
BİRDİR BİR !..
“Dünümüz bir, yarınımız bir… Tek yüreğiz…”
Polisimiz bir, yumruğumuz bir… Yürek tek-letiriz…
Paketimiz bir, valimiz bir… Tek elden yönetiriz…
Hükümetimiz bir, Bayrağımız bir, Tek tek paketleriz…
Ve
“Dünümüz bir, yarınımız bir… Tek yüreğiz…”
Polisimiz bir, yumruğumuz bir… Yürek tek-letiriz…
Paketimiz bir, valimiz bir… Tek elden yönetiriz…
Hükümetimiz bir, Bayrağımız bir, Tek tek paketleriz…
Verdiğimiz bir, aldığımız bin… Tek yüz(süz)üz…
Tutuğumuz bir, öptüğümüz yüz bin… Tek bineniz…
Aldığımız bir, sattığımız bir… Tek Tekeliz…
Sevenimiz bir, sevmeyenimiz çok (anasını satayım!)… Tek eşliyiz…
Çocuğunuz bir, çocuklarımız on… Tek aileyiz…
Dostumuz bir, düşmanımız yedi (düvel)… Tek başımızayız…
Dinimiz bir, zındığımız bin bir… Tek biiir…
Dilimiz bir, diliniz kir… Tek lehçe isteriz…
Irkımız bir, piçiniz bin bir… Tek hücreli organizmalar isteriiiz…
Copumuz bir, sırtınız bir… Tek merkezden yönetiriz…
Birdir Bir…
***
Türkiyeli ünlü bir Şaire sormuşlar; “Ankara’nın en çok nesini beğenirsiniz?”
“(Oradan) dönüşlerini” demiş…
Kıbrıslı bir şaire ayni soruyu sormuşlar; “(buradan) dönüşlerini” demiş…
***
Ve yine bir Temmuz ateşinde yazılmış, bir şiir (DÜŞLER isimli kitabımdan, s.9)…
ŞİİR TELEVİZYONU
KABUS
Şer’dir, ya da hayır!..
Sürüsü çoktan yitirilmiş
sazdan eski çoban evinde
bağdaş kurmuş yaşlı bir kahır,
zeytin çekirdeğinden
uzun bir tespihi okşuyordu…
Omuzlarından sarkan
ağır paltosu kara,
derin bir sessizlikle
söktüğü şafağı gözlüyordu…
Şer’dir, ya da hayır!..
Çoktan sürgülenmiş
kapımın eşiğinde
küçük ekmek adamlar
yaşlı kahırla tespihi boğuyordu.
Paslı menteşelerinden düşmüş
sürgülü kapı
Şafakla kabaran denizin
iniltili müziğini çalıyordu…
Şer’dir, ya da hayır!..
Odamın karanlığı dağıldıkça
zeytin taneleri
sürüsünü yitirmiş
yaşlı çobanlara dönüşüyordu…
Çökmüş gövdelerinin
bir karış önünde oynaşan ruhları
kaval çalıp ortalığı kızıştırıyordu…
Şer’dir ya da hayır!..
Kaval’ın çığlığıyla
kendinden geçen ruhlar
terk ettikleri bedenlerin
üstüne abanıp, edep yerlerine
buzdan kılıçlar sokuyorlardı…
İğfal edilmiş bedenler
kolsuz Afrodit yontuları gibi
taş kesmiş dilleriyle haykırıp
ruhları kovmaya çalışıyor,
ruhlar buzdan kılıçlarını
daha da derinlere sokup
çıkarıyor, şehvet çığlıklarıyla
küçük odamda beklenmedik
depremler yaratıyorlardı…
Şer’dir ya da hayır!..
Kudurmuş ruhların
şerrinden nasıl kurtulacak
tutsak bedenler…
İşgal edilmiş o sazdan kulübe,
benim giz odam…
İçimden geçenleri okuyor
azgın ruhlar tekmeleyip beynimi,
kara suratlarındaki öfkeyle
tüketiyorlar soluğumu…
Odam yıkılıp
ölü bedenlere karışmadan
uyanıp kurtulmalıyım
bu bitmez kabustan…
Bu kahır çekilmez!..
Temmuz 2000