1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. “Post-entelektüel dönem ve edebiyat”*
“Post-entelektüel dönem ve edebiyat”*

“Post-entelektüel dönem ve edebiyat”*

“Post-entelektüel dönem ve edebiyat”*

A+A-

 

Akademisyen-yazar-sanat eleştirmeni Hasan B. Kahraman’ın “Post-entelektüel dönem ve edebiyat” başlıklı eseri, iki cilt olarak tasarladığını söylediği kapsamlı çalışmasının birincisi. Yazar bu ilk cildin boyutlarını  “21. Yüzyıl başında duran ama 20. Yüzyılın son çeyreğini yaşamış birisinin yüz yüze kaldığı büyük değişimi, edebiyat bağlamında anlamlandırma çabası” olarak nitelendiriyor. İşaret edilen dönem, kapsama alanının genişliği göz önüne alındığında evrensel ölçekte tarihsel bir kırılmayı ifade ediyor ve bu da hayatın bütün alanlarını kuşatan, burada yaşanan değişim ve dönüşümleri anlamaya ve anlamlandırmaya yönelik zihinsel bir çabanın gerekliliğini açığa çıkarıyor. H. B. Kahraman da işte bunu yapıyor,  edebiyat üzerinden yola çıkarak döneme ilişkin dikkat çekici kavramsallaştırmalarda ve tespitlerde bulunuyor.

Bu bağlamda geliştirdiği, çalışmasının başlığında da yer alan ‘post-entelektüel’ kavramı bu yaklaşımın bir ürünü. Söylemeye çalıştığı şu: 21. Yüzyıl itibarıyla yeni bir çağa girilmiştir.  Bu çağın belirgin karakteristiği ise, özellikle solun yaşadığı büyük yenilgiyle birlikte, “toplumsal ve ideolojik olana”  kayıtsızlığı ve ilgisizliği öne çıkarmış olmasıdır. Bu kadar da değildir, bu kayıtsızlık ve ilgisizlik kaçınılmaz olarak  ‘siyasalın sonu’nu da getirmiştir. Böyle olduğu içindir ki bu dönemde artık “ insanlar kendilerinden başka hiçbir şeyin önemli olmadığı, kendi bireyliklerinin dışında hiçbir şeyi tartışmadıkları, hiçbir şeyin üstüne kafa yormadıkları bir evreye” girmişlerdir.  İşte bu gerçeklikten hareketle H. B. Kahraman yaşanmakta olan dönemi, kendince gerekçelerini de ortaya koyarak, “post-entelektüel” dönem olarak nitelendirmekte ve yaptığı bu kavramsallaştırmanın içini de “post-entelektüel dönem, post-modern dönemin zihinsel yükünü dahi taşıyamamaktan kaynaklanan bir çöküşe tekabül etmektedir” diye yazarak doldurmaktadır. Haksız da değildir; modern dönemin ideolojiler dünyasında, özellikle 19. Yüzyılın ikinci yarısından başlayarak 20. yüzyılda ağırlıklı olarak sol düşünce ekseninde oluşan dinamik entelektüel ortam, 20. yüzyıl sonu itibarıyla yaşanan gelişmelerle çıkmaza girmiştir.

H. B. Kahraman bu tarihsel kırılma aşamasında yaptığı çıkarsamanın arka planını irdelerken, dönemin karakteristiğini belirleyen unsurlar olarak, teknolojik-elektronik-enformatik gelişmelere özellikle vurgu yapmaktadır. Aşikâr olan şudur ki bu alanda yaşanan gelişmelerle hayat ‘hız’ kazanmıştır,  artık “bilgiden enformasyona” geçilmiştir, neredeyse herkes “internet aracılığıyla ansiklopedist” olmuştur. Bir başka ifadeyle ‘gerçeklik’ ve ‘gerçeklik algısı’ mahiyet değiştirmiş, deyim yerindeyse ‘sanal gerçeklik’ maddi gerçekliğin yerine ikame edilmiştir. Bu kadarla da kalınmamış, ‘görsellik’ yeni bir “gerçeklik düzlemi” olarak ortaya çıkmıştır. Bu ise ‘gerçeği’ adeta gördüğümüz kadarıyla ve gördüğümüz süreyle sınırlar hale getirmiştir.  Bütün bu gelişmeler nedeniyledir ki deyim yerindeyse insanın hız kesip ‘düşünme’ye, ya da ‘derin’ konulara olan ilgisi ortadan kalkmıştır. ‘Bilgi’ ve ‘gerçeklik’le kurulan ilişki biçimi-ya da ilişkisizlik biçimi- sığlaşırken,‘bilinçsizlik’ (bilgisizlik) egemen bir hâl almış, keza dolaşımdaki söylemler ise giderek ‘boş gösterenler’e dönüşerek nihayetinde vasatlık hayatın her alanını kuşatan belirgin karakteristik olarak öne çıkmıştır. Tablo böyle olunca  ‘düşünmek’ beyhude bir uğraş, “evrensel varoluş sorunlarına” kafayı takmak gereksiz, “tarihsel olanın yok sayılması” ise kaçınılmaz hale gelmiştir.

Madalyonun zihinsel-entelektüel yüzünde bunlar olurken, diğer yüzünde, yani edebiyat alanında neler olmaktadır peki? Sınırsız yaratıcı özgürlüğün burçlarında çeşitlenip çoğalan, hatta zaman(ın)dan önde giden -kimileyin öncü rol oynayan- edebiyat da son kertede doğrudan ya da dolaylı olarak hayattan beslenen bir etkinlik alanı olduğundan, yaşanan bu gelişmelerden onun payına düşenler de olacaktır kuşkusuz. Özellikle ‘görsellik’in yeni bir gerçeklik düzlemi olarak ortaya çıktığı bu dönemde, ‘gerçeklik algısı’nda ciddi bir mahiyet değişikliği söz konusu olmuştur. Şöyle ki “görsellik, gerçeği, kurulu, o güne değin yerleşik anlamının dışına” itmiş, bu ise dili ve haliyle yazınsalı da dönüşüme uğratmıştır. Bu dönüşümün ise edebiyatta karşılık bulması kaçınılmazdır. Bunun ne olduğu, vardığı boyutlar ve günümüz edebiyatındaki örnekleri bir yana,  H. B. Kahraman bu dönem edebiyatı için şu tespiti yapıyor: ”Böyle bir dönemin edebiyatı ise, son kertede ‘boşluk duygusu’ndan beslenen ve belirli bir ‘sorunsal’ı olmayan bir edebiyattır. Bu dönemin edebiyatında insan romandan uzaklaştırılmıştır, gelecek düşüncesi eksiktir, her şey sadece bir yazma teknolojisine indirgenmiştir, bugün algısı ve yorumsaması yoktur. Sonuç olarak post-entelektüel dönemin edebiyatı, kendisini ideoloji dışı bir bağlama yerleştirir, apolitik hale getirir, kitleyle özdeşleştirir ve bir hiçliğe mahkûm eder.”  Ancak bütün bunları yazıyor olsa da yazar, son kertede edebiyata olan inancını belirtmekten de geri kalmıyor ve çalışmasının bütününde edebiyatın tarihsel gelişim serüvenini, öne çıkardığı konu başlıkları çerçevesinde irdelemeyi sürdürüyor.  
Sonuç olarak iki cilt olarak tasarladığı, şu an itibarıyla birinci cildini okumakla yetinmek durumunda kaldığımız çalışmasında H.B.Kahraman, bugünün dünyasına dair edebiyat eksenli, tartışmaya açık yorumlarda ve çıkarsamalarda bulnuyor ve sadece bu bile bu kapsamlı eseri hem ilgiyle okunası ve bir o kadar da değerli kılıyor.

Bitirirken son sözü yazarın kendisine bırakalım:
“Her şey bittikten sonra da kalan tek şey edebiyattır.”

 

*”Post-entelektüel Dönem ve Edebiyat”. Hasan B.Kahraman. İstanbul: Agora Kitaplığı,  2009, 312 sayfa.

Bu haber toplam 3186 defa okunmuştur
Gaile 366. Sayısı

Gaile 366. Sayısı