1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Evin içinin temizlenebilmesi, ancak kapıların, pencerelerin dünyaya açılmasıyla mümkündür”
“Evin içinin temizlenebilmesi, ancak kapıların, pencerelerin dünyaya açılmasıyla mümkündür”

“Evin içinin temizlenebilmesi, ancak kapıların, pencerelerin dünyaya açılmasıyla mümkündür”

Yeni siyaset yaklaşımı ve hukukçu kimliği ile ön plana çıkan, Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı Tufan Erhürman, Kıbrıs’taki bugünkü yapının değil elli yıl, tek gün dahi böyle gidemeyeceğini söyledi.

A+A-

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman, Kıbrıs Zirvesi’nin ardından gelişmeleri YENİDÜZEN için değerlendirdi
 

Yeni siyaset yaklaşımı ve hukukçu kimliği ile ön plana çıkan, Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel Başkanı Tufan Erhürman, Kıbrıs’taki bugünkü yapının değil elli yıl, tek gün dahi böyle gidemeyeceğini söyledi.
“Bu düzenin can damarı Kıbrıslı Türkleri uluslararası alanda yalnızlaştırmak, onların dünyayla irtibatlarını koparmak, onları muhatapları karşısında itibarsızlaştırmaktır” diyen Erhürman, tüm haksızlıkların, adaletsizliklerin, yolsuzlukların üzerinin “milliyetçilik sosu” ile örtülmek istediğini belirtti.
Kıbrıs Türk halkının bir yandan tek gerçekçi çözüm formülü olan iki toplumlu, iki kesimli, siyasi eşitliğe dayalı federasyon için çaba ortaya koyacağını ve barış diliyle konuşacağını belirten Erhürman, diğer yandan da uluslararası alana açılmak için aralıksız çalışacağını belirtti.
Erhürman, YENİDÜZEN’in sorularını yanıtladı.

 

“Kıbrıslı Türkler arasında çözüm için geniş bir görüş birliği vardır. Kıbrıslı Türkler, uluslararası alanda tanınmak, kabul görmek istiyorlar.  Görüş ayrılığı ‘nasıl’ sorusunda ortaya çıkıyor.”

ERHÜRMAN’DAN SORULARIMIZA YANITLAR
 

  • Crans Montana’nın sonuçlanmasının hemen ardından hükümet partileri başta olmak üzere bazı kesimlerin parametrelerin veya federasyonun artık sona erdiğini ilan etmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir çözüm formülü olarak federasyon öldü mü?
  • T.ERHÜRMAN: Her şeyden önce Kıbrıslı Türkler açısından “çözüm”ün “ne” olduğuyla, “nasıl” olması gerektiği meselelerini birbirinden ayırmak gerekiyor. Benim düşünceme göre çözümün ne anlama geldiği konusunda Kıbrıslı Türkler arasında geniş bir görüş birliği var. Kıbrıslı Türkler, uluslararası alanda tanınmak, kabul görmek istiyorlar. Çocuklarının başka halkların çocuklarıyla eşit haklara ve olanaklara sahip olmasını arzu ediyorlar. Bu noktadan bakıldığında Kıbrıslı Türkler arasında bir görüş ayrılığı bulunduğunu iddia etmek bana göre mümkün değil. Görüş ayrılığı “nasıl” sorusu söz konusu olduğunda ortaya çıkıyor. Ne olduğunu az önce kabaca tanımladığımız “çözüm”e nasıl ulaşılacağı söz konusu olduğunda, iki devletli çözümü, federasyonu veya konfederasyonu tercih edenler var.

 

“Federasyon tezinin yerini artık başka tezlere bırakması gerektiğini söyleyenler de, Güvenlik Konseyi kararları değişmedikçe, bunun nasıl olacağını tatmin edici düzeyde ortaya koyamıyor.”

Burada karşımıza çıkan mesele, bu yöntemlerden hangisinin bizi arzu ettiğimiz “çözüm”e ulaştırabileceği meselesidir. Çok uzun bir zamandan beri anlatmaya çalıştığımız şey, önceleri bir Türk tezi olarak ortaya çıkan iki toplumlu, iki kesimli, siyasi eşitliğe dayalı federasyon tezinin bugün Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarında çözüm formülü olarak benimsendiği ve bu formülün değişmesinin bugünkü uluslararası konjonktür dikkate alındığında, kısa, hatta orta vadede mümkün görünmediğidir. CTP Parti Meclisi’nin kararında tek gerçekçi çözüm formülünün hala BM Güvenlik Konseyi kararlarında belirtilen, iki toplumlu, iki kesimli, siyasi eşitliğe dayalı federasyon olduğunun vurgulanmasının sebebi de budur. Nitekim federasyon tezinin yerini artık başka tezlere bırakması gerektiğini söyleyenler de, her zamanki gibi, yalnızca bir “arzu”yu dile getirmekle yetinmişler ama kendi formüllerinin bugünkü uluslararası konjonktür içerisinde nasıl kabul göreceği, Güvenlik Konseyi kararları değişmedikçe bizi nasıl olur da ortak talebimiz olan, yukarıda kabaca tanımlanmış çözüme ulaştıracağı konusunda hiçbir tatmin edici görüş ortaya koyamamışlardır.

 

“Çok açık bir biçimde söylemem gerekiyor ki CTP, Kıbrıslı Türklerin elli yıl daha değil, bir gün bile bu şekilde devam etmesinden yana değildir”

“Bu düzene isdatüko diyorum”

  • Aynı kesimlerce dile getirilen ve toplumda da karşılığı olan bir diğer görüş, Kıbrıslı Türklerin elli yıl daha bu şekilde devam etmek istemedikleridir. Bu konuda ne dersiniz
  •  T.ERHÜRMAN: Çok açık bir biçimde söylemem gerekiyor ki CTP, Kıbrıslı Türklerin elli yıl daha değil, bir gün bile bu şekilde devam etmesinden yana değildir. Kıbrıs Türk halkının haysiyetini asla dikkate almayan, eşitliği ve adaleti yok sayan, başta eğitim ve sağlık olmak üzere kamu hizmetlerini her gün daha da gerileten, Kıbrıslı Türkleri üretimden koparan, uluslararası alanda yalnızlaştıran, başka ülkelerle ticaret, hatta spor müsabakaları yapmasına dahi olanak tanımayan bu “isdatüko”nun elli yıl değil, bir gün daha devam etmemesi gerekiyor. Evet statüko demiyorum, “isdatüko” diyorum ben bu kurulu düzene. Çünkü içe kapanmıştır, dışarıyla herhangi bir temastan ürkmektedir ve kelimenin en fena anlamıyla “yerli”dir.

“Bu düzenin can damarı, Kıbrıslı Türkleri uluslararası alanda yalnızlaştırmak, onların dünyayla irtibatlarını koparmak, onları muhatapları karşısında itibarsızlaştırmaktır.”

 

Tespit etmemiz gerekiyor ki bu düzenin can damarı, Kıbrıslı Türkleri uluslararası alanda yalnızlaştırmak, onların dünyayla irtibatlarını koparmak, onları muhatapları karşısında itibarsızlaştırmaktır. Buradaki kapalı, kapandıkça yozlaşan yapıyı yaşatabilmenin yolu budur. Bu nedenledir ki, elli yıldır federasyonu hiçbir zaman samimiyetle istememiş kesimler, bizi çözüme ulaştırması mümkün olmayan başka tezlerle ortaya çıkmayı ve onları gerçekçi tezlermiş gibi sunmayı tercih etmişlerdir. Aslında onların sorunu yalnızca federasyonla değildir. Sorunları buradaki “isdatüko”yu ortadan kaldırabilecek, hatta zayıflatabilecek her şeyledir. Bu sebepledir ki elli yıldır bir yandan federasyon tezini ortadan kaldırmak için uğraşırken, diğer yandan insanlarımızın dış ticaret yapabilmesi, başka halklarla iletişim kurabilmesi, uluslararası alanda spor müsabakalarına katılabilmesi için kıllarını bile kıpırdatmamışlar, dahası bu olanakları yaratmaya çalışanlara her zaman karşı çıkmışlar, hatta bu olanakların var olanlarını dahi ortadan kaldırmışlardır. Avrupa Birliği ile kurulan her ilişkiye şüpheyle yaklaşan bunlardır. Buradaki mülkiyet rejimini uluslararası hukukla irtibatlandırmaya, bu amaçla Taşınmaz Mal Komisyonu’nu kurmaya çalışanları “hain” ilan edenler bunlardır. Bunları asla unutmamak gerekir.

 “İş takipçiliği yaparak, devşirilecek siyasi destek karşılığında menfaat dağıtma ‘becerisi’ siyaset için yeterli hale gelmiştir.”

 

“Çarpık ekonomik yapının mimarı”

  • Bu çabalarında başarılı olmalarını nasıl açıklarsınız?
  • T.ERHÜRMAN:  Bizdeki gibi kapalı yapıların başarı şansı kısa, hatta orta vadede maalesef yüksektir. Bu yapılar kendilerini karşıtlıklar üzerinden her gün yeniden üretmeye uygun bir zemine sahiptirler. Böyle bir yapı içerisinde dünyaya açılmak, başka halklarla ilişki kurmak isteyen, barışı arzulayan, ülkedeki adaletsizliklerden, eşitsizliklerden şikayet eden, haysiyetten söz eden herkesi düşmanlaştırmak, “hain” ilan etmek kolaylaşır. Ayrıca bu yapı, kendini Türkiye’ye de buradaki en güvenilir müttefik olarak lanse etmek ve bu yolla, “tek can damarımız Türkiye’dir, oradan para istemeyi de en iyi ben bilirim” iddiasını halka satmak konusunda bu elli yıl içerisinde ustalaşmıştır.

“Tüm haksızlıkların, adaletsizliklerin, yolsuzlukların üzeri milliyetçilik sosu ile örtülüyor.”

Bu “ustalık” buradaki çarpık ekonomik yapının da mimarıdır. “Türkiye’den para gelsin, ben bu parayı adaletsiz bir biçimde dağıtayım, bunun karşılığında da siyasi destek alayım” mantığı bir “ekonomik ve siyasi model” haline getirilmiştir. Başka olanaklardan yoksunlaştırılan insanlar yaşam gailesiyle bu menfaat ağı içerisine dahil edilmiş ve “isdatüko” kendini bu yolla sağlama almıştır. Bu gelişmeler siyasetin yozlaşmasına da zemin hazırlamıştır. Bu şartlarda yapılan tüm haksızlıkların, adaletsizliklerin, yolsuzlukların üzerini, eklenecek “milliyetçilik sosu” ile örtmek mümkün hale gelmiştir. Öyle bir noktaya gelinmiştir ki siyasetçi olabilmek için, eğitimden, tarımdan, sanayiden, ekonomiden, hukuktan anlamak gereksiz, Kıbrıs sorunuyla ilgili karşıtlıklardan beslenen iki cümle sarf edebilmek ve iş takipçiliği yaparak, devşirilecek siyasi destek karşılığında menfaat dağıtma “becerisi” yeterli hale gelmiştir.
 

“Bu döngü can damarından kırılacak”
 

  • Nasıl kırılacak bu döngü?
  • T.ERHÜRMAN:   Bu döngü can damarından kırılacak. Kıbrıs Türk halkı bir yandan tek gerçekçi çözüm formülü olan iki toplumlu, iki kesimli, siyasi eşitliğe dayalı federasyon için çaba ortaya koyan tarafın kendisi olduğunu anlatacak, diğer yandan uluslararası alana açılmasını sağlayacak olanakları yaratmak için aralıksız çalışacak. Bu çalışma, muteberliği tartışılamayacak bir dille, barış diliyle yapılacak. Asla unutmamak gerekir ki bu “isdatüko”nun diğer yanında da güney Kıbrıs’ta bundan nemalananlar vardır. 1960 Anayasası’nı kendilerine yapılmış bir haksızlık, “azınlık” olarak gördükleri Kıbrıslı Türklere sağlanmış bir imtiyaz olarak gören, bu Anayasa’yı uygulamamakta direnen zihniyetle bugün Kıbrıslı Türklerle kurulacak her ilişkiyi ya da Kıbrıslı Türklerin dünyayla kuracakları her ilişkiyi “Kıbrıs Türk halkının düzeyini yükseltmemek” adına engellemeye çalışan, insan haklarını, hatta kendi hukukunu dahi ihlal edip, nikahları KKTC’de kıyıldı diye vatandaşlık hakkını 1960 Anayasası’ndan alan bir Kıbrıslı Türk ile Türkiye kökenli bir KKTC vatandaşının evliliğinden doğan çocuklara dahi vatandaşlık vermeyen zihniyet aynıdır ve bu zihniyet de bu “isdatüko”nun ortadan kalkmasını asla istememektedir. Bu noktada örneğin Taşınmaz Mal Komisyonu’nun kurulmasının yalnızca kuzeydeki değil, güneydeki “isdatükocu”ları da nasıl telaşlandırdığını hatırlamak önemlidir. Elbette Kıbrıs Türk halkının dünyaya açılması çabasında yalnızca kuzeydeki değil, güneydeki “isdatükocu”larla da mücadele etmek gerekecektir. Bu mücadelede başarıyı sağlayacak olan, bizim burada muteber, haysiyetli, yurttaşlarına doğru dürüst kamu hizmeti sunan ve üretime ve üretilenin adil paylaşımına dayanan bir yapı kurmamız ve uluslararası alanda muteber bir dille, bıkmadan, usanmadan, barış ve çözüm arayışımızı, ayrıca çözümden önce dünyaya açılma çabalarımızın çözüme engel olmayacağını, tam tersine onu tetikleyeceğini anlatmamızdır.
     
  • Son cümlenizin ilk kısmını şu meşhur “kendi evimizi temizlemek” olarak mı algılayalım?”
  • T.ERHÜRMAN:  Ben o cümleyi doğru bulmuyor ve bilinçli olarak kullanmıyorum. Çünkü cümlenin kendisi var olan yozlaşmışlığın bir ayağının algılanmadığını ya da yok sayıldığını gösteriyor. Daha önce söylediğim gibi buradaki yozlaşmışlığın can damarı kapalılık, dünyayla irtibat içerisinde olmamaktır. “Statüko” yerine “isdatüko” kelimesini tercih etmemin sebebi budur. Bu düzen fena halde “yerli”dir ve bu kısmı kırılmadan evin içini temizleyebilmek de mümkün değildir. Evin içinin gerçekten temizlenebilmesi ancak kapıların, pencerelerin açılmasıyla mümkün olacaktır. Dolayısıyla çözüm perspektifinden ve çözümden önce de barışı inşa çabasından ve Kıbrıs Türk halkının hakkı olan uluslararası ilişkilerin geliştirilmesinden bağımsız bir “kendi evini temizleme” çabası bizi arzu ettiğimiz noktaya taşıyamayacaktır. Bunun bilinciyle hareket edecek, gerçekçi çözüm perspektifini yitirmeksizin, çözümden önce de her türlü uluslararası ilişkiyi geliştirecek girişimleri yapacağız. Bu noktada yalnızca kuzeydeki değil, güneydeki “isdatükocu”ların da yolumuza engeller çıkaracaklarının bilincindeyiz. Bu engelleri aşmanın yolu, Kıbrıs Türk halkının barış ve çözüm iradesini açıkça ortaya koyan, kurulacak ilişkilerin bu iradeyi ve barış ve çözüm ihtimalini zayıflatmak bir yana tam tersine güçlendireceğini, karşıtlıklar üzerinden değil ortaklıklar üzerinden şekillenen muteber bir dille dünyaya anlatmaktır.

 

 

 

Bu haber toplam 5360 defa okunmuştur