1. YAZARLAR

  2. Asım Akansoy

  3. Rıza Üretimi Duvara Çarptığında:Gandır çocuğu…!
Asım Akansoy

Asım Akansoy

SİYASET MEYDANI

Rıza Üretimi Duvara Çarptığında:Gandır çocuğu…!

A+A-

“Devlet sadece zor aygıtlarından ibaret değildir; sivil toplum içinde, insanların onayı ya da rızası üretilerek hegemonya inşa edilir.”

A. Gramsci, Hapishane Defterleri.

Sürdürülebilir olmayan koşullar, devam ettiği sürece bu koşulların etkisindeki herkesin zarar göreceği durumu ifade eder. Örneğin bir fabrikanın atık suyunu dereye boşaltması, derenin ekosistemini bozar. Bir işçinin adil olmayan koşullarda çalıştırılması, hak ettiği ücreti alamaması hem kendisini hem ailesini hem de çevresini olumsuz etkiler. Tarımda kimyasal ürünlerin aşırı kullanımı, toprağın verimliliğini yok eder. Bunlar, sürdürülebilir olmayan uygulamalardır. Böyle durumların devam etmesi, hem yıkıcıdır hem de kalıcı hasar bırakır.

Sosyal yaşam da farklı değildir. Bir sistemin sürdürülebilirliğinden söz edebilmek için ekonomide gelir-gider dengesini, bütçe denkliği, ithalat-ihracat dengesini, yurtiçi hasılanızı bilmeniz gerekir. Nüfusunuzu bilmeden, buna bağlı ekonomik, eğitim ve sağlık planlaması yapmanız mümkün değildir. Bu yüzden planlama ve buna bağlı denetim mekanizmaları oluşturmak zorunludur.

 

Yeter mi? Yetmez.

Demokratik bir düzende her bireyin, topluluğun ya da sınıfın kendi siyasi iradesini özgürce belirlemesi, yani yönetim için sorumluluk üstlenmesi gerekir. Bu bağlamda, karar alma süreçlerine katılması, günün ve geleceğin şekillenmesinde söz hakkını sonuna kadar kullanması şarttır. Sürdürülebilir bir sistem inşası, ancak özgür ve demokratik bir düzenin ürünü olabilir. Siyasi yönetimin toplum tarafından belirlenmediği bir sistemin sürdürülebilirliği yoktur.

 

Hegemonya ve Toplumsal Rıza Üretimi

Klasik anlamda hegemonya, bir devletin veya grubun başka devlet veya gruplar üzerindeki baskın egemenliğidir. Gramsci’ye göre ise hegemonya, bir egemen sınıfın kendi dünya görüşünü toplumun geneline normal ve evrensel bir gerçeklik gibi kabul ettirerek kurduğu ideolojik egemenliktir.

Toplumsal rıza üretimi ise bu ideolojik egemenliğin, toplumun geniş kesimleri tarafından gönüllüce içselleştirilmesi sürecidir. İktidarlar, zor ve baskı kullanarak değil, kültürel ve ideolojik aygıtlar aracılığıyla bu içselleştirmeyi düzenler, yönetir. Egemen sınıflar, kendi çıkarlarını toplumun geneli için doğal ve meşru göstererek bir “rıza düzeni” yaratır. İnsanlar, kendilerine dayatılan düzeni, kaba bir baskı veya dayatma yüzünden değil, kendi çıkarlarına uygun, doğal ve meşru olduğunu algısı yaratıldığı için benimserler.

Bu noktada Gramsci’nin hegemonya kavramı yanında Althusser’in devletin ideolojik aygıtları yaklaşımını da hatırlamak gerekir. Medya, eğitim, din, aile gibi ideolojik kurumlar; devletin ideolojik rıza üretim mekanizmalarıdır. Örneğin iktidar kontrolündeki medya, egemen değerleri sürekli yeniden üretir. Bu değerler halka “doğal”, “olması gereken” ve “halkın yararına” olan şeyler gibi sunulur. Mevcut ekonomik ve siyasal sistemin sorgulanmadan benimsenmesi de işte bu şekilde mümkün olur.

Bu çerçevede, egemen sınıfın kendi dünya görüşünü toplumun geneline normal ve evrensel bir gerçeklik gibi kabul ettirerek kurduğu ideolojik egemenlik hegemonya; bu egemenliğin toplum tarafından gönüllüce içselleştirilmesi ise toplumsal rıza üretimidir.

 

Yani:  “Gandır çocuğu da Taksim istesin !”

Uzun süredir “iktidar”ın, toplumsal rıza üretimini “iki devletlilik” bağlamı üzerinden yapmaya ve topluma yaymaya; bunu medya aracılığıyla pompalamaya; bu tezden farklı görüşleri medya organlarından dışlamaya; Kıbrıslı Rumların Kıbrıslı Türkleri istemediğini sürekli ve tatlı tatlı işlemeye; AB’yi bozuk bir yapı olarak göstermeye; federal çözümün imkânsız olduğunu savunmaya ve KKTC’nin tanıtılması gerektiğini yaymaya çalıştığını görüyoruz. Bu sürecin özünde ise yumuşak bir geçişle hakim milliyetçi bir kültür yaratmak vardır.

Anlatıların toplumsal inandırıcılığının, “gerçeklik” ile örtüştüğünde mümkün olduğunu biliyoruz. Gerçeklikten kopuk bir görüşün, ne kadar pompalanırsa pompalan­sın, toplumsal rıza üretimi belli bir sürede duvara çarpmaya mahkûmdur. Örneğin bu durum, Türk Devletleri Teşkilatı’nda veya İslam İşbirliği Örgütü’nde yaşanan başarısızlıklarda görülebilir. Benzer şekilde mülkiyet krizinin “iktidar”ın yüzüne soğuk su gibi çarpması, toplumun bu krizden ağır biçimde zarar görmesi de bunun örneğidir.

Kendi gerçekliği olmayan bir rıza yaratmanın ne geçerliliği ne de sürdürülebilirliği vardır.

Sürdürülebilir değildir — aksine, zarar vericidir!

Bu yazı toplam 2447 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar