1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Kurumlarımız ve Limanlarımız “Yağma Hasan”ın Böreği Değildir!
Kurumlarımız ve Limanlarımız “Yağma Hasan”ın Böreği Değildir!

Kurumlarımız ve Limanlarımız “Yağma Hasan”ın Böreği Değildir!

Kurumlarımız ve Limanlarımız “Yağma Hasan”ın Böreği Değildir!

A+A-

Feminist Atölye
info@feministatolye.org


Neoliberallerin en önemli özelliklerinden bir tanesi de özelleştirme politikalarına “meşru” zemin yaratmak için satılmasını hedeflediği kurum ve kuruluşları verimsiz ve işlevsiz göstermeye çalışmaktır. Neoliberaller, tek amacı karını maksimize etmek olan sermaye çevrelerine peşkeş çekmeye hazırlandıkları kurumları “nitelikli hizmet üretmiyor”, “zarar ediyor”, “geri kalmış” , “çağ dışı” diye niteleyerek kamu faydası üreten yerleri elden çıkarmaya çalışırlar. Özelleştirme yapmak için her türlü ekonomik veriyi saptırmak hususunda uzman olan bu grup, kamuya ait yer ve kurumların ürettiği sosyal faydayı ve halkın menfaatlerini zerre kadar umursamadıkları için ellerine geçen her fırsatı haklarımızı satışa çıkarmak için kullanırlar.
Geçtiğimiz yıllarda Kıbrıslı Türkler’in öz malı olan Ercan havalimanını AKP’li Taşyapı Şirketine haraç mezat satan “Yağma Hasanlar”, KIBTEK ve Telekomünikasyon hizmetlerinde yapmaya çalıştıkları gibi, limanlarımızı da özelleştirmek için kollarını sıvadılar.
Hepimiz biliyoruz ki sermaye dediğimiz illet karlı görmediği hiçbir alana yatırım yapmaz ve hiçbir özel şirket zarar eden bir kurumu satın almaz. Bu yüzdendir ki, özelleştirmeyi “çağdaşlaşma”, “nitelikli hizmet”, “modernleşme”, “verimlilik” adı altında meşrulaştırmaya çalışmak, halkı aptal yerine koyup kamu varlıklarını özel sermayeye devretmekten başka bir şey değildir. Müzakerelerin yeniden başladığı ve özellikle Mağusa Limanı’nın BM gözetiminde uluslararası ticarete açılmasının konuşulduğu bu dönemde limanları özelleştirmekten bahsetmek, sadece gelecekte yaratacağı ekonomik değer açısından değil, siyasi olarak stratejik önemi olan yerleri Kıbrıslı Türkler’in yetki alanından çıkarmaya çalışmaktan başka bir şey değildir.
Her fırsatta “vatan-millet-sakarya” edebiyatı yapan Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Hasan Taçoy bilmelidir ki, kısıtlı bir süre için halkın oyunu alarak vekil olan hiçbir kimsenin halkın malını kendi kişisel arzu ve istekleri doğrultusunda satma hakkı yoktur.
Kıbrıslıtürklerin malı olan hiçbir kurum “Yağma Hasan”ın böreği değildir.

------------------------------------------------------------

ŞU HAİN KALPLERİMİZ

FEMA olarak daha önce de okuduğumuz ve sevdiğimiz kitapların tanıtımını yapmıştık. Bu hafta da yine severek okuduğumuz kitaplardan birini sizlerle paylaşmak istiyoruz. Bu haftaki kitabımız Rosalind Coward’a ait. Şu Hain Kalplerimiz adlı kitap günümüzde sıkça dile getirilen kadınlığın geleneksel roller üzerinden ele alınmasını tartışmaya açıyor. Kitabın temel kaygısı Batı'da kadınların son dönemlerde geleneksel değer ve rolleri giderek daha fazla benimsemelerinin, başka bir deyişle kendi ezilmişliklerinin sürdürülmesindeki suç ortaklarının nedenlerin incelemek. Birçok başarılı işkadının birden her şeyden vazgeçip "anneliğe" dönmeye karar vermeleri kadınların aslında geleneksel rollerine dönmek istediklerinin, "annelik içgüdüsü"nün kanıtı olarak sunuluyor. Cinsler arasında temel bir eşitliğin sağlandığı, bu yüzden de feminizmin artık fazlalık haline geldiği postfeminist bir döneme geçildiği iddia ediliyor. Coward birçok kadınla, erkekler, çocuklar ve çalışma hakkında yaptığı görüşmelere dayanarak bu iddiaları sorguluyor. Ona göre kadınlar işlerinden ayrılıyorlar, çünkü işyerlerinde hakim olan bireyci ve rekabetçi etiği benimsemekte güçlük çekiyorlar; çünkü modern toplumların şizofrenisi sonucu sevgi ve diğerkâmlık gibi değerlerin ifade bulduğu tek ortamın aile olduğunu düşünüyorlar; çünkü çocukların yetiştirilmesi hâlâ esasen kadınların sorumluluğu sayılıyor. Ama aile bir cennet olmak şöyle dursun bastırılmış rekabet duygularının sık sık patlak verdiği, çocuğun karakterinin, zihinsel gelişimini bile annenin sürekli ilgisine bağlı görüldüğü, "iyi anne ideali"nin kadınlara sürekli suçluluk duyguları yaşattığı bir mayın tarlası. Yazara göre kadınlar, çocuğun eğitsel ve psikolojik sorumluluğunun bu ölçüde kendi üzerlerine yıkılmasına karşı çıkıp toplumsal çözümler aramaktansa, bunu kabullenerek suça ortak oluyorlar. Erkekleri idealize ederek, hâlâ onlara cazip görünmeyi her şeyden önemli görerek, bu uğurda bitmek tükenmez rejimlere girerek, kendi ihtiyaç ve arzularını açıkça ifade etmek yerine duygusal manüpülasyonlara başvurarak bu suç ortaklığını sürdürüyorlar. Coward, bütün bunlar kadın-erkek ilişkilerinin gerçekten eşitlikçi ve özgürlükçü bir doğrultuda dönüştürülebilmesini engelliyor, diyor. Coward geleneksel bir feminist perspektiften yargılamıyor kadınları. Aksine bu perspektifin yetersizliklerini göstererek kadınları içerden anlamaya çalışıyor. Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan bu kitap gerçekten değişmek isteyen ve kendileriyle hesaplaşmaktan korkmayan kadınlar için!...

Bu haber toplam 1522 defa okunmuştur
Gaile 323. Sayısı

Gaile 323. Sayısı