1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Britanya’nın Kıbrıs’taki Egemenliğinin 136. yılı ve 1974 Müdahalesi
Britanya’nın Kıbrıs’taki Egemenliğinin 136. yılı ve 1974 Müdahalesi

Britanya’nın Kıbrıs’taki Egemenliğinin 136. yılı ve 1974 Müdahalesi

Britanya’nın Kıbrıs’taki Egemenliğinin 136. yılı ve 1974 Müdahalesi

A+A-

Ulaş Gökçe
ulas.gokce@yandex.ru

Aslında Kıbrıs sorununun geçmişini, bugününü ve onca yıldır neden çözülmediğini anlamanın kolay bir yolu var. Kıbrıs sorunun nasıl başladığını iyi biliyoruz. Ancak neden başladığını ve neden çözülemediğini ısrarla görmek istemiyoruz. Sorunun neden başladığını ortaya koymak dünü, bugünü ve yarını daha iyi görmenin en iyi yöntemidir.

Her ne kadar 1960 öncesinde Yunanistan ve Türkiye ABD’nin ve dolayısıyla Britanya’nın etkisi altında olsa da, Kıbrıs adasının Yunanistan ile birleşmesi ihtimali hem Yunanistan’ı bölgede ciddi bir aktör yapacaktı, hem de Britanya’nın adadaki pozisyonunu zora sokacak ve ABD-Britanya müttefiki Türkiye’nin ilişkilerini zedeleyecekti. Bu nedenle Britanya’nın adadaki egemenliğine karşı EOKA tarafından başlatılan mücadelenin karşısına Kıbrıslı Türklerin çıkartılması Britanya’nın egemenliğini güvence altına almak için başvurduğu ilk önlemdi. Britanya’nın ikinci adımı ise Türk ve Rum toplumlarını bir araya getirdiği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasıydı.  Türkler Taksim ve Rumlar ise Enosis ülküsüyle yanıp tutuşuyordu. Ortaklık devletinde buluşmayı anavatanlarının zoruyla kabul etmişlerdi. Toplumların liderleri Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ülkülerine ulaşmak için bir durak görüyorlardı. Yaptıkları şey bu duraktan kalkacak Taksim veya Enosis otobüsünü beklemeyi tercih etmekti. Anavatanlar ise zaten Kıbrıs sorunundan kurtulmak istiyorlardı ve Britanya’nın baskısına yenilip Cumhuriyet’i desteklemişlerdi. Yeni kurulan devletin topraklarının bir kısmı Britanya’ya bağlanmış, ülkenin garantörleri arasında Britanya da girmişti. Böyle bir tablo Kıbrıslılar için dahi tatmin edici olabilirdi ama yine de Britanya için riskliydi. Ne var ki herkes Kıbrıslıların, arzu ve hayallerinin kurbanı olacağını biliyordu. Bundan yine Britanya’nın kazançlı çıkacağı çok açıktı.

Bir ortaklık devleti olan Kıbrıs Cumhuriyeti her iki toplumun liderlerinin uğraşları sayesinde çok kısa bir süre sonra bir uzlaşı noktası değil bir çatışma alanına dönüştü. Daha en baştan Kıbrıs Devlet Başkanı Makarios ile Rumlar, iktidarı ve ülkeyi paylaşmayı, birlikte yönetmeyi kabul etmemişlerdi. Kıbrıs Türk liderliğinin tutumları farklı değildi. 1963 sonunda başlayan ve 1964’te devam eden toplumlararası çatışmalar Türk ve Rum Kıbrıslıların birleşmeleri yönündeki son umudu da ortadan kaldırmıştı. Artık bir halk olunması, Britanya’nın topraklarımızdan çıkarılması için son umut da ortadan kalmıştı. 50’li yıllarda Britanya’ya karşı savaşan Rumların Türklerle çok büyük sorunları yoktu. Savaşanların arasında ilerici unsurlar da etkiliydi. Türklerin elinde silah da pek fazla değildi. Ancak 1964 sonrası adaya sayıları 20 bine varan Yunan askerleri ile binlerce aşırı milliyetçi Rum hâkimdi. Türkler de artık daha ciddi silahlanmaya, daha ciddi silahlı örgüt kurmaya başlamışlardı. 1967’den beri Yunanistan’ı Büyük Yunanistan ülküsüyle başı dönmüş bir grup asker yönetiyordu. 1964 yılından itibaren Britanya askerinin Kıbrıs’ta ve ardından Britanya diplomasisinin Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde arabulucu rolü üstlendiğini görüyoruz. Yani geçen yüzyılın 50’li yıllarında başlayan bir kısım Kıbrıslının Britanya’ya karşı isyanı Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıslıların eliyle yalnızca Britanyalıların memnun olacağı bir Kıbrıs Cumhuriyeti ile sonuçlanmış, bu da yetmezmiş gibi Britanya’ya ait toprakları geri almak yerine Kıbrıslılar kendi aralarında çatışmaya başlamışlardı. Bu çatışmaları, uzlaşmazlıkları çözmek için de Britanya aracı olarak kabul ediliyordu.  1963-74 arası çatışmalar Kıbrıs’ın Britanya çıkarlarına hizmet etmesi, Yakındoğu’yu kontrol için ve SSCB’ye karşı Britanyalılarca kullanılması önünde bir engel değil tam tersi zemindi. Çatışmalar hem Kıbrıslıların Britanya’nın işgali altındaki topraklara yoğunlaşmasını engelliyordu, hem de Kıbrıs sol hareketini bölüyor, hatta solu çatışan tarafların hedefi haline getiriyordu. Böylelikle Britanya ‘sol tehdit’ten de kurtulmuş oluyordu. 15 Temmuz 1974 darbesi ve ardından ‘kontrollü gerginlik’ çerçevesindeki Türkiye’nin 20 Temmuz ve Kıbrıs müdahalesi Kıbrıs’ın Britanya-ABD etkisi altından çıkarmamıştır. Bu müdahalenin Kıbrıs’taki Britanya lehine dengeleri bozabilme olasılığı, hiç şüphesiz, ‘müdahaleye müdahaleyi’ getirirdi.

1974 sonrası Kıbrıs’ta statüko olarak nitelendirilen durum yine Britanya’nın çıkarlarına aykırı değildi. Tam tersi bu, Britanya’nın Kıbrıs’ta yine aracı ‘büyük ağabey’ rolünde olduğu, soğuk savaş sırasında dünyanın bu stratejik bölgesinde rahatça operasyon yaptığı, SSCB’nin Avrupa-Kafkasya bölgesini ve tüm Ortadoğu’yu üsleri aracılığıyla dinlediği rahat bir dönemdi.

Bugün itibarıyla Kıbrıs statükosu, ülkenin Britanya, Türkiye ve Kıbrıslı Rumlar ve Türklerce paylaşılması, bu kesimlerin savaşmaması ve küresel anlamda ABD’nin çıkarlarının korunmasını anlamına geliyor. Birleşik bir Kıbrıs Rumlarla Türklerin kimliklerini korumaları ve daha refah, güvenli ülkede yaşamalarını sağlayabilir. Ancak bu küçük toplumların çıkarları büyük ülkelerin çıkarlarının yanında, her zaman olduğu gibi, anlamsız kalıyor.

Kıbrıslılar ile onların ABD-Britanya etkisi altındaki anavatanları, bazen bilmeyerek bazen de bilinçsiz bir şekilde Britanya ile 70’li yıllardan sonra ABD’nin Kıbrıs’taki egemenliğine hizmet etmişlerdir. Rauf Denktaş, 50’li yıllarda Enosis isteyen Rumlara karşı mücadelede Britanya ile Kıbrıslı Türklerin çıkarlarının buluştuğunu söylemişti. Özellikle 60 sonrası kurulan EOKA-B’nin ve doğrudan Türkiye Ordusu tarafından kontrol edilen TMT’nin Britanya-ABD kontrolü dışında hareket ettiğini söylemek naiflik olur. Yayımlanan pek çok belge durumun tam tersi olduğunu gösteriyor.
Kıbrıs’ta tüm acılarının, göçlerinin, perişanlığının arkasında Britanya'yı göremeyecek kadar kör ve ölmeye, öldürmeye hazır halklar var. 1878 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun adayı Britanya’ya kiralaması, arından Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’nün Kıbrıs’ı Birleşik Krallığa 1923 yılında hediye etmesi ve özellikle Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulduğu 1960 yılından beridir Britanya bu ülkeyi neredeyse hiçbir askerini kurban vermeyerek ve pek de para harcamayarak kontrol ediyor. Bu nedenle Kıbrıs, Britanya için ideal bir yer olmuştur 136 yıldır...

Kıbrıs sorununun BM gözetiminde ve iki toplum liderinin önderliğinde çözülebileceğine inananlardan değilim. Ne yazık ki risk alacak, tarihi karar verebilecek, korkmayan, uluslararası güçler arasındaki dengeleri değil toplumların çıkarlarını ön planda tutacak liderliklere sahip değiliz. Bu sorunun müzakerelerle çözülebilmesinin tek zemini bugüne kadarki halimizi kökten değiştirebilecek bir halk baskısının oluşmasıdır. Zaman geçiyor. Geçmişteki, az da olsa, iyi günleri hatırlayanlar azalıyor. Askeri az, belirsizliği az bir ülkeyi bilenler gidiyor mevcut durumun mümkün olabilecek tek durum olduğuna doğal olarak inanlar ülkeyi devralıyor.
Mağusa yıllardan beridir bir yarısının her sabah yıkıntılar içinde olduğunu görerek güne başlıyor. Akşam oluyor, şehrin bir yarısı karanlığa bürünüyor. Denizi görmeden, her yanı askerlerle çevrili yaşıyor Mağusa… Kilometrelerce teller kesiyor Mağusa’nın boğazını… Teller, tellerin arkasında yıkık evler… Mağusa’nın öldürülen yarısı Maraş’ın yeni bir ortaklık projesi olarak açılması fikri yeni bir umut olarak önümüzde duruyor. Mesele Mağusalıların kurtulması değil. Mesele Mağusa’nın kurtulması, refaha kavuşması, mağdur Mağusalıların evlerine dönmesi değil yalnızca. Mağusa’nın yeniden birleşmesi, tarihlerinde çok az kavga etmiş Mağusa şehri sakinlerinin dostça bir arada yaşayabileceklerini, Rumlarla Türklerin işbirliği yapabileceklerini göstermeleri için büyük bir şanstır. Ülke bölünmeden doğan son neslin bireyi olarak bütünlüklü çözüm projesinin bütünlüklü ve kalıcı çözümsüzlüğe hizmet ettiğini gördüm. Şimdi Mağusa’daki küçük bir parça çözümün bütünlüklü bir çözümün parçası olabileceğine eminim.  Aksi halde bir 136 yıl daha Britanya’ya hizmet etmeye devam edeceğiz.

Bu haber toplam 1874 defa okunmuştur
Gaile 275. Sayısı

Gaile 275. Sayısı