1. HABERLER

  2. SAĞLIK

  3. Bu yıl bana ne öğretti?
Bu yıl bana ne öğretti?

Bu yıl bana ne öğretti?

Aile Danışmanı ve Cinsel Danışman Uzm. Nilsu Atıcı yazdı: Bu yıl bana ne öğretti?

A+A-

Toplum cinselliğe nasıl bakıyor, ben neden itiraz ediyorum? Bir yıldır bu köşede cinsellik hakkında yazıyorum. Daha doğrusu, cinselliğin etrafına örülen sessizlikleri, yanlış bilgileri, korkuları, tabuları ve eşitsizlikleri yazıyorum. Her hafta başka bir başlıkla karşınıza çıkıyor olabilirim ama aslında hep aynı yerden konuşuyorum, cinsellik hayatın kendisiyken, neden bu kadar problemli, sancılı ve anlaşılması zor bir hâle geliyor?

Bu yıl bana çok net bir şey öğretti:

Cinsellik konuşulmadığında “yerinde duran” ya da “etkisizleşen” bir alan değil. Aksine, konuşulmadıkça daha çok yanlış bilgiyle, daha fazla korkuyla ve daha derin yaralarla varlığını sürdürüyor. Sessizlik cinselliği nötrleştirmiyor; onu daha sert, daha karanlık ve daha eşitsiz bir zemine itiyor. Yani mesele cinselliğin konuşulup konuşulmaması değil; nasıl, kim tarafından ve hangi dille konuşulduğu.

Toplum cinselliğe çoğu zaman iki uçtan bakıyor. Bir uçta cinsellik, performansla ölçülen bir ‘başarı alanına’ indirgeniyor. Süreler, sayılar, orgazm hedefleri, ‘doğru’ pozisyonlar, ‘normal’ sıklıklar. Diğer uçta ise cinsellik, kontrol altında tutulması gereken, potansiyel olarak tehlikeli bir alan gibi ele alınıyor. Ayıp, günah, yasak, sakınılması gereken bir mesele. Bu iki uç arasında ise gerçek hayat neredeyse hiç yer bulamıyor. Oysa gerçek hayat çok daha dağınık, çok daha insanidir. Bazen isteğin gelmediği, bazen bedenin ağrıdığı, bazen merakın arttığı, bazen de hiçbir şey hissedilmediği anlardan oluşuyor. Toplumun dayattığı cinsellik anlatıları ise bu gerçekliği çoğu zaman yok sayıyor. Bu yüzden bu yıl bitmeden “yeterince iyi cinsel ilişki modeli” hakkında yazdım. Mükemmel olanı, kusursuz olanı ya da herkes için geçerli ‘sözde’ tek bir doğruyu anlatmak yerine; sürdürülebilir, gerçekçi ve insanı merkeze alan bir cinsellik anlayışını tartıştım. Yeterince iyi cinsellik; performansa değil, ilişkiye; gösteriye değil, temasa; beklentiye değil, karşılıklılığa dayanır. Her zaman aynı yoğunlukta olmak zorunda değildir. Her zaman orgazmla bitmek zorunda değildir. Her zaman istekli olmayı şart koşmaz. Ama güveni, iletişimi ve bedensel farkındalığı merkeze alır. Bu model, cinselliği “başarılması gereken bir görev” olmaktan çıkarıp, yaşanabilen bir deneyim hâline getirir. Benim için bu yılın en önemli kavramlarından biri buydu.

Yazdıkça daha net gördüm ki; cinsellik bireysel bir tercih ya da sadece özel alanlara ait bir mesele değil. Kültürle, dinle, toplumsal cinsiyet rolleriyle, eğitimle ve politikalarla doğrudan ilişkili. Kadınların haz deneyimi hâlâ enteresan bir konu gibi ele alınırken, erkeklerin her an istekli olması bekleniyor. Cinsel isteksizlik bir durum değil, bir ‘sorun’ gibi sunuluyor. Ağrı normalleştiriliyor, suskunluk öğretiliyor. Bu noktada itirazım daha da keskinleşiyor.

Toplumda cinsellik çoğu zaman düzenlenmesi ve sınırları başkaları tarafından çizilmesi gereken bir alan olarak görülüyor. Kiminle, ne zaman, ne kadar, nasıl… Oysa cinsellik bir denetim ya da kontrol meselesi değil; bireyin bedeniyle, duygularıyla ve ilişkileriyle kurduğu çok katmanlı bir deneyim. Burada asıl belirleyici olan şey, özne olabilme hâli. Yani kişinin kendi bedenine, sınırlarına ve ihtiyaçlarına yabancılaşmadan var olabilmesi. Onay, sınır ve güven de tam olarak bu öznelik üzerinden anlam kazanıyor.

Bu yıl bana bir şeyi daha tekrar tekrar hatırlattı:

Cinsel mitler maalesef hâlâ çok güçlü. Islak rüyalar, orgazm, G noktası, vajinal kuruluk, ereksiyon, fanteziler. Herkes bir şey bildiğini sanıyor ama çoğu bilgi kulaktan dolma, eksik ya da tamamen yanlış. Bilgi eksikliği korkuyu, korku utancı, utanç ise suskunluğu besliyor. Ben bu köşede ısrarla bu zinciri kırmaya çalıştım. Çünkü bilgi, cinselliği karmaşıklaştırmaz; aksine sadeleştirir ve insanı rahatlatır. Cinsel eğitim meselesi de bu yıl yazılarımda merkezdeydi. Ama şunu özellikle vurgulamak isterim: Cinsel eğitim benim için bu yıl bir hak hâline gelmedi; zaten başından beri bir hak. Tartışılması gereken şey gerekip gerekmediği değil, neden hala sistemli ve kapsayıcı biçimde sunulmadığı. Eğitim yoksa yanlış bilgi yaygınlaşır. Yanlış bilgi varsa utanç büyür. Utanç varsa suskunluk derinleşir. Ve suskunluk, en çok şiddeti besler. Çocuklara bedenlerini tanımayı öğretmeden onları koruyamayız. Gençleri merak ettikleri için suçlayarak sağlıklı bireyler yetiştiremeyiz. Toplum cinselliğe hâlâ tek bir pencereden bakıyor; heteroseksüel, evli, genç, sağlıklı bedenler. Oysa hayat bu kadar dar değil. Cinsellik herkes için var ama herkes için aynı değil. Ben bu köşede özellikle bu pencerenin dışında bırakılan deneyimlere, sorulara ve bedenlere alan açmaya çalıştım. Çünkü konuşulmayan her deneyim, yalnızlığı büyütüyor.

Bu yıl bana şunu da öğretti:

Cinsellik sadece yatak odasında yaşanmıyor. Hukukta, adalette, eğitimde, şiddette ve dilde de kendini gösteriyor. Toplumsal cinsiyet temelli şiddeti cinsellikten ayrı düşünemeyiz. Cinsel şiddeti konuşmadan güvenli ilişkiler kuramayız. Cinsel adalet olmadan toplumsal adaletten söz edemeyiz.

Peki ben neden itiraz ediyorum? Çünkü cinsellik ya magazinleştiriliyor ya da tamamen yok sayılıyor. Çünkü insanlar acı çekerken ‘bu normal mi?’ diye soracak güvenli bir alan bulamıyor. Çünkü kadınlar bedenlerine yabancılaştırılıyor, erkekler duygularından koparılıyor, çocuklar ise sessizlikle büyütülüyor.

Ben yazmaya devam ediyorum çünkü bu mesele bitmedi.

Çünkü hala ‘ayıp’ denilen yerde en çok ihtiyaç var.

Çünkü cinsellik, hepimiz için.

Ve konuşulmadığı her gün, birilerinin hayatı biraz daha zorlaşıyor.

Bu haber toplam 291 defa okunmuştur
Etiketler : ,