanlış olmayacaktır. Ekonomik talepler ise kendi içinde farklılaşmıştır. “Farklı kesimleri temsil eden yüzlerce örgüt” ifadesini altı boş bir ifade olarak kullanmadım. Bilakis sol görüşlü sendikaların üyesi olduğu Sendikal Platform dışında sağ siyaseti benimseyen kamuda örgütlü sendikalar da 1 Nisan mitinginde Hükümete karşı birliktelik gösterebilmiştir. Özel şirketlerin eyleme destek açıklamaları da ardı ardına geldi. Bu aynı zamanda ekonomik talep ortaklığını destekleyen sadece desteklemekle de kalmayan eylemin hedef kitlesinin ne kadar geniş olduğunu da gösteriyordu.

Eyleme dair hayal kırıklığı on binlerin Başbakanlık önünde toplanmasının ardında yaşandı. Bu eyleme dair eleştiriler sosyal medyanın gündemine oturdu. “Eylem” okkalı zamlar sonrası gerçekleştirilen bir eylemin ağırlığından çok uzak, deyim yerindeyse bir bahar şenliğini andırıyordu. Eylemciler Başbakanlık önündeydi ama hem fiziksel hem de program içeriği açısından Başbakanlığın çok uzağındaydı. Eylem öncesinde toplumun kendi içinde tartıştığı ve eylem sonucunda ne elde edileceği konusu, artık her yerde konuşulur oldu. Kitleler eylem alanını terk ederken, eylem alanını terk etmeyen bir grup TDP’li genç ki ben de o gençlerden biriydim, Başbakanlık kapısı önünde oturma eylemi başlattı. TDP Genel Başkanı Mine Atlı’nın eylemin başladığı andan itibaren sabahın ilk ışıklarına kadar oradan ayrılmaması, oturma eylemini basında daha görünür kıldı.

Plansız bir şekilde başlatılan eylem gün boyunca farklı kişilerden, örgütlerden destek gördü. Gençler “Biz daha iyisini yaparız.” diyerek çadır eylemini ortaya koydu. Talepleri diğer örgütlere dayatacak değil, katılımcılık ilkesini gözeterek kucaklayacak, beraber şekillendirecek bir söylem ortaya kondu. Günümüz dünyasında yaşanan ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel gelişmelerin etkilediği demokrasi anlayışını, Direniş Nöbeti yeniden düşünmemizi sağladı.

Mayasında eşitlik ve katılım olan Demokrasi, en yaygın kullanılan devlet sistemi olarak diğer alternatiflerinden ayrışmaktadır.  Elbette demokrasi günümüzde sadece kamu yönetimi özelinde bir yöntem olmaktan çıkmış, hayatın her alanına etki etmeye başlamıştır. Pek çok farklı örgüt ve bağımsız kişilerin paydaşı olduğu Direniş Nöbeti’nde kararların nasıl alınacağı konusu, bu sürecin bir kırılma noktası olarak kabul edilebilir.

Katılımcı Bir Demokrasi Mümkün

Kıbrıs’ın kuzeyindeki yönetim yapısı kapalılık ve gizlilik üzerine temellendirilmiş bir sistemdir. Kararların pek çoğu kapalı kapılar ardında belirlenmekte ve yönetimde gizlilik ilkesi yardımcı bir araç olarak kullanılarak genelde yönetimin takdirine bağlı olarak işlemektedir. Küçük bir toplum olmamamız nedeniyle de bu durum, beraberinde ciddi sıkıntılar getirmekte ve zaman zaman kaosun bir nedeni olarak da karşımıza çıkmaktadır. Tam da bu noktada katılımcı demokrasi teması, yurttaşların işbirliğini ve bilgi aktarımını esas almaktadır.

Mevcut yönetim, otoriter anlayıştan sıyrılamamakta ve yöneten yönetilen ayrımının kendilerine verdiği güçle de çoğu kez kendi görüş ve iradesini kitlelere dayatma eğilimi ve kompleksi içine girmektedir. Direniş Nöbeti, katılımcı ve şeffaf yönüyle bu baskıcı yönetimden oldukça ayrışmaktadır. Tüm toplantıların herkese açık bir şekilde gerçekleştirildiği düşünüldüğünde hiçbir zaman yöneten yönetilen ayrımı ortaya çıkmamış, herkes fikrini özgürce ifade edebilmiştir.

Ülkemizde hükümetler, alacakları kararlardan etkilenecek kişilerle diyalog kurma bir başka deyişle toplumu ilgilendiren bilgileri paylaşma konusunda isteksiz davranmaktadırlar. Dahası tam anlamıyla görünmezlik eğilimi içine girerler. Bu görünmezlik içinde hangi kamusal konuların ne amaçla yapıldığı ve bu icraatları kimin yürüttüğü gibi temel bilgileri açıklama ihtiyacı hissetmezler. Oysa Direniş Nöbeti’nde bireyler gerek doğrudan gerekse kendilerini temsil eden aracı örgütler vasıtasıyla karar alma süreçlerine aktif olarak katılmışlardır. Direniş Kürsüsü kurularak gençlerin aktif katılımı sayesinde talepler oluşturulurken farklı çıkarlar arasında uzlaşma sağlanmış, böylelikle Direnişçiler kendi çıkarlarının ötesinde ortak çıkar için hareket edebilmeyi başarmışlardır.

Toplumsal sorunlar elbette ki gençlerin de sorunudur. Direniş Nöbeti’nde otuz gün boyunca taleplerin hazırlanmasından, haftalık eylem planlarının belirlenmesine ve haftalık değerlendirmelere kadar, eylemin en geniş kitleye yayılması yolunun aranması, direnişin sahiplenilmesini artırmıştır. Merkez soldan radikal sola kadar uzanan çok geniş bir cephe oluşturulmuştur. Bu ise, bir ilkti.

Tüm bireyler ve örgütler kendileriyle ilgili kolektif karar alma mekanizmalarına arzuladıkları sayıda katılımlarını sağlayacak fırsatlara tamamen sahiptiler. Kolektif mekanizmalara katılma oy verme ile sınırlı tutulmadı. Her fikrin dinlendiği, tüm bileşenlerin kabul ettiği noktada ise uygulamaya konulduğu bir işleyiş benimsendi.

Başarı mı? Başarısızlık mı?

1 Mayıs itibariyle Başbakanlık önündeki eylemi sonlandırarak mücadeleye farklı eylem modelleriyle devam kararı alınmıştır. Bir ay boyunca çadır eylemini sürdüren direnişçiler halka umut oldu. “Yarın sabah ayrılırlar” yorumlarının yapıldığı bu eylem, Direnişçilerin kararlılığı ve şüphesiz halkın desteğiyle 30. gününe ulaşabilmiştir. Halkın desteği derken her anlamda destekten söz ediyorum: barınma, ısınma, beslenme... Tüm destekçilere teşekkür ederiz. 1 Nisan’a dönüp baktığımızda Özgür Gazete başta olmak üzere birçok basın organının, eylemi kimin başlattığına bakmaksızın, sesimizi duyurmak için yanımızda olduğunu gördük. O gün sesimiz olmasaydılar, her şey çok daha güç olacaktı. 30 gün boyunca her ihtiyacımız olduğunda yardıma koştular, Direnişçilere manşetlerinden yer verdiler. Çok ama çok teşekkür ederiz.

6 kısa vadeli, 19 uzun vadeli talebimizle otuz günlük Direniş Nöbeti, uzun zamandan sonra ilk kez Kıbrıs Türk soluna birlikte hareket edebilen bir çatı olmuştur. Bu ilkin, genç jenerasyon tarafından başarılması ise çok daha önemliydi. Direniş Çadırı, “Geleceğe dair umutsunuz.”, “Her şey bitti dediğimde ortaya çıktınız.” diyen yüzlerce insana ev sahipliği etmiştir.

Gençlik hareketi olarak başlayan Direniş Nöbetinin bir anda 25 taleple ortaya çıkması da enerjinin tek bir talepte buluşmasını zorlaştırmıştır. Oy birliği ile karar alan Direniş Komitesi tüm bileşenlerin katkısıyla taleplerini genişletti. Burada eksik kalan en önemli konu, taleplerimizle ilgili stratejik yol haritasının belirlenmemiş olması ve yönetime karşı baskı unsuru oluşturulamamasıdır.  

Siyasi istikrarsızlık o kadar zirve yapmıştır ki eylem yaptığımız bir ay içinde aynı hükümetin ikinci istifası yaşanmıştır. Yazıma son verirken şunu bir kez daha hatırlatmak isterim: Koltuklarınız size kalsın, geleceğimizi bize bırakın demiştik; koltuklarınız size kalmadı ama geleceğimiz bize kalacak, hiç şüpheniz olmasın…

 

 

Bu haber toplam 3519 defa okunmuştur
Gaile 492. Sayısı

Gaile 492. Sayısı