1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Ailesinde üç cumhurbaşkanı bulunan Adi Atassi, Suriye’yi anlatıyor
Ailesinde üç cumhurbaşkanı bulunan Adi Atassi, Suriye’yi anlatıyor

Ailesinde üç cumhurbaşkanı bulunan Adi Atassi, Suriye’yi anlatıyor

Geçtiğimiz Cuma günü bu sayfalarda Adi Atassi’den söz etmiştim. Hayatının 25 yılını Suriye’de, 25 yılını da Kıbrıs adasında sürgünde geçirmiş olan Suriye kökenli ressam, aktivist Adi Atassi Suriye’yi anlatıyor. Onunla röportajımız şöyle:

A+A-

 

 

Geçtiğimiz Cuma günü bu sayfalarda Adi Atassi’den söz etmiştim. Hayatının 25 yılını Suriye’de, 25 yılını da Kıbrıs adasında sürgünde geçirmiş olan Suriye kökenli ressam, aktivist Adi Atassi Suriye’yi anlatıyor. Onunla röportajımız şöyle:

 

SORU: Adi Atassi, kaç yaşındasın?

ADİ ATASSİ: 50 yaşındayım... Yarım asırdır yeryüzündeyim. 1962’de Humus (Homs) kentinde dünyaya geldim, Suriye’de. Humus kenti 18-19 aydır saldırı altındadır, çok ağır hasar gördü doğduğum kent... Humus, Suriye’nin haritasına bakacak olursanız, tam ortasında bulunan bir kenttir.

Halep ile Şam’ın arasında, tam ortalarda bir yerdedir. Humus’un yakınında Hama diye bir kent vardır ki 1982’de orada bir katliam yaşanmıştı, Esad’ın babasının diktatörlüğü döneminde bir katliam yaşanmıştı orada. Çok sayıda insan öldürüldü bu katliamda.

 

SORU: Annenle baban ne iş yapardı Adi? Biraz ailenden söz edebilir misin bize?

ADİ ATASSİ: Annemin, babamın bulunduğu bir aile, bir işçi sınıfı ailesi – bizler iki erkek, bir kız, üç çocuklu bir aileyiz. Babam bir fabrika işçisiydi, şeker fabrikasıydı bu – annem de memurdu. Ben Humus’ta büyüdüm, liseyi bitirdikten sonra Şam’a gittim, Güzel Sanatlar okumaya üniversitede, Şam Üniversitesi’ne gittim...

 

SORU: Sen büyürken, Suriye nasıl bir yerdi? Havada gerginlik var mıydı mesela?

ADİ ATASSİ: Sürekli gergindi Suriye... Her zaman gergindi... 1967’de Suriye’yle İsrail ilk kez savaşa girmişti, durum o kadar gergindi ki...

Baas partisi iktidara gelmişti – gençleri silahlandırmaya başlamışlardı, “Baas partisinin yaptığı devrimi koruma” gerekçesiyle. Stalin’in yöntemlerini birebir kopyalayarak bunları Suriye’de uygulamaya başlamışlardı. Böylesi gergin bir ortamda büyüdüm... Bana da geldiler ve ben reddettim onlara katılmayı.

 

SORU: Neden reddetmiştin Baas gençliğine katılmayı?

ADİ ATASSİ: Babam bir fabrikada işçiydi evet ancak babamın ailesi çok tanınmış politikacılardı. Bunların çoğu Baas partisine karşıydılar... Baas partisinin yöneticileri, her kim kendi ideolojilerine katılmıyorsa, onları izole ediyor, görmezden geliyordu. Ben kötü bir atmosferde büyüdüm, ailemiz de baskı altındaydı. Suriye’nin ilk cumhurbaşkanı mesela 1943’te, babamın amcasıydı, Haşim Al Atassi... Babamın kardeşi, yani amcam daha sonra Suriye’nin cumhurbaşkanıydı, Luai Al Atassi. Babamın bir diğer kuzeni olan Nureddin Al Atassi de cumhurbaşkanı olmuştu Suriye’ye. Yani düşünün, böylesi bir ortamda büyüyordum ben, tüm aile politikadaydı, üç tane cumhurbaşkanı vardı ailemizde...

Ailemizin rejimle anlaşmazlığı nedeniyle ben de bedel ödüyordum: Sürekli görmezden geliniyordum, ekonomik ya da siyasi veya sosyal herhangi bir katılımım olduğunda, derhal uzaklaştırılıyordum, Baasçılar sürekli olarak bana “Senin ailen çok kötü bir ailedir, ülkeyi mahvettiler” diyordu...

Böylesi bir gerginlikle büyüdüm ben, doğal olarak büyüdüğüm zaman otomatik olarak rejime muhalif bir kişi olup çıktım.

Diktatörlükle yönetilen bir ülkede muhalif olmanın ne demek olduğunu bir düşünün... Ya hapse atarlardı seni, ya sürgüne yollarlardı, ya da ölüm olurdu sonun...

 

SORU: Şam’da üniversiteye başladığın zaman, rejim karşıtı gruplar var mıydı o dönem?

ADİ ATASSİ: Elbette vardı. Komik olan şudur: Politikalarına ve ideolojilerine karşı olduğum radikal Müslüman Kardeşler de vardı, sol muhalefet de vardı... Ancak sol, parçalanıp bölünmüştü, her yerde olduğu gibi...

Bazı sol gruplar vardı ki, sistemle birleşmeyi savunuyorlardı, ben onlara da karşıydım.

Gerçekten sisteme karşı olan gerçek devrimciler vardı, onlarla tanıştım. 1980’li yıllardan söz ediyorum size, 1980-82... Bu hayatımın en zor dönemiydi. Gençtim, beynim siyasi olarak gelişiyor ve artık Suriye’de olup bitenleri görebiliyor, yaşananların analizini yapmaya başlıyordum. Böylesi düşüncelerim beni doğrudan devrimci sol güçlere götürdü... O dönem onlarla birlikte olmaya karar verdim ve onlarla kaldım bugüne kadar!

 

SORU: Bu senin için çok iyi bir şey! Üniversiteden mezun olduktan sonra ne yaptın?

ADİ ATASSİ: Mezun olmadan önce, bir otelde resepsiyon görevlisi olarak çalışıyordum, aynı zamanda üniversiteye gidiyordum, üniversite masraflarımı karşılayabilmek için çalışıyordum. Eski eşimle böyle tanıştım, Kıbrıslırum’dur kendisi, Suriye’ye gelirdi, Filistinliler’le çalışıyordu, o dönem Filistinliler’in Suriye rejimiyle anlaşmazlıkları vardı. Eski eşim, Kıbrıs’taki Filistinliler’le çalışıyordu, onu Suriye’ye gönderiyorlardı, birşeyler götürüp getirmesi için. Kimse ondan kuşkulanmıyordu... Size sözünü ettiğim dönemde ne faks vardı, ne internet... Filistinliler’in çoğu yayınları da Kıbrıs’ta basılıyordu. Bunları illegal yollardan Suriye’ye gönderiyorlardı. Eşim de bunları götürüyordu Suriye’ye, Filistin kuryelerinden birisiydi yani... Eski eşimle tanıştık ve evlendik.

Mezun olduktan sonra tek çıkış yolu olarak Kıbrıs’a gelmeyi buldum. Buraya geldim ve kaldım. 1987’ydi bu.

Önce Suriye’de evlendik, buraya gelince, burada da sivil bir evlilik yaptık.

 

SORU: Kıbrıs’ta sıkışıp kaldım dediniz...

ADİ ATASSİ: Evet, Kıbrıs’ta sıkışıp kaldım... 1982 yılında Suriye pasaportumun süresi bitmişti... Kıbrıs’tan da döküman alamıyordum, kimlik belgesi falan yani... Bu yüzden banka hesabı açamıyordum mesela, sanki de uzaydan gelip de burada yaşayan bir uzaylı gibiydim, hiçbir dökümanım yoktu. Pasaportumu yenileyemiyordum çünkü hükümetle kavgalıydım. Askere gitmeyi reddetmiştim mesela... Ülkeyi değil sistemi savunan bir orduya katılmayı reddettim. Ordu bana “düşman”, “hain” gözüyle bakıyordu, bir dost, bir Suriyeli, bir insan gözüyle bakmıyorlardı bana. Üniversite öğrenimim sırasında bizi ordu düzenine sokmaya çalışıyorlardı, hissedebilelim bunu diye. Derslerimizden birisi mesela, bir aylığına bir askeri kampa giderek orada kalmaktı. Orada bize askerlikle ilgili temel bilgiler verilmesi öngörülüyordu. Böylece üniversite eğitimimiz tamamlanır tamamlanmaz, derhal bizi alıp iki yıl askerlik yaptırabilirlerdi...

Üniversite öğrenimimin devam ettiği dört yıl boyunca, bu kamplara birer aylığına zorunlu olarak katıldığım zaman gördüklerim olsun, ailemle ilgili askerde öğretilenler olsun, benim ve ailemin “Devlet düşmanı” olarak addedildiği açıktı. Hafız El Esad iktidara geldiği zaman, amcam hapisteydi – 1969’larda Hafız El Esad’ın Savunma Bakanlığı’na getirilmesine yardımcı olan iki arkadaşından birisi Nureddin Al Atassi’ydi, Suriye Cumhurbaşkanı’ydı o dönem. Salah Al Bitar Dışişleri ve Savunma Bakanı idi. El Esad iktidara gelince, her iki arkadaşını da hapse attı, hem Nureddin Al Atassi’yi, hem de Salah Al Bitar’ı – oysa Hafız El Esad’ı Savunma Bakanı yapan, bu iki arkadaşıydı. Sistemi de alaşağı ederek, Suriye’nin diktatörü haline geldi Esad.

Üniversite öğrenimi gördüğüm yıllarda amcam hep hapisteydi ve ailemiz hakkında sürekli karşı propaganda yapılıyordu, “Bu aile haindir, bu aile cezalandırılmalıdır” deniyordu mesela, “Bu aile şöyledir, böyledir” deniyordu.

Böylece kendimi “hain” olarak nitelenen bir pozisyonda bulmuştum büyüdükçe – buna daha fazla dayanamayacağımı düşündüm ve ülkeden ayrıldım, Kıbrıs’a geldim.

 

SORU: Kıbrıs’ta hayatınız nasıl geçti? Nasıl hayatta kaldınız?

ADİ ATASSİ: Beni burada görmek, bir “survivor” (hayatta kalmayı başaran kişi) olduğumu anlamaktır!

 

SORU: Elbette... Kıbrıs’a hiçbirşeyin olmadan geldin, bir kimlik kartın dahi yoktu, paran yoktu, toprağın yoktu, evin barkın yoktu... Sırtındaki giysilerle geldin buraya...

ADİ ATASSİ: Kıbrıs’ta, hayatımda hiç karşı karşıya kalmadığım boyutlarda ayırımcılıkla karşı karşıya kaldım. Bir “Müslüman”ı, Hristiyan bir topluma kabul etmeleri, aradan yıllar geçmesini gerektirecekti... Benim “Türk” olmadığımı, “Müslüman” olmamın “Türk” olmak anlamına gelmediğini anlamaları için Kıbrıslırumlar’ın, yıllar geçmesi gerekecekti... “Evet, o bir Türk değil, o bir Müslüman’dır” diyebilmeleri için yıllar geçmesi gerekti!

Suriye’de evlenip de Kıbrıs’a ilk geldiğimizde, Muhaceret Dairesi’ne eski eşimle birlikte gittiğimizde, ona şöyle demişlerdi:

“Dinle bak, bu adam bir Suriyeli’dir, Müslüman’dır, seninle evlenip bütün paranı çalacak, seni dolandıracak ve sonra da kaçacak!”

Eski eşim de onlara, “Benim çalınabilecek param yok ki!” demişti. “Ne evim var, ne malım, çalınacak bir şeyim yok ki!” demişti eski eşim kendilerine. “Biz aşığız birbirimize, sadece evlenmek istiyoruz. Lütfen husolun ve gerekli işlemleri yapın!” demişti eski eşim kendilerine.

 

SORU: Seni “Türk” olmakla nasıl karıştırabiliyorlardı?

ADİ ATASSİ: Buraya geldiğim zaman tuhaf şeyler geldi başıma. Mesela eşimin köyü olan Meniko’da bir gün, bir ressam olarak bir manzara çalışması yapıyordum. Birisinin tarlasında durmuş, manzara resmi çiziyordum.

Tarlanın sahibi gelip bana Rumca konuşmaya başlamıştı. Ben de ona İngilizce olarak cevap vermiştim, “Kusura bakma Rumca bilmem” demiştim.

Yarım saat sonra polis gelip kafama dikilmiş ve beni bir “Türk” olarak tutuklamıştı!

Polise, “Hayır, ben bir Türk değilim!” demiştim... “Sadece Suriyeli’yim...”

Polis ta kimliğimi kontrol edip beni serbest bırakıncaya kadar, köylüler bana “Türk” demeye başlamıştı! Gırgırına bana “Türk” lakabı takmışlardı!

O dönem, Kıbrıslırumlar’a göre “Müslüman” olmak, “Türk” olmak demekti!

Çok uzun süre geçmesi gerekti, anlamaları için “Türk” olmadığımı.

Dinimi değiştirmem için, kilisede evlenmem için ve bunun sonucu dökümanlar almam için çok baskı yapmışlardı bana...

 

SORU: Sivil evlilik yoktu çünkü, ancak AB üyeliği ortaya çıkınca, sivil evlilik gelebildi Kıbrıslırum toplumuna... Varsa bile pek rağbette değildi...

ADİ ATASSİ: Aslında vardı sivil evlilik... Fakat eşimin ailesi baskı yapıyordu bana, ille de kilisede evlenelim diye... Bana, “Hade bak, çok paran olacak, Kıbrıs kimliğini çok daha kolay alabileceksin, belgelerine kavuşacaksın” diyorlardı. Ben de “Hayır!” diyordum.

 

SORU: Herhalde adını da değiştirmeni istiyorlardı...

ADİ ATASSİ: Elbette, hem adımı, hem dinimi değiştirmemi istiyorlardı! Kilise’ye giderek dini dersler almam, vaftiz olmam isteniyordu! Ben de “Hayır, çok teşekkürler, yalnızca yılanlar deri değiştirebilir” dedim onlara! “Üzgünüm ama bir Müslüman olarak doğmuş olmak benim suçum değil, dinci birisi değilim ama dinimi da değiştirmeyeceğim” dedim.

İşte bu tavrım nedeniyle tıkandım kaldım bir yerde, Kıbrıs kimliğimi alabilmem için 2003 yılına kadar beklemem gerekecekti!

Bu dönem, hayatımın en korkunç dönemleriydi...

 

SORU: Nedeni neydi bu kadar bekletmelerinin seni? Çünkü bir Kıbrıslırum’la evliydin, belli bir süre sonra Kıbrıs kimliğine geçebilmeliydin...

ADİ ATASSİ: Büyük bir skandaldı bu! Muhaceret birimi başkanı, el altından Suriyeliler’den ve başkalarından para alıyordu, onlara Kıbrıs kimliği vermek için. O günlerde 2 bin Kıbrıs Lirası istemişlerdi benden, ben de onlara “Bakın, bende gerçekten para yok... Ben bir ressamım! Sizin için yapabileceğim tek şey, portrenizi çizmek ya da kızınızın, oğlunuzun resmini yapmaktır!” demiştim.

Adam bana “Tamam” demişti. Böylece adamın kızının ve güveyisinin bir portresini çizmiştim!

Sonra skandal patlak verdi... Bu skandalda benim de şahitlik yapmam istendi. Ben de “Bu adam bana kimlik vermeye söz verdi ancak çizdiğim resimleri alıp benim kimliği unuttu” dedim. Çünkü adamın istediği nakit paraydı. Bende de para yoktu, hem çizdiğim resim gitmişti, hem de kimliğimi alamamıştım.

Bundan sonra bir avukata gittim ve İçişleri Bakanlığı’na bir mektup yazmasını istedim. İkamet belgemi koydum ekine bu mektubun, 10 sene önce başvuru yapmıştım ve hiçbir yanıt yoktu. Müdürün bu işler için para yediğiyle ilgili skandal patlak verince, “Bakın” dedim, “ya şimdi yaparsınız bunu ya da önce polise, sonra da medyaya gideceğim ve bunları anlatacağım...Ya hemen yurttaşlığımı verirsiniz, ya da bu ülkeyi terkedeceğim” dedim. “Çünkü burama kadar geldi...” dedim.

Sonra beni aradılar ve “Tamamdır, gel ve kimliğini al, sesini çıkarma” dediler.

Yani kimliğimi verip susturdular beni bir yerde! Maksat medyaya gitmemi engellemekti...

Buraya sıkışıp kaldım derken, işte bunu kastediyordum. Pek çok kereler başvuru yaptım Avustralya’ya, Kanada’ya gitmek için, bir sonuç alamadım. Madem ki Kıbrıs’ta sıkışıp kaldım, bari Kıbrıs kimliğimi alayım dedim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 2911 defa okunmuştur