1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. SU KAYNAKLARI VE UN DEĞİRMENLERİYLE ÜNLÜ BİR KÖYÜMÜZ; LAPTA…
SU KAYNAKLARI VE UN DEĞİRMENLERİYLE ÜNLÜ BİR KÖYÜMÜZ; LAPTA…

SU KAYNAKLARI VE UN DEĞİRMENLERİYLE ÜNLÜ BİR KÖYÜMÜZ; LAPTA…

Lapta, doğal ve arkeolojik güzelliklerinin yanı sıra, su kaynaklarının bolluğu nedeniyle zamanla zengin bir “Su kültürü” oluşturmayı başarabilen ender yerleşim birimlerimiz arasında yer almaktadır

A+A-

 

 

 Tuncer BAĞIŞKAN

 

Lapta, doğal ve arkeolojik güzelliklerinin yanı sıra, su kaynaklarının bolluğu nedeniyle zamanla zengin bir “Su kültürü” oluşturmayı başarabilen ender yerleşim birimlerimiz arasında yer almaktadır. Köyün su kültürüyle ilgili bilgiler genellikle Evkaf arşiv belgeleri, Şer-i Mahkeme Sicilleri, İngiliz Sömürge Dönemi Su İşleri Dairesi’nin yıllık raporları, yabancı gezginlerin kitapları ve Netice Yıldız, Nurbanu Tosun Soyel ile Euphrosyen Rizopoulou-Egoumenidou (Frosso) gibi akademisyenlerin bilimsel araştırma yazılarında yer alırken, eski Laptalıların aktardıkları sözel bilgilerden de yararlanılmaktadır.

 

LAPTA SU KAYNAKLARINA İLİŞKİN BİLGİLER

 

Lapta’nın güngörmüş yaşlılarının aktardıkları bilgiler, bir zamanlar köyde yaklaşık 750-800 civarında küçüklü büyüklü su kaynağı bulunmasına karşın, şimdilerden faal durumda olanların sayısının 25’i geçmediği doğrultusundadır. Lapta’daki su kaynakları ile un değirmenlerini ziyaret etmemi sağlayan aziz dostum Nidai Keleş ise, Başpınar suyunun 1980’li yıllarda yapılan sondaj çalışmaları nedeniyle azaldığını, 1996 yılında kazılan 2 kuyu nedeniyle de tamamen kuruduğunu bilgime getirmiştir.

Lapta’daki su kaynaklarının bazıları yaz-kış akarken, bazıları ise sadece yaz veya kış mevsimlerinde aktıklarından, yaygın olarak “Yaz Deresi” ile “Kış Deresi” adlarıyla bilinirlerdi. Yine de antik dönemlerden başlayarak Ortaçağ, Osmanlı ve İngiliz Sömürge Dönemleri boyunca sadece “Sinar” (Dragonda/Sphinarin) ile Lapta’nın üst başındaki “Kefalovrysos” (Başpınar) su kaynaklarından büyük oranda yararlanıldığı ifade edilmektedir. Ayrıca bu iki su kaynağından aşağılardaki dere yatağına sızan ve kullanılamadıklarından dolayı kayıp sayılan sızıntı sular da vardı. Bunlar ise “Hundera suyu” adıyla bilinirlerdi. Dere yataklarına lağımlar kazılmak suretiyle toplanan bu sızıntı sular, Sinar ile Başpınar sularının aktıkları kanallara yönlendirilmek suretiyle köyün kullanılabilir su miktarı çoğaltılmıştır.

Lapta’nın su sistemi, Ortaçağ ile Osmanlı dönemlerinde olduğu gibi İngiliz Sömürge dönemi boyunca da devam etmiştir. Kişiler saat başı koçanlı suları oranında bu sulardan yararlanırlar, herhangi koçanlı bir suyu olmayanlar ise su sahiplerine saat başı ücret ödemek suretiyle bu suları kullanırlardı. Su kaynağından başlayarak aşağılara doğru uzanan 40 cm genişlik ve 50 cm derinliğindeki ana arkların belirli yerlerinde, sekiz, dört ve iki eşit kanala bölünmüş bir “terazi (taksimat) sistemi” bulunmaktadır. Bu taksimat sistemi, çevrede bulunan sısam, pamuk, portokal, limon ve bağ ekili bahçelere belli miktarlarda su akıtılmasını sağlamaktaydı. Ana su kanallarının yanlarına inşa edilen taksimat sisteminin ¼’ünden 2 Oğdo, ½’sından 4 Oğdo, ¾’ünden 6 Oğdo ve tamamından ise 8 Oğdo su akmaktaydı. Bu kanallardaki terazi kapakları açılıp kapanmak suretiyle sulanacak arazilere belirli saatler ile belirli miktarlarda su verilmekteydi.

İngiltere Kraliçesi Elizabeth II’nin 6.2.1952 tarihinde babası kral VI. George’un yerine tahta geçmesiyle birlikte Lapta’daki su sistemi inkişaf ettirilmek suretiyle köyün mahallelerine sokak çeşmeleri, gerizler ve havuzlar yapıldığı, su arklarının tamir edildiği, köy yollarının asfaltlandığı ve köye su ile elektrik verildiği bilgileri edinilmektedir.  Nitekim o sıralarda Lapta su kaynağından 1 milyon galon üzerinde su çıktığı, sokaklara üzerinde “ER 1952” yazılı 67 adet sokak çeşmesi yapıldığı, evlere su verildiği, su sisteminin İngiliz Hükümeti ile Lapta Belediyesi’nin ortaklaşa mali katkılarıyla Ağustos-Aralık 1952 tarihleri arasında ıslah edildiği ve bu amaçla kişi başına £3 olmak üzere toplam £10.000 harcandığı, Su İşleri Dairesi’nin 1952 tarihli yıllık raporunda kayıtlıdır. Ancak bu çalışmaların 1953 yılında da sürdürüldüğü izlenimi edinilmektedir.

 

“SİNAR” SU KAYNAĞI

 

Köyün güneydoğusundaki dağ eteklerinden çıkan ve “Dragonda” ile “Sphinarin” adlarıyla da bilinen “Sinar” su kaynağı, Kıbrıs seferine katılan Gönüllüler Ağası Haydar Ağa tarafından kurulan ve “Arazi-i Mevkufe” (vakıf toprağı) olarak da bilinen Haydarpaşazade Mehmet Bey Vakfına aitti. Kıbrıs’ta en eski Haremein Vakfı’nın (Haremeyn-i Şerifeyn) kurucularından olan Haydar Ağa’nın Lapta’da hayli mal varlığı bulunduğu ve Lapta’daki vakfa ait suyun vakıf tarafından kiraya verildiği Evkaf arşiv belgelerinde yer almaktadır. Tatlı olduğundan şimdi bile içme suyu olarak da kullanılan Sinar suyu, yaz-kış akan iki ayrı su kaynağından çıkmaktadır. Bunlardan biri Anastasia Kilisesi’nin doğusunda, diğeri ise kilisenin batısında bulunmaktadır. Arklarla köye doğru akıtılan bu sular, köyün içindeki bir noktada birleştikten sonra tek kol halinde Karava (Alsancak) topraklarına yönelmektedir. Şimdiki Belediye binasının bulunduğu Sakarya mahallesinde şelale şeklinde akan suyun Sinar suyunun batı kolu olduğu ve bu su kaynağından çıkan suyun yaz aylarında bahçe sulama amacıyla, kış aylarında ise içme suyu olarak kullanıldığı bilgileri edinilmektedir.  

 

KEFALOVRYSO (BAŞPINAR) SU KAYNAĞI

 

Köyün güneybatısındaki dağ eteklerinde bulunan ve Kıbrıs’ın ikinci büyük su kaynağı olmasının yanı sıra, Ortaçağdan itibaren Lapta’nın ana su kaynağı olarak da bilinen “Kephalovrysos” (Başpınar) su kaynağı, 1826-1828 yıllarında II. Sultan Selim Vakfı arasında yer alan Kıbrıs Muhassılı Esseyid Elhaç Mehmet Ağa Vakfına aitti. Su kaynağının giriş kapısının Lüzinyan stilinde olmasına dayanılarak bu dönemden itibaren kullanılmaya başlandığı tahmin edilmektedir.

1834-1839 yılları arasında Kıbrıs’ta bulunan Lorenzo Varriner Pease’nin anılarında, Esseyid Elhaç Mehmet Ağa’nın Kıbrıs Muhassılı olduğu sürelerde Lapta ile Karava’nın su imtiyazları ile Lapta’nın pamuk tarlalarının sahibi olduğu ve bunları kiralanmak suretiyle vakfa gelir sağladığı bilgileri yer almaktadır.

1893 yılında Kefalovryso adıyla bilinen Başpınar su kaynağını ziyaret eden İngiliz yazarlardan Bayan Levis, dar bir tünel şeklindeki mağaranın ağzındaki Gotik kemerli bir kapı geçidinden bir tünele girildiğini, tünelin iki yanında üzerinde rahatlıkla durulabilecek birer düz sekinin bulunduğunu ve tünelin nihayetinde ise suyun yeraltından kaynayarak çıktığı kısımlarda beşi geniş, ikisi ise daha dar olan toplam yedi adet nişin bulunduğunu kaydetmiştir. Bir zamanlar nişlerin tabanından kaynayarak çıkan suyun iki ayrı koldan köye doğru akmaya devam ettiği şimdi bile izlenebilmektedir.

 

“KEFALOVRYSO” (BAŞPINAR) SU KAYNAĞI RİVAYETİ

 

Kıbrıs’ın su kaynaklarının yağışlara bağlı olarak azalıp çoğaldığı bilim adamları tarafından ortaya konmuş olmasına karşın, yine de Kephalovryso (Başpınar) adlarıyla bilinen Lapta, Karava (Alsancak), Kaputi (Kalkanlı), Kytrea (Değirmenlik) ve daha bazı pınarlardan akan suların Anadolu’dan geldiğine ilişkin bazı yerel inanış ile rivayetler de bulunmaktadır. Rina Catselli tarafından derlenen bir rivayete göre, bir zamanlar Anadolu’da yaşayan bir dilenci su içmek için nehre eğildiği bir sırada tahtadan yapılmış yemek tası nehre düşmüş. Böylece yemeğinin yanı sıra, tasın dibindeki gizli bölmede sakladığı paraları da yitirmiş. Bir süre sonra bu kişi Anadolu’dan Kıbrıs’a gelmiş ve bir gün yolu Lapta köyüne düşmüş. Köyü gezdiği bir sırada, bir evin tavuk kümesinde su teknesi olarak kullanılan suluğun Anadolu’da nehir kenarında yitirdiği yemek tası olduğunu fark etmiş. Ev sahibesine nerede bulduğunu sorunca, Kephalovrysos adıyla bilinen köydeki Başpınar’da bulunduğunu öğrenmiş. Kadından izin aldıktan sonra tasın altındaki gizli bölüme sakladığı paraları yerinden çıkartmış. Böylece Lapta’daki Başpınar suyunun Anadolu’dan bir tünel aracılığıyla geldiği hükmüne varılmış.

 

SU GÜCÜYLE ÇALIŞAN UN DEĞİRMENLERİ

 

Lapta’nın üst başından kaynaklanan ve deniz seviyesinden 260 metre yükseklikte bulunan Başpınar su kaynağından arklar aracılığıyla akan su, aşağıya doğru eğimli olan yolunun üzerindeki bir dizi un değirmeninin çarklarını döndürmenin yanı sıra, ekili arazileri sulama ve köydeki evlerinin su gereksinimlerini karşılama yeterliliğine sahipti.

1833 yılına ait Osmanlı Temettuat Defteri’ne göre, Lapta’daki Cami mahallesinde Müslümanlara ait 11 adet değirmen, dolap, havuz ve kuyu bulunmaktaydı. Ayrıca Laptalı gayrimüslimlere ait “Aya Todoros” mahallesinde 4 adet, “Paraskevi” mahallesinde 8 adet, “Aya Anastasya” mahallesinde 3 adet ve “Ay. Luka” mahallesinde ise 3 adet su gücüyle çalışan un değirmeni bulunmaktaydı.  Vakıflar İdaresi arşivine ait bir başka belgede ise, Lapta’daki su değirmenleri arasındaki 7 adet un değirmeninin II. Sultan Selim Vakfına, 3 adetinin Kıbrıs Muhassılı Esseyid Elhaç Mehmet Ağa Vakfı’na ve 4 adetinin ise 1634 yılında kurulan Haydarpaşazade Mehmet Bey Vakfı’na ait olduğu kaydı bulunmaktadır.

1826-1828 yılları arasında Lapta’da “Kıbrıs Muhassılı Esseyid Elhaç Mehmet Ağa Vakfı”na ait “Ligori Değirmeni” adındaki 1 gözlük değirmen, Acı Hui (Hacı Lui/Hacı Lois) adıyla bilinen 1 değirmenin ¼ hissesi ve her 12 günün sekiz buçuk gününde değirmenleri dönen Asiyâb-ı Cedid adlı hisseli bir değirmenin bulunduğu kaydedilmektedir. Bu değirmenler ile Başpınar suyu kiralanmak suretiyle vakfa gelir sağlanmaktaydı. Lapta’daki değirmenler genellikle onları çalıştıranların adlarıyla bilinmekteydi. Ancak adları anılan değirmencilerin tamamının Rum olduğu, aralarında bir tek Türk bile bulunmadığı dikkat çekicidir.  

Su kanallarının tamamından akan ve 8 Oğdo şeklinde telaffuz edilen su sadece un değirmenlerine verilmekteydi. Bunun nedeni ise, un değirmenlerinin çarklarının dönebilmesi için basıncı yaratacak fazla suya ihtiyaç duyulmasıydı. Değirmenlerin çalışmadığı zamanlarda değirmen evlerine su girişi engellenirdi. Bu nedenle değirmen bacalarının giriş deliğine giden su kapağı kapatılmak suretiyle gelen suyun yandaki bir ark (kanal) aracılığıyla ana su arkına akması sağlanmaktaydı. Değirmen evlerine giriş yapan basınçlı sular değirmenlerin çarkları ile çarkların üst başında bulunan değirmen taşlarını döndürdükten sonra, mağarayı andıran bir tünel aracılığıyla ana su arkına akmaktaydı.

Yakın geçmişimizde Lapta köyü un değirmenciliği konusunda öncü durumunda olduğundan, un değirmeni bulunmayan çevre köylüler, özellikle de Girne Sıra Dağları’nın güney eteklerindeki ziraatla uğraşan Ağırdağ, Kırnı, Fota, Bilelye, Kömürcü köylerinin, genellikle Lapta’nın un değirmenlerinden yararlandıkları bilgileri edinilmektedir. Ürettikleri buğdayları öğütmek isteyen Ağırdağlı köylüler, eşeklerin sırtlarına yükledikleri buğday dolu çuvallarla, köyde “Değirmen Yolu” olarak bilinen Dayılar mahallesindeki patikayı kullanarak, Karava, eski Kazafana yolundaki Ciklos ve özellikle de Lapta un değirmenlerine giderlerdi. Buğdaylar, örülerek yapılan iplik çuvallarla taşınırdı. Her buğday çuvalı 10 teneke buğday alır, bu da 5 kile veya 120 okkaya denk gelirdi. 

 

LAPTA’DA GÖRÜLEBİLEN SEKİZ UN DEĞİRMENİ

 

Kefalovryso (Başpınar) suyunun aktığı eğimli yol boyunca inşa edilen ve çarkları basınçlı su ile çalışan un değirmenlerinin sadece sekiz tanesinin yerleri bilinmektedir. Bunlar, sade, basit ve hacimli olmaları itibarıyla dikkat çekicidir. Osmanlı ile İngiliz Sömürge dönemleri boyunca un değirmenleriyle ünlü olan Lapta’nın su ile çalışan un değirmenlerinin 2 tanesinin  yaklaşık 500-1000 yıllık, 2 tanesinin yaklaşık 500 yıllık, 2 tanesinin yaklaşık 300 yıllık ve 2 tanesinin ise yaklaşık 100 yıllık olduğu kaydedilmektedir.

Tamamı “Türbin tipi su değirmeni” sınıflamasına giren Lapta’daki un değirmenleri yıkık, aksamları ise eksik olmasına karşın, bunların bazıları değirmenlerin çalışma şekli hakkında bilgi verebilecek niteliktedir. Başpınar su kaynağının yanında bulunan ve yaygın olarak  Kefalovrysos (Başpınar) Un Değirmeni” adıyla bilinen “1 numaralı un değirmeni”, iyi durumdaki değirmenler arasında yer almaktadır. Başpınar su kaynağından çıkan su, beş kemer üzerinde bulunan 40 X 50 cm ebadındaki eğimli bir su arkından geçtikten sonra dışı altıgen köşeli su kulesine ulaşmaktaydı. Kulenin bacası aşağıya doğru daralan konik biçimli olup, tabana monte edilmiş bir çarkın (türbinin) üst başında son bulmaktaydı. Kule bacasının ucundaki kapağın arzulanan miktarda açılmasıyla birlikte tonlarca su basınçlı bir şekilde fışkırarak değirmenin çarkını döndürmeye başlardı.  Böylece çarkın ortasındaki metalik mil, üst taraftaki iki adet değirmen taşından üsttekinin dönmesini sağlardı. Değirmen taşının dönmeye başlamasıyla birlikte, taşın ortasındaki deliğe konik bir tekne aracılığıyla akıtılan tohumlar öğünerek un haline gelmiş olurdu. Değirmenlerde kullanılan öğütme taşlarının Ege bölgesindeki Milos (İngilizce: Melos) adasından getirildiği bilgilerinin yanı sıra, bunların parçalar halinde yurtdışından getirilerek Kıbrıs’ta bir araya getirildikleri ve çevreleri demir bir kasnaklarla sıkılmak suretiyle sabitleştirildikleri anlaşılmaktadır.

Başpınar (Ayia Paraskevi) mahallesinde bulunan 2 numaralı un değirmeni, Tapu kayıtlarında  “MASKİRİLO DEĞİRMENİ” adıyla geçmektedir. II. Selim Vakfı’nın içinde bulunan 1826 tarihli Seyyid Mehmet Ağa Vakfına ait olma olasılığının bulunduğu kaydedilmiştir. Değirmen evinde 1864 tarihini taşıyan ve pamuğu tohumlarından ayıran bir Cırcır Değirmeni’nin bulunduğu belgelenmiştir.

Aya Baraskevi (Başpınar) mahallesinde bulunan 3 numaralı un değirmeni tapu kayıtlarında “Kouzoumbanai Su Değirmeni” adıyla geçmektedir. Restoranta dönüştürülürken iç kısımdaki değirmen mekanizmasının izleri tamamen yok edilmiştir.

Büyük oranda yıkılmış olan “4, 5 ve 7 numaralı un değirmenlerinin” sadece bazı kısımları günümüze kadar gelmiştir. “Yordani’nin su değirmeni” adıyla da bilinen “7 numaralı un değirmeni”nin 300 yıllık olduğu kaydedilmektedir. Duvarında üzerinde haç ile IC-XC  NI-KA kaydı bulunduğundan kiliseye ait olabileceği izlenimi edinilmektedir. 

Lapta’daki en yeni değirmen olarak bilinen Sakarya (Prodromos) mahallesindeki “6 numaralı un değirmeni”, yakın geçmişimizdeki çalıştırıcısından dolayı “Andrea’nın Un Değirmeni” adıyla bilinmekteydi. Arşiv belgelerinde sözü edilen “Milari Kulu Nura Değirmeni” ile “Agathokleous Değirmeni”nin bu olmasının olası görüldüğü kaydedilmiştir. Tapu kayıtlarında “Su değirmeni, alt ve üst katta oda, 1 su kuyusu ve kanalı, 1 taşı, 1 ahır ve avlu” şeklinde detay bilgilere rastlanmaktadır.  Değirmen odasının güney bitişiğindeki iki kapılı yapının misafirhane olarak kullanıldığı bilgimize getirilmiştir. Un öğütmek için hayvanlarıyla civar köylerden gelen köylülerin un öğütme işlerinin daha sonraki günlere sarkması halinde, bu odalarda konaklarlardı.

Lapta’nın eski Türk mahallesi olarak bilinen Brodromos mahallesinde yer alan “8 numaralı un değirmeni” genellikle “Kahveci Değirmeni” adıyla bilinmekteydi. Tapudaki tanımında: “Değimen, su yolu kemeri ile bir ahır” kaydı yer almaktadır. 500 yıllık olduğu ileri sürülen bu değirmenin 1/12 hissesi Dr. Ziyad Hakkı ile Dr. Adnan Hakkı kardeşlere aitti. Bu değirmende buğday, mercimek ve arpa öğütülmesinin yanı sıra pamukların tohumlarından ayrıldığı bilgileri de edinilmektedir. 1950’li yılların sonuna kadar çalıştırıldığı halen anımsanmaktadır.

 

SON SÖZ

 

Un değirmenlerine ilişkin araştırmalarımız sırasında sadece Lapta’da değil, Karava (Alsancak), Kırnı (Pınarbaşı), Thermia (Doğanköy), Ciklos,  Kytrea (Değirmenlik) ve Ayios Andronikos (Yeşilköy) köylerinde de su ile çalışan un değirmenlerine rastlamamız mümkün olabilmiştir. Yağışlara bağlı olarak 1930’lu yılların başlarında baş gösteren kuraklık, daha sonraları ise suların azalmaya başlamasıyla devreye giren buharla çalışan un değirmenleri, su gücüyle çalışan un değirmenlerinin sonunu hazırlamıştır.  Böylece 1950’li yılların son çeyreğinde su gücüyle çalışan un değirmenleri tarihe karışmıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 3807 defa okunmuştur