
Yaşamın Kıyısındakiler…
Biz onları genellikle gazetelerin haber başlıklarından “umuda yolculuk, deniz teknesinin batması ile son buldu” veya “umutları kapalı bir ambarda havasızlıktan söndü”’ gibi ifadelerle biliyoruz. Çoğu zaman haberlerin içeriği
Biz onları genellikle gazetelerin haber başlıklarından “umuda yolculuk, deniz teknesinin batması ile son buldu” veya “umutları kapalı bir ambarda havasızlıktan söndü”’ gibi ifadelerle biliyoruz. Çoğu zaman haberlerin içeriği yüreğimizi acıtsa da birkaç gün sonra kendi dertlerimize dalıp onları hatırlamayız bile. İnsan pazarı üzerine kurulu bu can pazarı sektörü bize oldukça yabancı gibi görünse de aslında olayı detaylarıyla incelediğimizde biz Kıbrıslıtürklerin onları en iyi anlayacak toplumlardan olmamız gerektiğini düşünüyorum. Evet son yüzyılda yaşanan, dünyada oluk gibi kan akıtan ve bitmek bilmeyen savaşlar mülteciler konusunu dünyanın sürekli kanayan yarası haline getirmiştir.
Karşımda gencecik siyahî bir mülteci var. Kod adı Datis. Bir yıldır Kuzey Kıbrıs’ta sığınmacı statüsünde yaşıyor. “Aslında nerede yaşamak isterdin?” diye soruyorum. “Özgürlüğü, işi, aşı ve sevgiyi yakalayacağım” dünyanın herhangi bir yerinde diyor.
DATİS’İN ÖYKÜSÜ…
Datis bir yıldır ülkemizde Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfıyla işbirliği içinde çalışan ve BM Yüksek Komiserliği (UNHCR)’ın Kuzey Kıbrıs’taki uygulayıcı partneri olan Mülteci Derneği’nin katkıları ile sığınmacı belgesini almış. O, Güney ve Kuzey Kamerun’da sürdürülen özgürlük mücadelesinin kurbanlarından sadece bir tanesi. Küçük kardeşi oradaki polis tarafından yapılan baskında öldükten, babası kör olduktan sonra, özgürlük mücadelecileri tarafından buraya kaçırılmış. Önce abisi, sonra kız kardeşi ve son olarak da kendisi ve küçük kardeşi. Ercan’a indiği zaman üzerinde sadece bir pantolon ve kısa kollu bir tişört vardı. Pasaportu, kim olduğu, nereden gelip nereye gittiği meçhuldü. Paraguay üzerinden İstanbul ve Ercan… Ercan’da onu ve kardeşini siyah bir adam karşıladı ve Lefkoşa’ya getirdi. Mülteci derneği, avukat ve Birleşmiş Milletlerin yardımlarıyla “sığınmacı” belgesini aldı. 42 etnik guruptan ve 20 milyona yakın nüfusu olan ülkesinden bir anda top gibi dünyanın bir başka ülkesine fırlatıldı. Oysa ki o, ülkesinde sadece okumaya çalışan bir üniversite öğrencisiydi ama daha önce kaçırılan abisinin direniş örgütü üyesi olduğu söyleniyor ve devletin polisi tarafından sırf kardeşini bulabilmek için ona ve ailesine sürekli işkence yapılıyordu.
Ona, buraya gelirken kız kardeşinin ve abisinin de burada olduğu söylendi. Ama burada kimse onların nerede olduğunu bilmiyordu. Datis, günler boyu yollarda sokaklarda kardeşlerini aradı ve sonunda bir gün yine yolda kız kardeşine rastladı. UNHCR’ın onlar için sağladığı parayla bir ev tutarlar. Mülteci derneğinin de uğraşlarıyla Datis’e iş bulundu. Kız kardeşi de üniversitede yarım bıraktığı eğitimine halen devam etmektedir. Küçük kardeşi henüz işsiz… Datis, ailesinin en azından bir kısmını toparlayabildiği için huzurlu ama bir yıldır konuşamadığı ve belki de uzun bir süre daha haber alamayacağı kör babası için endişeli. Topraklarından bahsederken, gözleri doluyor, yine de o umuda yolculuğa çıkanların şanslılarından sayılır. Çünkü bu yolculukta hayatını kaybedenlerin sayısı sayılamayacak kadar çok… Abisi mi? UNHCR, onu Skandinav ülkelerinden birine “mülteci” olarak yeni bir yaşama göndermeyi başardı.
MÜLTECİLİĞİN ULUSLARARASI TANIMI…
Peki ama insan ticaretinin, kumarın ve her türlü uyuşturucunun cirit attığı ülkemizde mültecilerle ilgili bir yasa var mı? Kimdir, nedir bu mülteci?
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Birleşmiş Milletler bünyesinde kurulmuş küçük bir birim bu konuda çalışmalar yürütmüş ve mülteci kavramının ilk tanımı 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde yapılmıştır. Mülteci olma şartları için sözleşme çerçevesinde beş ana kategori sayılmıştır: “Irkı, dini, sosyal bir gruba mensubiyeti, milliyeti ve siyasi düşünceleri nedeniyle zulme maruz kalan ya da kalmaktan korku duyan, kendi devletinin ona tarafsız davranmayacağı düşüncesiyle ülkesini terkedip başka bir ülkeye sığınma talebinde bulıunan ve bu talebi o ülke tarafından kabul edilen kişiler’ mülteci olarak tanımlanıyor. Sığınmacı ise aynı nedenlerle ülkesini terkeden ve henüz sığınma talebi sığındığı ülkenin yetkilileri tarafından ‘soruşturma’ safhasında olan kişidir. Diğer bir ifadeyle, saydığımız nedenlerden ötürü ülkesini terk eden bir kişi sınırı aştığı anda “sığınmacı” olarak adlandırılır ve mültecilerle benzer haklara sahip olur. Sığınma nedenlerinin doğruluğu araştırılıp karara bağlandıktan sonra, mülteci statüsü kazanılır. “Sığınmacı” ve “mülteci” kavramları uluslararası alanda bu şekilde tanımlanıyor ama, ülkemizde bu konuda maalesef herhangi bir yasa olmadığı için, bu insanların kaderi tamamen polisin inisiyatifinde… Çoğu zaman yakalandıkları yasa dışı yollarda ülkelerine geri ölüme gönderiliyorlar.
BİZDEKİ DURUM…
İşte yasalarımızdaki bu eksiklikten dolayı ve coğrafik konumumuza bağlı olarak gelen çok fazla talep nedeniyle 2007’de K.T.İnsan Hakları Vakfı, bu insanlarla ilgilenmeye başladı. 2009’da ise yine KTİHV ile işbirliğinde Mülteci Hakları Derneği kuruldu. UNHCR ve mülteciler arasında kuzeyde bu dernek sayesinde bir köprü oluşturuldu. Mülteci derneğinde çalışan iki hukukçu, bir sekreter ve bir sosyal hizmet uzmanı vardır. Bu kişiler UNHCR ile resmi olarak kontratı olan kişilerdir. Sadece bu yıl bu derneğe 50 - 60 civarında başvuru olmuştur ancak mülteci hukuku, hukuk sistemimizin bir parçası olmadığı için bu insanların çok azı ülkemizde kalabildi. Bu insanların çoğu Türkiye’deki mülteci kamplarına gönderildi. Ancak mülteci kamplarında çoğu zaman zıt görüşten insanlar bulunduğu için, orada da can güvenlikleri olmayabilir. Kuzey Kıbrıs olarak, genellikle oradaki savaşlar nedeniyle Filistin, Irak ve Suriye’den, yine etnik çatışmalar olan Afrika ülkelerinden, içki yasağına bağlı idam cezasına çarptırılan İslam ülkelerinden, Afganistan’dan göçler almaktayız. Bu insanların çoğu hepimizin de bildiği gibi çoğu zaman insan tacirlerinin eline düşmekte ve paralarını kaybetmektedirler. Kurtulanların çok azı ise askeri mahkemede yargılanır. Mülteci Hakları Derneği’nin avukatları olayı haber almışsa, onlardan sığınmacı başvuruları alınır ve BM’ye başvurulur. Bu insanlar bazen yargıya gelmeden de polis tarafından sınır dışı edilebilir. Hatta elinde mülteci belgesi olanların da sınır dışı edilmeyeceğine dair hiçbir garantileri yoktur. Olay ülkemizde tamamen iyi niyet sınırları içerisinde işler. Bir sığınma evinin bulunmaması büyük eksikliğimizdir. Bazen BM bu insanları Güney’deki sığınma kampına götürür. Ancak bu durumda çoğu zaman sınırdaki siyasi engellere takılma riski vardır. Sığınmacı belgesi alan kişi, uzun bir araştırma ve uzmanlar tarafından yapılan mülâkat sonucu mülteci belgesini alır ve onun için yaşayabileceği bir ülke aranır. Skandinav ülkeleri genellikle bu kişilere kucak açan ülkelerin başında gelir. Mülteci Hakları Derneği’nin ve UNHCR’ın en önemli görevi bu insanların geri, ölüme gönderilmesini engellemektir. En önemli sıkıntı bu insanların göçmenlerle karıştırılmalarıdır. Bunlar tamamen vatansızdırlar ve ölümden kaçan insanlardır. Şu anda Kuzey Kıbrıs’ta 30 civarında mülteci ve sığınmacı vardır. Bunların bir kısmı ülkelerine dönemeyen öğrencilerden oluşmaktadır.
MÜLTECİ DAĞILIMININ TABLOSU…
Peki, ama dünyada durum ne? UNHCR tarafından 16 Haziran 2010’da yayımlanan rapora göre, dünya genelinde 42 milyon insan zorunlu olarak yer değiştirmek durumunda kalmıştır. Bunun 15,2 milyonu mülteci, 827,000’ı sığınmacı ve 26 milyonu ülkesi içinde yerinden edilmiş kişilerden oluşmakta… UNHCR (Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği) tarafından 23 Mart 2010’da yapılan resmi açıklamaya göre, sadece 2009’da 44 sanayileşmiş ülkede mültecilik statüsü için 377.200 yeni yasal başvuru yapılmış. Bu rakam 2008’de 377.100 olarak kayıtlara geçmiş… 2009’da sığınma taleplerinin 246.200’ü Avrupa Birliği ülkelerine yapılmış. Aynı şekilde 2008’de Avrupa ülkelerine 239.100 başvuru yapılmış. Yine aynı raporda, 44 sanayileşmiş ülkenin arasında Amerika Birleşik Devletleri yüzde 13 gibi bir rakamla en çok sığınma talebinin yapıldığı ülke konumunda. Amerika’yı yüzde 11 ile Fransa takip etmekte.
Raporda sığınmacıların son 5 yılda tercih ettikleri ülkeler, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Kanada, İngiltere, Almanya, İsveç, İtalya, Norveç, Belçika ve Yunanistan şeklinde sıralanıyor.
Sığınmacıların kıtalara göre dağılımı ise şöyle: Asya %45, Afrika %29, Avrupa %15,5, Amerika %8,8.
Ülkeler bazında Irak, Afganistan ve Somali ilk üç sırayı paylaşıyor. Belirtmekte fayda var, 2008 ve 2009 yıllarında 44 ülkeye 64.707 Iraklının mültecilik statüsü için başvurmuş. Oysa bu rakam Irak’ta yaşanan çatışmalardan dolayı yerlerinden edilen 4,5 milyon Iraklının sadece yüzde birini oluşturuyor.
Türkiye sadece 2012’de Suriye’de süren savaş nedeniyle 100 bin civarında mülteci akınına uğradı. Türkiye yasalarına göre mültecilere geçici sığınma hakkı veriliyor.

















