1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Bir Sosyal Hareket Olarak Budizm
Bir Sosyal Hareket Olarak Budizm

Bir Sosyal Hareket Olarak Budizm

Budizm'in zihninizi boşaltmak ve düşünmemekle ilgili olduğunu söyleyen insanlara katılmıyorum. Diktatörlükleri mümkün kılan da budur. Düşünmek önemlidir.

A+A-

David Brazier’le Söyleşi / Çeviren: Yılmaz Akgünlü

David Brazier, Budizm'i 1960'larda keşfetti ve onu kişisel manevi arayışı ve sosyal idealleri için bir çıkış noktası olarak takip etti. Yeni Budizm, ilk dönem Budist öğretilerine ve sosyal aktivizme odaklanmayı önererek birçok batılı budistin görüşlerine meydan okumaktadır.

Brazier, Jiyu Kennet Roshi ile Zen çalışmaları yaptı ve ardından Tibet ve Vietnam Budizmini keşfetti. Şimdi artık kendisini bir bütün olarak Budist gelenekle özdeşleştiriyor. "Şu ya da bu Budist olmadığımı, sadece bir Budist olduğumu hissediyorum. Buda, bir Zen Budisti ya da Arık Ülke Budisti değildi. O sadece aydınlanmayı öğretti.”

Brazier, 40 yılı aşkın bir süredir Budizm'i uygulamaktadır. Zeki, karizmatik ve düşünceli davranan güçlü bir karakterdir ve Avrupa ve Kuzey Amerika'da geniş kesimlerce bir yazar, bir Budist öğretmen ve bir sosyal aktivist olarak tanınmaya başlamıştır. Vishvapani, Brazier’le çalışmalarını sürdürdüğü Kuzey Londra'daki teraslı bir evde görüştü.

 

Vishvapani: 'Yeni Budizm' nedir?

David Brazier: Yeni Budizm, Buda'nın mesajının bir bütün olarak, toplum için ima ettiği sonuçlarla beraber açımlanması, kullanılır hale getirilmesi anlamına gelir. Budizm, Batı'da bir kendi içine kapanma felsefesi olarak görülme eğilimindeydi ve ben bunun Buda'nın gerçek niyeti olduğunu düşünmüyorum, O dünyada bir fark yaratmak için fikirlerini insanlara yaydı. Kitabım, bütün dünyada ve özellikle de Batı'da meydana bu alandaki bir tartışmaya katkıdır. İnsanlar sık sık Budizm'in çağdaş dünyayla, geleceğimizle, ekolojik krizle, nükleer çağla ilgisinin ne olduğunu soruyorlar. Pek çok insan Budizm'in yaşamımıza manevi bir boyut getirebileceğini ve aynı zamanda uyumlu bir dünya olanağı sunabileceğini umuyor.

 

V: Sosyal sorumluluk düşüncesini -sadece Budist etiketle ambalajlanmış Batı liberalizmi değil- gerçekten Budist yapan şey nedir?

DB: Sosyal sorumluluğu olan Budist hareketteki insanlar, arzularını tatmin eden tarzda düşünmekten kaçınmak için daha derinlemesine düşünmek zorundadırlar. Sıklıkla, "Budizm'in bireysel bir kurtuluş dini olduğu düşünülürse, onun aynı zamanda toplumsal meselelere kendini adamış olmasını nasıl haklı gösterebiliriz?" diyen makaleler okurum. Budizm kendini dünyadan geri çekme hakkındaysa, Sosyal-Sorumlu Budizm'i unutun. Bu tür bir Budizm'i savunmak için, Buda'nın da sosyal sorumluluk sahibi bir Budist olduğunu söylemelisiniz. Yeni Budizm'de insanları yaptıkları şey hakkında daha temelden düşünmeye davet ediyorum.

 

V: Böyle bir yeniden değerlendirme yapmak neden gerekli?

DB: Batıdaki Budizmi'nin çoğunda, üzerinde geniş bir fikir birliğine varılmış ancak aslında oldukça sorgulanabilir olan pek çok üstü kapalı varsayımlar olduğunu görürüz. Yeni Budizm bunların bazılarına meydan okuyor. Mesela aydınlanmanın uzun zaman aldığı, ona ulaşmak için sayısız yaşamlar gerektiği fikri var. Bununla beraber, aydınlanmaya ulaşana kadar dünya için hiçbir şey yapmaya uygun olmayacağınız fikri gelir. Bu bana bir daha en başından kaybetme öğretisi gibi görünüyor.

İkinci bir düşünce çizgisine göre, sosyal katılımın gerekçesi hepimizin gizemli bir biçimde birbirimizin bir parçası olmamız olduğu, bu nedenle toplumla ilişkide olmanın aydınlanmış bir kişisel çıkar biçimi olduğunu ileri süren "birlikte var olma" argümanıdır. Bu da aynı şekilde kendini bozguna uğratan bir fikirdir. Bu kaba bir açgözlülükten daha iyi bir argüman olabilir, ancak insanoğlunun yapabileceklerinin zirvesi değildir.

 

V: Bu, 'Birlikte Olma' düşüncesini destekleyen Vietnamlı öğretmen Thich Nhat Hanh'a yönelik bir eleştiri mi?

DB: Tartışmayı kişiselleştirmek istemiyorum. Thich Nhat Hanh bir şairdir ve Budist topluluğun bir bölümüne Budizm'in sosyal sorumlukla ilgili bir yorumuna ilham verme konusunda mükemmel bir iş çıkardı. Bunun için ona teşekkür ediyorum; ama felsefe olarak zayıftır. Thich Nhat Hanh'tan daha kötü şairler ama daha iyi filozoflar olan insanların bize daha iyi durumda olmamızı sağlayacak ideolojik bir destek vermesi gerekiyor.

 

V: Bu dayanağı, Buda'nın kendi "bağlı oluşum" felsefesi (her şeyin sebeplere ve koşullara bağlı olarak ortaya çıktığı öğretisi) ve bu koşullardan bazılarını etkileyerek bir fark yaratabilmemiz olarak tanımlıyorsunuz. Neden bu yaklaşımı tercih ediyorsunuz?

DB: Bu felsefenin önemini ancak alternatifleri değerlendirerek ortaya çıkarabilirsin. Bağlı oluşum, eylemde bulunan kişinin farklı gelecekler ve dolayısıyla seçimler için koşullar yaratmasına izin verir ve aynı zamanda özgürlüğe ve tesadüflere izin verir- her ikisi de gerçek dünyanın özellikleridir. Bu, Buda'nın dehasıydı ve biz bunu kendi kötülüğümüz pahasına ıskalıyoruz.

Sorumlu kararlar alabileceğiniz temeli aşındıran ve bozan belirli bir tür gizemci düşünce vardır. Her şeyin diğer her şeyin bir parçası olduğunu öğretmek, eğer insanlar zaten merhamete bağlıysa işe yarayabilir. Ancak başka bir bakış açısından, eğer her şey bütünün bir parçasıysa, o zaman gerçek seçimler ve değerler için sağlam bir temel bulamayız.

Bazen, herhangi bir seçim yapmaya itiraz eden Budist izleyicilerle karşılaşırım. Onlardan kendi zihniyetleri üzerinde düşünmelerini ve hangi unsurları geliştirmek ve neleri azaltmak istediklerini görmelerini isterim. 'Hayır, bunu yapamayız, bu ikicilik olur diyorlar.!' Ama Buda'nın bizden yapmamızı istediği şey tam olarak buydu. Dolayısıyla, bu ikici olmama teorisi, Buda'nın büyük girişimi açısından hayati önem taşıdığını düşündüğü şeylerin tümünü ortadan kaldırır.

 

V: Yeni Budizm’de ‘Savaşta Zen’ adlı kitabın etrafındaki ihtilafları (Japonya’nın İkinci Dünya Savaşındaki rolünün etkilerini) ve özellikle Zen ustası Yasutani Roshi’ye yapılan özel eleştirileri tartışıyorsunuz. Bu tartışma neden bu kadar önemli?

DB: Anlamayı, diğer kişinin derinlerine inmeyi seviyorum, onlarla aynı fikirde olmasam bile diğerinin derisinin içine girmeyi, onu anlamayı seviyorum. 'Şu yaşadığımız hayatta Hitler’in dünyayı neden böyle gördüğünü' sormak ilgimi çekiyor. Peki öyleyse, deneyimli ve saygın bir Zen ustası olan Yasutani Roshi dünyayı neden militarist, milliyetçi terimlerle gördü?

Cevap, ikici olmama fikrinin bunu anlaşılır kıldığıdır. Kendinden emin bir şekilde öldürmeyle ilgili kuralın, düşmanı katletmemeniz gerektiği anlamına gelmediğini, çünkü bunu söylemenin ikici bir yargı olacağını söyleyebildi. Yasutani’ye göre, "Gerçek Zen" ruhunuz sizi iyinin ve kötünün ötesine taşıyorsa, o zaman her şey mümkündür - samuray olmak ve kılıcınızla insanları ikiye bölmek dahil.

Amerikalı Zen ustası Robert Aitken'in Yasutani için yaptığı savunma özetle şöyleydi: Birinin kendi kültürünün üzerine çıkmasını bekleyemezsiniz. Ancak Budizm'in amacı, tam da bunu yapmak için size karakter gücü vermektir. Ortak kanının bir kısmı 'akışa ayak uydurmayı' önerir. Ama Buda bize isyanı öğretti ve akıntıya karşı direnmemizi söyledi. Militarizmle çevrelenmiş bir Budist buna karşı durabilmelidir.

 

V: Farklı Budist okulların Aydınlanmanın çeşitli versiyonlarını öğrettiğini iddia ediyorsunuz. Aydınlanma tüm bu okullar için bilinemez ve tanımlanamazken, bunları birbirinden ayırmak nasıl mümkün olabilir?

DB: İnsanlar "bilinemez" ve "tanımlanamaz" dedikleri anda şüphelenmeye başlıyorum. İnsanlar bir şeyi savunuyorsa, neyi savunduklarını bilmeleri gerekir. Budizm'de bazı şeyleri nasıl kelimelere dökemeyeceğinize dair pek çok söylem var, ancak orijinal metinlerde bunun pek çoğunu bulamıyorum. Buda sözcükleri harika bir biçimde kullanırdı. Bir şeyleri tanımlamaktan hiç çekinmezdi ve açık bir düşünürdü.

Sözcüklerin bir şeyleri işaret ettiğini ve Aydınlanmaya ilişkin sözcüklerin mecaz olduğunu kesinlikle söyleyebilirsiniz; Buna katılıyorum. Ancak böyle bir sürecin asla mümkün olmadığını iddia etmek yanlıştır. Parmak ayı işaret etmeli ve onun gösterdiği yere bakmalı ve o yere gitmenin sonuçlarını düşünmeliyiz.

 

V: Bazı Budist felsefelere yönelik eleştirinizle bağlantılı olarak, kitapta ilk başta garip gelen bir soru soruyorsun, 'Aydınlanma ne için?' Neye varmaya çalışıyoruz?

DB: 'Aydınlanma ne içindir?' diye sormak, insanların ne yaptıklarını ve neden yaptıklarını sorgulamalarına yardımcı olan bir araçtır. Budizm'in zihninizi boşaltmak ve düşünmemekle ilgili olduğunu söyleyen insanlara katılmıyorum. Diktatörlükleri mümkün kılan da budur. Düşünmek önemlidir.

 

V: Peki senin kendi cevabın ne?

DB: Soruyu yanıtlamamın bir yolu, Aydınlanmanın daha iyi bir dünya yaratma uğraşısında bizi daha etkin araçlar haline getirmek olduğunu söylemek olurdu. Bazı insanlar için cevap, kişisel bir mutluluk ya da belki de güzel bir deneyim kazanmak olabilirdi. Bana göre bu, kapsamı çok daha az olan bir cevap. Budizm’in bencil arayışlarla bir ilgisi yoktur.

 

V: Bu kulağa bir aktivistin cevabı gibi geliyor. Aydınlanma, yapmaktan çok olmakla ilgili değil mi?

DB: Ben, yaptığımız şey olduğumuzu söylerdim. Bu temel Budizmdir: bizler kendi karmamızız. Hayatımız bir taahhüttür, kör ya da aptalca davranırsak, bu bile kendimizi kör ve aptalca bir şeye adamış olduğumuz içindir.

 

V: Bu durum Budizm'in yoğun uygulama yoluyla kendini hazırlama ve yeri geldiğinde ifade edilecek erdemleri geliştirme ihtiyacına yaptığı vurguyu gölgede bırakmıyor mu?

DB: Budizm kesinlikle Dharma uygulaması yoluyla erdemleri geliştirmeyi vurgular, bu iyi ve güzel bir şeydir. Ama biz zaten bu hayatın içindeyiz. Yani iş başında öğreniyoruz. Hayat hazırlık okuluna giderek öğrenilecek bir şey değil. Eğer Budist uygulamalar sizi belirli bir seviyeye ulaşmadan dünya için hiçbir şey yapamayacağınıza inandırıyorsa, o zaman uzun bir süre bekleyeceksiniz: geri dönmek istediğiniz zaman artık bir dünya olmayabilir. Bu yaklaşım aynı zamanda kendi kendini baltalar. Bu becerileri hayatın en yoğun anlarında, elde edeceğiniz neticenin önemli olduğu durumlarla karşılaşarak öğrenirsiniz.

Hepimizin bir dağa çıkıp mükemmelliğe ulaşmak için kendimizi eğitebileceğimizi ve orda geçirdiğimiz zamanda dünyanın geri kalanını bunu yapmayan insanların yönetimine terk edebileceğimizi düşünmek aptalca görünüyor. Geri çekilmeye, zihni geliştirmeye, erdemleri geliştirmeye kesinlikle karşı değilim. Ancak bunu, dünyaya ve onun ihtiyaçlarına hitap etmeden önce mükemmel olmanız gerektiğini düşünerek yapmayın. Sokakta meşgul olmak da her parçasıyla bir çalışmadır.

 

V: Bu, yolun yalnızca başkaları için iyilik yapmanın bir aracı olarak değer taşıdığını göstermiyor mu?

DB: Bu fikir döngüseldir. İyi bir dünya iyi insanlarla doludur. Birinin daha iyi bir insan olmasına yardımcı olan her şey, doğası gereği dünyaya bir katkıdır ve bu, siz Aydınlandıktan sonra başlamaz. Sadece özel uygulamalardan değil, insanlarla günlük karşılaşmalarınızdan öğreneceksiniz. Bunlar faydalıdır ama hikayenin tamamı değildirler.

Aydınlanma kalpte bir değişikliktir. Kişinin varlığının derinliklerine işler. Bu tür dönüşümler, hayatın zorlu ve inişli çıkışlı dönemlerinde gerçekleşir. Budist metinlerindeki karakterlerin çoğu zaman berbat bir hayatı olmuş ya gerçek bir karmaşaya düşmüş ya da kötü şeyler yapmışlardır. Bu insanlar, yaptıklarını belki de dehşet içinde gördükleri için büyük dönüşümler geçirmişlerdir. Kişinin niyetlerinde, davranışlarında, yaşama dair duygularında tam bir dönüş olması gerekir. Ve bu, önemli olan şeylerle karşılaşmaktan geçer.

 

V: Buda'nın Arık (saf) Ülke öğretisini çokça kullanıyorsun: muhteşem bir ideal dünya. Senin için bu bir efsane mi yoksa gerçekten yaratabileceğimiz bir şey mi? Dünyayı duhkha (doğası gereği tatmin edici olmayan) olarak görmekle kendi içinde Arık Ülkeye dönüştürülebilecek bir şey olarak görmek arasında bir çelişki var mı?

DB: Kesinlikle öyle ve bu çelişki hayatımıza dinamizm getirir. Aynı anda kaşlarımıza kadar duhkha'dayız ve Saf Ülkeyi yaratmaya kendimizi adadık. Bir anlamda Saf Ülke her an ortaya çıkar ve duhkha da öyle. Her an kendimizi yeniden adarız ve bir Budist yaşamının anlamı budur. Bir paradoks olan kelimelerle. Uygulamada, canlı bir yaşam biçimidir.

 

V: Daha iyi bir dünya için siyasete umut bağlayanlar, gerçekte, doğru politikaları izleyen doğru yöneticilere sahip olursak her şeyin yoluna gireceğini savunurlar. Dolayısıyla her şeyi kökten siyasetten bekleyenler gerçeğe uyanmakta başarısız olurlar. Bir Budistin yaklaşımı nasıldır?

DB: Gerçeklere uyanmak önemlidir. Ancak bu, sosyal eylemin çok önemli olmadığı anlamına gelmez. İyilik için koşullar yaratmak mümkündür, ancak bunun sadece bir hükümet değişikliği ile sağlanacağını düşünmüyorum. Liberal bakış, sanki yasalar yoluyla erdem sağlanabilirmiş gibi, sistem bu işi hallettiğinde sorunların bizim için çözüldüğü bir noktaya ulaşabileceğimizi düşünerek başarısızlığa uğruyor. Ama insan insandır ve dünya da dünyadır. Kendimizi İdeal için mücadeleye adamalıyız.

Bu haber toplam 3372 defa okunmuştur
Gaile 499. Sayısı

Gaile 499. Sayısı