
Bu son fasıldır ey Kıbrıs!
Dün Cenevre’de Kıbrıs görüşmeleri vardı. Ne bitmez, tükenmez bir şey bu?
İnsanının haykırarak “defol bit”, Kıbrıslıca “cehenneme kadar yolun var” demesi geliyor.
1968 yılından beri toplum liderleri buluşuyor. Benim İ
Dün Cenevre’de Kıbrıs görüşmeleri vardı. Ne bitmez, tükenmez bir şey bu?
İnsanının haykırarak “defol bit”, Kıbrıslıca “cehenneme kadar yolun var” demesi geliyor.
1968 yılından beri toplum liderleri buluşuyor. Benim İstanbul’da öğrenciyken öğrenci olayları
ve fakülte işgallerinin yaşandığı yıldan beri. Kimler öldü, kimler kaldı, kalanlar yaşlandı,
hastalık sahibi oldular.
O zamanki hocalarımızın çoğu göçtü. Benim okul dönemimden kala kala “tek” arkadaşım
kaldı! İstanbul’un çehresi, yolları, mahalleleri, nüfusu değişti. O zamanlar favori yerlerim olan
Rejans, Lebon, Fisher, Pelit kapandı. Kapalıçarşı, Mısır Çarşısı, bayram günleri açmamaya
başladı. Tarlabaşı’ndaki çoğu bina yıkıldı yol genişletildi. Yıldız parkı küçüldü. Yaşadığım semtler dökdelenlerle donatıldı. O yıllarda 43 yaşında bir dekandı Kasım Cemal Güven. Bu gün Cenevre görüşmeleri sürerken 87 yaşına ulaştı.
Annem, babam, teyzelerim, dayılarım, akrabalarım, bazı arkadaşlarım öldü. Kıbrıs sorunu ölmüyor! Gaddar, bencil, adaletsiz, öldüren, mahveden, mutlulukları yıkan, terkeden acıtan “dinazor” ve “iblis” sanki..
Dünya değişiyor, yönetimler, BM sekreterleri, toplum liderleri, nesiller değişiyor bu sorun
Filistin sorunu gibi yıldan yıla içinden çıkılamayacak yeni kanburlar yüklenerek hayatını
sürdürüyor. Kıbrıs sorundan “geçinenler” ordu gibi. Özel temsilciler, danışmanlar, BM barış gücü.,
Usuldendir, bu görüşmeler başlar, umutlar verilir, sonra çatallaşır ve başarısızlıkla sonuçlanır.
Bir süre durgunluk olur. Sorunun ilgili olduğu taraflar, dünyaya hoş görünmek için “sorun çözülmelidir” demeye başlarlar. Ön girişimler, arabuluculuk temasları devreye girer. Kıbrıs toplum liderleri, Ankara, Atina, Londra, Brüksel, ABD ziyaretleri yapılır. Sonuçta “görüşmeler başlasın da bu sorunun derdinden kurtulalım” denir. Ve yeniden masalar kurulur. Aynı görüşler, aynı uzlaşmazlık noktaları yüzlerce kez tartışılır. Taraflar milim kıpırdamaz.
Bu sefer de aynı olacak. Görüşmeler “bir başka bahara” bırakılacak. Yazıyı yazarken haber geldi: Ekim’e kadar Hristofyas ve Eroğlu yoğun görüşmeleri sürdürecekmiş. Daha sonra BM tarafından yine zirveye davet edileceklermiş. 2012 Haziran’na kadar vakit var. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB dönem başkanı olacağı güne kadar. Hatta o tarih bile geçilir. Diğer “dead line”ların geçtiği gibi.
Kim ne derse desin, hiç kimse kanmıyor bu zırvalara!. Kıbrıs sorunu iki-toplumlu tanımını
yitirmiştir. Tek taraflı kalan bir hal almıştır.
Artık bu sorun Kıbrıslıtürkler’in sorunudur. Türkiye-KKTC ilişkilerinin bozuk çizgisinde
tartışmalar, haykırışlar, grevler, mitingler arasında sürüp gidecektir.
Yeni şekliyle Kıbrıs sorununu çözmek daha da zorlaşmıştır. İşbirlikçilerin nüfus desteği
çoğalmıştır. Bundan sonraki mücadele “bağımsızlık, özgürlük ve varoluş” ideali ile yapılacaktır.
Kıbrıs tarihinde “yeni bir sayfa” açılmıştır. Bu bilinç, Kıbrıs’ın bu dönemlerdeki tarihini belirleyecektir.
Türkiye bu halkı seviyorsa, kendi kendisini yönetmesine izin vermelidir. Buradaki yasadışı yapılanmaları çekip almalıdır. Karaparacıların burada para aklamasına izin vermemelidir. Kimlikle seyahat ısrarından vazgeçilmelidir. Burda suç işleyen vatandaşlarını bağrına basmalıdır. Buraya kumar oynamaya gelen “turist” vatandaşlarına kendi ülkelerinde kumarhane açmalıdır.
Asker sayısını, askeri bölgeleri azaltmalıdır.
Kıbrıs’a çözüm gelmesi için uğraşmalıdır. Kıbrıslıtürkler ne “rehin” gibi tutulmak ister ne de “derin dondurucuda” kalmak ister..
Toplum, TC-KKTC ilişkilerini rahatlatacak bu önlemlerin alınmasını bir yandan istiyor, ama yapılmayacağını da biliyor.
Bu sorun ne zaman biter?
AB-Kıbrıslıtürkler dayanışmasının başlamasıyla. AB’nin, kuzeyde yaşayan 80-90 bin arasındaki vatandaşlarının AB standartlarında bir topluma dönüşmesini istediği ve harekete geçtiği zaman.
Başka çözüm yolu görünmüyor....