1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Ümit Kıvanç; “Gazetecilik mesleği çok büyük tehdit altında”
Ümit Kıvanç; “Gazetecilik mesleği çok büyük tehdit altında”

Ümit Kıvanç; “Gazetecilik mesleği çok büyük tehdit altında”

Türkiye’nin kültürlü, çok yönlü, en önemlisi de duruşundan hiç sapmayan, eğilip, bükülmeyen ender gazetecilerinden biri Ümit Kıvanç…

A+A-

Simge Çerkezoğlu

Türkiye’nin kültürlü, çok yönlü, en önemlisi de duruşundan hiç sapmayan, eğilip, bükülmeyen ender gazetecilerinden biri Ümit Kıvanç… Köşe yazıları, inceleme kitapları ve romanlar kaleme alıyor. Belgeseller yapıyor, müzikle uğraşıyor. Ne yaparsa yapsın kendini öne çıkarmaktan her zaman imtina ediyor ama onu bilenler biliyor… Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği Işık Kitabevi tarafından 32. kez gerçekleşen kitap fuarında Ümit Kıvanç’ı konuk etti. 1986 yılından bu yana sıklıkla Kıbrıs’a gelen Kıvanç, Türkiye kaynaklı değişimlere rağmen iyi durumda olduğumuzu söylerken, meslek hayatına dair pek çok detayı da bizimle paylaşıyor.    

“Lise bitince ben herhalde gazeteci olurum diye düşünmeye başladım”

Halit Kıvanç’ın oğlu olarak dünyaya gelen Ümit Kıvanç öncelikle gazeteciliği neden meslek olarak seçtiğini, bu seçimde babasının etkisini anlatıyor.

“Ben çok okuyan bir çocuk değildim, tüm derdim futbol oynamaktı. Bizim gençliğimizde iş bulma meselesi de bugünkü gibi karmaşık değildi. Bir şekilde iş buluyordunuz, üniversite sınavına gireceğim yıl aklımda yapmak istediğim meslek yoktu. Herhalde gazeteci olurum diye düşündüm, çünkü gazeteciler mahallesinde yaşıyorduk, sahiden gazetecilerin yaşadığı, tüm arkadaşlarımın gazeteci çocuğu olduğu bir mahalleydi. Oradaki pek çok arkadaşım da sonradan gazeteci oldu veya o alanlardan meslekler seçti. Ben üniversite sınavına girerken ilk tercihim İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu oldu ve kazandım. ‘Girelim bakarız’ diye düşünürken on dokuz yaşına gelince solcu olmuş, malum olayların içinde kendimi bulmuştum. 1980 öncesi yıllarda sürekli içeri giriyor ve çıkıyordum. Darbe olduğunda aile dostlarımız, çevrem artık bu oğlanı anarşistlikten kurtaralım dedi ve beni Milliyet gazetesine işe soktular. Bir şekilde oradaki insanların gözünde çok başarılı oldum. Milliyette hızla bana sorumluluklar verdiler. Bir nevi gelecek vaat eden parlak genç gazeteci sınıfına girdim. 12 Eylül’den sonra Türkiye’de yabancı dil bilen, solcu olan, doğal olarak da dünyayı takip eden, araştıran önemli iş gücü açığa çıktı. Tabii bazıları içeri girdi, yirmi yıl içeride yatanlar bile oldu ama bir şekilde benim gibi bundan kendini kurtarabilenler de oldu. Bizler iki alana dağıldık. Bunlar basın ve reklamcılıktı. Ben de bu furyada önce Milliyet’e, sonra Cumhuriyet’e geçtim. Cumhuriyette o zaman Okay Gönensin yazı işleri müdürüydü, Hasan Cemal de genel yayın yönetmeniydi. Haber merkezi yeni kuruluyordu, ben de haber merkezinde müdür yardımcısı olarak aldılar, böylece gazeteciliğe başladım, ilerledim.”            

“Mesleki haysiyet adına bir şeyler yapmaya çalıştım”

Zaman içinde gazetecilikte ilerleyen Ümit Kıvanç Radikal ve Taraf gazetelerinde köşe yazarlığı da yaptı. Ayrıca yayın evlerinde çalıştı, pek çok inceleme kitabı kaleme aldı.  

“Gazetecilik aslında benim hayatımda bir dönem çok önemli oldu, sonra epeyce bir dönem de olmadı. Yayıncılık, tasarım işleri de yaptım. Belgeseller hazırladım. Radikal gazetesi çıktığında haftada üç kez yazı yazdım. Bunu daha sonra Taraf takip etti. Gezi Olaylarından bir süre öne blok yapmaya başladım. Ülkede yaşananlardan daha fazla uzak kalamadım. Basın da zaten acayip bir yerlere gidiyordu. Ortaya çıktı ki biz internetin sağladığı imkânla kişisel gazetecilik yapmak zorundaydık. Böyle bir blok yazarlığına başladım. Daha sonra internette yayın yapan Duvar haber sitesine yazmaya başladım. Bunu P24 takip etti. Gazetecilik öyle bir halde ki insanın siniri bozuluyor, biraz meslek haysiyeti adına bir şeyler yapmaya çalışıyor.”

Pan İslamcı’nın Macera Kılavuzu, bir Ahmet Davutoğlu kitabı…

Ümit Kıvanç on beş kitap kaleme aldı, beş kitap için çevirmenlik yaptı. Son dönemde Ahmet Davutoğlu için yazdığı Pan İslamcı’nın Macera Kılavuzu kitabı benim hayli ilgimi çekti. Özellikle Ahmet Davutoğlu için bir kitap neden yazdığını, bu konuya bu denli zihin yorduğunu merak ediyorum.

“Elbette bu kitabı yazmış olmamın özel bir nedeni var. Ahmet Davutoğlu bir medeniyet teorisinin, teorisyeni geçinen adam… Bir dönem Türkiye’de Davutoğlu’nın Stratejik Derinliği kitabına hakim olmadan üniversite bitirmek hatta yüksek lisans yapmak bazı yerlerde imkânsızdı. Dışişleri Bakanı olduğu zaman ben onun için Taraf’da iyi bir yazı yazmıştım. Okuyan, entelektüel, bilgili, kendini yetiştiren bakanımız oldu diye memnundum. Henüz Stratejik Derinlik kitabını okumamıştım. Sonra Davutoğlu’nu takip ettikçe bir tuhaflık hissettim. Ortada büyük bir megalomani vardı. Sadece kendi konuşuyor, hiç kimseyi dinlemiyor, her şeyi çok bildiğini iddia ediyor ama sıkça saçmalıyordu. Ben böylece kitabı okumaya başladım, dehşete düştüm. Elbette görüş farklılığı olabilirdi ama sorun o değildi. Kitapta mantık, bütünlük yoktu. Sadece Müslüman Türkler dünyaya hâkim olsun söylemi ile tüm dünyaya öyle bakan birisi olduğunu fark ettim. Yazılanlar saçmalıktı ama bunu içine sindiren, yüksek düzeyde kabul, değer gören bir noktadaydı. Ben yazdığım iyi yazının öz eleştirisini yapmayı kendime borç bilerek, onu incelemeye başladım. Oturdum bu kitabı kaleme aldım. Pek biri okumadı, ilgilenmedi, Türkiye işte böyle bir yerdir. Onu benimseyenler okumayacaktı da, onu eleştirenler de okumadı. Ben yine de görevimi yaptığıma inanıyorum. Hala da abuk sabuk konuştuğunu düşünüyorum. Böyle bir siyasetçi figürü olamaz, insan hayatta az da olsa haddini bilmelidir.”

“Edebiyat gerçeklikten kopmayı, hatta her şeyden kopmayı gerektiriyor”

Edebi yönü de çok güçlü olan yazar ile romanlarını da konuşuyoruz. Kitapları arasında büyük yer tutan romanları, gazeteciliğin sert gerçekçiliğinden kaçış için yazdığını düşünüyorum.

“Türkçeyi iyi kullandığıma inanıyorum… Roman ve hikâye yazabilirim ama bu işleri yaparken çok zor oluyor. Çok haklı bir düşüncen var, insan günlük haber takip ederken gerçeklik dediğimiz alanın ama aslında yaratılmış olan gerçekliğin içinde kalıyor. Yaratıcılığı sınırlanıyor, morali bozuluyor. Motivasyonu hep düşüyor. Edebiyat, sanat ise başka bir ifade dünyası olarak karşına çıkıyor. İkisi birlikte çok zor çünkü bir sürü insan hapisteyken, bunca sorun varken haberden kopmak istiyor, kopamıyorum. Oysa edebiyat gerçeklikten kopmayı, hatta her şeyden kopmayı gerektiriyor. Benim sadece roman yazdığım dönemim olmadı. Roman yazarken yayın evinde çalışıyordum, birkaç romanımı iyi bulmakla birlikte romanlarımın çok da hakkını veremediğimi hissediyorum ama roman yazmaktan keyif alıyorum.”

“İnternet gazeteciliği mesleği soytarılığa, kalpazanlığa dönüştürdü”

Kıvanç’ın son kitabı “O meslek bunalımda”, gazetecilik mesleğini öğrenmek, icra etmek isteyen, hatta doğru gazeteciliğin nasıl olması gerektiğini merak edenler için çok değerli bir el kitabı niteliğinde… P24 Medya Kitaplığı’ tarafından yayınlanan kitap ücretsiz veriliyor, herkes için ulaşılabilir olmasına özen gösteriliyor. 

“Gazetecilik mesleği varlık olarak çok ciddi, çok büyük tehdit altında. Gazeteciliği bu hale yine gazeteciler, gazete patronları getirdi. Artık çok güçsüz durumdayız ve bu durum için yine gazeteciler bir şey yapmalı. Günümüz dünyasında gazetecilik en gerekli, en hayati meslek aslında. İşte bu nedenle de meslek doğru tanımlanmalı, amaçları, ne yapılması gerektiği, esasları, ilkeleri hatırlanmalı. Tüm gazeteciler bu konuları tartışmalı, kafa yormalı, mesleğe bir çıkış yolu bulmalı. Bu kitap bu başlıkların hepsini, bu tartışma için gerekli olguları içeriyor. Elbette ben sorunlara dair yazdıklarımın en doğrusu olduğunu iddia etmiyorum ama fikrimi söylüyorum, ortaya sorular atıyorum. Zaten bence gazetecilik mesleğindeki sorunların çözümünü, ben ve benim gibiler değil gençler bulacak. Tabii kitapta benim aklımı taktığım bazı konulara dair değerlendirmeler yer alıyor. Köşe yazarlığı, internet gazeteciliği bunlardan bazıları… Köşe yazarlığını gazeteciliği öldüren unsurlardan biri olarak görürken, internet gazeteciliğinin de mesleği kalpazanlığa, soytarılığa dönüştürdüğünü düşünüyorum. İnsanları başlıkla kandırıyorlar. Malını satmak için sizi kandıran ahlaksız bir satıcıdan farkı yok bu durumun. Size doğru haber vermesi gereken, dürüst bir kaynak olması gereken mecra, sizi, okuru kandırarak tık almaya çalışıyor. İşte tüm bunlar mesleği öldürüyor…”             

“Yapmam gereken meslek belgesel sinemacılıktır”

Ümit Kıvanç çok yönlü kişiliğine, yeteneklerine rağmen yapmayı arzu ettiği tek mesleği belgesel sinemacılık olarak tanımlıyor. Belgesel sinemacılığın tam olarak ne olduğunu anlatıyor, bugüne kadar yaptığı yedi belgeseli bulunuyor. Şarkılarla Geçtim Aranızdan, Uçurtmam Tellere Takıldı en öne çıkan yapımları…             

“Benim gibi bir adamın yapması gereken şey belgesel sinemadır. Zihni daha çok görsel çalışan insanlardanım. Dille yoğun ilişkim var ama ben makinesiz hiç dolaşmam, on üç yaşımdan bu yana fotoğraf çekerim. Etrafa hep kadrajla bakarım. Belgesel sinemacılığın hem sinema, hem de gerçekle güçlü bağı var. Gerçek, adalet, haysiyet gibi konulara aklımı taktığım için ideal mesleğim belgesel sinemadır. Fakat Türkiye’de böyle bir kültür yok. Belgesellerimizi alan gösteren, para ödeyen mecralar yok. Tamamen ticari bir bakış açısıyla televizyonculuk yapılıyor. Belgesel ayrıca riskli bir alan, şirketler kendileri için reklam olabilecek belgeseller de yaptırabilir ama onu bile yapmıyorlar. Ortaya çıkacak işten çekiniyorlar. Oysa dünyada ciddi bir belgesel piyasası var, büyük paralarla, yıllarca uğraşıp belgeseller yapıyorlar. Arkalarında duran ciddi yapımcılar var, bunlar sinemada gösteriliyor. Her konuda bir belgesel yapabilirsiniz. Üstelik belgeselden daha yakın insana dair bir konu yok. Hemen hemen her belgeselde insan öğesi bulunur. Belgesel Sinemacılar Birliği kurduk, 15 kez ‘1001 Belgesel’ isimli bir festival yaptık. Her yıl dört yüz film gelir, onları izler, seçer, elerdik. Bu meşakkatli süreç hayatımın en muhteşem dönemi olurdu. Şili’deki taksi şoförü ile de tanışırdım, Kamboçya’daki işçi kadını da tanırdım. Muazzam şeyler izlerdim. Oysa Türkiye’de belgesel denince anlaşılan sıkıcı bir anlatıcının, didaktik bir üslupla anlattıklarıdır. Bir takım belgeler ekranda büyür, küçülür, o kadar… Oysa yapılan muazzam belgeseller var, inanılmaz ilgi çekici konular var. Ben yaptığım belgesellerin kalitesini değerlendiremem ama iyi olduklarını düşünüyorum. Bunlar televizyonda yayınlansa inanın, hiç beklemediğiniz insanlar bile bunları izler ve zevk alır ama bu yapılmıyor. Şimdi biz de internette yayınlıyoruz. İzlendiğini de görüyoruz fakat oradan da gelir elde edemiyoruz.”  

 

 

         

       

        

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 4768 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 437 Sayısı ISSN 2672-7560

Adres Kıbrıs 437 Sayısı ISSN 2672-7560