
Siskilip’te 'kayıplar'ın izinde...
Siskilip (Akçiçek) tipik bir dağ köyü... Evlerin bir kısmı taştan yapılmış... Tepelere kondurulmuş bir köy burası – Beşparmaklar’ın batısında kalıyor, Ayermola’nın (Şirinevler) birkaç kilometre kuzeyinde, Mirtu’nun (Çamlıbel) on ki
Siskilip (Akçiçek) tipik bir dağ köyü... Evlerin bir kısmı taştan yapılmış... Tepelere kondurulmuş bir köy burası – Beşparmaklar’ın batısında kalıyor, Ayermola’nın (Şirinevler) birkaç kilometre kuzeyinde, Mirtu’nun (Çamlıbel) on kilometre doğusunda... Fota, Bilelle, Kırnı da bu köye yakın köyler...
Burası her zaman Kıbrıslırumlar’ın yaşadığı bir köy olmuş 1974 öncesinde. PRIO’nun yaptığı bir araştırmaya göre, 1831 yılında yapılan ve yalnızca erkeklerin sayıldığı, kadınların “nüfus”tan sayılmadığı bir sayımda, köyde 30 erkek bulunmaktaymış. 1891’de köy nüfusu 217’ye çıkmış, nüfus yavaş yavaş yükselerek 1946 yılında 454’e ulaşmış... 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğu zaman köy nüfusu 337 imiş, 1973’te ise bu rakam 256’ya düşmüş. PRIO’nun araştırmasına göre 2006’daki nüfus sayımında köyde 95 kişi yaşamaktaymış – bunlardan bir kısmı Baf’ın Sarama ve Meladya köylerinden 1975 sonrası buraya yerleştirilmiş... (PRIO - INTERNAL DISPLACEMENT IN CYPRUS – Mapping the consequences of civil and military strife) http://www.prio-cyprus-displacement.net/default.asp?id=653
1974’te bu köyde yaşanan tecavüzler ve katliamı daha önce bu sayfalarda yayımlamıştık – hatta Türkiyeli bir komutanın yazmış olduğu anılarda da bu tecavüz ve katliamla ilgili bilgiler bulunmaktaydı, bu komutanın anılarına da bu sayfalarda yer vermiştik... 1974’te köyde kalmış ya da kaçamayıp köyde bulunan veya kaçmaya çalışan yaşlılar, yatalaklar, kadınlar ve erkekler öldürülmüştü bu köyde. Bir grup insan bir evde toplanmıştı, 14-15 kişi kadardılar, Kırnı köyünden bir Kıbrıslıtürk ve beraberindekiler bu eve giderek önce kadınlara tecavüz etmiş, sonra evdekileri öldürmüşler, sonra da bazılarının kafalarını keserek görev yerlerine dönmüşlerdi, kesik kafalarla birlikte. Türkiyeli komutan bu duruma çok sinirlenmiş ve bu işe karışanları tutuklatmıştı...
26 Temmuz 1974’te Türk askerleri Siskilip (Akçiçek) köyüne girdiği zaman, köylüler tarlalarda saklanmakta imişler.... Bir grup yaşlı insan ise köyde imişler. Tarlalarda saklananlar evlerine dönmeye karar vermişler.
Ertesi günü yani 27 Temmuz 1974’te bazı köylüler Evgenios Sofokleus’un evinde toplanmışlar. Aradan üç gün geçmiş... Biri Kıbrıslıtürk, ikisi de Türk askeri olmak üzere bu eve giderek evi yoklamışlar, bu gruba evde kalmalarını söylemişler. Ev sahipleri her gün kendilerini ziyarete gelen bu askerlere kahve yapıyor ve meyva ikram ediyormuş... 3 Ağustos 1974’te onları her gün ziyaret eden Kıbrıslıtürk gelerek, kendilerine yiyecek vermiş ve ayrılmış. Aynı günün akşamı, bu kez başka bir grup eve gelmiş. Bu grup, iki Kıbrıslıtürk mücahit ile beş Türk askeri ve bir çavuştan oluşmakta imiş ve tümü de silahlıymış. Erkekleri bir odaya, kadınları ise banyoya toplamışlar. Bu evde genç kızlara ve kadınlara tecavüz edip daha sonra katliama girişmişler... Hayatta bıraktıklarını da köydeki çiftliğe götürmüşler... Burası askeri bir kampa dönüştürülmüşmüş...
Siskilip’le ilgili bulduğum bu bilgilerin yanısıra, Erol Mütercimler’in “Satılık Ada Kıbrıs – Kıbrıs Barış Harekatının Bilinmeyen Yönleri” başlıklı kitabında da buradaki toplu tecavüz ve katliamla ilgili bilgiler var. Türkiye Komando Tugay Komutanlığı’ndan Piyade Albay Salih Güleryüz’ün anı-raporunda, Siskilip’te yaşananlara da yer veriliyor. Piyade Albay Salih Güleryüz, kitabın 641inci sayfasında şöyle yazmıştı:
“3 Ağustos 1974
Akşamüstü Siskilip köyünde kalan Rumlar’dan 14’ünün bir evde öldürüldüğünü öğrendik. Hadiseyi bir Topçu Astsubay, iki komando eri ve iki mücahidin yaptığı tespit edildi. Gece geç saatlere kadar erlerin ifadeleri alındı.
4 Ağustos 1974
Sabah erken saatte Kolordu Kurmay Başkanı sınıf arkadaşım Kurmay Albay Mahmut Boğuşlu geldi. Birlikte gidip Siskilip’teki sivil Rumlar’ın öldürüldüğü evi bulduk. Manzara tüyler ürpertici. Köyün tavuk çiftliğine yakın bir evin holünde otomatik tüfeklerle kapıdan ateş edilerek öldürülmüşler. 8 tanesi koltuk ve sandalyeler üzerinde, göğüs ve başlarından delik deşik, kanlar içerisinde oturur vaziyette kalmışlar. Kadınlı erkekli beş kişi yerde, birbirlerine sarılmış ve gene kanlar içinde ölü. Giriş kapısının yanındaki bir sandalyede oturur vaziyette kalmış cesedin kafası yok, boyun kısmı bembeyaz.
11-12 yaşlarında cılız yapılı bir Rum kızı da kirletilmiş. Üzerine Rum askerlerinin kaputu giydirilmiş, Siskilip tavuk çiftliğinde bizim erlerle kahvaltı yaptırılırken gördük. Bizi görünce çaresiz bir tebessümle ‘Kalimeras’ diyor...”
Bu köye 11 Haziran 2012’de gelmiştik, köyde dedesi “kayıp” edilen Hristos Irakleus ve Kayıplar Komitesi yetkilileriyle birlikte araştırma yapmaya... 30 Kasım 2012 tarihinde Kayıplar Komitesi yetkilileri Murat Soysal, Okan Oktay ve Ksenofon Kallis’le birlikte, bir okurumdan aldığım bir ihbar üzerine bu köye yeniden gidiyoruz...
Okurumun verdiği bilgiye göre, Siskilip’ten (Akçiçek) Ayermola’ya (Şirinevler) giden bir toprak yol üzerinde, boş bir tarlanın içine, yol kenarına bir gömü yapılmış 1974’te ve burada bir toplu mezar varmış. Okurum toplu mezar bulunduğunu söylediği bölgenin bir de haritasını veriyor bana ve konuyla ilgili yaşanmış bir olaydan söz ediyor:
2000’li yıllarda bir Kıbrıslıtürk bu tarlayı kiralamak istemiş fakat tarla bir türlü kendisine kiralanmıyormuş. O dönem Ayermola (Şirinevler) köyünün bir ileri gelenine giderek şikayette bulunmuş, “Bu tarla bana neden kiralanmaz?” diye. Bunun üzerine köyün ileri gelenlerinden bir şahıs kendisine “Çünkü o tarlada bir toplu mezar var da onun için kiralanmaz bu yer sana” diye izahatta bulunmuş.
İşte 30 Kasım 2012 tarihinde bu tarlaya bakmaya gidiyoruz...
Ayermola köyünden bir okurum bize seve seve yardım etmeyi kabul ediyor... Haritayı birlikte inceleyerek hangi yoldan nereye doğru gitmemiz gerektiğine karar veriyoruz... Sonra 1974’te Bellapais Çiftliği olarak adlandırılan çiftliğe giderek, buradan aşağıyı inceliyoruz... Artık bu çiftlik Yakın Doğu Üniversitesi’ne aitmiş...
Sonuçta gitmemiz gereken yolu buluyoruz: Siskilip’ten (Akçiçek) tecavüzlerin ve katliamın yaşanmış olduğu evin önünden geçerek Ayermola’ya giden bozuk, eski bir yol bu... Bu yolu takip ediyoruz...
Okurumun tarifine göre, sözkonusu tarla askeri kamptan 500-600 metre kadar uzakta olmalı, tavuk çiftliğinin altındaki yolda olmalı...
Bu yoldaki arazileri inceleyerek, Kozanköy’e giden asfalt yola çıkıyoruz, sonra bir başka toprak yol daha keşfediyoruz... Bu toprak yolu da inceliyoruz, bu yol, askeri kampa daha yakın bir yol...
Sonuçta okuruma haritayı bırakıyoruz: O bu harita üzerinde işaretlenmiş olan arazinin kime ait olduğunu öğrenecek, Kayıplar Komitesi yetkililerinde de bu harita var, onlar da araştırmalarını sürdürecekler...
11 Aralık 2012 tarihinde ise bu kez başka bir “kayıp” yakınıyla, Maria Nikiforu’yla birlikte, yanımızda da yine Kayıplar Komitesi yetkilileri, tekrar Siskilip (Akçiçek) köyüne gidiyoruz.
Maria’nın ailesinden tam beş kişi “kayıp” – sevgili babacığı Hacıkostas Papayeorgiu, amcası Yosif Papayeorgiu, amcasının karısı yani yengesi Hristallu, babasının kızkardeşi yani teyzesi Anastasia Kamenu ile eniştesi Hristodulos Kamenos “kayıp”.
Maria’yla Siskilip’e gitmeden önce, ara bölgede Dayanışma Evi’nde buluşmuştuk: Bu buluşmayı sevgili arkadaşım Beran Cemal ayarlamıştı... Maria’nın oğlu Kosta, arkadaşıydı ve Kosta, annesinin benimle buluşup konuşmak istediğini söylemişti Beran’a... Beni “kayıplar”la ilgili bir programda, televizyonda görmüş, tanışmak istiyor.
“Kayıp” yakınlarından gelen bu tür istekler, benim için en öncelikli şeydir: Çünkü amaç, onların acılarını azıcık da olsa dindirmek... İşte böylece Maria’yla, Beran’la ve Kosta’yla Dayanışma Evi’nde buluşuyoruz... Onlara bildiklerimi anlattıkça, Maria ağlıyor, sanki içi titriyor... Bir olası gömü yeri hakkında bilgi sahibi olduğunu, bunu göstermek istediğini anlatıyor. Daha önce de göstermeye çalışmış fakat bir aksilik çıkınca bunu gerçekleştirememiş...
Hemen o anda Kayıplar Komitesi yetkilileri Kallis’i ve Murat Sosyal’ı arıyoruz ve ne gün buluşacağımızı belirliyoruz: 11 Aralık 2012’de Ledra Palace barikatında buluşmak üzere vedalaşıyoruz...
11 Aralık 2012’de Maria’yla birlikte Siskilip köyüne gidiyoruz...
Maria’nın dedesi Papayeorgis, 1900’lü yılların başlarında köyün kilisesini inşa etmiş, köyün papazıymış... Panaya Kilisesi bir tepenin üzerinde duruyor, Maria’nın evine gidiyoruz, ev yıkıntılar içinde... Taştan yapılmış bu güzelim dağ evlerini neden yıkıyorlar veya yıkılmasına neden göz yumuyorlar? Kıbrıs’a özgü harika bir mimari yapı bu – köyün papazının geniş bir ailesi varmış, Maria’nın anlattığına göre, beş çocuğuyla birlikte iki katlı, bol kemerli bu taş evde yaşıyormuş... Dağ köyleri o yıllarda görece daha zenginmiş çünkü bu tür köylerde hem bağcılık yapılıyormuş, hem de incir, badem gibi ürünler yetiştiriliyormuş... Hayvancılık da yapılıyormuş bu tür köylerde...
Evin yıkıntıları arasında dimdik ayakta duran geleneksel Kıbrıs kemeri çok güzel – kemerin tam ortasında bir çengel var – bu çengel lamba asmak için kullanılıyormuş herhalde... Buraya kesilen hayvanların asılıp yüzüldüğü de anlatılıyor...
İki katlı bu devasa taş evin bir kısmı hala ayakta – alt katta inek mandırası varmış - Maria’nın babası Hacıkostas Papayeorgiu’nun inekleri varmış...
Maria’nın papaz dedesine ve onların evlatlarına ait bu evin karşısındaki ev tamamen yıkılmış – bu evin sahibi, Marialar’ın komşusu olan Kıbrıslırum şu anda Amerika’da yaşıyormuş – Maria, Tulla adlı bu arkadaşıyla da tanışabileceğimizi söylüyor...
Köyün içinden geçen yol üzerinde bir zamanlar bir havuz varmış – bu havuz doldurulmuş. Maria, bu havuza bazı “kayıplar”ın gömülmüş olabileceği kuşkusunu taşıyor, bize bu havuzun yerini gösteriyor... Bu havuzcuk, 1974 öncesi hayvanları suvarmak için kullanılıyormuş. Yolun karşısındaki evin avlusunda bir çeşme var...
Barikatlar açıldıktan sonra Maria köye geldiğinde, bu çeşmeden su içmeye çalışmış ama bu köyde bulunan bir Kıbrıslıtürk onu durdurmuş, “Sakın içme, yolun karşısındaki havuza ölüleri gömdüler, su oradan gelir, dur ben sana su vereyim” demiş ve Maria’ya içmesi için evinden bir bardak su vermiş.
Biz çeşmeyi ve artık kapatılmış olan havuzcuğun yerini incelerken yaşlı bir kadın geliyor, ona sesleniyoruz, Maria’ya “Havuzcuğa ölüleri gömdüler” diyen şahsın bu gelen yaşlı kadın olduğu anlaşılıyor. Ama kadın böyle bir şey söylemediğini söylüyor... Tahlil yapılmış ve köyün suyu içilmez çıkmışmış, bu yüzden o çeşmeden su içmezmişler.
Havuzun derinliği konusunda da çelişkili şeyler duyuyoruz. Sonuçta yol kenarındaki havuzcuğun neden kapatıldığını, bu havuzcuğa herhangi bir Kıbrıslırum’un gömülüp gömülmediğini araştırması gerekecek Kayıplar Komitesi yetkililerinin... Maria’nın babasının en son görüldüğü yerin bu bölge olduğu yönünde şimdi artık hayatta olmayan bir Kıbrıslırum kadının, Eleni Papayeorgiu’nun tanıklığı var. Eleni, Maria’nın amcası Mihalis’in eşiymiş, yani Maria’nın yengesiymiş... 26 Temmuz 1974’te ineklerini köyün altına götürmeye giden Maria’nın babasını Eleni Papayeorgiu 27 Temmuz 1974’te bu bölgede görmüş... Maria’nın amcası Mihalis, Avustralya’ya göç etmişmiş ve orada vefat etmiş, yengesi Eleni 1974’te Siskilip’teymiş, savaştan sağ salim kurtulabilmiş – üç yıl önce vefat etmiş...
Yaşlı kadının evinde kahve içiyoruz sonra bu güzel dağ köyünden ayrılıyoruz... Maria’yla daha sonra buluşup konuşmayı kararlaştırıyoruz...

















